Günümüzde insanın ve evrenin anlaşılmasına yönelik
araştırmalar sürdürülürken ortaya çıkan dinamik gelişmeleri,
yeni evren anlayışlarını ve bilimdeki son araştırmaları iyi
gözlemek gerekir. Yeni bir evren-insan-doğa yani yeni bir
dünya anlayışına doğru gitmekteyiz. Kurumlaşmış yapılanmalar
ve dogmatik kalıplar büyük sarsıntı geçiriyor. Bildiğimiz
şeyler yeni fiziğin modern araştırmaları ile bildiğimiz gibi
olmaktan bir bir çıkıyorlar, gözümüzün önünde hızla
değişiyorlar; giderek metafiziğe ve kadim bilgelik
öğretilerine yaklaşıyorlar. Bilimde ve Spiritüalizmde meydana
gelen yeni düşünce akımları ve yeni evren anlayışları, yeni
bir anlayışın doğmasına hizmet ediyor. Spiritüalizm,
Parapsikoloji, Modern Fizik ve Astronomi, Yeni Bir Evren
Anlayışının bizler tarafından anlaşılır hale gelmesi için
büyük bir çaba harcıyor.
New Age adı
da verilen Yeni Çağ Akımı ve bir iletişim ağı gibi tüm dünyayı
1850'li yıllardan beri sarıp sarmalayan spiritüel tebliğler,
çeşitli kanallar aracılığıyla gelen akışlar, bazı duru görürlerin gördükleri vizyonlar ve en son gelişen fizik
teorilerindeki bütünsellik ve holografik evren kavramı gibi
çağımıza damgasını vuran bilgiler, bizleri yeninin yepyeni ve
pırıl pırıl günlerine hazırlamak için adeta birbirleriyle
yarışır durumdadır.
Her alanda
yepyeni insan ve evren modellerinin ortaya konulması zamanı
yakındır. Hatta kondu da bizlere yansıması biraz zaman alıyor
demek daha doğru. Yarının dünyasında insanın ve evrenin varoluş
ilkeleri yine insanı ele alarak ortaya konacak yani
yarınlarımızda insanın ve evrenin ilkelerini öğrenmek ve
onlara göre yeni bir dünya düzeni içinde bilgiyle yaşamak
mümkün olabilecektir. Artık
insanoğlu, kendisine en uygun ve en doğru modeli kadim
bilgeliğin sentezini yaparak seçmek, geleceğini, uygarlığını
yeniden yapılamak ve evrenle uyum içinde bir model kullanmak
istiyor. Evrensel ilkeleri baz alarak oluşturacak bir düşünce
gücüne ve yeteneğine sahip olmak hepimizin en doğal hakkı.
Dünya üzerindeki tüm yeni düşünce akımlarının savundukları
yeni yüzyıl düşüncesinde her şeyden önce insanın kendisiyle
evren arasındaki bağları fark etmesi, ezoterik ve hermetik
öğretilerin binlerce yıldır söylediği
“Yukarısı
Aşağıya Benzer”
ilkesini yaşamak arzusu ön planda geliyor. Ve bu çözümlemeden
elde edilecek ilkelerle yepyeni bir çağ, yepyeni bir uygarlık,
yeni günün şafağında doğmak üzere… Bilimsel
araştırmalarda özellikle son elli hatta son yirmi yılda
meydana gelen gelişmeler; fizik yasaların düzenlenmesinde
yapılacak araştırmaların mikro kozmostan makro kozmosa uzanan
bir skala içinde olduğunu öğretti. Yani kısacası evrenin bir
bütün olduğu ve birbirleriyle bağlantılı olaylardan oluşan
dinamik bir ağ meydana getirdiği gerçeği Holografik Evren
anlayışının ve Kuantum Fiziğinin geniş kitlelere mal olması
ile iyice açığa çıkıyor.
MODERN FİZİKLE DOĞU BİLGELİĞİ ARASINDAKİ BAĞLANTILAR
Fritjof Capra,
Fiziğin Taosu adlı kitabında, çağdaş (modern)
fizikle doğu bilgeliği yani kadim bilgelik arasındaki
ilişkileri inceliyor ve diyor ki:
"Kendisini
çok yüksek derecede karmaşık bir matematiksel dille ifade eden
bir bilim dalı olan fizikle, temelinde meditasyon ve bilgelik
gibi içsel kavrayışların bulunduğu ve bunların kelimelerle
anlatılamayacağını savunan felsefi görüş arasında çok sıkı bir
bağ vardır. Bu derin bağ Holografik Evren anlayışıyla ve
kuantum fiziğiyle günümüzde çok kolay anlaşılır bir hale
geldi.”
Werner Heisenberg ise der ki:
"Modern fizik bize, her ne kadar açık ve net olsalar da,her
tasarı ya da her kavramın sınırlı bir uygulama alanına sahip
olduğunu anlatır."
Bu bilgiyi göz önünde tutsak bile hepimiz sık sık kavramsal ve
akılcı bilginin sınırlılığını ve rölatif olduğunu unuturuz.
İşte tüm ruhsal öğretiler ve kadim bilgelik okulları insanı bu
karışıklıktan kurtarmayı hedeflemişlerdir. Örneğin Zen
Budistleri gökteki ayı gösterebilmek için bir parmağın gerekli
olduğunu kabul ederler. Ancak ayı bir kez gözlemledikten sonra
o parmağın önemi ortadan kalkar.
Taoist bilge Chvang Tzu der ki,
"Balık tutmak için balık ağı
gereklidir ama balıklar bir kez yakalandılar mı, insanlar
ağlarını unutmaya başlarlar, ya da tavşan tutmak için bir ipe
gerek vardır, ama tavşan yakalandı mı, insanlar ipi unuturlar.
Düşünceleri oluşturabilmek içinse sözcükler kullanılır, ama
sözcüklere takılıp kalındığında insanlar düşünceyi unuturlar."
Budizm'den bir örnek verelim.
Budizm'in temelinde gerçeği
olduğu gibi görmek ilkesi yatmaktadır. Görmek aydınlanmayı
bilfiil yaşamak demektir. Görmek ve aydınlanmak ise anı
yaşamayı, objektif olmayı, geçmişe ve geleceğe değil şimdiye
önem vermeyi gerektirir. Ancak sezgilerine önem veren, aklını,
bilgisini doğru kullanan ve yüreğinin sesini duymayı bilen bir
insan zihni aydın, gönlü sevgi ve bilgelik dolu insandır.
Ancak şu önemli gerçek de hiç unutulmamalıdır ki dogmatik
olmayan bilim adamları sezgisel aydınlanmaya hiç de yabancı
değillerdir. Çünkü her yeni bilimsel buluşun temelinde
sözcüklere pek kolay dökülemeyen bir bilgi parlaması ve
aydınlanma anı bilgisi ya da kuantuma göre sıçrama ve dönüşüm
vardır.
Niels Bohr
elektronların, süreksiz kuantum sıçramaları
şeklinde bir enerji durumundan diğerine atladıklarını
göstererek bu teoriyi bizlere ispatladı. Ama bilim adamının
düşünce dünyasındaki hangi hal atom altı düzeyde bu sıçramaya
neden oluyor? Sorusu ise henüz tam aydınlanamamış haklı bir
sorudur.
David Bohm’a göre;
“Bir noktaya yoğunlaşmış düşünce, elektronun parçacık yönü,
ilham ise dalga yönü gibidir, ikisini aynı anda
deneyimleyemeyiz.”
Bu soruyu
örnekleyerek yeniden soracak olursak; yeni keşifler yapmaya
çalışan bilim adamı hızla bir düşünceden diğerine akmakta ve
birçok olasılık saptamaktadır ama bu olasılıkların birinin
üzerinde özellikle durmaksızın düşünceleri sürekli olarak
akmaktadır. İşte o ünlü
“bir an”
geldiğinde de bir seçim
yaparak “olası düşüncenin dalga fonksiyonunu çökerterek”
ilhamını Bohm’un söylediği gibi yoğunlaşmış düşünceye yani
elektronun parçacık yönüne mi dönüştürmektedir?
SCHRÖDİNGER’İN
KEDİSİ
Kuantum fiziğine göre gözlemlenmemiş kuantum olayı,
gözlemlenmiş olandan tamamıyla farklıdır. Buna örnek olarak
çok bilinen Schrödinger’in Kedisi olgusunu gösterebiliriz.
Gözlenmeden önce dar iki yarıktan aynı anda gizemli bir
biçimde geçmeyi başaran görünmeyen foton ışınları, biz
gözlemlediğimizde ya birinden ya ötekinden geçmeyi seçerler;
bunun anlamı biz bakarak kediyi öldürürüz veya bakmayarak
yaşamasına neden oluruz demektir. Böylelikle fizik dilinde
sonsuz ve çok olasılıklı kuantum dalga fonksiyonunun görüldüğü
ya da kaydedildiği anda tek ve sabit bir gerçeklik olarak
çözündüğü ifade edilmek istenmektedir. Peki! Biz baktığımızda
dalga fonksiyonu neden çöker? sorusunu az önce de bilim
adamlarını örnek vererek sormuştuk ama yanıt şimdilik bu
kadardır ve henüz tam anlamıyla çözümlenememiştir.
|