EDOUARD SHURE’nin dinlerin gizli
tarihiyle ilgili “Büyük
İnisiyeler” adlı değerli
eseri, ilahi üçleme doktrinin, ruh ve ruhun tekamülü
doktrinine nasıl bağlandığını, birbirlerini karşılıklı olarak
nasıl tamamladıklarını, şiirsel ve lirik bir dille anlatan çok
özel bir eser, insan doğal bir şekilde bu eseri okurken
kendini ‘Gerçek
Üstadlar’ın gizemli
dünyasında buluveriyor.
Tüm ilahi
öğretilerin kesişim noktaları, ezoterik doktrinlerin merkezini
ve ışık odağını oluşturur. Hint’in, Mısır’ın Yunan’ın Ari ve
Sami dinlerinin sembollerini çözmeye, sırlarını araştırmaya
başladığımızda, inisiyelerin ve peygamberler olarak yaşamış
Gerçek Üstadlar’ın öğretileri arasındaki eşsiz ahengi görmemek
imkansızdır. Farklı ve zorlu yollardan yürünsede hep aynı
noktaya varılır. Öyle ki bu dinlerin birinin sırrına nüfuz
etmekle diğeri de çözümlenir. Evrenin “Bir”lik ve “Tek”lik
Yasası ışıklı yüzünü her yerde ve her an göstermeye
hazırdır...
İnisiyelere ait
ezoterik doktrin, tüm dinlerin özünde adeta bir güneş gibi
ışıldamakta... Sanki bu yüce gerçek anlaşılmak için bizlerin
etüdlerini ve yeni bilimsel araştırmalarla olan sentezini
bekliyor. Dünya kültürleri arasında kurulmaya çalışılan
Doğu-Batı sentezi, ezoterik ve spiritüel doktrinlerde de,
bilimle örtüşmeyi ve bilimle kurulacak yeni köprüleri
bekliyor. Her dinle birlikte farklı bir atmosfer ve farklı bir
semavi konumu ve dili algılamış olabiliriz ama unutmayalım ki
bizi aydınlatan güneş hep aynı güneştir...
Edouard Schure bu
konudaki görüşlerini şu veciz sözlerle ifade ederken ne kadar
da haklı...
“Uygarlığımızın temeli Sırlar (Mysteres) Doktrinine
dayanmaktadır. Yüce Bilgelerin ve Gerçek Peygamberlerin hepsi
bu doktrine vakıftır; aynı şekilde ona, geleceğin bilgeleri de
vakıf olacaklardır. Işık az veya çok yoğun olabilir, ama ışık
her zaman ışıktır. Şekiller, ayrıntılar ve uygulamalar sonsuz
denecek kadar çok çeşitlilik arz edebilirler; esasa, temele
gelince, O, yani prensipler ve amaç, asla değişmez.”
İnisiyelerde ‘Bir’lik Şuuru
İnisiyeler, insanlığın
tekamül sürecindeki ana değişimlerin odak noktalarıdırlar.
Hepsinin tek asli görevi, Birlik Hakikati’ni tebliğ etmekten
ibarettir. Hiçbir inisiye Birlik (Tevhit) inancından başkasını
getirmemiştir. Hepsinde Ezoterik Doktrinin en can alıcı
noktası olan ‘Birlik Şuuru’ hakimdir.
Her inisiyenin aşkın
olandan yansıyan ışığı alışı; tesiri ifade edişi, bir tür
işaretlere, simgelere dönüştürerek insanlara ulaştırması,
kişisel vazifesinin temelini oluşturur. Bilgilerin farklı
üslup ve ifade ile tezahür etmesi ve belli bir açıklıkta
bilgiler olmasının nedeni; kendi devrinin bir ihtiyacı olarak,
icaplara uygun tarzda ortaya çıkması ve inisiyelerin büyük
çoğunluğa hitap etme gayretlerinden kaynaklanır. O dönem
inisiyesinin ya da diğer adıyla Gerçek Üstadının verdiği,
aktardığı bilgiler toplum vicdanının isteğine bir yanıttır.
Üstad, gelişmek, tekamül etmek, Birlik Şuuru’na daha fazla
ulaşmak isteyen insanlık ailesine Hakikat’lerin ulaşması için
ayna olmuş olan kişidir.
Bütün inisiyeler
insanları Tek Tanrı’ya yönelişin yollarına davet ederler.
İnisiyeler bilgiyi ifşa ederken, öğretilerinin Hakikat’in bir
bölümünün yansıması olduğuna yakinen inanıyorlardı…
Yaradılışlarında doğuştan var olan içten, zorlayıcı, doğru ve
kuvvetli hisler ve rüyetler onları evrensel doğrularla
bütünleştiriyordu.
Yaradılışlarına etki
eden, vicdanlarının derinliğinde iz bırakıp sözcüklere dönüşen
o derin tanrısal kuvvetin etkisini ifadelerinde ve
yaşamlarında bolca gözlemleyebiliriz. Bu gözlem için binbir
zorluklarla dolu yaşam öykülerini okumak ve bu konuda biraz
derin tefekkürde bulunmak yeterlidir. Büyük İnisiyeler’in
yaşamları, görünenin ardındaki görünmeyeni algılamak ve
hissetmek isteyen gönüller için her an derin anlamlar ifade
eder…
İnisiyeler evreni
yöneten Tanrısal Yasalar’ı ve bunların Birliği’ni geniş
kitlelere anlatıp açıklamak için evrende yürürlükte olan
Birlik Yasaları’nın sonuçlarını ve etkilerini kendi iç
alemlerinden gelen yüksek bir anlayış, seziş ile kavrayıp
anladılar ve anlattılar. Düşünün ki; tanrısal bir vazifeyle
donatılmış bir ışık hizmetlisi olarak, dar anlayıştaki şuuru
kapalı insanların oluşturduğu bir gezegene, pek çok bilginizi
de unutarak doğuyorsunuz. Sonra bir gün o güçlü sezgiler ve
tanrısal ifşaat size, “Haydi görev başına, artık
doğruları,doğruların kaynağının kim olduğunu çevrene bildir,
bilgiyi yay” diyor. Üstelik ortam da pek müsait değil. Bir
yanda görev, bir yanda dar anlayışlarıyla her an onu mahkum
etmeye, aşağılamaya hazır bir insan kitlesi!
Siz olsanız ne
yapardınız ? Eğer o işin gerçek vazifelisi değilseniz ilk
yapacağınız şey, tası tarağı toplayıp o diyardan gitmek ve tüm
hissettiklerinizi, duyduklarınızı unutmaya çalışmak olmaz
mıydı ? Tabii ki olurdu! Öyleyse böylesine zorlu ve kutsal bir
görev için doğmuş tüm inisiyeler ve peygamberlere en azından
saygı ve şükran borcumuz vardır…
İnisiyeler ve Ezoterik Doktrin
Yüce İrade’den yansıyan bütün
Aşkın Varlık Sistemleri, bütün inisiyelerin gerçek üstadların
ortak olduğu, ezoterik doktrinin ana kaynağıdır. Kendi
devirlerine göre mükemmel, kapsamlı, doğru fikirler içeren
bilgeliklerinin insanlara ulaştırılmasında vazifeli kılınmış
olan inisiyeler, "yüce
iradenin elçileridir". Bu
yetkin elçilerin bildirdikleri bilgilerin esası şudur: “İnsan
yaşamını, evrenin varoluşunun nedeni olan, sabit Tanrısal
Evren Yasaları’na ve bu yüce amaca göre düzenlemek
zorundadır.” Yüce İrade’nin esas
amacı budur. Ama zaman ve mekan engellerinden ve dünya
cazibesinden bir türlü kurtulamayan insanlık ailesi, henüz bu
düzeye çıkamamış, farkındalık içeren yüksek bir şuurla günlük
yaşamını düzenleyememiş, yasalara uygun yaşamanın ruhsal
huzuruna ve iç sevincine ulaşılamamıştır.
Oysa ki yaşam, bizlere verilmiş
en büyük armağandır. Yaşamın her gününü ve olayını
kabullenerek, iç kapasitemizi genişletebilir, deneyimlerimizi
zenginleştirebilir ve gerçek mutluluğa koşulsuz ulaşabiliriz.
Her başlayan yeni gün, bir yeniliğin ve değişimin
habercisidir. Yenilenmeye ve değişmeye aşık ruhlar, üzgün ve
sıkkın da olsalar, zorlu olaylarla karşılaşmış bile olsalar, o
günün getirdikleri için gizli bir sevinç duyarlar. Çünkü
değişim ‘An’
da saklıdır. Zihnimize, gönlümüze parlama getiren, tıpkı bir
kuantum sıçramasını andırıp, bize
‘Evreka’
(buldum) dedirten anlar vardır, işte hepimiz her gün o
‘An’lardan birini yaşamak ve kendimizi bir kademe daha
yükseltmek kaderi ile doğmuş ışıklı varlıklarız…
“Bir günü diğerine benzeyen, bizden değildir”.
Diyen Muhammed peygamber,
günlük yaşamın önemini vurgulamak istemiş ve yaşamın bizlere
bir armağan olarak sunduğu deneyimleri, varlığımızı
zenginleştirmek için ödül olarak kabul edip, onları sevgi ve
inançla yaşamımızı dilemiştir.
Yolculuğun ana
programında, izleneceklerin ne olduğundan habersiz bir
insanlık ailesiyiz! Acemi adımlarla ve el yordamıyla
ilerliyoruz, yasalarla uyumlu olmanın yoluna dönebilmemizi
sağlayacak şafak vaktine çok yakınlaştır. Gün ağarmak
üzere...! Doğacak olan Güneş; ışığıyla, iyi-kötü,güzel-çirkin,
zengin-fakir demeden herkesi, ışığıyla sarıp sarmalayacak
güçtedir...
Gezegenimizin yeni
bilgi sentezlerine ihtiyacı var. Bugüne kadar iki ayrı
kulvarda ilerliyen Din ve Bilim ikilemi de sona ermek üzere.
Değerli bilim insanlarının ve ruhsal bilgeliğin yeni
temsilcilerinin inanılmaz bir gayretle oluşturmaya
çalıştıkları bütünleyici ve birleştirici Bilgelilk ve Bilimsel
veriler hakkındaki etüdler, yeni bir oluşumun ilk ışıklarını
hissedenlere sevinç veriyor.
Büyük bir sevgi,
bilinmeyene ve bilime saygı, varlık aşkıyla yapılan bu
araştırma ve uygulamalar, gezegen üzerinde yaşayan milyarlarca
insanın da ışığı, bilgi meşalesi ve umudu olacak. Bütüncül bir
anlayışla, hepimiz “Bütün”ün minicik yansımaları olduğumuzdan,
gerçek yaşama indirdiğimiz doğru uygulamalar yalnız mental
yani zihinsel yayın olarak değil, atom-altı parçacık düzeyinde
de DNA’ları bile değiştirecek şekilde birbirimizden
etkilenmemize neden oluyor. Hatta yaptığımız bir iyiliği ya da
kötülüğü kuantum düzeyinde de herkesle paylaşıyor ve adeta bir
bilgi bankası aracılığıyla birbirimize yansıtıyoruz.
Gezegenimizde yaşamakta olan her insanı, sarıp sarmayacak olan
bu ışık, “BİRLİK” anlayışında saklı.Bütün varlıklar
özde birdir ve aynı bütünün parçalarıdır” anlayışı bilimin de
kendine göre ispat ettiği teoremleriyle birlikte yayıldıkça
yani küresel bir anlaşıla inançla-bilgelik, bilimle-bilinmeyen
yeni sentezlerle birbiriyle örtüşüp üst üste geldikçe, her iki
tarafında söyledikleri belli bir ortak payda da birleştikçe;
bir başka deyişle, varlık ve tanrı sevgisine yaklaşıldıkça,
“Bize
yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi başkalarına da yapmamayı
öğrenir ve uygular olacağız.”
İnsanlık ailesi
olarak biz yedi milyara yakın insanın, kritik sayı önermesine
uygun olarak; kapsamlı ve geniş bir alan içinde yolumuza devam
etmek, gelişmek, enerjimizi yenilemek, uyanışa geçmek yolunu
tercih etmekten yani bilimsel olanla-spiritüel olanı
birleştirme çabası içine girmekten başka çıkar yolumuz
olmadığını anlayacağım günler yakın. Bütün işaretleri
uyanışın, birliğin, bütünlüğün müjdecisidir ve bizler bu
işaretleri çözümlemek için harekete geçtik bile...
Her Şey Bir’dir
Evrendeki her şeyin
kaynağı, diğer bir deyimle hareket noktası ve kozmik varoluşun
merkezi “Birlik” Teklik kavramı ile ifade edilir. Her
şey Bir’dir demek yaradılmışlar özde Yaratıcı’sından ötürü
varlıksal açıdan Bir’dir demektir. Ruhsal görgü, olgunluk,
tekamül, bilgi farklılıkları olması da seçme özgürlüğü
yasasından ötürü doğal bir sonuçtur ama her varlığın gideceği
olgunluk aşaması bellidir. İnsan-ı Kamil ya da modern
deyişiyle Kozmik İnsan olmak için tüm bu acılar, çileler,
çabalar. Mevlana bu olgunlaşma sürecine Mesnevi’de çiğ nohutun
tencerede fokur fokur kaynayıp yumuşamasına ve yenir hale
gelmesine benzetiyor.
Bütünlük, Vahdaniyet ve
Varlığın Birliğinden anlaşılması gereken şey, başı ve sonu
olmamaktır. Asıl bütünlük, teklik ve birlik başsız ve sonsuz
olmaktır. Küresel ve kaotik bir anlayış içinde her şey hem
baştır, hem sondur. Ama varlık bir türlü kendi esası ve
bütünsel varlık hakkında tam bir bilgiye ulaşamaz çünkü bu
bütünsel varlığı tam manası ile kavramak, varedilmiş olanın,
varlığın bütününü kavraması anlamına gelir ki bu da küresel
bir anlayış içinde anlaşılması imkansız olan sonsuzluğu ifade
eder.
Bizler tanrı ışığıyla yaratılmış
sonsuz evrende, O’nun kendisini görünenlerin arkasındaki
gerçek diye sembolize ettiği yine de rölatif olan kavramını
inceleyebilir, araştırabilir ve hissetmeye çalışırız. Oluşu ve
varedeni beş duyuyla anlamaya imkan var mı? Yok. Görmemize
imkan var mı? Yok. Ama Varedici’nin olağanüstü tezahürlerie
hem madde hem insan olarak her an bizimle iç içe değil mi?
Yeter ki, gözlerimizi, yüreğimizi, algılarımızı, kapasitemiz
oranında
onun tezahürlerini anlayabilmek için
açık tutalım.
“Tanrı’nın ruhu hakikattir,
bedeni de ışık’ diyen Pisagor
gibi gönül gözlerimizi önce içimize sonra eşyaya ve çevreye
döndürürsek, tüm kozmosun içindeki varlıklarla birlikte O’nu
sembolize ettiğini belki idrak edebiliriz. Kozmos O’nun
sembolüyse, Vahdet yani Birlik sözcüğünün anlamı daha ışıltılı
bir şekilde gözlerimizin önüne seriliverir. Vahdet,
“çoklukta birlik”
yani çok olanın bir araya gelerek kendisini ifşa etmesidir.
Varedici’nin bütününü
kavrayabilmek, varlık için imkansız çünkü tezahür etmiş olan
her şeyi kavramış olmayı gerektirir. O’nun küreselliğinde
bütün varedilmiş olanlar bir ve eşittir. Tezahürattaki ilke ve
yasaların toplamı yaratılmış varlıklara has durum olması
nedeniyle merkezde birleşir, tekleşir. İlke ve yasalar herkese
eşit davranır. Muhammed Peygamber, bu kavramı net bir şekilde
şu sözleriyle ifade ederek, “Allah’ın adetinde
değişiklik olmaz” demiş ve gelecekte yaşamda uygulanması
gerekecek olan bütüncül ve ilkesel bir anlayışı, İslam
öğretisiyle bütünleştirmiş, yeni çağda yaşanacak bir anlayışın
da temellerini atmıştır.
Birliğe Dönüş
Yasaları gereği, tezahürün iniş ışını en kaba maddenin en ince
detaylarına da iner ve tekrar kaynağına en yücelere de çıkar.
Her siferde bu görkemli iniş ve çıkışlar ayrı gözükür ama özde
hepsi tek bir ışındır. Gezegenimizi aydınlatan güneş ışını da
yedi renge ayrılır, her katmandı ayrı bir renkte gözükürse de
tek bir rengi vardır yani hep mevcut olarak bütünlüğü kendi
algılarımızın gücü kadar hissedebiliriz.
Varlığın kendisi
hakkında varlıksal bir idrake ulaşabilmesi bir huruç, bir
yükseliştir... Ama bu halleri hepimizin yaşaması da pek mümkün
değil. Peki öyleyse biz ne yapabiliriz dersek? Bizler ruhsal
dünyaya ait ilke ve yasaları, şimdi, burada, herkesle birlikte
yaşamak ve yaşatmak için varolmadık mı? Başka bir deyişle,
Tanrı yasalarının gönüllü muhafız ve uygulayıcıları değiliz de
neyiz?
Biz bu yasaları öğrenip, uygulayıncaya kadar o yüce
ve görkemli devri-daime tabiyiz.
Her varlığın gelecekteki hiyerarşide üstleneceği kutlu bir
görevi var, Tanrısal Işınım bütün kozmosu içten ve dıştan
sarmış durumda, bu bağlılık ve sarıp sarmalama, bizi tüm
varlıkların bir ve tek olduğu kavramına götürmekte ki gerçek
kaynak, gerçek pınar, gerçek ortak alanda
“Birlik Şuur Alanında”
dır.
Birlik şuur alanına göre
her şey tek bir şey olmasına rağmen bizler zaman ve mekanla
sınırlı olduğumuz için ‘Bir’ olanı değişik tezahürlerde
görüyoruz. Şuur halimize göre de değişik algılamalarda
bulunuyoruz. Birliğin çokluk halindeki tezahürü bize ve
realitemize göre rölatif algılamara neden oluyor. Algılarımız
bağlı olduğumuz boyutun şuur seviyesine göre gelişiyor ve
değişiyor. O nedenle de herkes kendi rölatif gerçeğini yaşıyor
ama ruhunun derinliklerinde o asla bozulmayan ve hiç
değişmeyene ait derin bir sezgi taşıyor.İnsanın kendi
varlığında saklı olan bu gizli mabet hep var ama belki üstü
biraz tozlanmış, o tozların yeni bilgilerle silkelenmesi de:
içsel tüm zenginliklerin ortaya çıkmasını sağlayacak, ama toz
alırken veya temizlik yaparken insan biraz sıkıntı duyabilir,
yorulabilir, üzülebilir. Bunlar yaşanacak içsel aydınlanmanın
yanında hiç sözü edilmeye değer şeyler değildir...
Dinlerin gizli tarihinde
uzun uzun açıklanan ezoterik doktrin, Sami ve ari akımın bütün
dinleri, mitolojilerle birlikte iki büyük ırmağın ana kaynağa
akışını sembolize ediyor.
Bütün
ırmakları ana kaynakta birleştirmek çabası ise geleceğe ait
bir ‘Hakikat’
tir.
Geleceğin görkemli sabahı ve insanloğlunun büyük yürüyüşü bize
bu bütünleştirici bilgileri sessizce müjdelemeye çalışıyor...
Sözlük:
İnisiye =
Kendisi ve başkaları için yol açan, yolda yürüyen ve yürüten,
evrensel yasalarla uyumlu, arınma ve aydınlanma yolunda
sürekli kendini tanıma çalışmaları içinde olan kişi ve
kişiler.
İnisyasyon =
İnsanlığın kadim geleneklerinin devamını sağlayan ezoterik,
gizli, içsel bilgi. Bu bilgiler belli bir süre, belli bir
öğretiye bağlanılmadan tam manasıyla disiplinli bir şekilde
aktarılamaz. Eğitim Gökyüzünden de Yeryüzünden de yapılabilir.
Kişiye göre değişir.
Ruhsal Dünyadan veya Yeryüzünden belli bir disiplin içinde
program ve eğitim alarak, kendini tanıma, geliştirme,
aydınlanma yolunda yürüyen kişinin yaptığı uygulamaların tümü.
İnisiyatör =
Batıni ve içrek bilgilerin
sınırlı sayıda insana aktarılmasında görev alan kişi.
Üstad,
kılavuz, yol gösterici, Kutup, Mürşit. (İnisiyatörün Kişisel
tekamül noktasına göre bu verilen isimler değişir.) Çeşitli
imtihanlar aracılığıyla kişilerin kendi ruhlarında yaşadıkları
Hakikat’lerin onlara gösterilmesi, eğitilmesi, farkındalığının
yükseltilmesi için çalışan kişi.
Enkarne =
Bedenlenmiş
Fantomik =
Hayaletimsi
Skala =
Makam veya tekamül boyutu, enerji frekans aralığı.
Konsantrasyon
= Odaklanma, tefekkür, bir konuda
yoğunlaşma.
Ezoterik =
İçsel veya Batıni
Doktrin =
Öğreti
Mental =
Zihni veya düşünceye bağlı olan
İmajinasyon =
Düşünce yoluyla harekete geçirilen yaratıcı imgeleme. Tüm
Mental çalışmalarda ve NLP tipi uygulamalarda kullanılır.
|