Şimdi
kuantum işlemleriyle kendi içsel deneyimlerimiz ve düşünce
yöntemlerimiz arasındaki yakın benzerliğin yalnızca bir
tesadüf olup olmadığını sorabiliriz... Düşünce süreçleriyle
kuantum süreçleri arasındaki dikkat çekici benzerlik, bu
ikisini birbirine bağlayan bir hipotezin verimli olacağını
düşündürtebilir. Eğer böyle bir hipotez doğrulanabilirse, bu
bizim düşünmemizin birçok önemli özelliğini doğal bir şekilde
açıklayabilir. Yaklaşık kırk yıl önce ilk defa David Bohm,
düşünce yöntemlerimizin davranış biçimiyle kuantum işlemleri
arasındaki çarpıcı benzerlikleri ortaya çıkarmıştır.
David Bohm düşünce ile kuantum işlemleri arasındaki benzerliği
inceliyor
Örneğin, muğlak düşünce zinciriyle eğlenme eylemini hiç
deneylememiş birisi bu yoğunlaşma eylemini daha
netleştirebilmek için orijinal sekansı ya da
'aromayı'
değiştirebilir. Tıpkı Heisenberg'in Belirsizlik ilkesi
tarafından yönetilen elektronların bir kere bakıldıklarında
(ölçüldüklerinde) bir daha asla eskisi gibi olmamaları gibi,
dikkat sayesinde öne çıkarılan düşünce de onu ortaya çıkaran
belli belirsiz ilhamdan farklıdır. Bir noktaya yoğunlaşmış
düşünce, tıpkı çift yönlü doğaya sahip olan elektronun
parçacık yönünün olması gibi bir
'pozisyona'
sahiptir
diyebiliriz, fakat öte yandan belirsiz ilhamın, tıpkı
dalganınki gibi
"momentumu"
vardır. Asla ikisini birden eşzamanlı olarak deneyimleyemeyiz
(ölçümleyemeyiz). Bu yüzden,
kuantum sistemleri tıpkı düşünce süreçlerimiz gibi temelde
birleşiktir. Bohm'un dediği gibi "Düşünce süreçleriyle kuantum
sistemleri birbirine. benzerdir. Bu yüzden onlar ayrı
elementler gibi analiz edilemezler, çünkü her elementin
'içkin' doğası yaratılış olarak birbirlerinden ayrı olmadığı
gibi diğer elementlerden de bağımsız değildir, bunun yerine
diğer elementlerle kısmi bir ilişki içindedir. Bizim sonsuz
ve akıcı düşünce süreçlerimizi yapılandırmaya ve netleştirmeye
yardımcı olan mantıkla günlük yaşamın ayrı nesnelerini ve
kuantum seviyesindeki işlemleri kapsayan ya da sınırlarını
oluşturan ilişkileri tanımlanabilir kılan klasik fizik
kuralları arasında bir paralellik vardır. Bu klasik sınırlama
olmaksızın düşüncelerimizi açık ve net bir şekilde
ifade etmemize ve onları dış dünyaya göre kontrol etmemize
olanak yoktur."
Bizlerle elektronlar arasındaki bağ
Bu yüzden Bohm'a göre, "eğer kuantum kuramı bugünkü klasik sınırına sahip olmasaydı,
yaşam bildiğimiz gibi olamayacaktı; onun sonuçlarını mantıksal
bir terminolojiyle açıklayamadığımız sürece de bildiğimiz
düşüncenin varlığı mümkün olmayacaktı."
Düşünce
süreçleriyle kuantum işlemleri arasında, bizlerle elektronlar
arasında bir bağ olduğudur ve bu ikisinin arasındaki birçok
benzetme insanı diken üstünde tutan ve önermesel türden
benzetmelerdir. Benzetme her zaman hem felsefenin hem de
bilimsel düşüncenin gelişmesinde rol oynayan güçlü bir alet
olmuştur. Ve sadece bunun gücü düşünülürse kuantum
işlemleriyle günlük yaşam olayları arasındaki ilişkiyi
tanımlamak için güçlü bir neden vardır. Amacımız, bilincin
kuantum mekaniği yasalarına göre çalıştığını gösteren bir
model kurmaktır. Burada akla uygun bir ilke ortaya atarsak,
daha sonra kişinin dinamiğiyle elektronlarınki arasındaki
yakın bağdan dolayı bazı felsefi ve psikolojik sonuçları çıkarmamız olası olacaktır. Bohm, düşünce
süreçleriyle kuantum olayları arasındaki benzerlikleri ilk
tanımladığında, ondan daha ileriye gitmek olanaksızdı. O
zamanlar ne nörobiyoloji ne de kuantum fiziği, birbirlerinin
herhangi bir yönünü kendi diliyle açıklayacak kadar gelişmiş
değildi. En önemlisi,
zaman ve uzamla birbirinden ayrılmış parçacıklar arasındaki
yeri tespit edilemeyen karşılıklı ilişki etkileşimlerinin
kanıtından kaynaklanan düşünce patlaması ve
şaşkınlık henüz ortada yoktu. Bunların yokluğunda ve daha
geniş, düzenli yapılar olan lazerlerde ve üstün iletkenlerde
(aşırı soğukken elektrik akımını dirençsiz olarak geçirebilen
maddelerde) bulunan daha da güçlü bağlayıcı etkiler
olmaksızın, şuurun fiziksel olarak anlaşılması olanaksızdır.
Kuantum mekaniksel yaklaşım ancak bunlarla çekicilik kazanır.
Roger Penrose’ye göre yerel olmayan kuantum korelasyonları
Oxford
üniversitesinden Roger Penrose diyor ki:
"Kuantum
fiziği içinde birçok hileli ve gizemli türden davranış biçimi
barındırır. Bunlar içinde en azından uzak mesafeler arasında
oluşabilen (Yerel olmayan) kuantum korelasyonları var."
Öyle görünüyor ki, bu gibi şeylerin şuurlu düşünce
biçimlerinde de bir rol oynaması çok belirgin bir olasılıktır.
Sanırım, kuantum korelasyonlarının beynin farklı geniş
bölgeleri arasında etkin bir rolü olduğunu söylemek gerçekten
çok da uzaklaşmak olmaz. Beyinde
"farkındalık durumuyla"
yüksek düzeyde uyumlu kuantum durumu arasında herhangi bir
ilişki olabilir mi? Şuurun bir özelliği gibi görünen
"teklik"
ya da
"globallik"
bununla bir bağlantı içinde midir? Bir anlamda bunun böyle
olduğuna inanmak insana çok çekici geliyor."
|
|