Kültürel dağılımı dil, din ve
mimari eserlere dayandırıp açıklayınca karşımıza hep
“Hangi tarihte, ne zaman?”
sorusu çıkmaktadır. Bu tür sorulara kesin yanıt bulmak için
daha somut kanıtlar göstermek gerekmektedir. Son yıllarda
oldukça başarılı sonuçlar elde etmiş bir bilim dalı olan
genetik,
Y
kromozomunun izlerini sürerek insanlığın dünyaya ilk yayılma
haritasını çıkartmıştır.
Altta görülen haritada insanlık yaklaşık 170,000 yıl önce
Afrikadan yola çıkmış ve günümüzden yaklaşık 45,000 yıl önce
dünyanın dört-bir yanına yayılmıştır. Bu ilk yayılmanın
merkezi, görüldüğü gibi orta Asya bölgesidir.
(Kaynak:
Science dergisi, 24 Ekim 2003, Cilt 302, sayfa 555)
Haritada görülen ilk dağılım önce
Mezopotamya bölgesinde iki kola ayrılmış ve bir kol güneyden
deniz kıyınını takiben Avustralya’ya ulaşırken diğer kol Hazar
denizinin doğu yakasından Orta Asya bölgesine doğru
yayılmıştır. Orta Asya bölgesine tam olarak hangi tarihte
ulaştığı bilinmiyor, fakat o bölgede oldukça ileri bir kültür
seviyesine ulaştıktan sonra (atı evcilleştirmesi sayesinde)
günümüzden 45-50 bin yıl önce Asya’nın kuzey ve güney-doğusu
ile Avrupa’ya ulaşmıştır.
(Bkz.
14 sayılı Ön-Türkler ve Şamanlık başlıklı yazım)
Avustralya’nın Aborijin halkı iki farklı koldan o bölgeye
ulaşmış olan insanların gen karışımından oluşmuştur.
Alttaki haritada
günümüzden 74,000 yıl önce güney ve güney-doğu Asya halkının
yaşamış olduğu önemli bir felaketi görmekteyiz. Endonezya’daki
Toba yanardağının
patlaması sonucu geniş bir kül bulutu Pakistan’ın bir
bölümünü, Hindistan’ı, güney-doğu Asya’yı ve Endonezya
adalarını kaplamış tüm bölgede canlı yaşam büyük çapta sona
ermiş, toplam insan sayısı 10,000 kişiye kadar inmiştir. O
dönemde Hindistan’daki kül tabakasının kalınlığı 5 metreye
ulaşmıştı. Tüm bölgede 1000 yıl süren karanlık ve soğuk,
kültürün gelişimini büyük çapta etkilemiştir .Böylece Afrika
çıkışlı güney kol tümüyle yok olma durumu ile karşı karşıya
kalmıştır.
Günümüzden 40,000 yıl
öncesinden başlayan ve günümüzden 16,000 yıl öncesine kadar
süren buzul çağı süresince insanların büyük çoğunluğu,
sığınmış oldukları mağara ve kovuklarda yaşamlarını
sürdürmüşlerdir.
İkinci büyük dağılım, buzul çağının sona ermesi ile Orta
Asya’dan 16,000 yıl önce başlamış ve binlerce yıl dalga dalga
devam etmiştir.
(Bkz.
32 ve 33 sayılı yazılarım)
Bir diğer genetik önemli çalışma
Etrüsklerin genetik bağlarını saptamak üzere yapılmış olan
2004 yılındaki araştırmadır. Bu araştırmaya katılan 13 İtalyan
genetik uzmanının ortak sonucu Etrüsk genine en yakın bulunmuş
olan gen Türk geni olduğudur.
(Kaynak:
American Journal Hum Genetics, 2004, cilt 74, sayfa 694)
Makalede şöyle bir ifade vardır
(kendi çevirim):
Diğer toplumlara göre Etrüsklerin genleri ile Türklerin
genleri arasındaki önemli benzerlik, gerçekten bir gen
akışının ifadesi olabilir. Etrüsk limanları ile batı Anadolu
arasında ticari ilişkiler saptanmış olup ticaret ile birlikte
evliliklerin oluşumu sonucu ölçülebilir gen değişimleri
oluşmuş olabilir. Bu çalışma, batı ve hatta güney Anadolu’dan
Etrüsklere gen akışı olabileceğini, ve Heredot’un ifade ettiği
gibi sadece Lidya etkisinin bulunmadığını göstermiştir.
Bu ifadeyi şu şekilde yorumlayabiliriz:
a) Etrüsklerin
sadece güneyden deniz yoluyla İtalya yarımadasına ulaştıkları
varsayılmıştır. Oysa ki, ilk Etrüsk kolu Alp dağlarını aşarak
İsviçre üzerinden kuzey İtalya bölgelerine ulaşmıştır. Bu
noktaya hiç değinilmemiştir.
b) Genlerde
ciddi bir benzerliğin oluşması için ticaret yoluyla yapılan
evlilikler yeterli değildirler. İlgili toplumların, mutlaka,
ortak bir gen yapısına sahip olmaları ve aynı gen havuzundan
türemiş olmaları gerekir.
c) Etrüsklerin
M.Ö. 600 ile M.S. 200 yılları civarında var oldukları
varsayımı,
Anadolu’dan İtalya yarımadasına göç etmiş olanların Türk
oldukları sonucunu doğurmaktadır. Bu sonuç da Türk
toplumlarının çok eski dönemlerden beri Anadolu topraklarına
yerleşmiş olduklarına işaret etmektedir. |