İyileşme veya inisiyasyona giden her
yol, kutuplaşmadan birliğe doğrudur. Bu adım, kutuplu
bilinçler için hayal bile edilemeyecek zorlukta köklü ve
yapısal değişimler getirir. Bütün metafizik sistemlerin,
dinlerin ve ezoterik öğretilerin yapmaya çalıştığı, sadece ve
sadece ikilikten birliğe giden bu yolu öğretmektir. Bu
öğretiler,
“bu
dünyanın iyileştirilmesi”
ile değil,
“bu dünyanın terk edilmesi”
ile ilgilenirler.
Birliğe giden yol, acı ve yılgınlık da getirdiği için daima
korku uyandırır. Oysa bu dünyada acı her zaman vardır; bu
nedenle, dünyanın üstesinden gelmemiz ve acıları yok etmemiz
ancak dünyayı ve acıları kavrayıp, onları kabul ederek mümkün
olacaktır. Ezoterik öğretiler, gerçekte,
“dünyadan
kaçmayı” değil,
“dünyayı
aşmayı”
öğretirler. Dünya’yı aşmak ise sadece
“ben” veya “ego” ile aynı şey olan
“kutuplaşmayı” aşmak
demektir. Bir insan ancak “ben”i tarafından sınırlanmadığı
zaman bütünlüğe ulaşabilir. Amacı egonun yok edilmesi ve her
şeyle bir olmak olan bir yolun, “bencilce bir iyileşme yolu”
olarak nitelendirilmesi, onu hafife almaktır. Oysa ezoterik
öğretilerin motivasyon noktası,
“kişinin iyileştirilmesi”
veya
“bu dünyanın acıları için
ödüllendirilmesi”
yani toplumun afyonu değil, onun dışına
çıkarak,
ona dışarıdan bakmak ve böylece,
yaşadığımız bu maddi dünyanın tüm anlamını anlamaktır.
Kutuplaşmadan Birliğe Giden Yola ait Evrensel Bilgiler
Bugüne kadar, kutuplaşmadan birliğe giden yol hakkındaki
evrensel bilgi, sayısız şekilde ifade edilmiştir. Bunlardan
biri olan Taoizm’deki dünyevi gücün Yin ve Yang olarak ikiye
ayrılmasıdır. Başka bir grup olan Hermetikler de, güneş ile
ayın birleşmesinden ateş ile suyun evliliğinden söz etmişler,
zıtların birleşmesindeki sırrı çelişki içeren cümlelerle
aktarmışlardır.
“Sabit olan
geçici, geçici olan ise sabit hale getirilmelidir.”
Çok
eski bir sembol olan Hermes asası (Caduceus) aynı kanunun
bilgisini taşır. Bu asanın üzerindeki iki yılan, asanın içinde
birleştirilmesi gereken zıt güçleri temsil eder. Aynı sembol,
Hint felsefesinde de bulunur. İda (dişi) ve Pingala (eril)
adlı iki zıt enerji akımı, insan bedeninin orta kanalında yer
alan Shushumma’yı birer yılan gibi sarar. Eğer, yogi içindeki
yılan enerjisini bu orta kanalda yukarıya doğru yükseltmeyi
başarırsa,
“birlik”
bilincine ulaşır.
Kabalacı ise bu
bağlantıyı yaşam ağacının üç sütunu ile açıklar. Diyalektik
düşünür buna buna “tez”, “antitez” ve “sentez” demiştir. Bütün
bu öğretiler temel metafizik kanunun farklı boyutlardaki
görüntüleridir.
Bilincimizin kutuplaşması bize sürekli olarak iki farklı
davranış seçeneği sunar ve karar vermeye zorlar. Şu anda
bizler bu iki seçenekten sadece birini gerçekleştirebiliriz.
Böylece, her davranışımızda, geriye gerçekleşmemiş bir karşı
seçenek kalır. Bu açmazdan bizi çıkartabilecek tek adım,
“kutuplaşmanın içinde kesin ve tarafsız bir iyi ya da kötü,
doğru ya da yanlış olmadığını”
anlamaktır. Her değerlendirme
kişiseldir ve bakan kişinin bulunduğu nokta ile bakış açısına
bağlıdır, bu nedenle o kişiye göre daima doğrudur. Bu probleme
farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak istiyorsak, kutuplu
görmeyi ya da daha doğrusu kutuplanmayı aşarak görmeyi
öğrenmeliyiz. Her bakışta, eşzamanlı olarak zıt kutbu da
birlikte görebilmeyi öğrenmek zorundayız.
Tek yönlü
bir bakış açısından kurtulup her şeyi kavrayabilmek için de,
içgörümüzün sürekli olarak bir kutuptan diğerine gidip gelmesi
gerekir. Bu bakış açısını
ifade etmek hiç kolay olmamakla birlikte, bilgelik ekollerinde
yazılan bazı metinler, temel evrensel kanunları geçerli bir
dille günümüze taşımayı başarmışlardır. Kısalık ve doğruluk
bakımından en üstünleri olan Laotse, Tao-te-king’in ikinci
kıtasında şöyle der:
“Kim
güzel derse, onunla birlikte güzel olmayanı da yaratır.
Kim
iyi derse,onunla birlikte iyi olmayanı da yaratır.
Var
olmak, var olmamayı gerektirir.
Karmaşa
basitliği gerektirir.
Gereklilik, gereksizliği gerektirir.
Şimdi,
eski zamanı gerektirir.
O halde
uyanan insan,
Çalışmadan başarır.
Konuşmadan söyler.
Her
şeyi kendi içinde taşır.
“Bir”likte kararlıdır.
Üretir,
sahip olmaz.
Yaşamını tamamlar,
Başarı
istemez.
İstemediği için
Kaybı
da olmaz.”
Kutuplaşma
ve Gölge
Gölge insanı hileci yapar. İnsan daima, kendi benimsediği
varlık olduğuna inanır ve o kendini nasıl görüyorsa, gerçekten
de öyle olduğunu düşünür. Kişinin kendisi hakkındaki bu
değerlendirmesine hile denir tabii sadece kendisine karşı bir
hile. Aslında, insanın kendine bir ömür boyu söylediği
yalanların yanında bu dünyanın tüm yalanları ve
dolandırıcılıkları zararsız kalır. Kendine karşı dürüstlük,
insanın kendisinden isteyebileceği en zor şeydir. Bu nedenle
“kendini tanıma”, eski
zamanlardan beri, gerçeği arayanlar tarafından en önemli ve en
zor görev olarak nitelendirilmiştir. Samimiyetle Ben’i değilde
Kendini bulmak isteyenler için kişisel doğum haritalarından
yararlanmak çok verimli sonuçlar sağlayabilir, potansiyellerin
fark edilmesine, farkındalığın artmasına neden olabilir.
Kendini tanımak,
“ben”
i değil,
“kendi”
ni bulmaktır. “Ben”, getirdiği
kısıtlamalarla, bütünün fark edilmesini sürekli engellerken,
“kendi” her şeyi içine alır. Gerçek dürüstlük yolunda
uğraşanlar için, hastalık, bu yolda çok önemli bir yardımcıya
dönüşebilir. Çünkü hastalık bizi dürüst hale getirir!
Belirtilerde, ruhumuzda gizlemek ve yok etmek istediklerimizi,
görünür biçimde yaşarız.
Hastalık, tekyönlülüğü
giderir ve kişiyi yeniden orta noktaya getirir. Birdenbire,
şişirilen ego oyunları ve güç iddiaları yok olur, hayallerin
çoğu yıkılır ve o güne kadar gidilen yaşam yolları sorgulanır.
Dürüstlüğün, hastanın yüzüne vuran çok özgün bir güzelliği
vardır.
İyi ve kötünün
kutuplaşması, Tanrı ile şeytanın, iyi ile kötünün birer
temsilcisi olarak karşı karşıya gelmesine yol açar. Tanrı
farkına varmadan kutuplaşmaya itilmiş olur. Oysa Tanrı, tüm
kutuplaşmayı, doğal olarak, “iyi ve kötü”yü ayırmadan içinde
bütünleştiren “bir”liktir. Şeytan ise, kutuplaşmadır, ikiliğin
efendisidir yani dünyanın efendisidir. Kutuplaşmanın gerçek
efendisi olan şeytan her zaman bölünmenin veya ikiliğin
sembolleri ile ifade edilir. Özetle kutupsal olan dünya ikilik
içerdiği için şeytanidir, bunu değiştirmek mümkün değildir, bu
nedenle tüm üstatlar ve ruhsal öğretlier, kutupsal dünyayı
terk etmeyi öğretirler.
Gerçek zordur, kırıcıdır ve
orada duygusal hayallerle, ahlak kandırmacalarına yer yoktur.
Zen’in temel metinlerinden Sandokai şöyle der:
Işık ve
Karanlık
Karşı
karşıya dururlar.
Biri
diğerine bağımlıdır.
Tıpkı
sağ bacağın bir adımının
Soldakine bağımlı olduğu gibi.
|