Bizler görünmeyenin arılarıyız.
Görünenin balını delice toplar ve görünmeyenin yüce altın
kovanına depolarız. "Rilke"
Elektronun Macerası
Varoluşun evrendeki başlıca macerası, evreni dolduran
milyarlarca elektronun macerasından mı geçmektedir?
Kuantum fiziği bugüne kadar çok merak ettiğimiz pek çok mistik
soruya da ister istemez yanıt arar durumdadır.
Elektronlar içlerinde bulunan ve cep gibi tanımlanan özel
zaman-mekanda bilgileri depolamaya muktedirler ve bu bilgiyi
sürekli olarak daha etkili ve mükemmel bir biçimde
kullanabiliyorlar; öyle ki günümüzün en ileri teknisyenleri bu
bilgilerin kullanımı karşısında hayrete düşmektedirler.
Bilgilerin böylesine kullanılışı evrimin bir amacı değildir,
ancak bu amaca ulaşmak için bir araç olabilirler. Bizdeki
beni, yani ruhumuzu; elektronların ruhuyla nasıl
kıyaslayabiliriz? Milyarlarca elektronun ruhsal macerasına
oldukça yeni ve korkusuz gözlerle bakmayı bilebilecek miyiz?
Kuantum fiziğindeki "mekansızlık
prensibi", bir şeyin
aynı anda her yerde olabilmesi, tüm uzayı doldurabilmesi
anlamına gelir. Atom fiziğinin ortaya koyduğu en çarpıcı
gerçeklerden biri budur ve atom fizikçilerinin bir kısmı bu
noktada, kuramlarının ne anlama geldiği konusunda mistik
imalara kayma nedeniyle yorum yapmaktan kaçınmaktadırlar.
Atomların Dalga Formları
Madem ki elektron dalga
formu mekansız; öyleyse tüm atomların, yani canlı ve cansız
dediğimiz varlıkların tüm atomlarının dalga formları birbirine
geçiş yapabilmektedir. İşte bu kuantum dalga formları,
çevremize yaydığımız tesirler, etkiler, düşünce formları,
kendi şuurumuzdan ve daha yüksek şuur kuşaklarından aldığımız
impulslar, bu "boş" dediğimiz alanlardan geçmekte ve her şey
her şeyle etkileşim halinde bulunmaktadır. Buradan hareketle,
gerek atomaltında gerek bedenimizde, gerekse tüm evrenimizde,
her şeyin her şeyle irtibatlanması, her şeyin her şeyden etki
alıp etki vermesi söz konusudur.
Atom altını ve dalga
formlarının iç içe geçen olasılıklar dalgası halindeki dansını
görebilen beyinlerimiz olsaydı,
"ben"in nerede başlayıp
"sen"
in nerede bittiğini anlayamazdık. Oysa
duyularımızın sınırlılığı, bu bütünselliği görmemizi
engelliyor ve bizler böylece makro dünya ile başarılı bir uyum
sağlayarak gelişimimizi sürdürüyoruz.
Ben ve Dünya
Atom fiziğine göre
"Ben"
ve
"Dünya" ayrımı çürütülmüş
olup tamamen rölatiftir.
"Ben"
ve "Dünya" yalıtılmış
değildir. Aralarında sürekli bir etkileşim, tesir alış verişi
vardır. Bizler, ruhsal tekamülümüzü
sürdürmek için bu Dünya'ya enkarne olmuş (doğmuş) olan ruh
varlıkları, şuur yansımalarıyız. Tekrardoğuş yasası gereği,
uyum sağlayabildiğimiz maddi ortamlarda ruhsal evrimimizi
sürdürmekteyiz. Tekrardoğuş sırasında, şuur enerjimiz, maddi
bedenimizi etkisi altına alırken vibrasyonunu düşürmek zorunda
kaldığı için de serbest şuur halinde anımsayabileceğimiz
ruhsal yasaları ve daha önceki hayatlarımızın anılarını da
unuturuz. Bu nedenle beş duyumuzun algılamaları ile kendi
gerçekliğimizi oluşturuyoruz ve pek çok rölativite içinde
yaşıyoruz. Bilimsel gelişmeler ve ruhsal bilgiler bize, bu
rölatifliği gayet güzel göstererek şuurlanmamız yolunda bilgi
akışı sağlıyor.
Aslında bilgi akışı her zaman var da biz pek farkında değiliz.
Sezgiler, içe doğuşlar, rüyalar, telepatik alış-verişler,
medyonomik irtibatlar; gerek maddi ortamlardaki varlıklar
arasında, gerekse maddi ve süptil alem diyebileceğimiz
ötealemde bulunan ruh varlıkları arasındaki bilgi akışının
göstergeleridir. İşte bu çerçevede gerek atom altındaki boş
uzayın, gerekse hücresel yapılarımızdaki ve güneş
sistemimizdeki boşlukların fonksiyonu devreye girmektedir. Hem
maddi sistemlerden gelen tesirler, hem kendi ruhsal
varlığımızdan yani derin şuurumuzdan
(David Bohm için Saklı Düzen’den)
gelen tesirler, hem de çevremizdeki canlı dediğimiz tüm
varlıklardan, birbirimizden yayılan tesirler ile Dünya
insanlığını görüp gözetenlerden gelen-etkiler, geliştirici
tesirler bu ''boş''
dediğimiz alanlardan geçerek ulaşmaktadır. Bu boşluklar; hem beş duyu
dışına taşan iletişimleri gerçekleştirmekte, hem de gelişmemiz
için gerekli olan çok çeşitli tesirleri birbirimize aktarmakta
ve tekamül yolunda son derece önemli bir vazifeyi yerine
getirmektedir.
Öyleyse bu
"boş uzay"
denilen bölgeler gerçekten boş ve anlamsız değildir. Burası
kuvvetlerle doludur ve elektromanyetik dalgalar buradan
geçmektedir. Her türlü tesir alışverişine imkan sunmakta ve
ruhsal gelişmemizi sağlamaktadır. Boş dediğimiz alanların esir
maddesiyle dolu olup olmadığını araştırırken, kuantum dalga
fonksiyonunun çöküşe uğradığı anı ve 'Işık' kavramını da
araştırmak ve çeşitli bağlantıları görmeye çalışmak gerekir.
Kuantum fiziğinin de
getirdiği yeni açılımlarla düşünce ve ışığın varoluşumuzdaki
iki temel kavram olarak daha detaylı incelenmesi bizlere yeni
ufuklar açabilir ve kişisel araştırmalarımızı kendi
istediğimiz yönde bilim desteğini de alarak daha da
derinleştirebiliriz. |