Nea Nepal'de

Bölüm 25

WWW.ASTROSET.COM

NEPAL'E VEDA – İÇSEL ÖZGÜRLÜĞE MERHABA

  En tepede tırmandığımız yerin manzarasını olağanüstüydü, daha önce hiç bu kadar yükseğe çıkmamıştık. “Bakın zirvede olmak ne güzel değil mi?, ben sizlerin dağ zirvelerinde değil, ruhsallığın zirvesinde yani kendi ruhunuzun zirvesinde olmanızı, gelişim hedefinizi yüksek tutmanızı istiyorum ve onun için uğraşıyorum, siz buradan gittikten sonra da benden kopmuş olmayacaksınız, değişik şekillerde bağlantımız ve zirveye yolculuğumuz hep sürecek” dedi.

Çok etkilenmiştim. Orada saatlerce kaldık, o izlenimimi hiç unutacağımı sanmıyorum. Bu gece sabahı zor ettim. Şehre döndüğümde bu konulara gerçekten meraklı veya yüzeyde konuşup bir şeyler aldığını sanan pek çok insanla karşılaşacağımı şimdiden bildiğim için bazı soruları önceden sormak istiyordum.
  Şöyle sorayım dedim: ‘Bir şeyi yaşayıp da onu zeka ile kavrayan ve ''bu şahane" diye etiketlendiren insanlardan söz ettiniz az önce. Bu hemen hemen otomatik bir tepki gibi görünüyor. Peki kişilerin böyle otomatik davranmaktan uzaklaşmaya başladıkları yolları belirtir misiniz? Bana öyle geliyor ki bir şeyi değerlendirmeyi bırakmaya ne kadar çok çabalarsan, o kadar çok değerlendiriyorsun gibi bir şey oluyor yani kaçmaya çalıştığın düşünce veya davranış sanki insanı kovalıyor, komik ama gerçek değil mi? Asita sorumu çok beğenmiş gibi görünüyordu çok güzel güldü ve yanıtladı:

  Maskeleri Çıkarmak
  “Pekala, bunu gerçekten yapıyor olduğunuzu ve bundan hiçbir şey edinmemekte olduğunuzu fark eder etmez, sanırım çıkış yolunu bulmaya başlıyorsunuz, demektir ki çıkış yolunu bulmaya başlamak, aydınlanmanın ilk yarısıdır diyebiliriz. Kişi o anda da tüm süreci gerçekte faydalı olmayan büyük bir oyunun bir parçası olarak görmeye başlar çünkü bir şeyin anlayışına ulaşmak yerine anlamadan sürekli olarak oluşturmakta ve  biriktirmekte olduğunu gerçekten fark eder. Hiçbir hile ya da sihir söz konusu değildir. Bu noktada yapılması gereken tek şey, oldukça ıstırap vererek de olsa maskeleri çıkarmaktır.
  Belki de ruhsallığı elde etmeye yani ona mal gibi sahiplenme çabalarının nafileliğini fark edene dek, yoğun bir şekilde yapılandıracak ve biriktireceksiniz. Bütün zihniniz tamamen bu uğraşınız ile dolacak. Yani sahte aydınlanma anıları biriktirme çabası ile dolacak. Bunlar güzel neşeli ve muhteşem anılar. İçlerinde asla sıkıntı, zorluk, çaba yok. Aslında, tamamen bitkin düşeceğiniz noktaya dek gidiyor musunuz, geliyor musunuz bunu bile fark edemeyebilirsiniz.

  Derken çok yararlı bir ders alırsınız; her şeyi bırakmak, hiçbir şey olmamak. Hiçbir şey olmama arzusu bile hissedebilirsiniz. Bu durumda ortada iki çözüm bulunduğu düşünülebilir, biri basitçe maskesiz olmak ya da bir kreşendoya ulaşana dek biriktirme, yapılandırmak için büyük çaba göstermek ve sonra tüm her şeyi bırakmaktır. İnsanlar bu sözden çok korkarlar her şeyi bırakmak deyince neleri var, neleri yoksa kaybedeceklerini sanırlar. Ne büyük yanlış, oysa işaret edilen gerçek o kadar sade ve basit ki, belki de bundan kolay anlaşılmıyor; buraya ait tüm isteklerinizi günlük yaşamın akışına yani evrenin size getirdiklerine bırakıp daha fazlası için gereksiz didişmelerden uzak kaldığınızda asıl siz yani içinizdeki evrensellik ortaya çıkar. Bilmem anlatabildim mi?
  Sözlerimi bitirmeden önce konuyu daha açıkça ve net olarak şöyle ifade etmek isterim çünkü asıl bu konu bir yaşam boyu en çok ihtiyacınız olacak en temel konu… Yani Koşullu Mutluluk kavramını bilmeyen, anlamayan ve bunun uygulamasını yapmayan bir öğrenciden veya bir aydınlanma ustasından söz etmek mümkün değildir eğer bu çok zor geldi yapamıyorum diyorsanız, bir sürelik bu konularla uğraşmayı bırakın, gidin otomatik yaşayın derim hatta bu bir hayat sürse bile… Bu noktada kendi gerçek gücünüzü iyi tanımanızda ya da bir bilene sormanızda yarar vardır, yapamayacağınız şeylerle sırf moda ve gerekli diye ilgilenmek de ayrı bir uyku halidir, bunu iyice anlayın lütfen”

  Koşullu Mutluluk
 “Koşullu Mutluluk arayışı çok dünyasal bir yaklaşımdır, bizim gerçek mutsuzluklarımızın en büyük sebebidir. Koşullu Mutluluk dediğimiz zaman ilk etapta anladığımız şey mutluluklarımızın belirli koşullara dayandırılmış olmasıdır.
Hissedebildiğimiz güzelliklerin, hazların, tatmin duygularının, neşe, sevinç ve heyecan duygularının çeşitli koşullara dayandırılmış olmasından ötürü bloke olması ve bu duyguları hissedememek, belki de gezegenimizin şu an en önemli sorunlarından bir tanesi ama bu konuyu sizin ikinizin kendi aranızda görüşmeniz çok daha farklı yaptırımlara, çalışmalara ve zihinsel olarak, çok daha olumlu sonuçlara, yerlere gelmenize neden olacaktır. Deneyin! Görün! Bana hak vereceksiniz…

  Yaşadığınız bir takım hazları veya güzel duyguları koşullandırmanız nedeniyle, o koşullar yerine gelmediğinde hazzın bulunamaması, alınamaması, hazlarınızın, neşelerinizin, mutluluklarınızın, sevinçlerinizin koşullandırılması performansınızı düşürüyor.
  Örneğin; bir evim olursa mutlu olurum diye bir cümle kurarsak, bu koşullu bir mutluluktur, çünkü ancak bir ev olması durumunda mutlu olmaktan söz edilen şey ise mutluluğun bir ev ön koşuluna dayandırılmasıdır. Daha büyük ve daha küçük örnekler verilebilir. Çok daha küçük örneklere indirilen durumlar da vardır. Burada yaşarken bazen hakikaten, bir bardak su ancak soğuk olursa mutlu olabileceğim dediğiniz ve soğuk olmadığında o hazzı yakalayamadığınız durumlar vardır ve böylece mutlulukların ve hazların koşullandırılmış olduğunu görürüz.

  Gerçek mutluluğa ulaşabilmek için onun mutlaka koşulsuz olması gerekmektedir yani yaşanan andan sadece o anın size verdiği kadarını almaktır. O an size neyi getirmişse, size neyi sunuyorsa onun o kadarıyla mutlu olabilmek, onu alabildiğiniz için mutlu olabilmek ama bunu böyle alabildim, keşke şöylesi de olsaydı, keşke başka türleri, renkleri, biçimleri de olsaydı o zaman daha mutlu olurdum gibi bir anlayışa dayanan bakış açısı temelde sizleri ve zihinlerinizi son derece yoran bir durumdur ve üzerinizdeki baskıları, sıkıntıları arttıran bir durumdur.
  O yüzden ikinizin de en çok üzerinde temrin yapmanız ve uygulamanız gereken konu bu konudur. Yani, An’ın getirdikleri ile ilgilenmelisiniz. An’ın size getirmekte oldukları zaten sizin gerçekte ihtiyacınız olan şeylerdir, bunu asla unutmayın ve An’a saygılı olun! Bu ihtiyacınız olan şeyleri sevinçle karşılamalı ve kabul etmelisiniz. Sonuç olarak o zaman mutluluğunuzu herhangi bir koşula dayandırmamış olursunuz.
  Sadece o anın size getirdiklerinden size sunduklarından bir haz elde edersiniz gerçek hazzı yakalamış olursunuz. Çünkü sürekli daha fazlasını istemek, daha farklısını beklemek gibi dürtülerin bir sonu olmadığından; bugün başka biçimini isterken yarın başka biçimine sahip olduğunuzda, bu defada başka rengini isteyeceksiniz. Başka rengini bulduğunuzda, daha başka şeylerin eksik olduğunu düşüneceksiniz.

  Mutlulukları koşullandırmalara dayandırmak ancak şu gün şurada, şöyle olursa mutlu olurum, ancak şurada, şöyle yaparsam mutlu olabilirim gibi zihinsel alışkanlıklar son derece yıpratıcı alışkanlıklardır. Bir öğreti aldığını, almak istediğini veya içsel yolculuğa hazır olduğuna karar veren kişinin öncelikle bu sade, basit ve doğal kurallara büyük bir rahatlıkla uyum sağlar halde olması gerekir ki, bir aydınlanma elde etsin ve daha büyük aydınlanmalara yürüme aşkı, kendinin dışındakileri de aydınlatma aşkı hissedebilsin, benim içsel yolculuğunuzun ilk aşamaları olarak size verebileceklerim bunlar, bundan sonra siz, bir ömür boyu yani yaşadığınız sürece bu bilgileri arttırarak, derinleştirerek ve uygulayarak deneyimleyeceksiniz, bence asıl içsel yolculuğunuz bundan sonra başlıyor ve artık bana ihtiyacınız kalmadı, ayaklarınızın üzerinde durabilir; gelişmeye ve geliştirmeye devam edebilirsiniz.” dedi.


  Yüzündeki sessiz ifade de, bu çalışma dönemi içinde artık başka hiç birşey söylemeyeceğini ifade eden bir anlam belirmişti. Biz de sustuk. Yüreğimizden sessiz bir teşekkür yolladık, ellerimizi kavuşturup, gülümsedik o da aynı şeyi yaptı. Bu bir anlamda da sona geldiğimizi belirten bir ifadeydi. İlk karşılaştığımız günde aynı şeyi yapmıştı, sonra bir daha da yapmamıştı. Şimdi de sessiz ve nazik bir şekilde veda ediyordu. Yerimden kalktım, fazla duygulu sahneleri sevmem, hızlı hızlı yürüyüp içeri girdim. Odama gidip eşyalarıma bir baktım. Belli ki en çok bir iki gün sonra buradan ayrılacaktık. Belki son olarak birkaç kez daha konuşabilirdik. Yeni öğrenciler aşağı köyde bekliyorlardı. Onların bizden daha kalabalık bir grup olduğunu hissettim bir an ve gülümsedim, ‘algı kapılarım mı açılıyor, hayırola’ dedim kendi kendime…

  Nepal’den döneli bir süre olmasına rağmen itiraf etmeliyim hala buraya adaptasyon zorluğu çekiyorum. Merhaba, hem, hı, Namaste, farkındalık sözcükleri birbirine karışmış durumda. Teşekkür ederken kendimi hafif öne eğilirken ve ellerimi birbirine kavuştururken buluyorum ve başlıyorum kahkahalarla gülmeye, rüyalarımda ise hala Katmandu sokaklarında veya o güzelim sisli dağlarda dolaşıp duruyorum.

  Bugün evdeyim daha ofise gitmedim, yeni yaşamıma başlamadan önce bir kez daha gittiğim yerin haritasına bakmak istiyorum. İnsan kuş misali birkaç zaman önce buralardaydım, ne ilginç yarın ise yine ofiste bilgisayarımın başında olacağım… Siz kendi iç Tibet’inizi nerede bulursunuz bilmiyorum, benim ki seyahat yoluyla yaşama döndü ama herkesin de kendine has farklı bir yolu neden olmasın ki?... Tibet, Nepal, Çin arasındaki bir sınırda kendini bulacaksın diye bir emir mi var? Yook, ama itiraf etmeliyim havası çok mistik ve sizi bu konuları araştırmaya teşvik ediyor. Ben kendi kendime konsantre olmakta zorlanırım diyorsanız bu sınırlar içinde size hizmet verecek ve turla gidebileceğiniz manastırlar ve ruhsal öğreti okulları olduğunu da unutmayın lütfen.

  İçsel yolculuk merakım sayesinde kendimi Uzakdoğu’yu karış karış gezerken buldum. "İyi ki gittim, insana ve hayata bakışım değişti. Bu ülkelerde hayat çok zor ama şaşkınlıkla itiraf etmeliyim bizden en farklı yönleri pozitif ve mistik bakış açıları, büyük bir iyimserlik var onlarda ve uydurma değil." Doğu’nun ve mistisizmin peşinde gittiği ülkeler arasında Tibet, Bhutan ve Nepal’i sayabilirim. Tibet’in coğrafyası, Nepal’in insanları ve Bhutan’daki huzur beni çok etkiledi.

  Özellikle Bhutan için mutlu insanlar ülkesi diyebilirim gönül rahatlığıyla, öyle buğulu ve mistik bir havası var ki, bu şehirde ister istemez beyniniz alfa ritmine geçiyor ve bir meditatif bir hal yaşamak arzusu duyuyorsunuz. Bhutan, masallardaki bir ülkenin gerçekleşmiş hali gibi. Dünyadaki son huzurlu ülkesi diye söz ediliyor bu gizemli şehirden. Gerçekten de gördüğüm bütün ülkeler arasında insanları en mutlu ve huzurlu olanları onlardı diyebilirim, abarttım mı bilmiyorum? Biraz huzur yaşayayım, mistik bir doğayla bütünleşeyim diyorsanız Bhutan’a gitmelisiniz.
  Başkent Timbu’da, Vangdi Teşçu festivaline denk geldik biz grup olarak. Festival alanında bir tarafta halk, diğer tarafta Budist rahipler oturuyordu. Yanlarında da kırmızı kıyafetleri, yepyeni pabuçlarıyla ve olabildiğince ciddiyetiyle çocuk rahipler vardı. Özellikle böyle birkaç manzara zihnime sanki kazındı.
  NEPAL’i son kez anmamak haksızlık olur. Nepal insan üzerinde denizin dibine dalmak duygusu yaratıyor. Nepal’den en çok aklınızda kalan ne derseniz, mabetler ve mistik bir hava diyebilirim. Sırf o mabetleri görmek için bile gidilir Nepal’e. Modern dünyanın şehir hayatı konsantrasyonumu toparlamama izin vermiyor ve derinleşemiyorum, kendi içime yolculuk yapacak zaman bulamıyorum diyenlerdesiniz, bir tatilinizde veya bir boş zamanınızda bir turla da olsa kısa bir doğu yolculuğu iyi gelebilir. Aradığınız mistik havanın orada olup olmadığını anlarsınız hiç olmazsa. Aslında derin düşünceye dalmak için insanın kimseye ihtiyacı olduğuna hiç inanmadım ama sonuçta içsel yolculuk yapan biri olarak sevgili Asitanın sanırım uzun yıllar kulaklarımdan ve yüreğimden hiç silinmeyecek şu sözleri ile bitirmek istiyorum sözlerimi:

Bir varlığın en büyük ihtiyacı derin düşünce ve sezgi alemlerine açılabilmektir. Hiçbir şey bu kapıları açabilmek ve oradan içeri girebilmekten daha önemli olamaz.''

<< Önceki Bölüm  
 

© Astroset 2004-2010