İkinci dünya savaşından sonra bu bölünmeyi fark eden Postmodern
düşünürler modern çağın dışa dönük ve tümüyle nesnel bakış açısını
sorgulamaktadırlar. Her ne kadar nesnel (objektif) bakış açısı
tarafsız olduğunu savunsa dahi gene de dış dünyanın bir yorumu
olmaktan öteye gidememektedir. Dış dünyadan duyu organlarımıza
ulaşan birtakım verileri biz yorumlayarak anlayabiliyoruz. Hiçbir
zaman dış dünyanın aslını, esas dokusunu bilemiyoruz. Pozitif
bilimler ölçümü esas olarak kabul ederler. Her olayı ve nesneyi
ölçmek isterler. Zira pozitif bilimlerin dili matematiktir ve
matematiğin abecesi de sayılardır. Matematiksel bir ifade sayısal
bir ifade demektir. Sayı ise ölçüm gerektirir.
Ancak doğada her türlü yapı
ve oluşum ölçülemez. Uzayın sonsuz büyük boyutları ve elementer
parçacıkların sonsuz küçük boyutları söz konusu olduğunda ölçüm
yapmakta temel zorluklarla karşılaşıyoruz. Bu zorluklar daha hassas
ve güçlü aletler geliştirerek giderilebilecek türden zorluklar
değildir. Yani ölçüm tekniğinin bir limiti bulunmaktadır ki bu limit
hem pratik hem de kuramsal olarak aşılamaz. Dolayısıyla, analitik
yaklaşımın sınırlı olduğunun farkında olmamız gerekir.
Ayrıca, insan söz konusu
olduğunda sevgi, aşk, kin, nefret vs..gibi hislerin var olduklarını
kabul ediyoruz ama bunları sayıya döküp ölçemiyoruz. Bu bakımdan
günümüzün bilimi özneyi dışlar. Özneden gelen bilgileri yok sayar.
Sadece nesnel bilgilere değer verir yani günümüzün bilimi katılımcı
değil, gözlemci bir bilimdir. Modern çağ insanı dahi bir nesne
olarak değerlendirmiş ve onu nesneye çevirmiştir.
Postmodern Felsefe ve
Kuantum Kuramı
İşte, postmodern felsefe, gözlemci bakışa olan bu aşırı güveni de
sorgulamaktadır. Zira, gözlem yaparak gerçeği bulmak mümkün
değildir. 20. yüzyılda gelişen Kuantum kuramı
gözleyen ve
gözlenenin bir bütün oluşturduklarını ve bunların birbirlerini
etkilediklerini iddia etmiştir. 1982 yılında ise deney yoluyla bu
iddianın doğru olduğu kanıtlanmıştır. Yani biz gözlem yaparak dış
dünyayı olduğu gibi değil, kendi görüş ve inancımızı da katarak
algılıyoruz. Alet kullanarak ölçüm dahi yapsak gene de aletin
verdiği sayıları yorumlamak gerekiyor. İşte bu noktada kendi görüş
ve inançlarımız devreye giriyor. Genelde deney ve gözlemler bir
kuramı doğrulamak veya ret etmek için yapılır. Yani temelde bir
görüş söz konusudur. Eğer gözlem ve deneyler bu görüş ile
açıklanamazsa yeni bir görüş getirilir. Ama yeni görüş de sadece
bizim zihnen yaratmış olduğumuz bir modelden veya paradigmadan öteye
gitmez. Doğanın aslına gene ulaşamayız.
Doğanın aslı nesnel değil,
özneldir. İçe bakmadan öze ulaşılamaz. Öze ulaşan insan ise bilgi
sahibi değil, bilge kişi olmuş demektir. Bilgiye bir nesne gibi
bakarsanız bilgi sahibi olursunuz. Fakat bilgi özden kaynaklanıyorsa
bilge olunur. Yani bilgi tüm varlığın bir parçası olur ve
davranışlara yansır. Bilge kişinin en önemli özelliği de herkesten
farklı davranışlarıdır. Bilge kişi kitleye uyan, geniş toplulukların
gittiği yolda giden ve onların inandığına körü körüne inanan bir
kişi değildir. Kendi benlik boyutunu yükselttiği için kolayca
yönlendirilemez, gaza getirilemez, kandırılamaz. Oysa ki, iletişim
araçları sayesinde günümüzün insanı yönlendirilmekte, hatta
kandırılmaktadır.
Toplum Mühendisliği Günümüzde
Toplum Mühendisliği diye yeni bir bilim dalı dahi türemiştir.
Toplum mühendisleri insanların zaaflarını, hassas noktalarını
saptayarak onları istedikleri şekilde ve yönde şartlamakta, adeta
beyin yıkamaktadırlar. Bu beyin yıkama mekanizmasına medya denilen
basın ve yayın organları, ticari şirketler ve sivil toplum örgütleri
de bilerek veya bilmeyerek katkıda bulunmaktadırlar.
Günümüzde şehir insanının her
yediği ve içtiği madde yapay bir dönüşümden az veya çok geçmiş
durumdadır. Sebze ve meyveler hormonlu, konserve ve salçalar,
dayanıklı olmaları için katkılı, sular ilaçlanmış ve doğal şeklinden
uzaklaştırılmış durumdadırlar. Kısacası şehir insanı doğal olanı
görmeden, tatmadan, duymadan, koklamadan ve dokunmadan yaşamını
sürdürmektedir. Şu halde şehir insanının hem edindiği bilgi hem de
yaşadığı ortam yapay olmaktadır. Bu durumda yapılması gereken, bize
sunulan yapay bilgilere kanmamak ve onları sorgulamaktır. Postmodern
yaklaşımın esas olarak başarmak istediği budur. |