Doğanın ve Yaşamın Estetiği
Eski
dönemlerden beri estetik üzerine pek çok düşünceler
üretilmiştir. Son bir iki asırdır tekniğin gelişmesiyle yeni
aletler insanlığın hizmetine girmiştir. Bu aletlerden
mikroskop en küçük mikro alemi, teleskop ise en büyük ve uzak
makro alemi gözler önüne sermiştir. Eskiden sadece hayal edip
gözümüzde canlandırdığımız oluşumlar, şimdi resmi çekilip
bizlere sunulmaktadır. Karşılaştığımız görüntüler bizleri
hayretten hayrete düşürmekte, evrende ne büyük bir düzen
bulunduğu ve her yaratılmış olanın ne derece güzel olduğu
anlaşılmaktadır.
Güzellik, biliyorsunuz insandan insana ve kültürden kültüre
değişir. Benim güzel bulduğumu siz bulmayabilirsiniz. Bir
kültürün güzel dediğine diğer bir kültür çirkin diyebilir.
Oysa ki ‘estetik’ denince evrensel bir güzellikten ve her
insanda, her kültürde aynı etkileri, aynı beğeni duygularını
uyandıran bir güzellikten söz edilmektedir. Soyut ve düşünsel
bir “estetik” kavramı çok eski dönemlerden beri ileri sürüle
gelmiştir.Soyut ve düşünsel bir “estetik değer” düşüncesi çok
eski dönemlerden beri ileri sürüle gelmiştir. Ancak bu tür bir
düşüncenin bilimsel temeli var olabilir mi ? Özellikle pozitif
bilim açısından bu konuya ne tür bir yaklaşım yapılabilir ve
gibi ölçütler veya kriterler getirilebilir ? Benim özellikle
ilgilendiğim ve kendimce inceleyeceğim konu bu ölçütler ve
kriterler konusu olacaktır.
Nesneleşmiş Estetik
İnsan
doğa içinde var olan ve bulunduğu zaman ve mekandan etkilenen
kültürel bir varlıktır. Bulunduğu kültürün maddi objelerinde
(nesnelerinden) etkilenir ve onlardan yararlanarak yeni
nesneler üretir. Şu halde “nesneleşmiş estetik” sanatı
oluşturur. Sanat yapıtının estetik değeri ise onun güzelliğini
ifade eder. Sanat yapıtı ne derece güzel ise o derece
değerlidir. Ancak maddi değer tamamen yerel zamana ve mekana
bağlı olduğuna göre güzellik de izafi (rölatif) olmaktadır.
Temelde estetik değeri olan bir sanat eseri belli bir zaman
aralığında ve belli bir kültürde değer görmese dahi farklı bir
zaman ve mekanda mutlaka değer görür.
Güzellik her ne
kadar zamana ve mekana bağımlı kültürel bir değer olsa da
estetik denilen soyut kavramın dışa vurmuş halinden başka bir
şey değildir. İster doğal isterse yapay olsun bir olguya güzel
diyebilmemiz için mutlaka duyu organlarımızın filtresinden
geçmesi gerekir. Bir resmi görmeden ona güzel diyemeyiz. Bir
müziği duymadan ona güzel diyemeyiz. Şu halde estetik ile
güzellik arasındaki temel fark estetiğin soyut güzelliğin ise
somut olduğudur.
Bilim ve
Estetik
Soyut olan ve sözle ifade edilemeyen bir
“estetik” kavramı yerine şu soruyu sormak istiyorum.
Estetiğe bilimsel olarak yaklaşılabilir mi ? Şu noktada
bilimin bir tarifini yapmak yerinde olur sanırım.
Bilim, deney ve gözlemlerin
gerisinde yatan veya gizli olarak duran ortak özellikleri
sistematik bir bütünlük içinde açıklamaya çalışan bir
disiplindir. Her deney veya gözlem duyularımıza hitap etmek
zorunda olduğuna göre sonuç itibariyle her bilimsel açıklama
sübjektif bir yapı olup insan şuurunun ürünüdür. Bu açıdan
insandan bağımsız nesnel (objektif) bir bilimden söz edilemez.
Daha da ileri bir iddia ile insandan bağımsız nesnel bir dış
dünyanın varlığından da söz edilemez. Eğer birçok kişi aynı
dış dünyanın varlığı üzerine anlaşıyorsa bunun nedeni yaratmış
oldukları zihinsel modelin aynı olmasından dolayıdır. Bu
zihinsel model ise insana, farkına bile varmaksızın, çevre ve
toplum tarafından “ortak kültür” olarak işlenir, kabul
ettirilir.
Ortak kültürün kabulleri,
varsayımları, değer yargıları, tercihleri ve tabuları
olabileceği gibi güzellik ölçüleri ve estetik anlayışı da
vardır. Şu halde bilimsel bir yaklaşım yapmak istersek
kültürler aşırı veya farklı kültürlerde ortak olan özelliği
bulup çıkarmamız gerekir. Zira bilim, deney ve gözlemlerin
gerisinde yatan ortak özelliklere yönelir ve farklı gibi
görünen fenomenleri ortak kanunlar halinde birleştirir.
|