Asya
kıtasının büyük bir bölümüne yayılmış olan Ön-Türkler zamanla
o bölgelerden diğer kıtalara göç ettiklerinde karşılaştıkları
toplumlara dillerini, dinlerini ve geleneklerini
aktarmışlardır. Bu gelenekler arasında mimari tarzı ile
yönetici olmuş kişilerin bedenlerini öldüklerinde mumyalama
adeti önemli yer tutmuştur. Asya Kurgan
Geleneği adlı 21 nolu yazımda bu iki adetin örneklerini
verdim. Bu bölümde ise, mimari tarzı ile mumyalama geleneğinin
en üst düzeye ulaştığı kadim Mısır kültüründen söz edeceğim.
Ehramlar (piramitler) hem Sümer hem de yukarı Nil bölgesine
yerleşmiş Kuş kültüründen esinlenmiş yapılardır. Ön-Türk
kökenli Sümer halkı için Sümer uzmanı Muazzez İlmiye Çığ hanım
şu ifadeyi kullanmıştır:
(Kaynak:
Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 192 - 2002/Aralık,
sayfa 32) "Türklerde
dağlar Tanrıya yakın sayıldığından kutsal olmuş, kurbanlar
verilmiş, dağlara. Sümerde de dağlar tanrılarla insanlar
arasında bağlantı kurdukları düşüncesiyle kutsal sayılmıştır.
Onun için dağ olmayan Mezopotamya da Sümerliler Tanrı evlerini
yapay tepeler üzerine yapmışlardır."
Kuş
Kültüründe Ehramlar
Kuş kültürüne gelince onların Ön-Türk
kökenli olduklarını gördük
(Bkz. Güneş Tanrı ve Kuş Ülkesinin
Tanrıçaları adlı 19 nolu yazım). Bu kültür de pek çok ehram
inşa etmiştir. Resimde Kuş ülkesinin başşehri olan Meroe
şehrindeki ehramlar görülüyor. Ancak, bu ehramlar oldukça
küçük ve kısa boylu idiler. Günümüzde birçoğunun kırılmış
olduğu ve bakımsızlığa terk edildikleri görülüyor. Ehram
düşüncesini devasa boyutlara taşıyıp kalıcı yapılar inşa
etmeyi düşünmüş olanlar kadim Mısır firavunlarıdır.
Gizanın Büyük
Ehramları
Resimde Giza
düzlüğünde inşa edilmiş ehramlar görülüyor. Ön-Türk ehramlarına dış yüzeyden tırmanılıp en tepede güneş
tanrıya adaklar sunuluyordu. Kadim Mısırda ise aynı tür
ayinler ehramların içinde gerçekleştiriliyordu. Nedeni ise,
rahiplerin bir sır perdesi ardına gizledikleri bilgileri
halkın görmesini ve duymasını istememelerinden dolayıdır. Bu
amaçla ehramların içine gizli odalar ve geçitler inşa
ettirmişler, giriş-çıkışı engellemişlerdir. Örneğin,
Gizadaki en yüksek ehram olan Khufu ehramı bir kral mezarı
olarak kullanılmamış, bir öğreti ve ayin merkezi olduğu kadar
göğü incelemek amacını güden bir rasathane olarak
kullanılmıştır. Bu bakımdan ehramın merkezinde bulunan iki
odanın kral ve kraliçe odası oldukları görüşüne katılmıyorum.
Çünkü her iki odada göğe açılan çok düzgün boru şeklinde hava
delikleri bulunmuştur. Bu dar ve boru şeklindeki düzgün
açılımların bir amacı göğe bakmak olsa da, asıl amacın odalara
temiz hava sağlamak olduğu görüşündeyim. Çünkü, odalarda
birkaç kişinin uzunca bir süre ayin yapabilmesi için odaya
temiz havanın girmesi gerekiyordu. Khufu ehramı
çağına göre çok ileri matematik bilgisi ve öğretisi içerir.
Kare tabanı şaşılacak kadar eşit kenarlıdır. Taban kenarları
tam olarak kuzey-güney ve doğu-batı yönündedir. Ehramının
taban çevresini yüksekliğine bölerseniz 2 Pi = 6.28 sayısını
elde edersiniz. Acaba bu oran tesadüfen mi oluşmuştu, yoksa
kasıtlı bir şekilde kadim Mısır kültürünün Pİ sayısından
(3.14159..) haberdar olduğuna mı işaret etmekte idi? Bu konu
yeni bulgular ele geçene kadar sırrını koruyacaktır.
İç Organlara Ait Özel Kaplar
Mumyalama
olayına gelince, bir uzmanlık konusu olup 70 gün sürmekte idi.
Önce, beden yıkanıp geleneksel dualarla arıtılıyordu. İkinci
adımda bedenin iç organları çıkartılıp özel kaplara konuyordu.
Organların bakteriler tarafından çürütülmeleri engellemek
amacıyla özel ilaçlar kullanılıyor ve ilaçlı kumaş şeritlere
sarılan organlar ayrı ayrı kaplara yerleştiriliyorlardı. Bu
kaplardan bazıları yukarıdaki resimde görülüyor. İç organlar
çıkarıldıktan sonra bedene Natron denen bir kimyasal
dolduruluyordu. Bedenin tümüyle kuruması için bir masa
üzerinde 40 gün bekletiliyordu. Bu sürenin sonunda Natron
çıkartılıp kumaş ile beden boşluğu dolduruluyordu. Kurumuş
olan beden altın ve çeşitli süslerle süsleniyor ve yirmi kat
pamuklu kumaştan şeritlerle sarılıyordu. Sarılmış olan
mumyanın başına altından veya kıymetli taşlardan yapılmış bir
maske takılıyordu. Nihayet son bir sargı katı ile birlikte bol
miktarda balmumu mumyanın üstünü örtüyordu.
Tahta Bir Lahit Dışındaki Yüz
Kurumuş olan
mumya boyalı ve süslü bir tahta tabut (lahit) içine
yerleştirilip organları içeren kaplarla birlikte mezara
taşınıyordu. Resimde tahta bir lahit üzerindeki boyalı ve
güzel yüz görülüyor. Mezar
dediğimiz binalar ise, her türlü yazı ve resimle donanmış yer
altı odalar ve gizli dehlizler içeren girift yapılardı.
Duvarlara kutsal metinler yazılıyor, tanrıların resimleri
çiziliyordu. Tüm bu karmaşık geleneğin nedeni, ölen
yöneticinin göğe yükselip tanrı katında bir yıldız şeklinde
yaşamını devam ettirmesi içindi.
|