Bir
milletin veya toplumun kültürünü tanımak için o kültürün 3
tane öğesini çok iyi tanımak ve incelemek gerekir. Bu üç öğe.
1-Dil, 2-Din ve 3-Mimari
yapıtlardır. Dil o
kültürün düşünce yapısını gösterir. Bütünsel ve kapsayıcı
düşünen kültürlerin dili de bütünsel kavramlar içerir. Ayrıca
dilin gramatik yapısı da bitişken yani
“aglütinant” bir
özelliğe sahiptir. Eğer kültürler-arası ilişkiler varsa dil
etkileşimleri ve gramatik cümle yapısı ile sözcük benzerliği
oldukça fazladır. Dilden türeyen kavramlar o kültürün dinini
de etkiler. Bu bakımdan, din-dil ve hatta mimari bir arada
incelenmeli, düşüncenin nasıl yapılarda somutlaştığı
araştırılmalıdır.
Maya kültürü söz konusu olduğunda dil yapısının bitişken ve
takılardan türeyen sözcüklerden oluştuğunu görmekteyiz.
Bitişken dillerin bir özelliği de dildeki kök sözcüklerin
kaybolmadan uzun zaman sürelerinde yaşamaya devam
ettikleridir. Kök sözcük deyince genelde tek heceli bir söz
akla gelir. Bu tek hece ya iki veya en çok
üç harften oluşur. Bazen tek harf bile kök sözcük olabilir.
Ön-Türkçe tek heceli bir dildi. Tüm temel kavramlar tek
hecelerle
ifade edilmekte idiler. Zamanla hecelerin birleşimi sonucu
uzun
sözcükler oluşmuştur. Tüm kuzey, orta ve güney Amerika dilleri
bitişken dillerdir ve hepsinde kök sözcükler bulunmaktadır.
Özellikle
Maya dili bu tür bir dil olup birleşik sözcükler üretmekte çok
ileri
gitmiştir. İşte bazı örnekler:
Utsuluynik = Uslu adam,
Utsauatş = Senin güzel yüzün,
Sakigha
=
Bir beyaz ev.
Görüldüğü gibi tek bir sözcük ile oldukça karmaşık bir kavramı
aktarabilmektedirler. Tek bir harf bile bir kök sözcük
olabilmektedir. Örnekten İn (benim), A (senin), U (onun), Ka
(bizim), A (sizin), U (onların).
Maya dilinin 31 farklı ağız ve lehçesi vardır. Bu ağızlar
arasında
dahi farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, BEN sözünün
karşılığı bir
Maya dilinde TEN bir diğerinde İN olmaktadır. BİZ sözünün
karşılığı
da bir Maya ağzında TON-ON iken bir diğerinde OGH olmaktadır.
Bu
ifade şekillerinden her birinin Ön-Türkçe ile ilişkili olduğu
görüşündeyim. Bu bakımdan her birini ayrı ayrı ele alıp
incelemek
niyetindeyim. Önce, Ben ile Ten arasında tek bir harf değişimi
olması
bakımından TEN sözü üzerinde biraz durmak isterim.
Japonca TEN ‘gök, uzay’ demektir. Burada Türkçe TAN kök
sözcüğü ile
olan bir ilişki olsa gerek. TENÇİ daha geniş bir anlamda
‘evren,
kozmos’ demektir. TENNÖ ise ‘imparator, kral’ demektir.
Japonların
kendi krallarına “Güneşin oğlu” dediklerine bakılırsa TEN-NÖ
aynı AY-NU gibi ‘göğe ait, göksel’ anlamı bulunmaktadır. Türkçe asıllı
takı –İN => -NU => -NÖ şekillerine dönüştüğünü görüyoruz.
Ön-Türkçe İN de ben demek oluyorsa aradaki fark şu olabilir.
TEN =yüce yönetici göksel ve kutsal ben, İN ise yeryüzüne inmiş
olan
bedenli ben. Japon
bayrağının beyaz üzerine kırmızı bir yuvarlak olduğunu ve bu
yuvarlağın güneşi simgelediğini hatırlayalım. Türk bayrağında
da
göksel ay ile yıldız bulunmaktadır. Sizlere birkaç Japonca
sözcük ile
Türkçe anlamlarını yazıyorum.
İİ (iyi) /
ANE (abla)
/ SUİ (Meyve
suyu, öz su) / KURO (kara)
/ TEPPEN (tepe)
/ TANE (tohum,
tane) / YAKU (yak,
pişir) / YORU (yürü,
gel) / TATAKU
(dayak, savaş) / YAMA (yamaç,
dağ) / YOKU (hasis)
/ ŞAŞİ (şaşı)
/ TE
(el)
Bu bakımdan
Tennö sözü “Hem yüce ve kutsal olan, hem de yeryüzüne inip bedenlenmiş olan ben”, yani
imparator, kral demek olmaktadır. Bu bakımdan
Türklerin tek Tanrı olarak kabul ettikleri göksel TENGRİ
sözünde TENG “gök” ve Rİ “yüce” kavramları bulunur. Fakat,
TENG sözü
aynı zamanda yüce ben demek olduğundan burada yönetici insan
ile
yönetici tanrı kavramları iç-içe girmiş durumdadırlar.
Ön-Türkler bu
ikiliği bir tek damga olarak ifade etmişlerdir.
Tengri damgasında bir daire ve daire içinde bir artı işareti
vardır.
Bu ikili ifadede daire güneşi ifade eder. Gökte dolanan güneş
yuvarlaktır ve ışık ile ısı saldığından yaratıcıdır.
Yeryüzündeki
hayat güneş olmadan süremez. Bu yönü ile güneş kutsal tanrının
bir
görüntüsü olmaktadır. İçteki artı işareti ise yönetici insanın
simgesidir. İkisi birlikte insan özelliklerine sahip olan ve
insanı
da yaratmış olan göksel Tanrı fikrini aktarmaktadırlar.
Ön-Türk toplulukları Asya’dan göç etmeye başladıktan sonra
Tengri
damgasını gittikleri her bölgede tanıtmaya ve kullanmaya devam
etmişlerdir. Bu şekilde damgalardan yazıya doğru ilk adımlar
da
atılmış olmaktadır.
Tengriden türeyenler
Tengri
damgasının değişik kullanım şekillerinde eski Finike dilinde
Tengri damgasının Teth harfi olarak seslendirildiğini
görüyoruz. Bu harfte damga 45 derece çevrilmiş olsa da damganın esas görüntüsü aynıdır. Kadim Mısır
tanrılarından yazıyı öğretmiş olan ve ölmüş firavunların
kalbini
tartıp kayıt eden tanrının adı Toth idi. Mısırda sadece
Hiyeroglif yazı türü
yoktu. Aynı zamanda kutsal damga yazısı da bulunmakta idi. Bu
damga
yazısında Sümer damgalarının etkisi büyüktür. Bu konu da
ayrıca
incelenmeye değer. Şimdilik Tengri – Teth – Toth - Teo
benzerlikleri
ile yetinelim.
Maya dilinde ve Yunanca’da Tanrı’ya Teo/Teotl dendiğini
hatırlatmak
isterim. Tanrıbilim’e de Teoloji denir. Kadim Yunan kültüründe
Theta
harfi Tengri damgasından türemiş olup dikey çizgi eksikliği
ile aynı
damgadır. Tau harfli de Orhon T1 harfindeki ok arasında da
bariz bir
benzerlik bulunmaktadır. Bu damgalar üzerinde açıklamalarımı
sürdüreceğim. T1 harfi kalın seslilerle oluşan heceleri
tanımlar. Örneğin, AT, TA, OT, TO, UT, TU ve IT, TI
hecelerinin her birini T1 ile gösterebiliriz. |