Kadim
Bilgelikte,
Ruhsal Öğretilerde, Ezoterik–tradisyonel bilgilerde zihinlerimizin, yani
‘şuursal
yönümüzün aynı anda hem her yerde hem hiç bir yerde
bulunmasının asıl nedeni bizim özde ruhsal varlıklar
olmamızdan kaynaklanmaktadır’
denir. Ve ruh varlığı, ruhsal etkisini düşünce enerjisinin
aracılığıyla aktarır. Düşünce enerjisi, ruhsal bir enerjidir
ve bizim şimdiki düşünme fiilimiz anlamına gelmez. Bu sık sık
yanlış anlaşıldığı için düşünce gücü yani arınmamış günlük
düşünceyle birçok şeyi yaratacağımızı sananlar büyük bir
yanılgı içindedirler. Gerçek yaratıcılık günlük düşüncelerin
ve isteklerin tümünün silindiği, bir tür meditatif noktada
başlar. Kuantum fiziğinde parçacıkların sıçrama yaptıkları
boşluk noktası gibi. Bu bilgileri gerçekten araştırmadan, populist akımların peşinden koşarak çekim yasasını kişisel
menfaatler uğruna düşük seviyeli amaçlar için kullanmaya
kalkanlar; öncelikle ilk yakın çevrelerine karşı bir türlü
gerçekleşmeyen istekleri hararetle savunmaları ve
"iste senin de olsun" felsefesine cahilce kapılmış olmaları yüzünden küçük
düşmeye mahkumdurlar.
Aslında düşünce enerjisinin, bilgi
taneciklerinin yani ruhsal elektronların aktarımına yardımcı
olması da bazı yasa ve ilkelere bağlıdır. Evren ahengiyle uyum
içinde olmayan eylem ve uygulamalar ve bunlardan doğan
düşünceler ancak menfi egregorlar (düşünce formları) yaratır.
Asla varlığın bilgi tohumuna geliştirici katkıda
bulunmazlar. Aksine gezegenin ortak şuur alanına zarar
verirler. Karar alma aşamasında olan insanların yanlış karar
vermesine bile neden olabilirler. Bu konu ile ilgili olarak
araştırma yapmak isteyenlerin Danah Zohar’ın Kuantum Benlik
adlı kitabının
(Sarmal Yayınevi)
Dünyanın Ortak Yaratıcı Olan Bizler bölümünü dikkatlice
incelemeleri faydalı olur.
Bohm’un
dediği gibi,
“Düşünce
süreçleriyle kuantum sistemleri birbirine benzerdir. Bu yüzden
onlar ayrı elementler gibi analiz edilemezler, çünkü her
elementin ‘içkin’ doğası yaratılış olarak birbirlerinden ayrı
olmadığı gibi diğer elementlerden de bağımsız değildir, bunun
yerine diğer elementlerle kısmi bir ilişki içindedir.”
Spiritüel öğretilere göre ise, düşüncelerimiz reel, kendine
göre etki alanları olan, belli bir alanda etkinliklerini
gerçekleştirme gücüne sahip enerji formlarıdır. Düşüncenin
şekil almış, form tutmuş haline
form panse (forme-pense) denir. Her
düşünce bir enerji, bir etki taşıdığı için düşüncelerimizin
yarattığı düşünce formları da bizim eserimizdir ve hepimiz
kendi düşünce formlarımızın sorumluluğunu bilsek de bilmesek
de taşırız.
Binlerce
yıldan beri bütün ruhsal eğitim sistemleri bizlere
düşüncelerinizden dahi sorumlusunuz derken düşüncenin negatif
ya da pozitif yönde son derece önemli bir etki gücünden söz
ediyorlardı. Düşüncenin önemini kuantum dünyası açısından ele
alırsak; insan olarak varoluşumuzun ruh ve beden şeklinde bir
ikilem olarak ortaya çıkışı; atom altının soyut ve sanal
dünyasında da varoluşumuz dalga/parçacık ikiliği şeklinde
ortaya çıkar. Bütünleşmiş bir ruh-beden ilişkisinde yani
pozitif düşüncenin egemen olduğu düşünce sisteminde varlıksal
ve bütünsel açıdan son derece olumlu, yaratıcı bir metafor
oluşturur. Bu metafor kuantum düzeyinde, bilgi tanecikleri
aracılığıyla bilginin daha hızlı yayılmasına, bir tür evrensel
bilgi bankasında depolanmasına ve genişlemesine neden olur.
" Şimdi, kuantum
işlemleriyle kendi içsel deneyimlerimiz ve düşünce
yöntemlerimiz arasındaki yakın benzerliğin yalnızca bir
tesadüf olup olmadığını sorabiliriz. Düşünce süreçleriyle
kuantum süreçleri arasındaki benzerlik, bu ikisini birbirine
bağlayan bir hipotezin verimli olacağını düşündürebilir. Eğer
böyle bir hipotez doğrulanabilirse, bu bizim düşünmemizin
birçok önemli özelliğini doğal bir şekilde açıklayabilir. "
David Bohm
|