Anadolu Medeniyetleri

GİZEMLİ ANADOLU 3

WWW.ASTROSET.COM

İSTANBUL’UN İLK KURULUŞU VE AKBABALI KUBBE

  Yedi Tepe üzerine sembolik sayı hesapları yapılarak kurulmuş olan gizemli kent İstanbul' un tarihi geçmişine uzanacak olursak Fethedilen İstanbul' dan önce de mitoloji efsanelerine kadar uzanan ve Olimpos'un tanrılarına rastlarız.
  Çok gerilere gidip M.Ö. 667 yılına ulaştığımızda karşımıza ilk Byzantion'u kuran Megara'lılar çıkıyor. Ya daha daha öncesi? Ya Bizans'tan ve İstanbul'dan çok önce buralara kadar gelip yerleşen Keltler?
Her insanın yaşamı ve kendisi nasıl ki zamanla çözülen veya hiç çözümlenmeyen, derinleşen bir gizem ise kentlerin yaşamı ve geçmişi de bir başka gizemdir, özellikle İstanbul gibi sırlı kentler için…

  Bizans'ın eski tarihçelerinden biri olan Hesychius'a göre Bizans öncesi ilk yerleşim yerlerinden biride Sarayburnu'nda bölgenin kralı olan, Barbisius tarafından kuruluyor. Daha sonra kurulan kenti surlarla kapatan ve Barbisius'un kızı Phidelia ile evlenen Byzas, efsaneye göre, denizler tanrısı Poseidon'un oğlundan başkası değildir... Böylece Byzas'ın adını alan ilk Bizans (Byzantion) tanrısal ya da yarı tanrısal bir kimlik ve önem kazanmış oluyor.

  Nikomedya (İzmit), Kalkedon (Kadıköy) ve Byzantion şehirlerinin coğrafi açıdan yanyana olmaları bu şehirlerin tarihlerini de sık sık birbirleriyle kesiştirmiştir. Bunlardan Kalkedon, Delfi kahinlerine göre "Körler Ülkesi" olup Yunan felsefesine göre Byzas, Byzantion'u bu şehrin karşı yakasında kurmuştur. Nikomedya ise, Diocletianus tarafından Konstantin'in Konstantiniye'yi kurmasından önce Doğu'nun başşehri olarak seçilmiş ve Konstantin de bu şehirde ölmüştür.
  Dolayısıyla Nikomedya, yani Konstantiniye, Nikomedes tarafından kuruldu, ama bir süre sonra şehir yerle bir oldu. Daha sonra Kral Byzos şehri yeniden kurdu ve ona kendi adını verdi. Bir süre sonra Helen'in oğlu Konstantin tahta çıktı, şehri genişletti, büyüttü ve ona kendi adına atfen Konstantiniye adını verdi.

  İstanbul'un kısa kuruluş tarihinden sonra Fetih öncesi Bizanstaki kutsal gibi bilinen emanetlerin bazıları nelerdir, bildiğimiz kadarıyla bir göz atalım.

- Havari Andre'inin tabut içinde beyaz ketene sarılmış cesedi (cesedin 1210'da İtalya'nın Amalfi kentine oradan da 1462'de Roma'ya nakledildiği söyleniyor),

- İsa'nın yeğeni Zebedeus'un eşi Maria Salome'nin tabutu,

- İsa'nın bağlanıp işkence edildiği renkli cilalı bir taş.

  Fetih öncesi ve Fetih sonrası İstanbul'u terkeden Bizanslı bilginler beraberlerinde kaynak ve bilgi kaçırıyorlar. İtalya'ya sığınan Bizanslı Gemiste Phleton, Eflatuncu akademisinin öğretilerini meslektaşlarına iletiyor; Verona'lı Guarini ise Bizans'tan iki sandık dolusu elyazması kaçırıyor, birini yolculuk esnasında yitiriyor, ikincisindekileri ise hiç kimseye göstermiyor, açıklamıyor.

  Bizans'tan kaçıp değerli metinleri, elyazmaları - bu ara Eflatun'un başyapıtlarını - Batı'ya ulaştıranlar arasında kimler yok ki : ]ohanes Argyropulos, Theodorus Gaza, Demetrius Chalchondilis, Andronicos Challistos, Marco Musurus, Johannes ve Constantinos Lascaris kardeşler gibi bilim adamları ve aydınlar.

  Rönesans'a yol açacak olan feodal düzenli Orta çağ için Bizans bir bilim, bilgi kaynağı ve bir gelenektir, çökmesine neden olan tüm aşınlıklarına karşın. Bizans yıkılıyor ancak Bizans'ın tarihinde bazı ilginç ve dikkat çekici olaylar yüze çıkıyor. Bu olaylar kanlı bir ailenin öyküsünü, siyasal oyunları ve saray entrikalarını anlatıyor.

  Şimdi sıra, Akbabalı Kubbe imgesine ve bunun keşfedilişine geldi. Bu yeraltı binası Mısır sırlarını anlatan yazarların betimlemeleri çağrıştırıyor. Bu konuda, yararlanılabilecek pek çok kaynaktan yalnız birinden, Dimişki'nin XIV. yüzyılın başına ait Kozmografya Elkitabı 'ndan aldığımız bir örneği vermekle yetinelim : " Bu tapınaklardan en ünlüsü İhmim'in beyaz taş ve mermerden yapılma tapınağıdır; buradaki her taş beş arşın yüksekliğinde ve iki arşın genişliğindedir ; içinde her biri yedi gezegenden birine ayrılan yedi oda bulunur (...) gökmavisiyle sıvanmış tavanlara kanatlarını açmış kartallar resmedilmiştir. İç ve dış duvarlar satranç tahtası gibi damalıdır; her damada iki şekil bulunur: Bunlardan biri ayakta ve değişik tapınma durumlarında gösterilen bir insanı temsil ederken (...) öteki, insan biçiminde bir tahta oturmuş, başı ya kuş, ya balık, ya da dört ayaklı bir hayvan ya da korkunç bir başı olan bir kişiyi temsil eder."

  Konstantiniyenin alınmasından az önce Boğazkesen (Rumelihisarı) kalesinin yapılışı anlatılırken keşfedilen bir kubbeden bahsedilir.
  Akbabalı Kubbe öyküsü, daha önceki bilgilere genel bir gönderme yaparak toprağın hiç bir zaman bakir olmadığını, herşeyin bir öncesini bulunduğunu, dolayısıyla güneşin altında yeni hiçbir şeyin varolmadığını ima etmenin ötesinde, derin bir mahşeri anlamda taşımakta. Tema, dünyanın başlangıcından sonuna kadar akıp giden zamanı ölçen evrensel bir saat işlemi görmektedir ve bu saat, Konstantiniye yerleşim alanının ta derinliklerine de gömülüdür.

>> Önceki Bölüm

Yayın Tarihi: 15 Ocak 2008

>> Sonraki Bölüm

 

© ASTROSET 2004-2010