Doğadaki varlıkların görüntüleri ardında
yatan ortak özelliği tek kelime ile ifade etmek gerekirse bu
özelliğe Simetri veya Harmoni demek yerinde olur
sanırım. Eğer bir nesne veya olgu (fenomen), kendisine
uygulanan bir veya birkaç dönüşüm sonucunda tekrar eski haline
dönüşüyorsa o nesne veya fenomen simetriktir. Simetri ya
açıktır, kolayca algılanabilir, veya gizli, örtülüdür. Açık
simetriye örnek kar kristalleridir. Genelde 6 uçlu olan kar
kristallerinde 60 derecelik çevirme simetrisi vardır. Yani her
60 derecelik çevirmeden sonra kristal gene eski halinde
gözükür. Kar kristallerinde herkesçe beğenilen estetik bir
yapı olduğu kuşkusuzdur.
Resimde görülen kar kristalinin bir fraktal olduğunu ve kendi
üzerine dönüşümlü olarak oluştuğunu görüyoruz. Ayrıca insan
tarafından değil, doğa tarafından açıklanamaz bir simetri
içinde yaratılan ve süratle erimelerine rağmen her
gördüğümüzde bizi hayran bırakan bu kar kristalleri simetri
ile güzellik arasındaki bağı açıkça ortaya koymaktadırlar.
Doğadaki açık ve gizli simetri
Doğada hem açık hem de gizli simetri vardır. Örneğin hem ses
hem de ışık dalgalarla yayılır. Kendini her peryodun sonunda
tekrarlayan dalgalar simetrik bir yapı içerirler. Bu simetrik
yapıyı modüle ettiğimizde (kendi arzumuza göre
şekillendirdiğimizde) ses dalgalarından söz ve müzik
üretiyoruz. Ortaya çıkan sesler güzel veya çirkin olabilir,
ancak her çıkan sesin geri planında gizli ve matematiksel bir
simetri vardır. Müzikteki estetik duygusunu oluşturan
melodideki harmonidir. Akustiğin temelini kuran Pythagoras’a
göre müzik, matematiğin bir parçası idi. Pythagoras bir telin
uzunluğu ile sesin yüksekliği arasındaki ilişkiyi matematiksel
olarak saptamıştı.
Platon (Eflatun) ve Konfiçyus müziğe ahlakın parçası olarak
baktılar. Eflatuna göre göksel (ilahi) uyum müzikte
yankılanır, ritim ve melodi gök cisimlerinin devinimlerini
taklit eder. Yani müzikteki ritim (kendini tekrarlayan tempo)
melodinin altında duran simetrik yapı olup gök cisimlerinde de
aynen görülmektedir. Gezegenler güneşin etrafında peryodik
yörüngelerde dolanırlar. Örneğin dünyamız eliptik bir
yörüngeye sahip olduğundan yörünge boyunca hızı değişkendir.
Güneşe yakınken daha hızlı uzakken daha yavaş hareket eder.
Bunun nedeni ise “dairesel simetri” olup bilimdeki tanımı “açısal
momentumun korunum kanunu” şeklindedir. Bize aşikar
olmayan, gizli simetri açısal momentum denilen bir fiziksel
büyüklüğün sabit kalması yani her an kendini tekrarlamasıdır.
Bunu en açık olarak buz pateni yapan dansçıların dönme
hareketinde görürüz. Kollarını yana doğru açıp döndüklerinde
yavaş, kapatarak döndüklerinde ise hızlı bir şekilde dönerler.
Dönme hareketindeki bu gizli simetriyi ilk görüp yaşamına
uygulayan Mevlana Celaleddin Rumi’dir. Türkistanın Belh
şehrinde doğup (1207-1273) Konya’ya göç etmiş olan Mevlana hem
şiir söylüyor hem de dönerek dans ediyordu. Sema denilen bu
dönüşte Mevlana ilahi simetriyi yansıtarak, tüm evrende en
temel hareketin dönme hareketi olduğunu sezgisel olarak
göstermiştir.
Kuantum
Düzeyde Simetri
Nitekim, atomlarda da merkezde bir çekirdek ve etrafında dönen
elektronlar vardır. Elektronların ve dolayısıyla her maddesel
parçacığın hem dalga hem de parçacık özelliklerine sahip
olması karşımıza yine gizli dalgasal simetriyi çıkarmaktadır.
Işık
ve ışığın her rengi ayrı bir dalga boyu ile titreşen
dalgalardan ibarettir. Resim yapan ressam veya renkli camlarla
güzel bir görüntü ortaya çıkaran vitray ustası farkına bile
varmadan bu gizli simetriden yararlanmaktadır. Belki de gizli
simetri bizde bulunan özel bir yetenektir ve estetik denilen
soyut kavramın en temel öğesidir. Sanatçı asimetrik bir yapıt
oluştursa bile arka planda simetrik temel, varlığını hep devam
ettirmektedir. Resimde “renk harmonisi var”
dediğimizde, veya “bu müzik parçasında güzel bir harmoni
var” dediğimizde, herhalde bu gizli simetriyi dile
getiriyoruz.
Her
sanat eserinde gizli simetri üzerine kurulu bir yapı vardır.
Bu yapı simetrik olmasa bile simetriden sezgisel olarak
yararlanılmıştır. Yararlanma ne derece fazla ise sanat eseri o
derece fazla estetikten payını almış sayılır. Şu halde
sezgisel olarak oluşturulan sanat eseri ne derece sanatçının
malı olarak görülebilir? Büyük sanat eserlerinde hep Tanrı
aşkı ön plana çıkmıştır. İlahi aşk insana ayrı bir şevk, ayrı
bir kuvvet ve yaratma gücü verir. Bir başka deyişle ilahi aşk
arttığında benlik yok olup sanatçı bir emanetçi durumuna
geçer. Tanrıdan alıp sanatına yansıtır.
Müzikte özellikle doğaçlama denilen tür müzikte aynı olgu
belirir. Mesela Taksim denilen türde bir
makamdan başlar ve epey gezindikten sonra bir makamda sona
erer. Aradaki doğaçlamada sanatçı her seferinde farklı bir
müzikal gezintiye çıkar. İşte bu gezintide “külli
irade”nin payı büyüktür. Her
makam ayrı bir simetri içerir, ayrı bir duygu yansıtır. Bu
simetri üzerine kurulan müzik simetriden bağımsız değil onunla
yoğrulup tam bir bütünlük arz eder. Türk müziğinde Makam ve
Melodi girift bir şekilde birbirinin içine geçmiş durumdadır;
oysa ki batı müziğinde ritim ile melodiyi ayırt etmek çok
kolaydır. Batı müziği indirgeyici Doğu müziği bütünsel
(globaldır). Ayrıca batı müziğindeki Oktav sistemi sesleri
sekiz notaya ayırarak tam ve yarım seslerle müziği
sınırlandırmıştır. Doğu müziğinde ise ayrıca çeyrek sesler
vardır. Doğu müziğinde simetri daha gizli batı müziğinde ise
daha belirgindir. Klasik batı müziğinin bu kadar fazla
hayranının bulunması belki de simetrinin daha kolay algılanıp
güzelliğine varılmasından ötürü olabilir.
Örneğin 32 zamanlı ve 21 vuruşlu olan Muhammes,
klasik Türk müziğinin büyük usullerinden biridir. Bu usulun
iki mertebesi vardır. Daha çok 32/4 lük olan ikinci mertebesi
kullanılmıştır. Bu usulle peşrev, kâr, beste, tevşih, nâ’t ve
ilahiler bestelenmiştir.
Gizli
simetrinin bulunduğu bir diğer sanat dalı şiir’dir. Gerek aruz
vezninde gerekse hece vezninde kendini tekrarlayan bir yapı
vardır. Bu tür bir simetrik altyapı hem şiire güzellik katar
hem de müzikal bir hava getirir. Sözün hem anlam itibarıyla
hem de melodik olarak yüceleştiği tek sanat dalıdır, şiir.
Örneğin divan şairi
Enderunlu Vasıf;
O gül endam
bir al şale bürünsün yürüsün Ucu gönlüm
gibi ardınca sürünsün yürüsün
beyitinde hem vezin, hem
kafiye, hem de anlam olarak derin bir simetri ve estetik
ortaya koymuştur. Birinci satırdaki “gül endam bir al şale”
bürünürken gizlice “gülün kırmızı yaprağı”
hatırlatılmakta, ikinci satırda şairin gönlü de aynen al şal
gibi yerlerde sürünmekte fakat durağan değil, yürüyen gül
endamın peşinden gitmektedir. Ayrıca her iki satırın sonundaki
ses uyumu kafiyeden öteye iki uzun sözcüğe yayılmaktadır.
Günümüzde her türlü simetriden kaçınılmakta ve asimetrik sanat
moda haline gelmiş durumdadır. Modern şiirde ne vezin ne de
kafiye bulunmaktadır. Benzer şekilde resimde “non-figüratif”
(şekilsiz) akım tercih edilmektedir. Heykelde bile soyut
heykel türleri anlamlı heykellerin yerini almaktadır. Ancak
yine de hepsinde gizli bir simetri bulunduğu kanısındayım.
Estetik olan ve güzel eser olarak değerlendirdiklerimiz de
zaten bu türden gizli simetri taşıyanlardır.
Biraz
da Türkçe’nin estetiğinden söz etmek istiyorum. Bir sözün
bir-iki harfini değiştirip kafiyeli bir deyim üretmek hem
anlam zenginliği yaratır hem de kulağa hoş gelir. Bu tür
ifadeler Türkçe’de çoktur ve “tekrar simetrisi” içeren, kulağa
hoş gelen, estetik deyimlerdir. Örnekler:
Açık-saçık, çoluk-çocuk, kırık-çıkık, tek-tük, sere-serpe,
karış-kuruş, yorgun-argın, akça-pakça, takır-tukur, peş-peşe,
ard-arda...vs. Bir
de zıt anlamlı sözcükleri tekrarlayarak “yansıma simetrisi”
denebilecek deyimlerle anlam zenginliği üretilir. Örnekler:
Dosta-düşmana, er-geç, giren-çıkan, olur-olmaz, irili-ufaklı,
gide-gele, aşağı-yukarı, bata-çıka, eninde-sonunda,
inişli-çıkışlı...vs.
Türkçe yansımalı sözcüklerde de zengin bir dağarcığa sahiptir.
Yansımalı sözcükler doğadaki sesleri taklit eden, “doğaya
simetrik” sözcüklerdir. Örnekler:
Çatlak, patlak, fışkıran, öğüren,...gibi tek sözcükler veya,
Şırıl-şırıl, mırıl-mırıl, şakır-şakır, gürül-gürül,
gümbür-gümbür..Şeklinde tekrarlı terimlerdir.
Görülüyor ki Türkçe simetri zengini oldukça estetik bir
dildir. Bu simetri doğadan kaynaklanan bir öz yapı olup
Türkçe’nin çok eski ve aynı zamanda çok doğal bir dil
olduğunun işaretidir. Pozitif bilimler, aynen Türkçe gibi,
doğadan kaynaklanan ve doğadaki simetrileri bulup çıkarmaya
çalışan disiplinlerdir. Şu halde Türkçe’ye bilimsel ve
estetik bir dil denilebilir.
Sonuç
olarak diyebiliriz ki:
Estetiğin kriteri doğadaki gizli
veya açık simetri ve harmoni yani, uyumdur. |