Biliyoruz ki, evren abes üzere kurulmamıştır. Her şey
anlamlıdır, planlıdır ve bir amaç taşır. Bizim herhangi bir
olayı rastgele, tesadüfî, kendiliğinden ya da saçma bulmamız,
cahilliğimizden ileri gelir. Her olay, her varlık bir plan ve
program üzere tezahür eder. Üstelik her şeyin ve varlığın
birbirleriyle ilgisi, bağlantısı vardır. Fark etsek de, fark
etmesek de bu böyledir. Bütün mevcudat ve olaylar, işleyen bir
cihazın, bir bütün oluşturan birimleri gibidir. Evrende her
olay, şuurlu varlıkların kontrolü ile ve bir amaca hizmet
etsin diye İlahi İrade Yasaları Çerçevesinde vuku bulur; daha
doğrusu vuku buldurulur.
Evrende olağanüstü bir olay da olmaz. Her şey olağandır. Ne
var ki, bilgisizliğimizle o olayı olağanüstü görürüz. O
olayın, başka olaylarla olan bağlantısını, taşıdığı mesajı
fark edemeyiz. Ama bu, bizim eksikliğimizden ileri gelir. Olay
olması gerektiği gibi, en kusursuz şekliyle olmuştur, ama biz
olup biteni anlamakta yetersiz kalmışızdır. Evet. Mucizevî
olaylar birer mizansendir ve aşağıdaki amaçlar doğrultusunda
sahnelenirler:
1-Sahipsiz
değiliz:
Mucize türünden olaylar, özelikle Peygamberlerin gösterdiği
mucizeler, insanın sahipsiz olmadığını, görüp gözetici bir
mekanizmanın üstün bazı yasaları, bizim planımızda tezahür
ettirdiğini gösterir. Mucizenin olmasında arcılık yapan da
peygamberlerin kendisidir. Yüksek bir mekanizma, insanları
eğitsin diye gönderdiği peygamberlerin mucize göstermelerini
sağlayarak, hem onları dolaylı olarak korumakta ve hem de
insanlara, görüp gözetici bir ruhsal planın varlığına işaret
etmektedir. Mucizeyi yapan değil, yaptıran önemlidir.
Burada bir noktayı vurgulamamız gerekir: İnsanları mucizelere
bakarak, ruhsal bir yönetimi fark etmeleri, esasen düşük bir
düzeydir. Üstün düzeyli, üstün anlayışlı biri için böylesi
fizik planda tezahür eden fenomenlerle bazı gerçekleri
kavramak pek yakışık almaz. Mucize ile belli bir anlayış
kazandırma işi, daha çok maddeci zihinlere hitap edebilir. Ama
yüksek sezgilere sahip bir varlık için bir ufacık hareket, bir
ilgi kırıntısı, karşısına çıkan bir olay, bir hissediş bile
anlamlar ifade edebilir. Yani maddesel kanıtlar, çok yüksek
düzeyli bazı gerçekleri kavramakta bir amaç olamaz. Fakat vuku
bulan bu mucizeden sonra, derin bir düşünüşle bazı bilgiler
elde ediliyorsa, bu yöntem ancak o zaman makul karşılanabilir.
2-
Evrenin tek efendisi ve en büyüğü Dünya insanı değildir:
Bencil insan, doğal olarak nefsini her türlü
fenomende, her sistemde merkeze ve en yüksek köşeye
yerleştirecektir. Bir zamanlar Dünyayı evrenin merkezi ve
kendisini de yegâne canlı ve akıllı varlık zanneden insan,
mucizevî olaylar vesilesiyle, en güçlü varlığın kendisi
olamadığını, kendisinden çok üstün şuurlu varlıklar sisteminin
mevcut olduğunu sezebilir, çünkü aciz kalmıştır.
3-
Mucizevî olaylar insanı araştırmaya yönlendirir: Kuşkusuz önce korku ve şaşkınlık yaratan mucizevî olaylar,
düşünen/aklını işleten insanı bu olayların altında yatan
yasaları keşfetmek üzere araştırmaya zorlayacaktır. Bu
araştırma ise önce zihin düzeyinde bir etkinliği getirecektir.
Çaba gösteren insan da, er ya da geç, süregelen cehdi ve
liyakati oranında sorularına yanıt bulabilecektir.
Peygamber Mucizeleri Peygamberlerin mucizeleri, ilerde daha ayrıntılı
açıklanacağı gibi, çeşitli yönleriyle önem taşır. Bu tür
mucizeler peygamberleri, dolaylı olarak koruma işlevini
gördüğü gibi, imana davet ettiği kimseler üzerinde derin etki
oluşturan bir araçtır. Ayrıca peygamberlik gibi ağır bir
görevin yapılması için varlığın sıra dışı bazı algılama ve
etkinlik araçlarına sahip olması gerektiği de açıktır. Ne var
ki, onlar bu olağan dışı denen DDA (Duyular Dışı Algılama)
melekelerinin kendilerinden değil, ağır vazifelerini
yürütebilmeleri için Semavi Yönetim’in yardımı olduğunu
bilen yüksek seviyeli varlıklardır.
1-Musa Peygamber’in Mucizeleri:
Hz. Musa en fazla mucize gösteren peygamberdir.
Çünkü o devirde Mısır majları, sihir konusunda çok ileriydiler
ve peygamberin elinde karşısındakilerden çok daha güçlü bir
silah olmalıydı. Hz. Musa peygamberliği boyunca, kendisine
verilen mucize gösterme gücünden yararlanmıştır.
Tevrat ve din tarihleri Musa’nın dokuz büyük
mucize gösterdiğini yazarlar. Bunlar asa, beyaz el (yed-i
Beyza), tufan, çekirgeler, bit, kurbağalar, kan, karanlı,
Kızıldeniz sularının yarılması:
-
Firavun ve
adamları, onu büyücülükle, yalancılıkla suçlarlar ve ona
inanmazlar. Firavun, Musa peygamber’in kendi büyücüleriyle
bir yarışmaya girmesini ister. Peygamber önce çekinir,
fakat, Rabb’i kendisine hiçbir şeyden kaçınmamasını buyurur.
Bunun üzerine Musa yarışmaya katılmayı kabul eder. Firavunun
büyücüleri, ellerindeki değnekleri yere atarlar. Değnekler
birer yılana dönüşür. Rabb’i Musa’ya da elindeki asayı yere
atmasını buyurunca, asa daha iri bir yılana dönüşerek bütün
yılanları yutar.
-
Gene bir
gün firavun ve çevresindekiler, Musa Peygamber’in
peygamberliğine inanabilmek için, ondan bir mucize
göstermesini isterler. Bunun üzerine Musa, koynuna soktuğu
elini dışarı çıkarır. Eli çevreye ışık saçmaktadır. Bu
mucize dolayısıyla Musa Peygamber’in elini Yed-i Beyza (en
beyaz el) denir. İmana gelmeyen firavun ve ona tabi olanları
yumuşatmak üzere, toplum olarak birçok felaketler ve
musibetlerle karşı karşıya gelirler ve her defasında onları
kurtaran Hz. Musa olur.
-
Bir
defasında da, şiddetle yağan yağmurlar Nil nehrini taşırmış
ve Mısır’ı sular altında bırakır. Ne yapacaklarını şaşıran
Mısırlılar firavunun da oluruyla perişan bir vaziyette Hz.
Musa’ya giderek, bu afetin kalkmasını isterler ve eğer
kalkarsa iman edeceklerini bildirirler. Hz. Musa ümitlenerek
bu afetin kalkması için Rabb’ine dua eder. Dua üzerine sular
çekilir ve afet de ortadan kalkmış olur. Fakat Mısırlılar
imana gelmezler, üstelik Beni İsrail’e zulmetmeye devam
ederler.
-
Bunun
üzerine Mısır’a çekirgeler musallat olur. Bütün ekinleri
yerler ve kıtlık baş gösterir. Mısırlılar yine Hz. Musa’ya
başvurarak bu belanın da kalkmasını, kalkarsa iman
edeceklerini söylerler. Hz. Musa gene dua eder ve çekirge
afeti ortadan kalkar.
-
Daha sonra
Mısırlılar bit istilasına uğrar. Sahne gene tekrarlanır,
bitler telef olur, ama Mısırlılarda değişiklik yoktur.
-
Mısırlılar
bu defa daha büyük bir belaya uğrarlar. Bu bela kurbağa
istilasıdır. Bu kurbağalar evleri, sokakları, mutfakları,
yatak odalarını kısaca her yeri istila edip gece gündüz
Mısırlıları şaşkına çevirirler. Hz. Musa bu felaketi de bir
duasıyla ortadan kaldırır.
-
Bir
seferine de Nil dahil tüm Mısır suları kana dönüşür.
Mısırlılar bir damla içecek temiz su bulamazlar. Bu ise,
belalarının en dehşetlisidir. Güneşin yakıp kavurduğu Mısır
ülkesinde halk susuzluktan yanıp kavrulur. Susuzluk tahammül
edilmez olunca, son çare olarak gene Hz. Musa’ya
başvururlar. Her zamanki gibi müracaatları kabul olunur.
-
Bu kez
Mısır üç gün karanlık içinde kalır. Kimse kimseyi göremez;
yalnız İsrail Oğullarının evleri aydınlıktır. Tekrar
aydınlığı getiren hiç şüphesiz Hz. Musa’nın mucize yaratan
duasıdır.
-
Hz.
Musa’nın en çok bilinen mucizesi Kızıldeniz’in yarılmasıdır.Firavun,
Hz. Musa’yı ve İsrail Oğullarını Mısır’dan sürmüş ve
öldürmek üzere peşlerine düşmüştür. İsrail Oğulları çoluk
çocuk ve bütün ağırlıklarıyla gittikleri için hızlı
ilerleyemezler. Firavun ise seçme askerleriyle aradaki
mesafeyi hızla kapatmaya çalışmaktadır. Derken Hz. Musa ve
İsrail Oğulları Kızıldeniz’in kenarına varırlar, ne var ki,
Firavun da iyice yaklaşmıştır. Firavun ve askerleri silahlı,
Hz. Musa ve aynındakiler silahsızdır. İsrail Oğulları adım
adım Kızıldeniz’e yaklaşırken, Firavunla aralarında ki
mesafe de giderek kapanmaktadır. Sonunda, Hz. Musa asasını
denize vurur ve Kızıldeniz yarılarak önlerinde geniş bir yol
açılır. Onlar karşıya vardığı sırada Firavun ve askerleri
deniz kıyısına varmışlardır. Hırsla ayrılan yoldan denize
dolarlar, fakat İsrail Oğulları tamamen karşı kıyıya
geçtiklerinde, sular tekrar birbirine kavuşur. Firavunla
beraber bütün askerleri sulara gömülür.
2- İsa Peygamber’in mucizeleri:
Hz. İsa’nın mucizeleri doğumuyla başlar. Hz.
Meryem’den babasız olarak doğmuştur. Meryem, oğlunu
doğurduktan sonra, Yahudiler’in sorularıyla karşılaşacağını
bildiğinden üzüntüye kapılır. Meryem bu düşünceler içindeyken
henüz küçük bir bebek olan Hz. İsa, annesiyle konuşmaya ve onu
teselli etmeye başlar. Meryem, açıktır ki, toplum tarafından
ayıplanır ve suçlanır. Fakat o sesini çıkarmaz ve beşikteki
oğlu küçük İsa’ya işaret eder. Halk, Meryem’e çıkışır. “Biz
beşikteki çocukla nasıl konuşuruz? O bize cevap veremez ki!”
Fakat ummadıkları bir şey olur ve beşikteki İsa konuşmaya
başlar. Halk şaşkına döner.
Hz.
İsa, çamurdan bir kuş yapar, ona nefes üfleyerek hayat
verirdi. Körlerin gözünü açar, kötürümleri ayağa kaldırır,
obsesyon tedavisi yapar; hatta ölüleri diriltirdi. Hz. İsa,
görmediği halde insanların ne yediğini, ne içtiğini, ne
yaptıklarını bilirdi. Zihinden geçenleri anlayabilirdi.
Nitekim Son Yemek’te Havarileri’nden Yahuda’nın kendisini ele
vereceğini söylemişti. Havari’leri yeni iman ettikten sırada
Hz. İsa’dan gökten yiyecek dolu bir sofra indirmesini
isterler. Ve istekleri olur.
Günümüzde
Parapsikoloji ve DDA Açısından Mucize Aslında mucize denen bu olaylar, kapsamı daha dar
olmakla beraber zamanımızda da cereyan etmektedir.
Parapsikoloji 1930’lardan beri Duyular Dışı Algılama(D.D.A)
konusunda akademik ve deneysel çalışmalarla bu olayları
açıklamaya çalışmaktadır. Ne var ki, parapsikoloji daha
ziyadesiyle mucizenin maddesel ve bedensel yönünü ve ruhçuluk
ise, ruhsal yönü inceler.
Hz. İsa mucizelerini D.D.A açısından yeniden
inceleyelim:
a)
Telepati:
İncillerde Hz. İsa’nın büyük bir D.D.A Medyomu,
bir Hassas Kişi olduğunu gösteren birçok olaya rastlıyoruz.
Telepati Durugörü ve Kehanet fenomenleri, birçok kez tezahür
ettirmiştir. Hz. İsa’nın telepati yeteneğine ilişkin olarak,
İncillerde, Yazıcıların ve Ferisilerin “düşüncelerini
bilmesi”nden söz edilir.
“Ve işte, bazı kimseler yatak üzerine inmeli bir
adamı gösteriyorlar; onu içeri sokup İsa’nın önüne koymağa
uğraşıyorlardı. Kalabalıktan dolayı onu içeri sokmak için yol
bulamıyarak, evin damına çıktılar; kiremitlerin arasından
yatağı ile ortaya, İsa’nın önüne indiler. Onların imanını
görerek, İsa: Ey adam, günahların sana bağışlandı, dedi.
Yazıcılar ve Ferisiler: Küfür söyleyen bu kişi kimdir?
ALLAH’tan başka kim günahları bağışlayabilir? diye düşünmeye
başladılar. Fakat İsa düşüncelerini bilerek, cevap verip
onlara dedi: Niçin yüreklerinizden düşünüyorsunuz? Hangisi
daha kolay: Günahların sana bağışlandı, demek mi; Kalk, yürü,
demek mi?”(Luka 5/18–23) Hz. İsa’nın Yazıcılar ve
Ferisiler’in “düşüncelerini bilmesi”ne ilişkin
bir diğer olay da gene Luka İncilinde (6/6–10)geçer.
b)
Durugörü:
G.Maurice Elliott, Two Worlds
dergisinde yayınlanan ve aynı adı taşıyan kitabından derlenen,“Hz. İsa’nın Psişik Yaşamı”(The
Psychic Life of Jesus) adlı yazı dizisinde, Hz. İsa’nın Durugörü yeteneğinden bahsederken
şöyle demektedir: “ Hz. İsa, psişik yeteneklerinin yanı
sıra, durgörü yeteneğine de sahipti. Bu, kendisine, insanların
karakterlerine doğrudan vakıf olma kudreti veriyordu.
Anlaşıldığına göre, insanların auralarını ve düşüncelerinin,
çevrelerindeki ether’in üzerinde oluştuğu etkiyi görüyordu.”
Yuhanna İncili’de, bu konu açıkça belirtilmektedir:
“ Ve
Fısıh’ta, bayram günlerinde Yeruşalim’de iken, yapmış olduğu
alametleri göstererek çokları onun ismine iman ettiler. Fakat
İsa, bütün insanları bildiği için, kendisi onlara inanmazdı;
çünkü insan için kimsenin şahadetine ihtiyacı yoktu; çünkü
insanda ne olduğunu o kendisi bilirdi.”(Yuhanna
2/22–25)
G.
Maurice Elliott,
Hz. İsa’nın, böylece, havarilerini de aynı şekilde ‘bilerek’
seçtiğini belirtmekte ve onlardaki psişik yeteneği durugörüsel
olarak algılamış olması gerektiğini söylemektedir. Elliott’un,
Hz. İsa’nın insanların ‘auralarını okuması’ ile ilgili olarak
verdiği bir örnek de, Yuhanna İncili’nde(1/43–49) bahsedilen,
Hz. İsa’nın Natanael’in karakterini bilmesi olayıdır.
Hz. İsa’nın Durugörü Medyumluğu ile ilgili birçok
olay mevcuttur. Bunların, “geçmişi bilme”
(retrocognition) türünden olan bir örneği ise Yuhanna
İncili’nde (4/13–19) geçer. Hz. İsa, insanların geçmişlerini
ve karakterlerini ‘görmesinin’ yanı sıra, uzak ya da yakın
çevresindeki her şeyi de tümüyle algılayan komple bir
Durugörür’dü: “Ve Ferisiler dışarı çıkıp İsa’yı nasıl helak
etsinler diye, ona karşı öğütleştiler.” “İsa bunu bilerek oradan çekildi ve çokları onun
ardınca gittiler. İsa onların hepsini iyi etti.”(Matta:
12/14–15)
Hz. İsa’nın aynı kusursuzlukta bir duruişiti
medyomu olduğunu belirleyen olaylar, havarilerin arasındaki
“söyleşmeleri bilmesi” şeklinde geçer:
“Şakirtler karşı
yakaya gelince, ekmek almağı unuttular. Ve İsa onlara dedi:
Sakının da Ferisiler ile Sadukiler hamurundan kaçının. Ve
onlar: Ekmek almadık, diye aralarında söyleşiyorlardı. İsa da bunu bilerek dedi: Ey aza imanlılar! Ekmeğiniz olmadığından
dolayı aranızda neden söyleşiyorsunuz?”(Matta: 16/5-8)
Hz. İsa’nın havarilerin, kendisini yağla mesheden
kadının aleyhindeki konuşmalarını bilmesi, Matta İncili’ndeki
(26/6-10) yer alan bir diğer duruişiti olayıdır.
c- Kehanet:
Hz. İsa’nın D.D.A Medyumluğunun bir veçhesini
oluşturan güçlü kehanet yeteneğine İnciller’den çeşitli
örnekler verilebilir. Bu örnekler, Hz. İsa’nın, olacak
olanları hep önceden bildiği görülmektedir. Bunların en
ilginci, belki de, Hz. İsa’nın, ‘Petrus’un inkârına’ dair
kehanetidir (prekohnisyon):
“Simun, simun, işte, işte buğday gibi kalburlamak
için Şeytan sizi istedi; fakat senin imanın tükenmesin diye
senin için ben dua ettim ve yine döndüğün zaman, kardeşlerine
kuvvet ver. O da İsa’ya dedi: Ya Rab, seninle hem zindanda,
hem ölüme gitmeye hazırım. İsa dedi: Petrus, sana diyorum:
Beni tanıdığını sen üç kere inkâr etmeden, bugün horoz
ötmeyecek.” (Luka:22/31–34)
“İsa’yı yakalayıp götürdüler ve baş kâhinin evine
soktular. Petrus da uzaktan ardınca gidiyordu. Avlunun
ortasında bir ateş yakıp birlikte oturdukları zaman, Petrus
onların arasında oturdu. Ve bir hizmetçi kız, Petrus’un ateş
ışığında oturduğunu görerek ona dikkatle bakıp dedi: Bu adam
da onunla beraberdi. Fakat o: Kadın, onu tanımam, diye inkâr
etti. Biraz sonra bir başkası onu görüp dedi: Sen de onlardan
birisin. Fakat Petrus: Be adam, değilim, dedi. Bir saat sonra
kadar başkası: Gerçekten bu adam onunla beraberdi, çünkü
Galileli’dir, diye ısrar etti. Fakat Petrus: Be adam, senin ne
dediğini bilmem, dedi. Henüz söz söylemekte iken, hemen horoz
öttü. Ve Rab dönüp Petrus’a baktı. Petrus, Rabbin, kendisine:
Bugün ötmeden önce beni üç kere inkâr edeceksin, diye
söylediği sözü hatırladı. Ve dışarı çıkıp acı acı ağladı.”(Luka: 22/54–62)
Hz. İsa’nın kehanetlerine verilebilecek başka
bazı örnekler de şunlardır:
-
Hz.
İsa’nın, ‘kendisini mesheden kadının İnciller vasıtasıyla
anılmasına’ dair kehaneti(Matta: 36/6–13)
-
Hz.
İsa’nın, ‘ele verilip çarmıha gerilişine ve kıyam edişine’
dair kehaneti (Matta: 17/22–23)
-
Hz. İsa’nın
‘Kudüs’ün mahvına’ dair kehaneti(Matta: 17/22-23).
G. Maurice Elliott, Hz. İsa’nın Kudüs’le ilgili bu kehaneti
hakkında şunları söylemektedir:
“ Kırk yıl sonra bu
kehanet yerine gelmişti. Romalı General Titus, Kudüs’ü,
çevresinde tahkimat yaparak kuşatmıştı. Kuşatmadan sonra, kent
ve sakinleri dehşetli bir kırıma uğramışlardı”
d-
Psikokinezi:
Hz. İsa’nın yüksek seviyeli bir Fiziki Medyom
olarak gerçekleştirdiği tezahürler, fiziki medyomluğun
kapsamına giren PK, (eşyaya düşünce yoluyla hareket
kazandırma) levitasyon ( yerçekiminin dışına çıkma) gibi
fenomenlerin birer Görkemli Örneğidir:
Hz. İsa’nın PK Medyomluğu denildiğinde, sınırlı bir telekinezi
tarzında-yani, objelerin, temas edilmeden hareket
geçirilmeleri şeklinde-değil de, daha ziyade genel bir ’zihnin
maddeye hakimiyeti’ tarzında oluşturulan PK olayları söz
konusu olmaktadır. Bunların arasında, Hz. İsa’nın bir incir
ağcını kurutması(Matta: 21/18–22); fırtınayı dindirmesi(Matta:
8/23–27); Barnabas İncili’nde(189) geçen “Güneşi
durdurması” olaylarını sayabiliriz.
Hz. İsa’nın bir incir ağacını kurutması, Matta İncili’nde şu
şekilde anlatılır:
“
Ve İsa sabahleyin şehre dönerken acıktı. Yol kenarında bir
incir ağacı görüp ona geldi; ancak yapraktan başka onda bir
şey bulmadı; ve İsa ona dedi: Artık senden ebediyen meyva
çıkmasın. Ve incir ağacı hemen kurudu. Şakirtleri bunu
görünce: İncir ağacı, hemen nasıl kurudu! Diyerek şaştılar.
İsa cevap verip onlara dedi: Doğrusu size derim: Eğer imanınız
olup şüphe etmezseniz, yalnız bu incir ağacına olanı yapacak
değilsiniz, fakat bu dağa: Kalk, denize atıl, derseniz,
olacaktır. Ve dua iman ederek her ne dilerseniz alacaksınız.”
Günümüzde, incir ağaçlarını “derhal kurutabilen” kurutabilen
bir kimse var mıdır? Evet- hem de aynı psişik kuvveti(PK
gücünü) kullanarak.
Bu satırları yazan G. Maurice Elliott, ‘ağaç kurutma
fenomeni’ hakkında şu açıklamaları yapmaktadır:
“Dr. Alexander Cannon, ‘Görünmeyen Tesir’ adlı kitabında, Hz.
İsa’nın bir incir ağacını kurutmuş olduğuna gerçekten inanıp
inanmadığını ve böyle bir fiili bugün için bir ‘mucize’ olarak
mütalaa edip etmeyeceğini soran ünlü bir profesörden
bahsetmektedir. Profesör, daha sonra, Dr. Cannon’u civardaki
bir bağ götürür. Bağda bulunan yaşlı bir ağaca şöyle seslenir:
‘İyi yaşadın; hayatın fırtınalarına göğüs gerdin… Şimdi öl ve
artık canlanma!’ Ağaç derhal kurur…
Dr. Cannon ve başkaları, ağacın kurumuş halini ve kurumayı
kastetmiş olan fotoğrafları incelemişlerdir. Dr. Cannon, şöyle
demektedir: ‘İncir ağacının sadece bir emirle kurumasına sebep
olan, Hz. İsa’nın zihniyetiydi. Bu “mucize”, günümüzde,
Hindistan ve Tibet’in, ücra yerlerinde, tanık olduğum üzere,
sık sık gerçekleşmektedir.
Bir insanın zihni, bir ağacın kurumasına nasıl sebep
olmaktadır? Dr. Canon, Hz. İsa ile ilgili olarak, şunları
yazıyor: ‘(Hz. İsa,)bedeninin vibrasyonlarını incir ağacından
neşrolan vibrasyonlara dikkatlice ayarlamak suretiyle, emir
verebilmiş ve ağacı kendisine itaat ettirmişti.’”
e-
Levitasyon:
Hz. İsa, havarilerin gözleri önünde, suyun
üzerinde yürüyerek, ‘levitasyon’ fenomeninin Yüksek bir
Örneğini vermiştir:
“Ve İsa şakirtleri hemen kayığa binmeye ve halkı salıverinceye
kadar kendisinden önce karşı kıyıya geçmeye zorladı. Ve halkı
salıverdikten sonra, dua etmek için dağ ayrıca çıktı; akşam
olunca, oraya yalnız başına idi. O sırada kayık denizin
ortasında dalgalarla dövüşmekte idi; çünkü yel onlara karşı
idi. Ve gecenin dördüncü nöbetinde, İsa denizin üzerinde
yürüyerek yanlarına geldi. Fakat şakirtler, onu denizin
üzerinde yürürken görünce: Bu bir hayalettir, diye şaşırdılar
ve korkudan bağırdılar. Fakat hemen İsa: Cesur olun, benim,
korkmayın, diyerek onlara söyledi. Petrus ona cevap verip
dedi: Ya Rab, eğer sen isen, suların üzerinde sana gelmemi
emret. Ve İsa: Gel dedi. Petrus da kayıktan inip İsa’ya gelmek
için suların üzerinde yürüdü. Fakat yeli görünce korktu ve
batmaya başlayarak: Ya Rab, beni kurtar! Diye bağırdı. İsa
hemen elini uzatıp onu tuttu ve kendisine dedi: Ey az imanlı,
neden şüphe ettin? Onlar kayığa çıktıkları zaman, yel dindi.
Kayıkta olanlar: Gerçekten sen ALLAH’ın Oğlu’sun, diye ona
tapındılar.”(Matta: 14/22–23).
f- Apor:
Hz. İsa’nın da öteki peygamberler gibi, Apor Medyomluğu
sayesinde ‘bolluk mucizeleri’ ve ‘apor olayları oluşturduğunu
görüyoruz. İnciller’de geçen apor olayları şunlardır.
“Beş
bin erkeğin doyurulması” olayı(Markos: 6/36–44) (27)
“Dört
bin erkeğin doyurulması” olayı(Matta: 15/32–38) (27).
“Büyük balık avı”
(Luka: 5/1-7).
“Bir
diğer büyük balık avı” olayı ise Yuhanna
İncilin’de(21/1-6) şöyle geçer:
“Bu şeylerden sonra, İsa, Taberiye gölü kenarında yin
şakirtlere(çamıha gerilişten sonra) kendisini gösterdi ve
böylece gösterdi. Simun Petrus, Didimus denilen Tomas,
Galile’nin Kana şehrinden Natanael, Zebedi’nin oğllları, ve
onun şakirtlerinden başka ikisi birlikte idiler. Simun Petrus
onlara: Balık avına gidiyorum, dedi. Ona: Bizde seninle
geliriz dediler. Çıkıp kayığa bindiler; o gece bir şey
tutmadılar. Artık gün doğarken, İsa kıyıda durdu; fakat
şakirtler İsa olduğunu bilmediler. Ve İsa onlara dedi:
Çocuklar, bir yiyeceğiniz var mı? Ona: Hayır, diye cevap
verdiler. O da onlara dedi: Ağı kayığın sağ yanına atın,
bulursunuz. Bunun üzerine attılar ve balıkların çokluğundan
artık ağı çekmiyorlardı.”
Levi İncil’inde (1), bir başka Apor olayı olan ‘suyun şaraba
çevrilmesi’, vakası yer alır:
“İsa, bir kenarda durup sessiz düşünürken, anası geldi ve ona:
Şarap tükendi; ne yapacağız, dedi. Ve İsa ona dedi: Şarap
nedir ki? Üzümlerin tad verdiği sudan ibarettir. Ve üzümler
nedir? Üzümler, tezahür ettirilmiş olan belirli düşünce
türlerinden ibarettir ve ben o düşünceyi tezahür ettirebilirim
ve su, şarap olacaktır. İsa, hizmetçileri çağırdı ve onlara
dedi: Müritlerim, taştan yapılma altı su küpü, bunların her
biri için bir küp getirin ve onları ağızlarına kadar suyla
doldurun hizmetçiler su
küplerini getirdiler ve onları ağızlarına kadar doldurdular.
Ve İsa, kudretli bir düşünceyle, etheri, tezahür etmiş
olanlara ulaşıncaya harekete geçirdi ve işte, su kızardı ve
şaraba dönüştü.” (Levi: 70/8–13)
Yüzyıllar sonra, Hz. Mevlana da, suyu yiyeceğe dönüştürme
şeklinde, aynı türden bir apor olayı oluşturacaktı…
g-
Transfigürasyon:
Hz. İsa’nın fiziki Medyomluğu’nun bir tezahürü de,
‘materyalizasyon’ fenomeni kapsamına giren
‘Transfigürasyon’ olayıdır:
“
Ve vaki oldu ki, bu sözlerden sekiz gün kadar sonra, Petrus,
Yuhanna ve Yakup’u beraberinde alıp dua etmek için dağa çıktı.
Dua ederken yüzünün görünüşü başka oldu, ve esvabı ak ve çok
parlak oldu. Ve işte, iki kişi onunla konuşuyorlardı; bunlar
Musa ve İlya idiler ki, izzetle görüp, yakında Yeruşalim’de
vaki olacak intikalini söylüyorlardı. Fakat Petrus ve onunla
beraber olanlara uyku bastı. İyice uyandıkları vakit ise,
İsa’nın cemalini ve kendisiyle beraber duran iki Kişiyi
gördüler. Ve vaki oldu ki, onlar İsa’nın yanında
ayrılırlarken, Petrus ne söylediğini bilmeyerek İsa’ya dedi:
Üstat, bizim için burada bulunmak iyidir; biri sana biri
Musa’ya ve biri İlya’ya üç çardak kuralım. Petrus bunları
söylerken, bir bulut geldi, onlara gölge saldı ve buluta
girerken şakirtler korktular, Buluttan: Seçtiğim oğlum budur,
onu dinleyin, diye bir ses geldi. Ve ses geldiği vakit, İsa
yalnız bulundu. V onlar sustular ve o günlerde kimseye
gördüklerinden bir şey söylemediler.”(Luka: 9/28–36)
G. Maurice Elliott, ‘Trasfigürasyon’ olayının analizini şu
şekilde yapmaktadır:
“(Transfigürasyon sırasında) Dört Medyom mevcuttu. Bunların En
Yüce’si olan Hz. İsa, demateryalize olmuştu… Kendisini,
Spritüel Beden’in ihtişamı içerisinde göstermişti: ‘… Yüzü
güneş gibi parladı ve esvabı ışık gibi ak oldu…’ Kuşkusuz,
üzerinden atmış olduğu bedenin unsurları, Hz. Musa ile
İlya’nın materyalize olmalarına kısmen katkıda bulunmuştu.
“Üzerine uyku basmış olan ‘Petrus, Yuhanna ve Yakup, derin bir
transa girmişlerdi ve onlardan ‘psişik güç’ alıyordu. Bu Üç
Medyum, ‘iyice uyandıklarında’, yani transtan çıktıklarında,
Üç Peygamberi, ihtişam içerisinde, bir arada dururken
görmüşlerdi. Ne var ki, psişik güç, giderek etkisini
yitiriyordu: ‘…Onlar Hz. İsa’nın yanından ayrılırken…’
|