İçimizdeki şifacının
bizimle birlikte yaşama katılması için nasıl dinleyeceğimizi
ve nasıl kanal olacağımızı öğrenirken aynı zamanda kendimizi
nasıl iyileştireceğimizi ve yaşama bakışımızın nasıl olması
gerektiğini de öğrenmeye ihtiyacımız var.
Eğer
belirli bir fiziksel sorundan yakınır durumda isek, o zaman
bir süre hasta konumuna geçmeye
ve tedavi görmeye ihtiyacımız olabilir. Fiziksel sorunları
çözdükten sonra dikkatimizi zihinsel ve duygusal
hallerimize çevirebiliriz.Bu arada kendimize de acil şifalar
dileyebilmeliyiz.
Şifa uygulaması yaparken, alıcı durumda kalabilmek ve
yapılan çalışmayı etkilememek için stresten ve kişisel
sorunlardan sıyrılmış olmamız gerekir. Bu yüzden
başkalarının sorunlarıyla ilgilenmeye başlamadan önce, kendi
üzerimizde çalışmaya zaman ayırmalı,
kusurlarımızı ve eksikliklerimizi kabullenmeli ve zayıf
yönlerimizi güçlendirmeliyiz. Bu güçlendirme sırasında daha
önce sözünü ettiğimiz gibi dış destek veya doğum haritamızın
temel verileri de çok önemlidir.
Hiç birimiz mükemmel değiliz. Eğer mükemmel olsaydık
aydınlanmış olurduk!
Böyle olmadığına göre,
olduğumuz yerden başlar, başkaları kadar kendimiz için de
dürüstlük, anlayış, alçak gönüllük
ve karşılıksız
sevgiyle dolu bir tavrı öğrenip önce kendimize
uygulayabiliriz.
Kendi
eksikliklerimizi sessizce ve tevazu içinde kabullenmenin
alçak gönüllüğü, evrensel
enerjilerin bizden rahat akıp geçmesi
için en sağlam kapıdır.
Kendimize
dürüst olmamız ve bulduklarımızla yetinmemiz dünyanın en zor
işlerinden biridir. Birisi arabamıza zarar verdiğinde veya
hakkımızda dedikodu yaptığında tepkimiz ne olur? Bize
bağırıldığında biz de aynı
şekilde kızar mıyız? Istırapların altında eziliyor muyuz?
Kolayca içimiz karar mı? Çok mu alınganız? Duymak
istemediğimiz şeyler duyduğumuzda ilk tepki öfke
ya da kırgınlık mı oluyor? Yoksa
yaşam bana bu olay aracılığıyla ne öğretmek istiyor? Hangi
eksiğimi fark etmem için olağanüstü bir fırsatla karşı
karşıyayım ? deyip yaşama şükür hissi ile mi dolarız?...Ya
da bazen birini bazen diğerini mu yaparız? Yaşam planımızı
gerçekleştirdiğimizden emin miyiz?...Yoksa çok mu
bilmişiz?...
Gördünüz
mü işimiz hem kolay hem zor. İlk iş soruları sormak, ikinci
iş yüreğimizdeki doğru yanıtları duymak …
Evet! Alınganım, öfkeliyim, sabırsızım
diyebilelim ki, ruhumuzdaki bilgelik ışığı önce bir mum
alevi gibi aydınlanıp, bizi aydınlatsın. Bilgelik ışığı
sözle yanmaz, eylem ister. Eskiler
der ki:
"Ayinesi
iştir kişinin söze bakılmaz !"
Yüreğin de bir mum bile
yakabilmek, günümüz insanı için bir mucize sayılıyor. Ne
ilginç günler yaşıyoruz değil mi? Felsefeye,ruh
özgürlüğüne, ruhsal öğretilere, kadim bilgilere,
inisiyasyona, ruhsal dünya ile
alışverişe yüreğini sımsıkı kapatıp, sadece beş duyu ile gelen
verilerle ilgilenen ve onları doymak bilmek bir biçimde
tüketmek isteyen bir dünyada yaşadığımız için bu tip
bilgelik ışığı dolu ruhsal çalışmalar kendimiz ve başkaları
için büyük önem taşır.
Bu sorulara verdiğimiz yanıtlar, yaşantımıza bakış açımızı
oluşturur. Değişmek ve içindeki şifacıyı uyandırmak isteyen
biri öncelikle kendisi ile ilgili bu soruları
yanıtlayabilmelidir. “Bir
şekilde, daha varlıklı olarak veya daha hoş insanlarla
birlikte yaşasaydık, yapacak bu kadar çok işimiz olmasaydı,
yaşam daha güzel olurdu”
şeklindeki
bakış açımızı değiştirmeye çalışmakla işe başlayabiliriz. Bu
tip bir yaşam bakışı, yanıtları içimizde değil dışımızda
aramamızdan kaynaklanır. Dünyayı değiştirmeyi isteyebiliriz
fakat Hakikat şudur ki, eğer biz değişirsek; artık farklı
bir gözle bakacağımız için dünya da değişecektir.
|