Japonca ile Türkçe arasında çok ilginç benzerlikler ve
ilişkiler vardır. Genel olarak iki kültür arasında çeşitli benzerlikler
olduğu
gibi, dil ilişkileri ayrı bir derinlik içerir. Çünkü,
Japonların
bugünkü adalarına göçleri yaklaşık günümüzden 4000 yıl, belki
de daha eski bir tarihte olmuştur.
O günden yakın zamana kadar Türklerle Japonlar arasında ne
ticari ne de
kültürel, herhangi bir alış-veriş olmamıştır. Bu bakımdan iki
dil
arasında ödünç alma söz konusu olamaz. Eğer hem anlam hem de
ses
benzerliği olan ortak sözcükler varsa, bu durum her iki dilin
ortak
bir kök dilden türediğine işarettir.
Bir önceki yazımda Tennö sözünün imparator olduğunu söyledim.
Bu
sözcük TEN-NÖ şeklinde ayrılırsa Ten (kutsal ben) ve Nö veya
No (yeryüzü
insanı) demek olmaktadır. Maya dillerinde her iki ifade şekli
‘ben’
olarak kullanılmaktadır. Fakat ilginç olan şudur: Türkçe İNSAN
sözünü
de aynı şekilde İN-SAN olarak ayırırsak anlamı /saygın ben/
olmaktadır. Çünkü, Japonca SAN = Sayın, saygın demektir ve
sözü
dinlenen yani sayılan kişi anlamını taşır. Demek ki, hem İN
hem de
SAN Ön-Türkçe kök sözcükler olmaktadırlar. Zaten iN /Nö
heceleri N harfinin farklı seslendiriliş şekilleridir.
TENG göksel ve kutsal ben demek olduğuna göre Orhon
kitabelerindeki
şu ifadeyi hatırlayalım:
Tengri teg, Tengride bolmuş Türük Bilge kagan.
Anlamı: Tanrı gibi, Tanrıda oluşmuş Türk Bilge Kağan. Tanrıda
oluşmuş
derken kendisinde tanrısal özellikler bulunduğunu ifade
ediyordu.
Aynı durum Japon imparatorları ve Maya kralları için de
geçerli
olmuştur.
Maya dilinde tek A harfi ile hem /senin/ hem de /sizin/ demek
olduğundan söz ettim. Türkçe /sana/ derken SAN = saygın (siz)
ve A
takısı kullanıyoruz. Böylece -A takısının Ön-Türkçe’den gelen
bir kök
sözcük olduğunu göstermiş oluyoruz.
Bir diğer ilişki Maya dilindeki BİZ demek olan TEN-ON sözünün
ne
derece Japonca TEN-NÖ sözüne benzediğidir. Yönetici kral ve
imparatorların kendilerinden söz ettiklerinde daima BİZ
şeklinde
ifade ettiklerini hatırlatmak isterim.
Bir diğer Maya lehçesinde BİZ için OGH sözcüğü kullanılıyordu.
Bu
sözcük de Ön-Türkçe’dir. Çünkü, Asya kökenli Türk boylarına
On-OK ,
Boz-Ok, Üç-Ok dendiğini biliyoruz. Buradaki OK sözcüğü BİZ
demek olup
topluluk ve boy anlamını aktardığı gibi, yönetici kişinin de
kendine
OKH olarak hitap ettiğini görüyoruz.
Kızılderili yöneticiler beyazlarla karşılaştıklarında sağ
ellerini
kaldırıp OGH veya UGH derlerdi. Yani
“Yönetici olan ben (biz)
seni (sizi)
selamlıyorum”.
Ön-Türk boyları sadece doğuya değil, batıya da göç
etmişlerdir.
Akdeniz kıyılarına gelen boylar tüm kıyı bölgelerine
yerleşmiş,
dillerini ve dinlerini yaymışlardır. Ok ülkesi denen bölge
İsviçre'nin
güneyini, İtalya'nın kuzey ve orta bölgelerini Fransa’nın tüm
güneyini
ve İspanya’nın Bask ile Katalunya bölgelerini içine almakta
idi.
Konuştukları dil zaman içinde birçok isimler almıştır.
Fransa'da
Provencal ve Basque, İspanyada Oezkara ve Catalan, İtalya’da
ise
Etrusk adlı diller OKların konuştuğu Ön-Türk dilinden gelişmiş
ve
dönüşmüştür. Zaten halen bile o bölgelere Occitania ve Langue
D’Oc
denmektedir. Occitania’nın 190,000 Km karelik bir alanı
kapladığı
söylenmektedir.
Fransanın güney bölgelerinde konuşulan dilde OC
“evet” demek
idi.
Halen bile dünyanın her yerinde İngilizce olarak bilinen ve
“evet”
anlamını taşıyan OK denmiyor mu? Bu “okey” sözünün aslı
bilinmiyor.
Çeşitli görüşler olsa da benim görüşüm bu sözün OKH olan ve OK
olarak
bilinen yöneticiyi onaylamak için kullanılan bir selam şekli
idi. OK
dendiğinde “Seni yöneticim olarak onaylıyorum ve selamlıyorum”
denmek
isteniyordu. Kızılderili yöneticilerin neden beyaz adamları
OGH diye
selamladıkları şimdi daha iyi anlaşılıyor.
İtalya yarım adasında Etrüsk halkı Roma halkından önce
yerleşmişti.
Aslında Etrüskler tek bir millet olmayıp TUR ve OSK
halklarından
oluşmuştu. Osk adı OKH adının Latinler tarafından yumuşatılmış
şeklidir. Etrüsk adının da E-TUR-OSK (Tur ve Ok’lar) anlamını
taşır.
Hem isim benzerliği hem de sanat benzerliği, Etrüsklerin ve
Oskların
Ön-Türk toplulukları olduklarını gösteriyor. Şu halde, Ön-Türk
boyları hem doğuya hem de batıya doğru yayılmakla kalmamışlar,
aynı
zamanda yerleştikleri bölgelerde hep yönetici durumunda
bulunmuşlardır. |