Yazının gelişi üzerine pek çok
araştırma yapılmıştır. Bu konuda yayınlanmış birçok kitap
bulabilirsiniz. Genelde çıkış noktası olarak Mezopotamya ile
kadim Mısır medeniyetlerinden söz edilir. Bir de bağımsız
olarak kendine özgü bir yapıda gelişmiş olan Çin yazısından
söz edilir. Oysa ki, bu yazı dizisinde farklı bir gelişimden
söz ettim ve görüşlerimi resimlerle kanıtladım.
Asya'da, uzun zaman
önce, gelişmiş bir kültür düzeyine ulaşmış olan insanlar Gök
Tengri’ye inanıyor, ölülerini kurganlara gömüyor, inançlarını
resimler aracılığıyla kayalara kazıyorlardı. Böylece, yazının
en eski şekli olan resimsel
(piktografik) yazı türü ortaya çıktı. Bu tür yazıya
sentetik veya
semiotik
yazı türü denilmektedir. Zira kavramlar bir bütün halinde, ses
karşılığı olmadan, taşlara veya mağara içlerindeki kayalara
kazınmak (veya resim olarak boyanmak) suretiyle aktarılmıştır.
Alttaki şekilde Çin’in Hubei bölgesinde bulunmuş güneş tanrı
ile bütünleşen yönetici kişiyi görüyoruz. Bu kişinin bir OK
savaşçısı olduğundan daha önce söz ettim.
Asya kökenli Güneş Kültü önce
Resim Yazısını
geliştirmiş, zamanla resimler simgeleşerek
Damga Yazısına
dönüşmüştür. Damga yazısındaki şekillere (Tam-Kavramlar
ilettiklerinden) Tamga
denmiş, daha sonraları T => D dönüşümüyle Damga denmiştir.
Yukarıda görülen yazının gelişim
tablosunda Orta Asya kökenli resim yazısını sürdüren kültürler
arasında kadim Mısır kültürü ile kadim Girit kültürü
sayılabilir. Mısırdaki Hiyeroglif resim yazısı
Piktografik olarak
tanımlanmıştır. Keza Anadolu Hitit kültüründe ve Girit
adasındaki Minoan kültüründe resim yazısı bir süre devam
etmiştir.
(Bkz.
44 sayılı Phaistos Diski adlı yazım)
Asya kökenli resim yazısı zaman içinde basitleşip,
kavramlaşarak Damga yazısına dönüşmüştür. Asya’dan göç edip
Girit adasına yerleşmiş olan Ön-Türk kültürü bir yandan damga
yazısını sürdürürken, çeşitli seramik parçalar üzerinde
bulunmuş olan Lineer-A olarak bilinen yazı örneklerini
geliştirmiştir. Alttaki resimde bazı örnekleri görmekteyiz.
Resmin sol alt köşesinde görülen
Lineer-A
yazısında Ön-Türk damgalarından bazılarını, Örneğin
Tengri damgasını, ve
Orhon kitabelerindeki damga yazısına büyük benzerlik gösteren
işaretleri seçebiliriz.
Damga yazısı kolayca
anlaşılabilir şekillerden karmaşık hale dönüşerek güncel
düşüncelere aracı olmaya başlamış, böylece sözcük yazısı
ortaya çıkmıştır. Çin’deki Logografik yazı türünde her şekil
bir sözcük karşılığını almıştır. Keza, Mezopotamya Sümer
kültüründeki damgalar, zaman içinde sözcükler ifade eden çivi
yazısına dönüşmüştür. Çivi yazısı ile damgalar bir süre
paralel olarak kullanımlarını sürdürmüşler, ancak çivi yazısı
gittikçe karmaşık hale dönüştüğünden yerini, daha basit olan,
damga yazısına bırakmıştır.
Böylece doğu Akdeniz bölgesinde Ön-Türk kökenli damgalardan
Hece yazısı ortaya
çıkmıştır. Asya’da ise, gelişimini sürdüren topluluklar
Ön-Türk kökenli damgalardan Orhon kitabelerindeki Hece
Yazısını geliştirmişlerdir.
(Bkz.
31 sayılı Atatürk’ün Güneş Dil Kuramı başlıklı yazım)
Hece yazısı sadece sessiz harflerden oluşmakta idi. Bu
özelliği okunuşta bazı hatalara ve yanlış anlaşılmalara yol
açıyordu. Yine, doğu Akdeniz bölgesinde yaşamış olan Finike
kültürü bu zorluğu ortadan kaldırmak amacıyla sesli harfleri
de geliştirmiş, Alfabe adı ile bilinen harf yazı türünü
kullanmaya başlamıştır. Onlardan alıntı olan Yunan ve Roma
abeceleri hem Anadolu kültürlerinden, hem de Karadeniz’in
kuzeyinden gelen Asya kökenli Ön-Türk kültürlerinden
etkilenmişlerdir.
(Bkz. 35
sayılı A harfinin İzlediği Yollar başlıklı yazım)
|