Dünya dinlerinin
alegorileri içinde hiçbiri, Ahura Mazda veya
Angra
Mainyu ya
da modernize edilmiş formlarıyla
Ormuzd ve Ahriman
adı verilen Zerdüştçülük Dini’nin iki kardeş gücü hakkında
felsefi olarak daha derin, daha geniş, daha açık ve net ve
fikir verici değildir. Yüce ve Bilinmez Prensipten
(1) yayılan
bu iki unsurun; sınırsız zamanın çocuklarının (Zeruana
Akarana) iki tezahürü ortaya çıkmaktadır; bunlardan ilki
“İyi Düşünce” (Vohu Mano), diğeri ise “Kötü Düşünce”dir
(Ako Mano). Işığın Kralı ya da Ahura Mazda
ilksel ışıktan (2) hasıl olmuştur ve “Kelam” vasıtasıyla şekil
vermekte; Honover’i (Ahuna Vairya), saf ve kutsal
dünyayı yaratma eylemini gerçekleştirmektedir. Ancak Angra
Mainyu, kardeşi kadar temiz doğmuş olmasına rağmen onu
kıskanır ve evrendeki her şeyi bozar, tıpkı dünyada da gittiği
her yerde günah ve kötülük ürettiği gibi.
Şu anki
düzlemimizde bu iki güç ayrılmazdır ve tekamülün bu aşamasında
biri olmadan diğer anlamsız olurdu. Dolayısıyla bu güçler
tezahür etmiş Tek Yaratıcı Gücün zıt kutuplarıdırlar; bu
yaratıcı güç dünyaları inşa eden Evrensel Kozmik Güç olarak
görülür ya da insani boyutunda ele alındığında onun vasıtası
düşünen insandır. Çünkü Ormuzd ve Ahriman
(sırası ile) İyi ve Kötü’nün temsilcileridirler; insandaki ve
evrendeki ve evrenin içindeki her şeye ait ruhsal ve maddi
unsurlardır. Dünya ve insan Makrokozmos ve Mikrokozmos olarak
isimlendirilirler, yani Büyük ve Küçük Evren olarak. Küçük
Evren Büyük Olanın yansımasıdır. Dışrak olarak bile Işığın ve
Karanlığın Tanrıları hem ruhsal hem de fiziksel olarak, ister
gökyüzünde ister yeryüzünde
(3)
olsun her zaman savaşan iki güçtür.
*Parsiler
(*Hindistan’a göç eden İranlılar)
bugün belki kendi kutsal ve şiirsel alegorilerinin gerçek
yorumlarını açığa çıkaracak anahtarların çoğunu kaybetmiş
olabilirler ama Ormuzd’un ve Ahriman’ın
sembolizmi öyle açıktır ki doğubilimciler bile onu geniş
anlamlarını yorumlayarak hemen hemen doğru sonuca
ulaşmışlardır.
*Vendidad’ın (*Zerdüştlüğün
kutsal kitabı Zend Avesta’nın bir bölümü)
çevirmeninin (4) yazdığı gibi “Parsilerin Avrupa’dan ve
Hıristiyanlıktan haberdar olmalarından çok önce Ahriman’ı
otuz sene boyunca at olarak süren Tahmurath mitini
açıklayan yorumcular eski efsanevi kralın ayağını kötü
tutkuları zaptetmek ve Ahriman’ı insanın yüreğinde
tutmanın sembolü olarak yorumladılar”. Aynı yazar Mecusiliği
şöyle özetlemektedir:
“Dünya,
tıpkı şimdi olduğu gibi iki açılımlıdır, iki karşıt varlığın
bir çalışmasıdır; Ahura Mazda, iyilik prensibi ve
Angra Mainyu kötülük prensibi. Dünyadaki iyi olan her şey
Ahura Mazda’dan, kötü olan her şey ise Angra Mainyu’dan
gelir. Dünyanın tarihi bunların çatışmasının tarihidir;
Angra Mainyu Ahura Mazda’nın dünyasını nasıl istila
edip bozmuş ve en sonunda oradan nasıl kovulmuştur, onu
anlatır. Bu çatışmada insan aktiftir ve bu mücadelede önüne
konan görev Ahura Mazda’nın Zerdüşt’e vahyettiği yasada
belirtilmiştir. Belirlenen süre geldiğinde, yasa koyucunun
oğullarından biri olan, henüz doğmamış olan Saoshyant (Sosiosh)
ortaya çıkacak, Angra Mainyu ve cehennem helak
edilecek, ölüler dirilecek ve tüm dünyaya ebedi bir
mutluluk hakim olacaktır.”
Yazıda bazı
kelimeler italik yazılarak vurgulanıyor, çünkü bunlar ezoterik
içerikli anlamlar taşıyor. Zerdüştilerin Kutsal Kitapları,
tıpkı Doğu’nun tüm diğer kutsal kitapları gibi ezoterik açıdan
ele alınarak okunmalı. Zerdüştiler pratik olarak iki dine
sahiptiler tıpkı diğer hemen tüm kadim uluslar gibi. Bunlardan
biri halk için, diğeri ise inisiye rahipler için. Öyleyse
ezoterik açıdan altı çizilen sözcüklerin özel bir önemi
olmalı, ki bu da ancak okült felsefe çalışması yapılarak elde
edilebilir. Dolayısıyla Angra Mainyu, doğrulandığı
üzere, veçhelerinden birinde insanın en alt seviyedeki
doğasının cisimleşmesidir, kötü tutkuları ve kutsal olmayan
istekleri ile ona ait olan cehennem ise dünyada yerleşmiş
olmalı ve yeri bulunmalı. Okült felsefede bundan başka bir
cehennem yoktur ve insanın bu özel sefilliği ile
kıyaslanabilecek başka bir hal de yoktur. Hiçbir “ateşte
yanmayan” ruh, “söndürülemeyen ateş” ya da “asla
ölmeyen kurt”
(5) dünyadaki bu umutsuz sefaletten daha kötü olamaz. Ama yine
de tıpkı bir zamanlar başlangıcı olduğu gibi bir sonunun
olması gerekir. Ahura Mazda (6), İlahi Olan’dır ve
dolayısıyla “Sınırsız Zaman”ın ölümsüz ve ebedi sembolüdür,
insanın güvenli sığınağı, ruhsal barınağıdır. Ayrıca zaman da
iki açılımlı olduğundan ve Sınırsız Olan içinde sınırlı ve
ölçülü bir zaman olduğundan Angra Mainyu yalnızca
periyodik ve geçici bir kötülüktür. O, homojenlikten gelişmiş
heterojenliktir. Kozmik planlardan farklılaşan bir doğada
tezahür eden Ahura Mazda ve Angra Mainyu, belirlenen
zamanda içsel ya da ilahi bireysellik ve diğer dışsal kişilik;
görünür ve görünmez unsurların ve ilkelerin bir birleşimi
olarak insanın ikili türünün temsilcilerine dönüşür.
Gökyüzünde olan ne ise dünyada olan da odur; Yukarıda olan ne
ise Aşağıda olan da odur. Eğer insandaki ilahi ışık, Yüksek
Benlik kendini de kapsayan ve Ormuzd’un da yedincisi
olduğu yedi Ameshaspends’i oluşturursa; Ahriman,
düşünen kişilik ya da hayvan ruhu da bunun üzerine yedi
Ameshaspends’in zıddı olan yedi Archidev’i meydana
getirir.
Yaşam siklusu
içinde iyi Yazatalar, 99,999 Fravashi
(7) ve hatta “Kutsal
Yedi”, Ameshapend’lerdir
(8) ve onlar kötü Titanlar’ın
ordusuna karşı hemen hemen güçsüzdürler. Bunlar insanın
tutkularının ve günahlarının kozmik olarak karşıt güçlerinin
sembolleridir
(9). Kötülüğün temsilcileri dünyaya manevi ve
fiziksel olumsuzluklar yayarlar; bunlar hastalık, fakirlik,
kıskançlık, kibirlilik, çaresizlik, sarhoşluk, ihanet,
adaletsizlik, acımasızlık, kızgınlık ve cinayet gibi
hastalıklardır. Ahriman’ın rehberliği altındaki ilk
evlattan olan insan arkadaşlarının ağlamasına ve acı çekmesine
neden olur. Şeylerin bu hali ancak Ahura Mazda, yedi
açılımlı ilah yedinci adını
(10) üzerine aldığında bitecektir.
O zaman Kutsal Kelam’ını Mathra Spenta (Ahura’nın Ruhu)
*Saoshyant’ı
(11) enkarne kılmak için gönderecek ve
Saoshyant Angra Mainyu’yu ele geçirecektir.
Sosiosh, Vahyin “inançlı ve gerçek” prototipidir ve
Kalki-Avatar’daki Vishnu ile aynıdır. (*Tasavvuftaki
karşılığı İnsan-ı Kamil, Neo Spiritüalizmde de Evrensel
İnsan’dır. Ve ancak egonun belli derecelerde eğitiminden sonra
yaşamının kontrolu kişinin kendisinde olduğunda ve evrensel
yasalara uygun bir yaşam yaşandığında bu hale ulaşılır.
Çeviren notu)
Ahuramazda
Ormuzd
ve
Ahriman’ın
her ikisinin
de Dünyanın Kurtarıcısı olarak ortaya çıkması; beyaz bir atın
üzerinde ardından gelen ruhlar ya da koruyucu melekler ordusu
ile süt beyazı renkteki savaş atına binmiş bir halde
(12)
gelmesi beklenir. Ancak ondan sonradır ki ölüler dirilecek ve
ölümsüzlük var olacaktır
(13).
Bu son anlattığım
elbette ki tamamen alegorik bir ifadedir. Materyalizmin ve
günahın ölüm olarak adlandırılmaya başlanması veya
materyalistin ya da inançsız olanın spiritüel olarak ölü bir
insan kabul edilmesi okült bir anlayışa dayanmaktadır.
Okültizm fiziksel kişiliği hiçbir zaman insan olarak kabul
etmemiş, ayrıca Paul’ün İncil’de Romalılar’a olan mektubu
doğru olarak anlaşılmamıştır. Dolayısıyla insanlık için
belirlenen zaman (mevcut devremizin sonu) geldiğinde, büyük
maddeleşme siklusunun sonunda, bazı belirli bütünsel
değişimler gerçekleşecek ve gerçeğin daha net bir şekilde
ruhsal idrakine varılacaktır. Maddeden kurtulmak, buna oranla
günahtan kurtulmak demektir. (Bedenli
halde yaşarken maddeden tamamen kurtulmak mümkün değildir ama
maddeye egemen olunabilir ve onun gücü kontrol altında
tutulabilir.)
Yedinci Irkın
ortasında bir okült kahin iki çatışan gücün mücadelesinin
(Buddhi ve Kama Manas) hemen hemen ölmüş olacağını
söylemektedir. Düzelmeyecek denli günah, kötü, acımasız ve
yıkıcı olan her şey elenecek, hayatta kalanlar ise cinayetler,
jeolojik sarsıntılar ve diğer yıkım vasıtaları ile karmik bir
gelgitle beraber süpürülecektir. Beşinci devre daha yüksek bir
insanlık türünü beraberinde getirecektir ve zeki doğa her
zaman tedriç yasasına göre hareket ettiğinden bu devrenin son
ırkı da mutlaka gereken materyali geliştirmelidir. Bu arada,
bizler dördüncü devrenin beşinci ırkında, Kaliyuga’da pazarlık
dönemindeyiz.
Ruh ve madde,
ışık-iyilik ile karanlık-kötülük arasındaki ölümcül savaş
dünyamızda zıtların, kontrastların bitki ve hayvan doğasında
ilk kez ortaya çıkışlarıyla başladı ve insan şu anda olduğu
kadar bencil ve kişisel bir varlığa dönüştüğünde hiç olmadığı
kadar da şiddetlenerek devam etti. Yanlışlık yerini doğruya;
bencillik yerini diğerkamlığa bırakana ve yüksek adalet
insanın yüreğinde hakim olana kadar da sona erme şansı
olmayacak. O zamana kadar, gürültülü savaşın öfkesi dinmeyecek. Buna neden
olan özellikle bencilliktir, kibir hissinin de desteklediği ve
yedi ölümcül günahın nedeni olan, yeryüzündeki ve gökyüzündeki
her şeyin ötesinde sadece Kendini Sevmek’tir.
*Ashmogh (*Ahriman’ın
öğrencisi),acımasız
iki ayaklı yılan o kadar kolay küçülmez. Zavallı yaratığın
önünde, karanlığın pençelerindeki insan ışık vasıtasıyla
özgürleştiriliyor, bu ışık kendini bilme ışığıdır, insan
kendini bilmek zorunda. Delf’in emirlerini izleyen insan
gerçek kendisi ile kişiliği arasındaki farkı öğrenmeye
başlamadan önce onun heterojen doğasının her bir kuytu
köşesini öğrenmek ve ona hakim olmak zorundadır. Bu zor görevi
başarmak için iki koşul mutlaka gereklidir: Kişi uygulamada
yüksek Zerdüşt anlayışını iyice fark etmelidir: “İyi
düşünceler, iyi kelimeler, iyi eylemler” gerçekleştirilmeli ve
onları sadece ağzıyla tekrar etmekten ve şekilsel bir
gözlemlemeden ötede insanın ruhuna ve kalbine silinemeyecek
şekilde işlenmelidir. Her şeyden önce
insan, yeniden dirilmenin diğer tarafındaki kibrini
kırmalıdır.
İşte size eski
Zerdüştlük çalışmalarından nasihat içeren bir fabl ve çarpıcı
bir alegori.
Angra Mainyu’nun gücünün ilk başlangıç
aşamasında o ve onun günahkar kötülerden oluşan ordusu,
Işığın ordusuna yaptıkları her şeyde karşı çıktılar. Şehvet ve
kibir, bozgunculuk ve küfür şeytanları sistematik olarak
Kutsal Olanlar’ın çalışmalarını bozdular. Güzel çiçekleri
zehirli ve parıltılı öldürücü yılanlara, tanrılığın sembolü
parlak ateşleri kötü kokulu dumanlara dönüştürdüler ve dünyaya
ölümü sundular. Işığın, saflığın, gerçeğin, iyiliğin ve
bilginin karşısına karanlığı, kirliliği, yanlışı, acımasızlığı
ve cehaleti koydular. Ahura Mazda’nın yararlı ve temiz
hayvanlarına zıt olarak Angra Mainyu vahşi hayvanları
ve kana susamış kuşları yarattı. İncitmeye hor görmeyi de
ekledi ve kardeşinin yarattığı barış dolu ve zararsız
varlıklara güldü. Yanıt olarak “Bu senin kıskançlığın” dedi
kutsal
*Yazatalar
(*Ormuzd’un
emri altındaki iyi güçler)
bir gün kötü şeytana, kötü yürekli olana, “Senin sanatın
güzel ve zararsız bir varlık yaratmaktan acizdir Ey zalim
Angra Mainyu…” dediler. Kurnaz şeytan güldü ve bunu
yapabileceğini söyledi. Hemen dünyanın gördüğü o en sevgi dolu
kuşu yarattı. Bu, dalkavukça hareketleri olan muhteşem bir
tavuskuşuydu, kibrin ve bencilliğin simgesiydi.
“Bu, kuşların
kralı olsun” dedi karanlık olan “ve insan ona tapınsın ve onun
şeklini taklit etsin”. O günden beri “Melek
Taus” (tavuskuşu meleği) Angra Mainyu’nun özel
yaratığı ve kurnaz şeytanın, birileri
(14)
tarafından çağrılmasını sağlayan ve tüm insanların beğendiği
habercisi oldu.
Güçlü yürekli
erkeklerin ve kararlı kadınların güçlü bir istekle doğru
olduğunu bildikleri bir ideale doğru yürüdüklerine, tüm
görünüşte olana, Ahriman’a karşı başarılı bir savaş
verdiklerine ve onu yendiklerine ne sıklıkta rastlıyoruz?
Onların dışsal benlikleri iki zıt Prensip arasındaki ölümcül
savaş için zemin olmuş, ancak onlar sağlam duruşlarını
bozmamış ve bu savaşı kazanmış olanlardır. Karanlık düşman
artık yenilmiş görünmektedir, o ana değin hayvani içgüdülerin
etkisi sürmekteyken içgüdü artık ezilmiştir
Kişisel
bencillik, kendi için açgözlüce istemek, sadece kendini
düşünmek, kötülüklerin nedenidir ve kendini bilen, eğiten
insanda artık kaybolmuştur. Her aşağı içgüdü, Ahura Mazda’nın
hayırlı tesirleri altında kirli buzların eridiği gibi erimiş,
yayılmakta olan ego güneşi yok olmuş, daha iyi ve daha kutsal
özlemler için kendine yeni yer açmıştır. Yine de, içlerindeki
eski ama kısmen yok edilmiş olan kibir bir kalıntı olarak var
olabilir; insan kibrinin içeride kalan ve yok olmaya mahkum
son kıvılcımı tüm eğitim alanların da içlerinde pusuya
yatmıştır. Uyku halinde, gizli, herkese görünmez bir halde,
şuurlu ama sessizce beklemektedir. Onu bir an için
uyandırdığınızda daha önce ezilen kişilik kendi sesiyle hayata
geri dönecek, mezarından tıpkı bir geceyarısı büyücüsünün
emrindeki kötü bir hortlak gibi yeniden yükselecektir. Onun
öldürücü tesiri altında beş saat, hatta beş dakika kalmak
yıllarca yapılan kendini kontrol ve uygulama çalışmalarını ve
Ahura Mazda’nın hizmetindeki zahmetli çalışmaları yok
edip Angra Mainyu’nun geniş kapısını yeniden açabilir.
İşte adına kibir denen, bencilliğin ve karanlığın ruhunun en
güzel eserine, sessiz ve konuşulmadan ama her zaman varolan
tapınmanın sonucu budur.
Etrafınıza bakın
ve Ahriman’ın yarattıklarının dışsal güzelliğine ve
zararsızlığına rağmen bu son ve en kurnazca olanının neden
olduğu ölümcül zararı bir görün. Yüzyıllar yüzyılları
kovaladıkça, yıllar yılları izledikçe her şey değişiyor,
dünyadaki her şey ilerliyor ama tek bir şey hep aynı:
İnsan Doğası. İnsan bilgi biriktirmekte, dinler ve
felsefeler icat etmekte ama kendisi hep aynı kalmaktadır.
Zenginlik peşinde durmak bilmeyen koşuşu, maddi yeniliklere,
hazza ve tutkulara yönelttiği istekleri ile
"ana motoru";
kibirliliğin ve bencilliğin etkisiyle hiç hareket
edememektedir. Bugünün sözüm ona ilerleyişi ve uygarlığı
değiştiğinde; bilgi ışığı cehaletin karanlığının yerini
aldığında kimbilir daha kaç gönüllünün İyiliğin ve İlahi
Işığın Prensibi olan Ahura Mazda’nın ordusuna
katıldığını göreceğiz… Yazık ki Mazdaizm’in Şeytanı Angra
Mainyu’nun askerleri onlara oranla sayılarını gün geçtikçe
artırmaktadır. Melek Taus’a tapınan bu varlıklar
dünyayı istila etmişiır ve ne kadar aydınlanabilirlerse
dirençleri o kadar kolay kırılmaktadır. Bu doğaldır. Tıpkı
zaman gibi, hem sınırsız hem de sınırlı olan da, Işık ta iki
açılımlıdır; İlahi ve Ebedi olanla sahte ışık, ya da
paradoksal ama doğru tanımıyla Ahriman’ın karanlığı. Şu
anda bilgi enerjileri, en güçlü insan aktivitesi ve insanın
yaratıcı güçleri neler için ziyan ediliyor bir bakın; yıkım
için kullanılacak savaş motorlarını meydana getirmek, onları
mükemmelleştirmek ve geliştirmek, silahlar ve dumansız barut
ve karşılıklı cinayetler işlemek, insanları katletmek için!
Geniş bir kitle, insan hayatını yok etmek ve en güçlü, en
kurnaz olan, en zayıf yönleri olanı kendi tavuskuşu
kibirlerini beslemek ve kendilerine yalvarilması adına daha
iyi vasıtaların keşfi için birbirleriyle yarışıyor. Peki bu
daha az gelişmiş ulusları yıkarak elde edilen büyük zenginlik
ne için harcanıyor? Acaba çeşitli şekillerde acı çekmekte olan
insanı rahatlatmak için mi bu zenginlikler açgözlüce
kovalanıyor? Hiç te değil. Şu anda tıpkı 1900 yıl önce,
dilenci Lazarus zengin adamın masasından düşen kırıntılarla
beslenmekten hoşnut olduğu zamanlardaki gibi zenginler
kendilerini fakirlerden ayrı tutmak için hiçbir vasıtayı ihmal
etmiyorlar. Verici olmayı ve sağ elinin verdiğinden sol elinin
haberi olmaması gerektiğini bilen bir azınlık; sadece kendi
isimlerinin basın yoluyla dünyaya duyurulmasından
hoşlandıkları için bağışta bulunmada son derece müsrif
davranan büyük çoğunlukla kıyaslandığında son derece küçük bir
kitleyi oluşturuyor.
Ahriman’ın
gücü büyüktür! Zaman geçiyor, her gün cehalet ve batıl inanç
çağları geride kalıyor, bizlere fayda olarak ise sadece
yüzyıllar boyu bencillik ve kibrin hiç azalmamasını getiriyor.
İnsanlık büyüyor ve çoğalıyor, gücü ve kitabi bilgisi giderek
artıyor; fizik doğanın en derin gizemlerine nüfuz etmek
istiyor, tren yolları inşa ediyor, dünyayı bal petekleri gibi
tünellerle donatıyor; dev kuleler ve köprüler inşa ediyor,
uzaklıkları minimize ediyor, okyanusları birleştiriyor ve koca
kıtaları bölüyor. İnsanlığı tek bir mutlu ailede birleştirmek
adına kablolar, telefonlar, kanallar ve tren yolları her saat
giderek artıyor; ama bunun tek amacı bencil ve savurgan
olmayanın ilerleyişinden, biraz daha fazla çalmanın her yolunu
kullanarak, bencil ve kurnaz olanı daha da fazla donatmak.
Gerçekte, bilimde ve zenginlikte en üst sıralarda yeralanlar
kendi rahatlarına ve zevklerine, Havaya ve Toprağa, Denize ve
Ateşe bağımlı olmuşlardır. İçinde bulunduğumuz çağ, ilerleme
çağı, aslında insan dehasının en başarılı görüntüsüne sahip
bir çağ. Peki bu büyük uygarlık ve ilerleyiş Avrupa’daki
fakirlerin yaşadığı bölgelerde ve düşük gelir
seviyesindekilere ne gibi iyilikler yapmıştır? Bu deha
görüntüsündekilerden herhangi biri fakir ve muhtaç durumdaki
insanların hayatlarına biraz daha rahatlık katabilmiş midir?
Acının ve açlığın Druidler’in ya da Zerdüştün zamanında
olduğundan yüz kat daha fazla olduğunu söylesek doğru olmaz
mı? Ve bütün bunları zenginlerin koltuklarında kalan son
unutulan gül yapraklarını besili bedenlerini rahatsız
etmemeleri için süpürmek amacıyla düzenlemek onca aç insana
yardım etmek demek midir? Elektriğin yarattığı mucizeler aç
insanlara tek bir ilave ekmek kırıntısı verebiliyor mu? Zengin
olana kendisinden zayıf olan kardeşini sömürmek için yeni bir
fırsat daha sunarak onu daha da zenginleştiren onca kulenin,
köprünün onca fabrikanın insanoğluna sağladığı herhangi bir
büyük iyilik var mı? İnsanlık, cehaletinin en karanlık
günlerini yaşadığı hangi döneminde şu anda gördüğümüz kadar
dehşetli bir açlık yaşadı? Örneğin Londra’da, kulüplere giden
herkes yemek içmek için günlük olarak yirmibeş aileyi bütün
bir gün boyunca besleyecek kadar harcama yapmaktadır.
Baktığımızda yüzlerce, binlerce aç insanın mevcut olduğunu
görebiliriz. Sıcacık, elektrik ışıklarının aydınlattığı lüks
şehir restoranlarının pencerelerinin altında her gün titreyen,
kapının her açılışında titreyerek burunlarına gelen yemek
kokusuna aç gözlerini çeviren yaşlı kadınlar ve küçük çocuklar
görmek mümkün. Daha sonra da açlık ve titreyişleri içinde
birer birer karanlık bir kasvetin içinde kaybolup sonunda bir
bataklığın donmuş çamurunda ölüyorlar…
Pagan Parsiler
açlığın ortasındaki bu yardıma muhtaç kişileri bilmemekte,
bilse de toplumları bu insanlara tahammül edememektedir.
Bencillik
çağımızın ana tetikleyicisidir ve bunun parolası da: “Her
koyun kendi bacağından asılır”” ya da “Düşene bir tekme
de sen vur” olmaktadır. Öyleyse doğruluk nerededir ve her
inananın iddia ettiği insanlığa indirilen “Dünya Işığı”
uygulamada ne gibi bir fayda getirmiştir? Asya’nın ışıklarına
Avrupa küçümsemeyle bakmakta, Ahura Mazda’nın içinde
bir ilahi ışığın olduğunu fark edememektedir. İnsanlığın
ıstırabını dindirmek adına uygulamaya geçirilen küçücük bir
ışık bile, soyut teorilerin gerçekliğine hapsedilmiş sonsuz
ışıktan binlerce kez daha faydalıdır. Günümüzde soyutta kalan
ışık sadece milletlerin kibrini doruk noktasına çıkarmaya
neden olmuş, kendilerini pohpohlamalarını artırmış ve “yasa
herkesi bağlar” sözü altında taş yürekliliklerini beslemiştir.
Hem bu milletin hem de kişilerin kişilikleri bencilliğin
toprağında derin kökler oluşturmuştur ve en lüks şekilde açan
modern kültürün tüm çiçekleri, terbiyeli bir yanlışlığın,
kibrin ve kendini yüceltmenin çiçekleridir.
Şunu kabul
edenler ya da görmeye tenezzül edebilenler çok azdır ki;
uygarlığımızın ve kültürümüzün parlak yüzeyinin altında
yerinden çıkartılmayı reddeden ve Ahriman’ın yarattığı
kötülüklerin bütün içsel kirlilikleri gizlidir ve gerçekte en
doğru sembol, bu uygarlığın gerçek resmi kurnaz şeytanın son
eseri; güzel tavuskuşudur. Teozofi size bunun gerçeğini
söylemektedir: Bu şeytanın ta kendisidir. |