Belirsizlik gösteren Kuantum sisteminin kendi olası durumları
nasıl teke indirilebilir? Kuantum reaksiyonlarını açıklayan
matematiksel terminoloji, birçok öğreti tarafından farklı
açılardan ve çeşitli fikirlerle yorumlandı. Niels Bohr
tarafından geliştirilmiş olan Kopenhag yorumu şuurlu
gözlemciyi, gözlem olayı içerisindeki faktör olarak görüyor
ki, bu redüksiyona (azaltmaya, basite indirgemeye) yol açıyor.
Şayet ölçüm şuursuz bir makine tarafından uygulanacak da
olsaydı; Kopenhag yorumuna göre her durumda sistem, bir varlık
tarafından şuurlu olarak gözlemlendiğinde tüm olasılıklara
açık olacaktı. Bohr'un bu konseptil taslağı, insan şuurunu fiziğin çekirdeğiyle/
cevheriyle birleştiriyor. O bunu, Kuantum durumlarının
belirsiz kaos halini belirli bir biçime sokabilen / forma
dönüştüren bir gözlemi de mümkün kılarak açıklıyor.
Gözlem altına alınacak konumu gözlemci kararlaştıramaz mı?
Bu görüş açısından şu soruyu sormak mümkün; en azından ilke
olarak, sistemin gözlem altında olacağı konumu acaba gözlemci
kararlaştıramaz mı ? Bu durumda, böyle bir aksiyon psikokineziyi ilgilendirirdi. Bu fikrin test edilebilmesi için
bir tür psikokinezi hedef sistemi oluşturulması gerekir;
bundaki hedef Kuantum olgularından oluşmalıdır.
Gerçekten de psikokinezi (PK) deneylerinde sıkça kullanılan
olasılık jeneratörleri, olası/tesadüfi Kuantum olgularından
kaynaklanmaktadır. Çünkü radyoaktif atomların parçalanmasında,
bu güçlendirilen atomlar, insanın duyuları tarafından
algılanabilmektedir.
Helmut Schmidt tarafından Retro-PK için bir deney
geliştirildi. Onun PK makinesi bir olasılık jeneratörü
kullandı. Bunun olası olguları, radyoaktif strontium-90
atomlarının kuramsal parçalanmaları sonucu ortaya çıktı.
Parçalanmada belirtilen radyoaktif ışıma bir sayaç tarafından
ölçüldü, bu ise devrelere bağlıydı. Sayaç, radyoaktivite
tespit ettiğinde devreler, mümkün iki olasılık durumundan
birini üretti. Böylece olasılık jeneratörü, olağanüstü bir
beceriyle, iki durum arasında olası bir takas üretti. Sonuçlar
yazı tura atmak ile bir benzerlik taşıyor. Schmidt'in olasılık
jeneratörü, hiçbir dışsal etki olmadan, uzun bir zaman zarfı
içerisinde beklendiği gibi, neredeyse tamı tamamına yüzde elli
"tura" ve yüzde elli "yazı" seçimi üretti.
Psikokinezi süjeleri iş başında
Bu ayrımı
iradeli olarak ya da diğer yönde
etkileme görevi verilen psikokinezi süjeleri bir kayma
oluşturdu. Bunlar ortalama olarak maksimal yüzde üçe
ulaştılar. Bu ilk bakışta ciddiye almaya değmez gibi geliyor,
ancak gerçekleştirilen on binlerce test göz önünde
bulundurulduğunda, ortaya önemli bir fark çıkıyor. Bu tür
sonuçların tesadüf eseri ortaya çıkması, trilyonda bir
olasılıktır.
Bu sonuçların değerlendirilmesinde etken olan bakış açısı,
psikokinezinin sanıldığı gibi enerji sevkiyle özdeş olduğu
değil, tersine olası durumları düzenlemek ya da tesadüfi
ortaya çıkışları mümkün olduğunca aza indirmektir. Yani sistem
ekstra enformasyonlar ediniyor, enerji değil.
Kuantal birleşik birlik
Kopenhag
açıklamasına göre Kuantum durumu içerisindeki bir redüksiyonun
(azaltmanın) ya da duruma göre kolapsın (ani dolaşım
bozukluğu) gerçekleştirilebilmesinin şartı, gözlemcinin kolaps
oluşturabilme yetisidir, yani öyle ya da böyle önündeki sonucu
ölçebilmesidir.
Evan Harris Walker'in teorisi, gözlemci insan şuuruna
Schmidt'in teorisinden çok daha fazla önem vermektedir ve aynı
zamanda daha da detaylıdır.
Walker'e göre beyin üç önemli bilgi işlem sistemine sahiptir.
Birinci bileşke, şuursuz beynin sistemine uygun düşmektedir;
parapsikoloji açısından bu o kadar da ilgi çekici değildir.
İkincisi, beyindeki (kimyasal) olaylarla alakalıdır, bunlar
şuura enformasyon iletirler. Üçüncü sistem çok daha
karmaşıktır.. Walker, şuur için önemli olan sinirlerin Kuantum
alanında birbirleriyle birleştiğini iddia ediyor. Hem de bunu,
sırf normal kimyasal süreçlerdeki iletkenlerle
gerçekleştirmiyor. Çünkü bu çok kompleks bir
"kuantal
birleşik birlik"
oluşturuyor; bu sebeple onun kompleks bir Kuantum durumuna
sahip olduğu söylenebilir. İnsan şuuru, Walker'e göre saklı
değişkenlerle örtüşüyor, bunlar şuurlu beyin hücrelerini
dengeliyor ve bu şekilde kendi beynini kontrol ediyor.
İrade ve psikokinetik etki Bu
bilgi işlem yetisinin bir kısmı, beyin dışındaki Kuantum
durumlarının belirsiz kolapsını oluşturabilmek için hizmete
hazır. Walker buna "irade"
diyor, yani arzu edildiği oranda psikokinetik olarak dünyaya
etki edebilen ve DDA ile birlikte tüm psi fenomenlerinin
kaynağını temsil eden bir modül irade. Böylece Walker'e göre
"şuur" reeldir, ancak alışılagelen bir fiziksel obje asla
değildir ve kendi yetisi sayesinde Kuantum sisteminin saklı
değişkenlerine tesir edebilir, dünya üzerinde gerçek fiziksel
etkiler meydana getirebilir. Ancak Walker'in yorumu, burada,
konvensiyonel Kopenhag yorumundan belirgin bir fark
göstermektedir. Bu, iradenin aktivitesinin zaman ve mekan
sınırlanmasına maruz kalmamasıdır. Çünkü irade, Kuantum
sistemlerinin saklı değişkenlerini idare edebilir,
yönlendirebilir, etkileyebilir. Buradan nefesleri kesen bir
teze geçebiliriz; o da, insanın geçmiş olayları
etkileyebileceği olasılığıdır. |