Madde Şuurdan Bağımsız Olamaz
"Madde
şuurdan bağımsız olamaz" diyen bilim adamları madde üzerinde
şuur enerjisini kullanan tüm insanlara son derece önemli
sorumluluklar yüklemektedirler. Şuurun
fiziki evrende üstlendiği rolü böylesine yalın bir şekilde
ortaya koyan bilim hepimize yepyeni pencereler açmaktadır.
Artık bu çerçevede kendimizi sorgulamalı ve bu bilgi ışığında
zihinlerimizi esnetmeliyiz. Eğer evrenimizde de bu ilkeler
geçerliyse ki öyle olduğu birçok bilim adamı tarafından kabul
ediliyor o halde bugünü de geleceği de şekillendiren hepimiz
değil miyiz? Buradan hareketle bizim klasik manada
anladığımız, her şeyin önceden birebir saptandığı, kesinleşmiş
bir kader veya gelecek yoktur diyebiliriz.
Gelecek
henüz şekillenmemiştir. Onun şekillenmesinde hepimize pay
düşmektedir. Göstereceğimiz çabalar, gelecekte yaşayacağımız
olasılıkları oluşturmaktadır. Buna göre
her birimiz; düşüncelerimizle, beklentilerimizle, dünyanın
geleceğine ve bugününe ait tahayyüllerimizle, hem kendi
geleceğimizi şekillendiriyoruz hem de evrenin şekillenmesine
bir nebze de olsa katkıda bulunuyoruz. Şuurlu ya da şuursuz
olarak oluşturduğumuz her düşünce formu bizim katılımımızın
olumlu mu olumsuz mu olduğunu belirlemektedir ki bu, işleyişi
kavrayan kişi için çok büyük sorumluluklar doğurmaktadır.
Bilelim ya da bilmeyelim bu sorumluluk hepimiz için
geçerlidir. Bugün
bilimin ispatladığı kimi gerçekler mistikler tarafından hep
bilinmiş ve hep söylenmiştir. Buda, "insan
varoluşun büyük dramı karşısında hem aktör hem de seyircidir.
Biz ne düşünüyorsak oyuz. Düşüncelerimizle yarattığımız her
şeyiz. Düşüncelerimizle dünyayı oluşturuyoruz" derken
şuurun madde üzerindeki etkisini, düşünce gücünün önemini,
kaderlerimizin oluşumuna olan katılımcılığımızı anlatmıştır.
Düşünce
Gücü ve Kuantum
Tibet'in
Tantrik mistikleri de düşüncelerin hammaddesine
‘tsai’
adını verir. Her zihinsel eylemin, bu gizemli enerjinin
dalgalarını üretmekte olduğunu ileri sürer. Yogilerin şuurlu
olarak bu yeteneklerini geliştirdikleri ve imgeleme
çalışmaları yaptıkları bilinir. İran
Sufileri düşüncenin süptil yapısına
‘alam almithal’
derler ve düşünce gücü ve imgelemeyle kişilerin kaderlerini
değiştirebileceklerini anlatırlar. Bu bilgi bize, kesin
çizgilerle belirlenmiş bir alın yazısı olmadığını, yaptığımız
her eylem, ürettiğimiz her düşünce nedeniyle işleyen
sebep-sonuç yani deterministik yasaların geçerli olduğunu ve
kaotik işleyiş nedeniyle her an her şeyin, bizim tahayyül
edemeyebileceğimiz olasılıkların cereyan etmesine neden
olduğunu göstermektedir. Hem bireysel olarak hem de dünya
insanlığının tümünün kaderinin şekillenmesinde katılımcı
olduğumuzu işaret etmektedir. Hayatlarımızın akışını her
birimiz ve karşılıklı etkileşimlerimiz belirlemekte,
yönlendirmekte, yönünü tayin etmektedir. Hepimiz,
tüm dünya insanları aslında bütünsel bir gelişmeye tabiyiz.
Yarattığımız her sebep sonuç birey olarak bizi etkilediği gibi
dünyamızı da etkilemektedir. Çünkü gerek atom altına, gerekse
dünya okulunun işleyişinde, bilimin de kabul ettiği gibi,
kaotik bir işleyiş vardır. Bu kaotik işleyişe pozitif olarak
ne şekilde katkıda bulunuyoruz?> Daha
açıkçası,
“kaos”
kelimesinden ne anlıyoruz. Anlam duruşumuzu
da belirleyecek olan tek unsurdur. Kaos
“kargaşa”
olarak
anlaşılıyor ama bu yanlış anlayış eksik bilgilenmeden
kaynaklanıyor. Kaos düzenin öteki yüzü, zıtların birliği
prensibinin, Yin-Yang felsefesinin, hatta Tao’nun da özündeki
ikiliğin birlikte bütünleşmesidir. Dinamik sistemlerin işleyiş
biçimi olduğu idrak edildiğinde, Kaos’u engellemek, her şeyi
düzene dönüştürmek gibi bir ikilemin aslında olmadığı daha
net anlaşılıyor. Kaos ardından da düzen vardır. Kaos’un ve
kendi kendisini oluşturan Düzen’in; canlı sistemlerin
birbirlerini tamamlayan iki unsuru olduğu bilgisine
“gözlemcinin kaotik işleyişe pozitif katılımı demek de
mümkündür.”
Gizli
Düzen
Bir
an önce bunu sorgulamak gerekmez mi ? Şikayet ettiğimiz her
şeyin sorumlusunu dışarıda aramaktan vazgeçip ne zaman bu
sorumluluklardaki payımızı pozitife çevirmeye başlarsak, işte
o zaman tümel gelişmeye şuurlu katılımcılığımızı hayata
geçirmiş olacağız ve kaosun içindeki gizli düzenin oluşmasına
katkıda bulunacağız. "Bugün
kendin için ne yaptın? yerine, bugün Dünya için, insanlar için
ne yaptın sorusuna vicdan rahatlığıyla cevap verebildiğimiz
gün, çok şeyin değişmiş olduğunu göreceğiz"
ifadesi, ütopya
olmaktan çıkacaktır.
Atom
fizikçileri şöyle diyorlar:
"Doğal dünyada olaylar ve
fenomenler bölümler halinde tek tek ve sırasıyla değil, hepsi
aynı anda ve bir bütünsellik içinde gerçekleşmektedir. Biz
gerçeğin yalnızca yaklaşık bir yansımasını ortaya koyabiliriz;
bundan dolayı da elde ettiğimiz bütün akılcı bilgiler
kaçınılmaz bir biçimde sınırlı kalmaya, yani geniş kapsamlı
olmamaya mahkumdur." Spiritüel
öğretilere göre de nesnelerin hepsi akışkan ve değişken bir
karaktere sahiptir. Gerek doğu öğretilerinin gerekse
ruhsallığın öne sürdüğü dünya görüşü, sonsuza dek işleyen ve
içsel dinamizm taşıyan özellikler gösterir; aynı zamanda da
"zaman"
ile
"değişim"i
iki temel nitelik olarak kabul eder. Bu açıdan kozmos, tek ve
bölünemez bir gerçeklik olarak algılanmaktadır. Kozmos,
hareketli, canlı ve organik ve ruhsal ve maddesel olarak
görülmektedir. Ruh varlıkları şuur enerjileriyle bir tümel
şuur oluşturmakta ve hem kendisinin hem de maddenin tekamül
etmesi için tekrar doğuş yasasına uyarak kozmostaki dinamik
dengeyi oluşturmakta, çeşitli vazifeleri yerine getirmektedir.
Kuantum
Fiziği ve Esneme Şansı
Atom fiziği
hepimize inana geldiğimiz birçok kavramın rölatif olduğunu
gösterip başka gerçekliklerin de olabileceği hakkında esneme
şansı tanıyor. Dogmatik olmamak gerektiğini vurguluyor. Atom fiziği
bize, boş uzay kavramının geçersiz olduğunu, bizim cansız
dediğimiz demirin bile canlı olduğunu ve çevresiyle etkileşim
halinde olduğunu, sürekli bir titreşime sahip olduğunu
gösteriyor. İşte bu
anlayış, spiritüel yolların da dünyayı ve evreni algılama
biçimidir. Ruhsal öğretilere göre de doğa, durağan değil,
dinamik bir dengeye sahiptir. Her şey sürekli tekamül etmekte
yani evrimleşmektedir. Varlıkların asli hedefi, uyum
sağlayarak enkarne olabildiği maddi kürelerde hem maddeyi hem
de kendini geliştirmek ve bu kaotik işleyişte evrendeki
dinamizme katılmak, değişim ve başkalaşım da rol almaktır.
Çünkü Evren birbirinden ayrışamayan bir ağ gibidir. Yani
kozmik ağ, hayat doludur, hareket eder, büyür ve sürekli
olarak değişir. Bu yaklaşım modern fizik ile benzerlik
gösterir. Ancak tüm
bunları kabul etmek için, fizikçilerin de dediği gibi akılcı
bilginin sınırlılığını kabul etmek gerekir. Oysa çoğumuz için
akılcı bilginin sınırlılığını ve izafi oluşunu kabul etmek
imkansız gibidir. Çünkü hepimiz için beyinlerimizin yaratmış
olduğu
"gerçeğin
sureti",
"gerçeğin
kendisinden"
daha kolay anlaşılmaktadır. Sahip olduğumuz tasarım
ve
kavramlarımızı gerçekliğin ta kendisi olarak kabul etmekte ve
sadece kavramlara yüklediğimiz anlamlardan oluşan bir dünyada
yaşamaktayız.
|