Modern akıl yürütme şekli ile en azından son 300 yılın
fiziğinden destek alırsak, kıskacından kurtulamadığımız derin
kültürel koşullanmalarımızla ilgili olarak zihin/beden ya da
ruh/beden ikilemi olabileceğini gösteren açık ve net hiçbir
yol olmadığını da görürüz.
Newtoncu fizik maddenin
"temel, hareketsiz, şekilsiz ve külçe"
halinde bir şey olduğuna inanan eski
Aristo mantığı ile bilgisini önemli ölçüde keskinleştirdi ve
bu model yıllarca bilim tarafından da kesin gerçek olarak
kabul edildi. Madde ağırlığı ve uzantısı olan bir şeydi.
Temelde atomdan yapılmıştı ve tıpkı bilardo topları gibi
davranan ufak cisimcikler içerirdi. Fakat katıydı, başka bir
maddeyi dokunarak etkilerdi ve kadim bilgilerden en önemli
kopuş olarak da, tamamıyla şuursuzdu.
Kuantum seviyesindeki dalga/parçacık ikiliği, en birincil
seviyede ruh/beden ilişkisi olarak görülür. Karşıtların
birliği sisteminin egemen olduğu maddi evreni daha iyi anlamak
için dualite prensibini çok iyi incelemek gerekir. Çok temel
olduğu ve başka hiçbir şeye ya da işleme indirgenemediği için
dalga/parçacık ikiliği ruhsalla fizikselin kökenine inmemizi
ve ikilemle bize neyin ifade edilmek istendiğini gayet iyi
açıklamaktadır. Ruh ve madde, Dalga ve Parçacık, Siyah ve
Beyaz, Gece ve Gündüz hep Yin-Yang adını verdiğimiz dengeyi
kurabilmek içindir.
Bu konuda Üstad Ergün Arıkdal
(M.T.İ.A derneği
ve Bilyay Vakfı eski başkanı)
şunları söylüyor:
"Olaylar
Bütünselliği anlamamız için var. Atom altı parçacıklar onu
görmek isteyen bilim adamının görüşüne
göre değişiyor. Öyleyse bizler bütünün içindeki yerimizi tayin
edip, bütünün uyumlu çalışmasına hizmet için varız. Eski
fizik anlayışı mekanistik bir anlayıştı sadece atomlar vardı.
Şimdi bilim adamları atomlar arasında boşluklar buldular.
Kuantum teorisi, atomların alt parçacıkları olduğunu söylüyor
ve onları tam tanımlayamıyor. Bu parçacıklar soyut, kimi zaman
parçacık, kimi zaman dalga olarak ortaya çıkıyor. Parçacık
küçük hacme sıkıştırılmış, dalga ise uzaya yayılmış bir
şekildedirler. Bu
parçacıklar deneysel duruma göre etkileşim alırlar çünkü
bizden bağımsız değildirler. Evrende en küçük birimler bile
birbiriyle etkileşim halindeler. Soyut ve ikili görünümleri
içinde sürekli değişimler yaşıyorlar. Deney gözlemcinin
zihninden bağımsız olarak gelişemiyor.
Evren
birbirine örülmüş ağ gibi. Madde ikili değişken bir yapıya
sahip. Karşıtların Birliğini iyi anlamak gerek. Bohr,
Bütünleyicilik düşüncesiyle, parçacık biçiminde beliriş ve
dalga halinde ortaya çıkışın birbirini bütünlemesini anlatmak
istiyor. Bir gözlemci görene kadar iki karşıt kutup aynı anda
varolacaktır. Onlar birbirlerine çakışmış durumdadır. Kuantum
fiziğinde atom altı parçacıklar belirli şeyler, birbirinden
yalıtılmış yapı taşları değildir. Birleşik bir bütünün
birbiriyle dengesi söz konusu. Atomdan atom altına
çalışmalarına geçiş önemlidir. Çünkü somuttan soyuta
geçilmiştir. Ve atomlar arasında boşluklar vardır.”
Ergün
Arıkdal'ın yıllar önce ifade ettiği bu açıklamalarından sonra
sözü edilen kuantum fiziğinin bu
"boşluk"
kavramını biraz incelememiz gerekir.
Boşluklar
gerçekten boş mudur?
Sözlükte "boş" sözcüğü şöyle tanımlanır: İçinde bir şey veya
bir kimse olmayan, dolu karşıtı veya anlamsız, saçma... Bizler
de günlük yaşantımız,da sıklıkla kullanırız "boş" sözcüğünü.
Bir şeye "boş" dediğimizde, zihnimizde oluşan algı, gerçekten
boş olan bir şeydir.
Duyularımızla algıladığımız gerçeklikleri tam da oldukları
gibi anladığımıza öylesine bir inançla doluyuzdur ki, "boş"
dediğimiz alanların, bizim göremeyeceğimiz, kavrayamayacağımız
öğeleri barındırabileceğini çoğu zaman hiç düşünmeyiz.
Herhangi bir anlamı olabileceğini de hemen hemen her zaman
gözden kaçırırız. İnsanlığın, tarih boyunca gözden kaçırdığı
pek çok şeyin gerçekliği ise, bilimsel ve ruhsal araştırmalar
sayesinde mümkün
olmuştur. Atomun içinde
"boş uzay"
var. Çevremizdeki her şey canlı ve
cansız dediğimiz tüm oluşumlar atomik organizasyonlar olduğuna
göre; toprağın, kum tanesinin, papatyaların ve tabii ki
hücrelerimizin de içinde "boş uzay" vardır. Yani madde de,
hücrelerden oluşan organizasyonlar da bu boş uzaya sahiptir.
Örneğin, en basit canlı kabul ettiğimiz virüstür; en dışta
proteinden oluşmuş bir kılıf ve bu kılıfın içindeki boşluğa
yerleşmiş bir nükleik asit (kalıtım birimi) vardır. Daha
gelişmiş canlılar kabul ettiğimiz mantar, bitki ve hayvan
hücrelerinde de hücre zarı ile çekirdek arasında bir alan
vardır. Bu alanda, aralarında boşluklar bulunan çeşitli
unsurlar bulunur. Atomda, hücrede ve gökcisimleri arasında
boşluk olması bir tesadüf müdür?
Yine
atoma dönecek olursak, daha önce sözünü ettiğimiz
elektronların ve alt parçacıkların toplamı kuantum alanını
oluşturuyor. Kuantum terimi, hem parçacık hem dalgasal özellik
gösteren bir şeyi anlatmak için kullanılır. Elektronlar birisi
onu gözlediğinde parçacık olarak tezahür eder, gözlenmediği
zaman ise dalga formuna geçer ve tüm uzaya yayılır.
Atomu, yani maddeyi oluşturan unsurlar gerçekte sert, katı,
sabit, statik değildir. Hem parçacık hem dalga olabilen, her
an farklı iki gerçeklikten biri olarak tezahür eden bir
enerjidir. Dalga formunu maddileştiren ise gözlemcinin
şuurudur. Madde, gözlenmediği zaman enerji, gözlendiği zaman
parçacık olarak tespit edilir. Parçacık formundan enerjetik
dalga formuna geçen bir elektron için
"mekansızlık" söz
konusudur. |