Roma Döneminde
Astroloji Uygulamaları
Roma İmparatorluğu sadece Yahudiliğin ve
Hıristiyanlığın bütün Akdeniz Bölgesi’nde engellenmeden yayılmasını
mümkün kılmakla kalmamış, tüm diğer dinlerin ve doğal olarak
astrolojinin de her coğrafyaya kolayca ulaşabilmesini sağlamıştır.
Roma Dönemi’nde astroloji, çok
yönlü ve karmaşık bir görüntü ortaya koymaktadır. Mezopotamya ve
Mısır’da, astroloji yalnızca yöneticilerin yanında danışman olarak
bulunan rahiplerin görev alanındaydı. Halktan kişilere de ulaşabilen bir
astroloji ancak yavaş yavaş gelişebildi. Horoskoplar artık yalnızca
krallar ve önemli devlet işleri için değil, kişiler için de
üretiliyordu. Bir kişinin hayatını, evliliğini, zenginliğini veya
fakirliğini, ölüm şeklini kapsayan tahminler artık hayat yolundaki tüm
önemli sahneler için üretiliyordu. Daha önce, bilinen en eski horoskopun
Roma öncesi bir tarihe ait olduğunu, İ.Ö. 410 yılında Mezopotamya’da
üretildiğini belirtmiştik. Astrolojinin birey ölçeğine inmesi, kimi az
kimi çok yetenekli pek çok astroloğun işlerini karlı bir gelir kaynağına
yöneltmelerini sağladı.
İ.Ö. 200 dolaylarında, astroloji diğer
maji sanatlarıyla birlikte, popüler olma konusunda çok büyük bir hamle
yapmış, bunu özellikle de Roma halk dini çerçevesi içinde
gerçekleştirmiştir. Pek çok Romalı yanlarında günün hangi saatlerinin
hangi aktiviteler için uygun olup hangileri için uygun olmadığının
yazılı olduğu küçük papirüs yaprakları taşıyorlardı. Sağlıkla ilgili
konular olduğu kadar kuaföre gitmek gibi sıradan işler bile astrolojiyle
belirleniyordu. Her şey, belirli bir eylem için belirli bir günün veya
saatin uygun olup olmadığına bağlıydı. Bunun arkasında ise, her gün ve
saatin ait oldukları gök cisimlerinin tanrıları tarafından yönetiliyor
oluşları vardı. Dolayısıyla, örneğin
“astrolojik olarak doğru seçilen”
bir doktor randevusu, o anda aktif olan tanrılar tarafından
desteklenecek, iyi geçecekti. Diğer yandan astrolojik olarak yanlış
seçilen bir randevu tarihi ve saati ise, o tarihe/saate denk gelen
tanrıların o kişinin amacına karşıt yönde etkide bulunmasına yol
açacaktı.
Roma İmparatorluğu’nun incelendiği
bilimsel derslerde astroloji hararetli tartışmalara konu olmuştur. Her
şeyden önce, İ.Ö. 156 yılında Roma’ya büyükelçi olarak gelen ve
uygulamalı astrolojiye şiddetle karşı çıkan Atinalı filozof
Carneades bu
konuda bir fırsat sunmuştur. Carneades’in savunduğu en önemli noktalar
şunlar olmaktadır:
-
Gök cisimleri, etkide bulunmak için
dünyadan çok uzakta bulunmaktadırlar.
-
Aynı tarihte doğan çocuklar tamamen
farklı hayatlar sürmektedir. (bu konuda şöyle bir örnek vermektedir;
Homeros doğduğunda diğer pek çok kişi daha dünyaya gelmiş ama hiçbiri
ne şair ne de ünlü olabilmiştir)
-
Bunun aksi olarak da farklı
horoskoplara sahip pek çok kişi kitleler halinde felaketlerde ve
savaşlarda aynı anda ölmektedir.
-
Gök cisimlerinden gelmekte olan ve bir
kişinin doğum anında nefesiyle içine aldığı ve onun karakterini
belirleyen ince akışkan, kişilerin doğduğu yerlerin farklı oluşları
nedeniyle meydana gelen farklı hava koşulları ile değişime uğramakta
ve dolayısıyla da gök cisimlerinin etkileri farklı kişilerde tamamen
farklı olmaktadır.
Söz konusu dönemde bilginler arasında pek çok kişi
bu iddialardan etkilenmiş ve yıldızları temel alarak kesin tahminler
üretme olasılığına inanmamışlardır.
Yine
de, aristokratların büyük çoğunluğu astrolojinin dünya görüşüne ve
belirli bazı astroloji uygulamalarına olan inançlarını korumuşlardır.
Peki bu nasıl açıklanır?
Tüm
gökleri ve yeryüzünü yaratan tanrılara olan inanç sarsılmamıştı ve hatta
Carneades bile onların varlığından şüphe etmiyordu. Gök cisimlerinin
dünya üzerindeki esaslı etkisi de su götürmezdi; tıpkı Carneades’in
dördüncü tezinin gösterdiği gibi. Her kişinin kaçamadığı bir kaderinin
olduğu da muhakkaktı. Pek çok filozof da bunu bu şekilde açıklamıştır.
Her bir kaderin işleyişinden astrolojiden bağımsız olarak sorumlu olan
üç tanrıçaya Yunan’da “Moirae” ve Latin’de
“Parcae” denilmektedir.
Dolayısıyla tartışılan astrolojik dünya görüşü değil, daha çok her bir
olay için kesin tahminler yapmanın mümkün olduğu düşüncesiydi.
Gaius Julius Caesar
(İ.Ö. 100-44),
kabaca tahminleri reddeden bu “dönemin
eğitimli astrologlarına” ait astroloji için bir örnek
oluşturmuştur. Sözkonusu tahminler konusunda Caesar
(Sezar) da
şüpheciydi, dolayısıyla da falcılardan gelen pek çok uyarıyı dikkate
almamıştı. Dikkate almadığı uyarılara, efsaneye göre Mart’ın on beşinde
hayatına kastedecek bir saldırıya maruz kalacağını bildiren bir kehanet
de dahildi ve Caesar (Sezar) gerçekten de böyle bir saldırının kurbanı
olmuştu. Diğer yandan Caesar (Sezar), Venüs gezegenine ve tanrıçasına
tapınıyor ve kendi ailesinin bu gezegenden dünya üzerine enkarne
olduklarını iddia ediyordu. Öldükten sonra Venüs Gezegeni’ne yükseleceği
söyleniyordu. Ayrıca Sezar, zodyağın Venüs Gezegeni’ne ait olan “Boğa”
burcundandı ve bu burcun sembolünü hanedan figürü olarak Roma’nın
sembolü haline getirmiştir. Kral Augustus da kendi burcu olan “Oğlak”
burcu için bunun bir benzerini gerçekleşmişti. Sezar’ın ölüm yılı olan
İ.Ö. 44 yılında ortaya çıkan kuyruklu yıldız da benzer şekilde politika
alanında tanrılardan gelen bir işaret olarak yorumlanmıştır.
Daha sonra gelen kralların tümü
astrolojiyi az ya da çok takip ediyorlardı. Pek çoğunun, özellikle
toplumdaki nüfuzlu ailelerin çocuklarının horoskoplarını çıkaran ve
değerlendiren astrologlardan oluşan birer ordusu vardı. Bu kralların
bazılarıysa bunun tam tersine, astroloji uygulamalarını Roma sınırları
içerisinde birçok kereler yasaklamışlar, hatta pek çok astrolog bu
nedenle Roma’yı terk etmeye zorlanmıştır. Bununsa çeşitli nedenleri
vardı. Özellikle kralların güç kaybetme korkusu bunda çok etkiliydi.
Astrologlar bir kralın ölüm tarihlerini basit bir çalışmayla tahmin
edebiliyor, veya kralın varisi olacak bir rakibini ortaya çıkarıp bunu
yıldızların kaderiyle doğrulayabiliyordu.
Yeni Ahit’ten bununla ilgili bir olayı
örnek olarak verebiliriz; evangelist Matta
“doğudan gelen üç magiden”
bahseder; sözkonusu üç magi, Kral Herod’dan önce davranarak Yahudilerin
yeni doğan kralını görmek için gelmişlerdir
çünkü
onun yıldızını görmüşlerdir. Herod bu yeni
doğan kraldan korkmuş ve tüm yeni doğan erkek bebekleri öldürtmüştür.
[38] Tüm
krallarda bu korku yer bulmuştur. Astrologların gücünü bilen krallar
onların kehanetlerinin gücünden de emindiler.
Başarısız olduğu açık olan tahminlerin
yanı sıra, olağanüstü başarılı tahminler de sürekli olarak
bildiriliyordu. Kral Domitian başlangıçta astrolojiye karşıydı ancak
bunun nedeni henüz genç yaştayken ona erken ve kaza sonucu gerçekleşecek
olan ölümünün bildirilmesiydi. Bu onu bir astroloğa, astroloğun
kendisinin ne şekilde öleceğini sormaya teşvik etmişti. Astrolog ise ona
köpekler tarafından parçalanacağını söylemişti. Domitian, astroloğun
tahminini boşa çıkarmak için hemen o anda boynunu vurdurup yakmıştı.
Ancak yaktığı kazık birden devrilmiş ve astroloğun cesedi yere düşerek
üzerine üşüşen köpeklerin saldırısına uğramış ve onu paramparça
etmişlerdi. Domitian bu olaydan sonra astrolojinin ciddi bir takipçisi
olmuştur.
Politikada olduğu gibi günlük hayatta
da astroloji çok önemli bir yer tutuyordu. Peki geç antik dönemde bilim
ve felsefenin astrolojiye karşı duruşu nasıldı?
Halk arasında oldukça yayılmış olan
yıldızların yüzeysel bir şekilde yorumlanması bazı şairlerin alaylarına
konu olmuştur. Şair Ennius, diğerlerine zenginleşmek için tavsiyelerde
bulunurken kendileri asla zenginleşemeyen astrologları eğlence konusu
olarak seçerken, diğer şairler; Petronius ve Lucilius hiçbir zaman
gerçekleşmeyen kesin ölüm saati kehanetleriyle alay etmektedir.
Astrolojinin dünya görüşü ve daha genel tutulan kehanetler göz önüne
alındığında her şey oldukça farklı görülmektedir. Burada, doğal bilimler
olduğu kadar felsefe ve din de, temel olarak astrolojiden şüphelenmemek
için yeterli malzeme sunmaktadır. Sadece dinler değil, doğal bilimciler
ve filozoflar da kozmosu ve dünyayı
“bir ruha sahip”
olarak görmüşlerdir. Her şeyin içindeki ruh gök cisimlerine olan gizemli
bağlantıyı da makul hale getirmiştir. Dolayısıyla, bu cisimlerin
etkisinden bir filozof veya bir bilim adamı nadiren şüphelenir.
Yıldızların etkisini daha genel olarak görerek gök cisimlerinin bazı
eğilimlere neden olduğunu veya sadece bu eğilimlere
“işaret ettiğini”
farkederek astrolojiyi sadece bir fal bakma eyleminden ayırmışlardır.
Hepsinden öte, her bireyin nedenlerine bağlı olarak yıldızların
etkilerine direnebileceklerini göstermek onlar için önemliydi.
Geç antik dönemin sonuna kadar
bahsettiğimiz bu “eğitimli” astrologların arasında sadece Roma
Hükümdarları değil, filozof ve şairlerin büyük çoğunluğu da
bulunmaktaydı; dolayısıyla örneğin siyaset adamı olan Cicero, Neo
Platoncu filozof Plotinus, şair Virgil, Ovid ve Horace de onların
arasındaydı. Marcus Manilius (aynı çağın yaklaşık olarak başlangıç
döneminde) ve Cladius Ptolemy (İ.S. 100-178) eğitimli astrolojinin
temsilcileriydiler. Cladius Ptolemy’nin astroloji alanında yazdığı
“Tetrabiblos”, önceki yüzyılların astrolojisini modern çağa uygun hale
getirmiştir ve bu çalışma modern astrolojinin standart bir çalışması
olarak kabul edilmektedir.
[39]
Marcus Manilius ise bizlere varolan en eski astroloji ders kitabı olan
“Astronomica”yı kazandırmıştır. Astronomica, Hıristiyan takviminin
yaklaşık olarak başlangıç döneminde yazılmıştır. *Manzum bir eser
olmasına
(*Şiir niteliğinde)
rağmen sistematik olup kozmosu astroloji
yasaları ile birlikte ilahi bir düzen olarak stoacı
bir anlayışla
açıklar.
[40]
Roma İmparatorluğu döneminden diğer önemli bazı astrologlar Teucros,
Antiochos, Nigidius Figulus, Dorotheos, Manetho, Vattius Valens,
Firmicus Maternus, Paulos Alexandrinos, Hediodoros,Thebes’li Hephaiston
ve diğerleri olmaktadır.
Geç antik dönem astrolojisi,
“halk tipi” ve
“dönemin entelektüellerine özgü türde”
olmak üzere kapsadığı iki farklı çizgisiyle sadece tüm önceki ortaçağlar
boyunca ve yedinci yüzyıl astrolojisi için değil, çağdaş astroloji için
de model olmuştur. Her iki geleneğin de temelini *Helenistik Vulgata’da
(*bkz. Astroloji, Din
ve Bilim, “Mısır” konu başlıklı bölüm)
yazılanlar belirlemiş olduğundan sözkonusu bilgiler Hermes
Trismegistos’a ve Nechepso-Petosiris’e kadar izlenebilmektedir. Ayrıca,
geç antik dönem astrolojisinde pek çok Babilli astroloğun etkisi de
mevcuttur. Bunlardan Marduk rahibi Berossus’un [41]
özel bir önemi vardır; belirgin olmayan bir
geleneğe sahip olan Berossus’un Kos adasında bir astroloji okulu kurduğu
tahmin edilmektedir.
Abu Mashar
Burada kısaca astrolojinin
ortaçağlarda nadiren değişen bir formda varlığını sürdürdüğünden
bahsedilmelidir. İ.S. VI. yüzyılda, Rhetorios Bizans İmparatorluğu’nda
astrolojik geleneğe dair bilgi derleyen bir kişi ve özellikle de
Mısır-Helenistik çizgisinin takipçisi olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer
yandan Ortaçağ Astrolojisi’ne dair önemli bir itici güç de, çeşitli Arap
Astrologlar tarafından ortaya konmaktadır; sözkonusu astrologlar
sonradan İslami kurallar altında
“*dünyevi”
astrolojiyi geliştireceklerdir.
(*bu astroloji türü meteorolojik ve sosyal olayları içermektedir)
762 yılında Yahudi iken Müslümanlığı seçen astrolog Messahalla,
Bağdat’ın kuruluş tarihini belirlemiştir. İ.S. sekizinci yüzyılda, Al
Kindi ve müridi Abu Mashar ortaya çıkmaktadır. Onlar da dünyevi
sorunlarla; önemli politik olaylar ve tüm insanlığı ilgilendiren
gelişmeler hakkında bilgi veren “Büyük
Kavuşumlar” ile ilgilenmişlerdir.
[42]
Ortaçağ astrolojisi, özellikle Toledo ve Salamanca’da öğretilen Arap
Bilimi yoluyla Bizans ‘a ilave olarak Avrupa’nın kalbine ulaşmakta ve
Rönesans’la birlikte yeni bir parlayışı deneyimlemektedir. Astrolojinin
Ortaçağda ve erken modernitede bilim, felsefe, teoloji ve toplumla
yüzleşmesi, Patrick Curry ve Paola Zambelli’nin hazırladığı iki ciltlik
bir derleme çalışmada işlenmektedir.
[43]
|