Kuantum fiziğinin
maddenin doğasıyla ve belki de kendi varoluşuyla ilgili
önermesi en devrimci ve bizim açımızdan da en önemli olanıdır.
Önermenin temeli
dalga/parçacık ikiliğine dayanır.
Dalga/parçacık ikiliği bütün varlıkların atom-altı seviyede ya
çok ufak bilardo topları gibi parçacıklardan ya da deniz
üzerindeki dalgalar gibi dalgalardan oluşma durumudur. Kuantum
kuramının öne sürdüğü parçacıklar aynı anda hem dalga hem
parçacıktır önerisinin Newton fiziğine uygulanabilmesi mümkün
değildir. Newton
fiziğinde gözle gördüğümüz tüm varlıkların en küçük ve
bölünmez parçasına atom dendiğini ve bunların birbirlerini
çekip, ittiğini ve sürekli birbirlerine çarptıklarını
biliyoruz. Bunlar her biri uzay ve zamanda kendine ait yeri
kaplayan, birbirinden ayrı, katı oluşumlardır. Diğer yandan,
dalga hareketleri ise, ışık dalgalarında olduğu gibi eterimsi
uçucu bir zemindeki titreşimler gibidir. Newton'un fiziğinde
hem dalgaların hem de parçacıkların rolü vardır, ama
parçacıkların daha temel olduğu ve her bir parçacığın maddeyi
oluşturduğu düşünülmüştür. Kuantum fiziği
için ise, hem dalga hem de parçacık aynı derecede temel
unsurlardır. Her biri maddenin beliriş yollarından biridir ve
maddeyi ikisi birlikte oluşturur. Hiçbiri kendi içinde
tamamlanmış değildir ve ikisi birden bize bir gerçeklik
tablosu çizmek durumundadır. Bu da, asla ikisine birden aynı
anda net bir şekilde bakamayacağımız anlamına gelir. Bu durum,
kuantum kuramında Tamamlayıcılık ilkesi kadar önemli olan
Heisenberg'in Belirsizlik ilkesinin özüdür.
BELİRSİZLİK İLKESİ Belirsizlik
ilkesine göre dalga ve parçacık tanımlamaları birbirlerine
engel olurlar. Varoluşun tam anlamıyla anlaşılması için her
ikisinin de aynı anda ulaşılır olması gerekirken, belli bir
zamanda ancak birisine ulaşmak mümkündür. Bu durumda, ya
elektron parçacık konumundaysa onun kesin durumunu, ya da
dalga konumundaysa momentumunu (hızını) ölçebiliriz. Fakat
asla ikisini birden aynı anda ölçemeyiz. Elektronların
çoğu ve atom altı varlıklar, ne tam anlamıyla parçacık, ne de
dalgadırlar; onlar daha çok
"dalga paketi"
diye adlandırılan,
ikisinin muğlak karışımıdır. Bu nokta, dalga ve parçacık
ikiliğinin ve kuantum gizeminin devreye girdiği yerdir. Dalga
ya da parçacık değerlerini ölçerken ulaşmak istediğimiz asıl
ölçü, ikiliğin ortak değerleri nedeniyle her zaman için gözden
kaçacaktır. Dalga paketinin ölçümünden umacağımız en iyi
sonuç, durumu ve hızıyla ilgili tam olarak belirlenemeyen bir
değer olacaktır. Bu
belirlenemezlik olgusu Belirsizlik ilkesinin kaynaklandığı
yerdir. Koca bir kazan çorba içerisindeki şeyler gibi, hiçbir
şeyin sabit ve tam anlamıyla ölçülebilir olmadığı ve her şeyin
belirsiz, sanki hayaletvari, kolay anlaşılamayacak olma
olgusudur ve Newtoncu determinizmdeki her şeyin sabit, belirli
ve ölçülebilir olma olgusunun yerine konmuştur. Nasıl
başka bir insanı asla tam anlayamıyor, ne kadar düşünsek de
onun özünü bir türlü kavrayamıyorsak temel parçacığı da
anlayamayız. Bazı kuantum kuramcıları, ki bunlar arasında
Niels Bohr ve Heisenberg gibi çok önemli kuramcılar da vardır.
Gerçekliğin temelde belirsiz olduğunu, bilinen günlük
yaşamımıza bir taban oluşturacak sabit ve net hiçbir şeyin
olmadığını ileri sürmüşlerdir. Gerçeklikle ilgili her şey bir
olasılıktır ve öyle kalmaya da mahkumdur. Bir elektron bir
parçacık olabilir, bir dalga olabilir, ya da falanca yörüngede
olabilir, yani her şey olasılık dahilindedir. Böyle şeyleri
ancak verili bir durum içindeki genel sınırlandırmalar
dahilindeki en mümkün olasılıkları dayanak alarak önceden
tahmin edebiliriz. Gerçekliğin aslında birçok olasılık
içerdiğine dayanan bu görüşle bizler kuantum kuramının
yanıtlanmamış ana
sorusuyla baş başa kalmış oluyoruz:
"Bu dünyada herhangi bir şey nasıl olur da hakiki ya da sabit
olabilir?"
Bu Newton'un, yeni olan hiçbir şeye yer olmayan, bir makine
gibi tıkır tıkır işleyen evrenindeki açmazın tam tersidir.
Newton'u okurken,
"herhangi bir şey nasıl olur?"
diye sormamız gerekir. Kuantum mekaniğinin Bohr-Heisenberg
yorumundaki en büyük sorun ise,
"herhangi bir şey nasıl varolur?"dur.
Oysa ki, salt katı mekanistik bir evren olamayacağı gibi,
gerçeklikle ilgili her şeyin olasılık kapsamında olduğu
tesadüfi bir evren de yoktur. Yaratıcı Gücün yasalarıyla
belirlenmiş, yaratılmış ve kendi kendini olağanüstü bir
düzenle koordine eden
"Ruhsal Evren"
kavramını algılamaya çalışmakta ve onun günlük yaşamdaki
izlerini bulup, uygulamaya çalışmakta büyük yararlar vardır.
Einstein'ın izinden giden bir grup coşkulu kuantum kuramcısı,
böylesine belirsiz ve olasılığa dayalı bir gerçekliğin insanın
algılama sınırlarının ötesinde olduğunu savunmuşlardır.
Einstein
"Tanrı evrenin varoluşu üzerine zar atmaz",
diyerek evrenin bilinmez kurallarla işlemesine izin
vermeyeceği görüşü oldukça gerçeğe yakın ve aslında metafizik
bir görüştür. Bilimle metafizik arasındaki köprülerin
kurulması bu yüzden çok önemlidir. Bilim varoluşla ilgili
temel sorulan açıklayamaz. Bu sorulara yanıt aramak bilimin
disiplini dahilinde değildir. Ancak unutulmamalıdır ki,
bilimin laboratuarda elde ettiği sonuçlar ancak ruhsallıkla
birleşirse bir anlam ve derinlik kazanır. |