Metafor / Kuantum Evren

Kadim Bilgelik ve Yeni Fizik 1

WWW.ASTROSET.COM

KADİM BİLGELİKTEN YENİ FİZİĞE

  Günümüzde insanın ve evrenin anlaşılmasına yönelik araştırmalar sürdürülürken ortaya çıkan dinamik gelişmeleri, yeni evren anlayışlarını ve bilimdeki son araştırmaları iyi gözlemek gerekir. Yeni bir evren-insan-doğa yani yeni bir dünya anlayışına doğru gitmekteyiz. Kurumlaşmış yapılanmalar ve dogmatik kalıplar büyük sarsıntı geçiriyor. Bildiğimiz şeyler yeni fiziğin modern araştırmaları ile bildiğimiz gibi olmaktan bir bir çıkıyorlar, gözümüzün önünde hızla değişiyorlar; giderek metafiziğe ve kadim bilgelik öğretilerine yaklaşıyorlar.
  Bilimde ve Spiritüalizmde meydana gelen yeni düşünce akımları ve yeni evren anlayışları, yeni bir anlayışın doğmasına hizmet ediyor. Spiritüalizm, Parapsikoloji, Modern Fizik ve Astronomi, Yeni Bir Evren Anlayışının bizler tarafından anlaşılır hale gelmesi için büyük bir çaba harcıyor.
  New Age adı da verilen Yeni Çağ Akımı ve bir iletişim ağı gibi tüm dünyayı 1850'li yıllardan beri sarıp sarmalayan spiritüel tebliğler, çeşitli kanallar aracılığıyla gelen akışlar, bazı duru görürlerin gördükleri vizyonlar ve en son gelişen fizik teorilerindeki bütünsellik ve holografik evren kavramı gibi çağımıza damgasını vuran bilgiler, bizleri yeninin yepyeni ve pırıl pırıl günlerine hazırlamak için adeta birbirleriyle yarışır durumdadır.

  Her alanda yepyeni insan ve evren modellerinin ortaya konulması zamanı yakındır. Hatta kondu da bizlere yansıması biraz zaman alıyor demek daha doğru. Yarının dünyasında insanın ve evrenin varoluş ilkeleri yine insanı ele alarak ortaya konacak yani yarınlarımızda insanın ve evrenin ilkelerini öğrenmek ve onlara göre yeni bir dünya düzeni içinde bilgiyle yaşamak mümkün olabilecektir.
 Artık insanoğlu, kendisine en uygun ve en doğru modeli kadim bilgeliğin sentezini yaparak seçmek, geleceğini, uygarlığını yeniden yapılamak ve evrenle uyum içinde bir model kullanmak istiyor. Evrensel ilkeleri baz alarak oluşturacak bir düşünce gücüne ve yeteneğine sahip olmak hepimizin en doğal hakkı. Dünya üzerindeki tüm yeni düşünce akımlarının savundukları yeni yüzyıl düşüncesinde her şeyden önce insanın kendisiyle evren arasındaki bağları fark etmesi, ezoterik ve hermetik öğretilerin binlerce yıldır söylediği
“Yukarısı Aşağıya Benzer” ilkesini yaşamak arzusu ön planda geliyor. Ve bu çözümlemeden elde edilecek ilkelerle yepyeni bir çağ, yepyeni bir uygarlık, yeni günün şafağında doğmak üzere…
  Bilimsel araştırmalarda özellikle son elli hatta son yirmi yılda meydana gelen gelişmeler; fizik yasaların düzenlenmesinde yapılacak araştırmaların mikro kozmostan makro kozmosa uzanan bir skala içinde olduğunu öğretti. Yani kısacası evrenin bir bütün olduğu ve birbirleriyle bağlantılı olaylardan oluşan dinamik bir ağ meydana getirdiği gerçeği Holografik Evren anlayışının ve Kuantum Fiziğinin geniş kitlelere mal olması ile iyice açığa çıkıyor.

  MODERN FİZİKLE DOĞU BİLGELİĞİ ARASINDAKİ BAĞLANTILAR
 
Fritjof Capra, Fiziğin Taosu adlı kitabında, çağdaş (modern) fizikle doğu bilgeliği yani kadim bilgelik arasındaki ilişkileri inceliyor ve diyor ki: "Kendisini çok yüksek derecede karmaşık bir matematiksel dille ifade eden bir bilim dalı olan fizikle, temelinde meditasyon ve bilgelik gibi içsel kavrayışların bulunduğu ve bunların kelimelerle anlatılamayacağını savunan felsefi görüş arasında çok sıkı bir bağ vardır. Bu derin bağ Holografik Evren anlayışıyla ve kuantum fiziğiyle günümüzde çok kolay anlaşılır bir hale geldi.”
  Werner Heisenberg ise der ki: "Modern fizik bize, her ne kadar açık ve net olsalar da,her tasarı ya da her kavramın sınırlı bir uygulama alanına sahip olduğunu anlatır."
  Bu bilgiyi göz önünde tutsak bile hepimiz sık sık kavramsal ve akılcı bilginin sınırlılığını ve rölatif olduğunu unuturuz. İşte tüm ruhsal öğretiler ve kadim bilgelik okulları insanı bu karışıklıktan kurtarmayı hedeflemişlerdir. Örneğin Zen Budistleri gökteki ayı gösterebilmek için bir parmağın gerekli olduğunu kabul ederler. Ancak ayı bir kez gözlemledikten sonra o parmağın önemi ortadan kalkar.
  Taoist bilge Chvang Tzu der ki,
"Balık tutmak için balık ağı gereklidir ama balıklar bir kez yakalandılar mı, insanlar ağlarını unutmaya başlarlar, ya da tavşan tutmak için bir ipe gerek vardır, ama tavşan yakalandı mı, insanlar ipi unuturlar. Düşünceleri oluşturabilmek içinse sözcükler kullanılır, ama sözcüklere takılıp kalındığında insanlar düşünceyi unuturlar."

  Budizm'den bir örnek verelim. Budizm'in temelinde gerçeği olduğu gibi görmek ilkesi yatmaktadır. Görmek aydınlanmayı bilfiil yaşamak demektir. Görmek ve aydınlanmak ise anı yaşamayı, objektif olmayı, geçmişe ve geleceğe değil şimdiye önem vermeyi gerektirir. Ancak sezgilerine önem veren, aklını, bilgisini doğru kullanan ve yüreğinin sesini duymayı bilen bir insan zihni aydın, gönlü sevgi ve bilgelik dolu insandır.
  Ancak şu önemli gerçek de hiç unutulmamalıdır ki dogmatik olmayan bilim adamları sezgisel aydınlanmaya hiç de yabancı değillerdir. Çünkü her yeni bilimsel buluşun temelinde sözcüklere pek kolay dökülemeyen bir bilgi parlaması ve aydınlanma anı bilgisi ya da kuantuma göre sıçrama ve dönüşüm vardır.

  Niels Bohr elektronların, süreksiz kuantum sıçramaları şeklinde bir enerji durumundan diğerine atladıklarını göstererek bu teoriyi bizlere ispatladı. Ama bilim adamının düşünce dünyasındaki hangi hal atom altı düzeyde bu sıçramaya neden oluyor? Sorusu ise henüz tam aydınlanamamış haklı bir sorudur.
  David Bohm’a göre;
“Bir noktaya yoğunlaşmış düşünce, elektronun parçacık yönü, ilham ise dalga yönü gibidir, ikisini aynı anda deneyimleyemeyiz.”
  Bu soruyu örnekleyerek yeniden soracak olursak; yeni keşifler yapmaya çalışan bilim adamı hızla bir düşünceden diğerine akmakta ve birçok olasılık saptamaktadır ama bu olasılıkların birinin üzerinde özellikle durmaksızın düşünceleri sürekli olarak akmaktadır. İşte o ünlü
“bir an” geldiğinde de bir seçim yaparak “olası düşüncenin dalga fonksiyonunu çökerterek” ilhamını Bohm’un söylediği gibi yoğunlaşmış düşünceye yani elektronun parçacık yönüne mi dönüştürmektedir?

  SCHRÖDİNGER’İN KEDİSİ
  Kuantum fiziğine göre gözlemlenmemiş kuantum olayı, gözlemlenmiş olandan tamamıyla farklıdır. Buna örnek olarak çok bilinen  Schrödinger’in Kedisi olgusunu gösterebiliriz. Gözlenmeden önce dar iki yarıktan aynı anda gizemli bir biçimde geçmeyi başaran görünmeyen foton ışınları, biz gözlemlediğimizde ya birinden ya ötekinden geçmeyi seçerler; bunun anlamı biz bakarak kediyi öldürürüz veya bakmayarak yaşamasına neden oluruz demektir. Böylelikle fizik dilinde sonsuz ve çok olasılıklı kuantum dalga fonksiyonunun görüldüğü ya da kaydedildiği anda tek ve sabit bir gerçeklik olarak çözündüğü ifade edilmek istenmektedir. Peki! Biz baktığımızda dalga fonksiyonu neden çöker? sorusunu az önce de bilim adamlarını örnek vererek sormuştuk ama yanıt şimdilik bu kadardır ve henüz tam anlamıyla çözümlenememiştir. 

Sonraki Bölüm >>
 

© Astroset 2004-2010