İSTANBUL’UN İLK KURULUŞU VE AKBABALI KUBBE
Yedi Tepe üzerine sembolik sayı hesapları yapılarak kurulmuş
olan gizemli kent İstanbul' un tarihi geçmişine uzanacak
olursak Fethedilen İstanbul' dan önce de mitoloji efsanelerine
kadar uzanan ve Olimpos'un tanrılarına rastlarız. Çok gerilere
gidip M.Ö. 667 yılına ulaştığımızda karşımıza ilk Byzantion'u
kuran Megara'lılar çıkıyor. Ya daha daha öncesi? Ya Bizans'tan
ve İstanbul'dan çok önce buralara kadar gelip yerleşen
Keltler?
Her insanın yaşamı ve kendisi nasıl ki zamanla çözülen veya
hiç çözümlenmeyen, derinleşen bir gizem ise kentlerin yaşamı
ve geçmişi de bir başka gizemdir, özellikle İstanbul gibi
sırlı kentler için…
Bizans'ın eski tarihçelerinden biri olan Hesychius'a göre
Bizans öncesi ilk yerleşim yerlerinden biride Sarayburnu'nda
bölgenin kralı olan, Barbisius tarafından kuruluyor. Daha
sonra kurulan kenti surlarla kapatan ve Barbisius'un kızı
Phidelia ile evlenen Byzas, efsaneye göre, denizler tanrısı
Poseidon'un oğlundan başkası değildir...
Böylece Byzas'ın adını alan ilk Bizans (Byzantion) tanrısal ya
da yarı tanrısal bir kimlik ve önem kazanmış oluyor.
Nikomedya
(İzmit), Kalkedon (Kadıköy) ve Byzantion şehirlerinin coğrafi
açıdan yanyana olmaları bu şehirlerin tarihlerini de sık sık
birbirleriyle kesiştirmiştir. Bunlardan Kalkedon, Delfi
kahinlerine göre "Körler Ülkesi" olup Yunan felsefesine göre
Byzas, Byzantion'u bu şehrin karşı yakasında kurmuştur.
Nikomedya ise, Diocletianus tarafından Konstantin'in
Konstantiniye'yi kurmasından önce Doğu'nun başşehri olarak
seçilmiş ve Konstantin de bu şehirde ölmüştür. Dolayısıyla Nikomedya, yani Konstantiniye, Nikomedes
tarafından kuruldu, ama bir süre sonra şehir yerle bir oldu.
Daha sonra Kral Byzos şehri yeniden kurdu ve ona kendi adını
verdi. Bir süre sonra Helen'in oğlu Konstantin tahta çıktı,
şehri genişletti, büyüttü ve ona kendi adına atfen
Konstantiniye adını verdi.
İstanbul'un kısa kuruluş tarihinden sonra Fetih öncesi
Bizanstaki kutsal gibi bilinen emanetlerin bazıları nelerdir,
bildiğimiz kadarıyla bir göz atalım.
-
Havari Andre'inin tabut içinde beyaz ketene sarılmış cesedi
(cesedin 1210'da İtalya'nın Amalfi kentine oradan da 1462'de
Roma'ya nakledildiği söyleniyor),
-
İsa'nın yeğeni Zebedeus'un eşi Maria Salome'nin tabutu,
-
İsa'nın bağlanıp işkence edildiği renkli cilalı bir taş.
Fetih öncesi ve Fetih sonrası İstanbul'u terkeden Bizanslı
bilginler beraberlerinde kaynak ve bilgi kaçırıyorlar.
İtalya'ya sığınan Bizanslı Gemiste Phleton, Eflatuncu
akademisinin öğretilerini meslektaşlarına iletiyor; Verona'lı
Guarini ise Bizans'tan iki sandık dolusu elyazması kaçırıyor,
birini yolculuk esnasında yitiriyor, ikincisindekileri ise hiç
kimseye göstermiyor, açıklamıyor.
Bizans'tan kaçıp değerli metinleri, elyazmaları - bu ara
Eflatun'un başyapıtlarını - Batı'ya ulaştıranlar arasında
kimler yok ki : ]ohanes Argyropulos, Theodorus Gaza, Demetrius
Chalchondilis, Andronicos Challistos, Marco Musurus, Johannes
ve Constantinos Lascaris kardeşler gibi bilim adamları ve
aydınlar.
Rönesans'a yol açacak olan feodal düzenli Orta çağ için Bizans
bir bilim, bilgi kaynağı ve bir gelenektir, çökmesine neden
olan tüm aşınlıklarına karşın.
Bizans yıkılıyor ancak Bizans'ın tarihinde bazı ilginç ve
dikkat çekici olaylar yüze çıkıyor. Bu
olaylar kanlı bir ailenin öyküsünü, siyasal oyunları ve saray
entrikalarını anlatıyor.
Şimdi sıra, Akbabalı Kubbe
imgesine ve bunun keşfedilişine geldi. Bu yeraltı binası Mısır
sırlarını anlatan yazarların betimlemeleri çağrıştırıyor. Bu
konuda, yararlanılabilecek pek çok kaynaktan yalnız birinden,
Dimişki'nin XIV. yüzyılın başına ait Kozmografya Elkitabı
'ndan aldığımız bir örneği vermekle yetinelim :
" Bu tapınaklardan en ünlüsü İhmim'in
beyaz taş ve mermerden yapılma tapınağıdır; buradaki her taş
beş arşın yüksekliğinde ve iki arşın genişliğindedir ; içinde
her biri yedi gezegenden birine ayrılan yedi oda bulunur (...)
gökmavisiyle sıvanmış tavanlara kanatlarını
açmış kartallar resmedilmiştir. İç ve dış duvarlar satranç
tahtası gibi damalıdır; her damada iki şekil
bulunur: Bunlardan biri ayakta ve değişik tapınma durumlarında
gösterilen bir insanı temsil ederken (...) öteki, insan
biçiminde bir tahta oturmuş, başı ya kuş, ya balık, ya da dört
ayaklı bir hayvan ya da korkunç bir başı olan bir kişiyi
temsil eder."
Konstantiniyenin
alınmasından az önce Boğazkesen (Rumelihisarı) kalesinin
yapılışı anlatılırken keşfedilen bir kubbeden bahsedilir. Akbabalı Kubbe öyküsü, daha önceki bilgilere genel bir
gönderme yaparak toprağın hiç bir zaman bakir olmadığını,
herşeyin bir öncesini bulunduğunu, dolayısıyla güneşin altında
yeni hiçbir şeyin varolmadığını ima etmenin ötesinde, derin
bir mahşeri anlamda taşımakta. Tema, dünyanın başlangıcından
sonuna kadar akıp giden zamanı ölçen evrensel bir saat işlemi
görmektedir ve bu saat, Konstantiniye yerleşim alanının ta
derinliklerine de gömülüdür.
|