İkiyi bir etme olgusunun özünde kutuplaşma ve kutaplaşmayı
aşma kavramı saklıdır. Bu önemli kavramı doğru anlayabilmek
için insanın egosu ile karşılaşma sürecinde korkusuz olması
ve araştırmacı bir ruhla, cesaretle bazı doğruların üstüne
gitmesi gerekir.
İnsan egosu, daima kendisi dışında bir
şeylere sahip olmak ister, oysa
“her şey”le
bir olabilmek için sadece sönmek zorunda olduğunu hoşnutsuzca
da olsa fark etmesi ego için çok yararlıdır.
Birliğin içinde her şey ve hiçbir şey teke indirgenir. Hiçbir
şey, tüm sınır ve görüntülerden vazgeçerek kutuplaşmadan
kurtulur. Tüm oluşların kökeninde
“hiçbir
şey”
vardır. Kabalistlerin
“Ain Spoh’u,
Çinliler’in
“Tao”su,
Hintliler’in
“Neti-Neti’si
gibi. O tek olan, gerçekten var olan, başlangıcı ve sonu
olmayan, sonsuzluktan sonsuzluğa uzanandır.
Kutuplaşma
ve Nefes
Kutuplaşma kanunlarını somut bir
örnekle ele almak için nefes konusunu inceleyebiliriz. Nefes
alma ve nefes verme hareketleri, sürekli yer değiştirerek bir
ritim oluşturur. Ritim ise, iki zıt kutbun sürekli yer
değiştirmesinden başka bir şey değildir. Ritim tüm hayatın
temel modelidir. Fizik bilimi de gördüğümüz her şeyin
titreşimlerden oluştuğunu ifade ederken, bunu anlatmaya
çalışmaktadır. Eğer ritme zarar verirsek hayata da zarar
veririz çünkü hayat ritimdir. Eğer nefes veremezsek tekrar
nefes alamayız. Nefes alma, zıt kutbu olan nefes verme
olmaksızın varlığını sürdüremez. Bir kutbu yok edersek, diğeri
de yok olur. Elektrik akımı da iki zıt kutup arasındaki
gerilimden oluşur. Bir kutbu alırsak, elektrik akımı tümüyle
yok olur.
Kutuplaşma, sadece yüzeysel
bakanlara, karşılıklı birbirini dışlayan zıtlıklar olarak
görünür, daha yakın bakabilenler, kutuplaşmaların birlikte bir
bütün oluşturduğunu ve varlıklarının birbirine bağımlı
olduğunu görürler. Bilim, ilk kez ışığın araştırılmasında bu
temel bilgiyi öğrenmiştir.
Kutuplaşma ve Kuantum Işığın
doğasına ilişkin ileri sürülen iki tane farklı ve birbiriyle
çatışan düşünce bulunuyordu. Biri dalga kuramı, diğeri
parçacık kuramı. Bu iki kuram görünüre birbirini
dışlamaktadır. Yani, eğer ışık, dalgalardan oluşuyorsa,
parçacıklardan oluşması düşünülemez veya tersi gibi; ya
“o” ya da
“bu”. Bugüne dek geçen
zamanda, ya “o” ya da “bu” zorlamasının hatalı bir sorgulama
şekli olduğu anlaşıldı; çünkü ışık, parçacık olduğu gibi aynı
zamanda bir dalgadır da. Hatta bu cümleyi tersine de
çevirebiliriz; ışık ne dalga ne parçacıktır. Işık, kendi
birliği içindeki ışıktır ve kutuplara ayrılmış olan insan
bilinci, onu bu haliyle algılayamaz ve öğrenemez. Bir insan,
ışığa nereden bakarsa baksın, ışık ona belli bir anda dalga,
diğer bir anda parçacık olarak görünür.
Kutuplaşma, bir tarafında
“giriş”, diğer tarafında “çıkış” yazısı asılı bir kapı
gibidir. O her zaman aynı ve tek olan kapıdır ama ona hangi
taraftan yaklaşırsak, varlığının o taraftaki görüntüsünü fark
ederiz. İşte bu, “birliği farklı görüntülere ayırıp, sonra
ancak sırayla bunları gözlemleyebildiğimiz” gerçeğinden zaman
ortaya çıkar. Nasıl kutuplaşmanın arkasında birlik varsa,
zamanın arkasında da sonsuzluk vardır. Metafizik anlamda
sonsuzluk, zamansızlık demektir ve yanlış anlaşıldığı şekliyle
uzun ve hiç bitmeyen bir zaman süreci değildir.
Beynimizin sağ ve sol yarım küresinde kutuplaşma Sağ
yarıküre, ruhumuzun resim ve rüyalarla ilgili alanlarından
sorumludur ve sol yarıkürenin zaman anlayışına bağımlı
değildir. İnsanın belli bir anda içinde bulunduğu
eyleme bağlı olarak, iki yarıküreden biri baskın durumdadır.
Böylece, mantıklı düşünme, okuma, yazma ve hesap yapma anında
sol yarıküre baskınken, müzik dinleme, rüya görme, hayal etme
ve meditasyon anında sağ yarıküre baskın hale gelir. İki
yarıküre arasında “büyük birleşek”
(corpus callosum) üzerinden sürekli bir bilgi
alışverişi gerçekleştirdiğinden, sağlıklı bir insanda, bir
yarıküre baskın durumdayken, diğer yarıküredeki bilgiler
kullanıma hazır halde bekler. Bu iki beyin yarıküresinin
kutuplaşmış bir biçimde uzmanlaşması, eski ezoterik kutuplaşma
öğretileri ile bire bir örtüşmektedir.
Taoizm’de, Tao’nun “Bir”liği, iki temel öze ayrışır.
Yang
(erkeğe ait öz)
ve
Yin (kadına ait öz).
Hermetik gelenekte aynı kutuplaşma Güneş (erkeğe ait) ve
Ay
(kadına ait ) sembolleri ile ifade edilir. Hem Yang, hem de
Güneş, aktif ve erkeğe ait özü temsil ederler, bunun
psikolojideki karşılığı gündüz yaşanan bilinç halidir. Yin ve
Ay ise, pasif ve kadına ait olanı kapsarlar ve insanın
bilinçdışını temsil ederler.
|