Yılan, Batı ve doğu ezoterizminde her dinde yaşamsal kudreti,
yaşamsal değişimi, devri daim’i sembolize eder. Daha çok
Mısır, Babil, Yunan ve Hint uygarlıklarında kullanılmıştır.
Son derece kompleks ve evrensel bir semboldür. Yılanlar
yaşamın ilkbaharlarının, ölümsüzlüğün ve aynı zamanda ruhun
kayıp hazine ile sembolize edilen yüksek zenginliklerinin
koruyucularıdırlar. Yılan bilgidir, güçtür, uyanıklılıktır,
süptilliktir ve aynı zamanda kurnazlıktır; karanlık, kötülük,
yozlaşma ve baştan çıkarıcılıktır. Hem ayla hem de güneşle
ilişkilidir, hem hayat, hem de ölümdür, hem ışık hem karanlık,
iyi ve kötü, bilgelik ve kör tutku, şifa ve zehir, koruyucu ve
yok edici; hem ruhsal hem de fiziksel olarak yeniden doğumdur.
Yılan güneştir, ama aynı zamanda da dünyasaldır, eşeylidir,
ölümle ilgilidir, her düzeydeki gücün tezahürüdür, hem maddi
hem de ruhsal olan tüm potansiyellerin kaynağıdır; ayrıca ölüm
ve yaşam sembolleriyle de yakından ilişkilendirilir.
Yeraltında yaşayan yılan yer altı dünyasıyla ilişkilidir ve
ölülerin sahip olduğu sihirli güçlere, her şeyi bilişlerine o
da sahip olabilmektedir.
Yılan,
son derece farklı simgelerle ilişkilendirilebilen bir
semboldür. Pek çok kadim uygarlıkta yılan ölüler diyarını,
ölüler ülkesini simgeler; bunun nedeni ise, hayatının büyük
çoğunluğunu saklanmakla geçirmesi, dünya yüzeyinin altındaki
oyuklarda yaşaması ve aynı zamanda da derisinin dökülerek
yenilenmesidir. Yılan, ayakları olmadığı halde fazla çaba
göstermeksizin hareket eder, tıpkı bir kuş gibi yumurtadan
çıkar ve zehirli ısırığıyla genellikle öldürücü de olur.
Görünür olan yılan, geçici bir ‘Büyük Görünmez Ruh’un, tüm
doğal güçlerin ve ‘Hayat Ruhu’nun ya da ‘Prensibin Üstadı’nın
dünyevi bir tezahürüdür. O, erken kozmogonilerde bulunan ve
sonradan daha psikolojik ve daha ruhsal yorumlara yolu açan
tanrıdır. ‘Yılanlar ya da ejderhalar eşiklerin, mabetlerin,
hazinelerin, ezoterik bilginin ve tüm ay tanrıçalarının
koruyucularıdır.’ Onlar, fırtınaları yaratanlardır,
suların güçlerinin yöneticileridir, suları kuşatanlardır ve
hem suları sınırlayanlar, hem de su getirenlerdir. Ölümün
sularını geçen ölülerin tüm büyülerinde onlardan yardım
istenir.
Yılan
doğurgan bir eril güçtür, tüm kadınların eşidir, bir yılanın
varlığı hemen hemen evrensel olarak gebelikle özdeşleştirilir.
Tüm dişil tanrıçalara ve Meryem Ana’ya eşlik eder ve
genellikle onların etrafında dolanırken ya da ellerinde onu
tutar şekilde tasvir edilir. Yılan burada aynı zamanda gizli,
gizemli ve sezgisel olanın dişil karakteristiklerini
taşımaktadır. Aniden ortaya çıkışını ve ortadan kayboluşunu
önceden tahmin etmek imkansızdır.
Tradisyonlar yılanın negatif rolünü vurgulamaya daha çok
meyillidir dolayısıyla da yılan öldüren hayvanların pozitif
bağlantıları olduğu düşünülür (örneğin kartal, leylek, şahin
gibi). Bununla beraber, eski mitsel sistemler yılanın dünyayla
ve yer altı dünyasıyla olan ilişkilerinden ötürü onun gizemli
ve pozitif yanlarını kapsamaktadır. Yılan aynı zamanda şifa ve
reenkarnasyon ile de ilişkilendirilir.
Yılan ve ejderha sembollerinin sıklıkla birbirlerinin yerine
kullanıldığı görülür ve Uzakdoğu’da bu iki sembol arasında
hiçbir ayrım yapılmaz. Yılan sembolizmi birçok farklı değer
alabilmektedir; örneğin eril olabildiği gibi dişil de
olabilir, ya da kendi kendini yaratabilen bir varlığa da
dönüşebilir. Yok edici bir güç olarak yılan ölümü ve yıkımı
temsil eder, periyodik olarak derisini değiştirmesi onun
hayatı ve yeniden dirilişi temsil etmesine neden olmakta,
çöreklenmiş yılan olarak ise tezahür sikluslarını temsil
etmektedir. Androjen olduğuna inanılan yılan tüm kendi kendini
yaratan tanrıların sembolüdür, o ayrıca dünyanın yaratıcı
gücünü temsil eder. Birbirlerinin kuyruğunu ısıran iki
yılan veya ejderha, görünüşte zıt olsalar da düalite
realitesindeki herşeyin aslında aynı kaynaktan veya prensipten
doğduğunu öne sürmektedir.
Yılanın
yaşamla ve ölümle böyle göze çarpan ve doğal ilişkileri vardır
ve çoğu toplumsal tradisyonlarda önemli bir rol oynar. Norveç
mitolojisinde dünyanın etrafına dev bir yılan (Jörmungandr)
dolanmıştır; bu yılan denizin sembolüdür ve kadim Mısırlı
sureti olan Güneş Tanrı’nın gemisini alabora etmekle tehdit
eden dev Apophis’ten farklıdır.
Asya
kökenli felsefi sistemlerde omurgaya dolanmış halde bulunan
Kundalini Yılanı uyanmak için gerekli olan ve meditasyonla
yükselen hayati enerjiyi sembolize eder.
Yılanın çarkla olan bağlantısı Ouroboros’un Gnostik
sembolünde grafik formda açıklanmıştır; bu aynı zamanda
Kuyruğunu Isıran Yılandır, bu mitsel varlığın yarısı karanlık,
yarısı aydınlıktır; ki bu da yılanın siklusun her iki yönünü
de yansıttığını net olarak açıklamaktadır; yani aktif ve
pasif, olumlu ve olumsuz, yapıcı ve yıkıcı gibi.
Yılanın, tıpkı kara kurbağadaki gibi başında bir mücevher
taşıdığına inanılır; ayrıca hazinelere ve büyülü yüzüklere
sahip olduğuna inanılır.
Kozmik Birlik
Kartal veya erkek geyik yılanla birlikte ortaya çıktığında
güneşle ilişkilidirler ve ışığı tezahür ettirirler; yılan ise
karanlığı, tezahür etmemiş olanı ve dünyasal olanı simgeler;
hepsi birlikte bir kozmik birliği, bütünselliği oluştururlar.
Çatışmaları sırasında ise düalitenin bir tasviridirler, zıt
çiftleri, savaş halindeki göksel ve dünyasal güçleri temsil
ederler. Kartal, genelde pençeleriyle tuttuğu bir yılanla
tasvir edilir ya da erkek geyik ayakları altında bir yılanı
ezerken betimlenir, bu, iyinin kötü üzerindeki, ışığın
karanlık üzerindeki göksel olanın dünyasal olan üzerindeki ve
ruhsal güçlerin dünyasal güçler üzerindeki zaferini simgeler.
Alevli yılan güneşle, arınmayla ve dünyasal halin
dönüştürülmesi ve aşkınlaşması ile ilişkilidir. Kemer veya
bilezik olduğunda yılan çağların ebedi devrini, ardışıklığı,
çözünme ve yeniden birleşme siklusunu tasvir eder. Yılanların
üzerindeki eşkenar dörtgen şeklindeki süsler erkeklik ve
kadınlık uzvunu simgeler, tıpkı güneş-ay, eril-dişil birliği,
düalizm ve yeniden bütünleşme, zıtların birleşmesi, androjen
gibi. Koç başlı yılan, yaratıcı gücün ve bereketin temsili
olarak tüm boynuz simgeli tanrıların amblemidir. Kıvrımları
dalga dalga (iniş-çıkışlı) olan yılanlar kozmik ritmi ya da
suların gücünü simgelerler. Kanatlı yılanlar ya da ejderhalar
Güneşle ilişkilidir ve ruh ve maddenin birliğini simgelerler,
bu aynı zamanda kartal ile yılanın ve tüm zıtların birliğidir;
onlar aynı zamanda hızlandırılmış bir anlayışı temsil
ederler.
Simya'da İki yılan
birlikte, nihayetinde birleştirecek oldukları düalizmin
zıtlıklarını sembolize ederler. Bir ağaca ya da değneğe
tırmanan yılanlar doğanın spiral sikluslarını, gündönümünü,
dolanan ve çözülenin iki vazgeçilmez gücünü, simyada *solve
et coagula’yı (*çözünme ve donma) temsil ederler.
*Kadüse
sembolünde (*yılanlı asa)
şifanın ve zehrin homeopatik
(1)
güçlerini simgeler.
Kadüse
sembolündeki birbirine dolaşmış iki yılan, büyük bağlayıcı güç
olan Zaman ve Kader’dir. Sürüngen yumurtaları yeniden doğumu
simgeler ve onun gözkapaklarının olmayışı da her an uyanık
oluşunu, yani bilgeliğini göstermektedir. Yılan genellikle
ölümsüzlük meyvesini ya da otunu tutar. Yılan sembolü kendini
susuzluğunu denizde gideren bir gökkuşağı olarak Fransız,
Afrika, Hint ve Kızılderili sembolizminde ortaya çıkar.
Yılanın
alabildiği formlar çok çeşitlidir. Deniz yılanı görünüşe göre
şuurdışının cehennemle bütünleşmesini vurgulamaktadır. Eğer
yılanın birden çok başı varsa, bu sadece onun temel
sembolizmine eklenen baş sayısına denk gelen ilave bir anlam
yüklenmesine neden olur. Simyada, kanatlı yılan uçucu prensibi
temsil eder, kanatsız yılan ise değişmez prensibin simgesidir.
Haça gerilen yılan uçucu olanın ve aynı zamanda süblimleşmenin
(Prometeus mitinde olduğu gibi) de sabitlenmesini ima eder.
Ayrıca simyacılar da yılanda insandaki dişilin bir örneğini
görmekte ve sürüngeni hem iyiye hem de kötüye eğilimi olan
androjen tanrı Merkür’le ilişkilendirmektedir. Yılan sembolüne
alışılmadık şekillerde de rastlamak mümkündür, örneğin koyun
kafasına sahip bir yılan belli bazı Gal-Romen mezar
kabartmalarında görülür. Aries ile, ilkbahar, inisiyasyon ve
ateş ile ilişkilendirilen koyunun olumlu yöndeki sembolik
anlamı açısından ele alırsak bu adaptasyon bir ruhsallaşma
derecesini ima eder. Sonuç olarak, Schneider’e göre, kurban
edilmiş yılan kuğu boynunun ve aynı zamanda kuğunun kendisinin
sembolik olarak dengidir (ve kahramanın harpından koparak
gökyüzüne sürüklenmesi kuğunun sayesindedir). Yani, yılanın
(bir hayat gücü olarak) kurban edilmesi ölümün şükranla
karşılanmasını ve daha yüksek alanlara hızla yükselmeyi mümkün
kılar. Baba Heras yılanın doğurganlık ve yıkım sembolü
olduğunu öne sürmüştür.
Orta
Amerikanın Kolomb öncesi uygarlıklarında yılan takvimin
beşinci gün işareti olarak ortaya çıkmaktaydı. Geleneksel
olarak yılanlar korku üreten varlıklar olarak görülürler.
Kertenkele ve ejderha gibi mitsel karakterler yılanın ve
tehditkarlığının abartılı birer versiyonudur. Kaya
resimlerinden anlaşıldığı üzere güneydoğu Afrika kültürlerinde
dev yılanlar genel olarak yağmuru ve suyu temsil
etmekteydiler.
Dünyevi Yılan Karanlığın
sembolü olan dünyevi yılan, yer altı dünyasının ve karanlığın
agresif güçlerini tezahür ettirir; o evrensel bir inisiyatör,
yenileyici ve yeryüzünün derinliklerinin üstadıdır. Dünyevi
olduğunda yılan güneşin, güneşe ait ve ruhsal güçlerin
düşmanıdır ve insanlığın içindeki karanlık güçleri temsil
eder. Burada pozitif ve negatif, ışık ve karanlık mücadele
halindedir ve tıpkı Zeus ile Typhon’un, Apollon ve Python’un,
Osiris ve Set’in, Kartal ve Yılanın olduğu gibi.
Dünyevi
yılan aynı zamanda ilkel içgüdüsel doğayı temsil eder; bu,
kontrol edilmemiş, ve ayrıştırılmamış yükseltici hayat gücü,
potansiyel enerji ve hayat veren ruhtur. O, yeryüzü ve gökyüzü
arasında, aynı zamanda yeryüzü ve yer altı arasında bir
aracıdır, gökyüzüyle, dünya, su ve özellikle de Kozmik Ağaç
ile ilişkilendirilir. O aynı zamanda karanlığın
bulut-ejderhasıdır ve hazineleri korur.
Güneş sembolü
olarak Yılan Yılanın,
dünyevi olanın tam tersine güneşin ışınlarını, güneşin
devrini, şimşeği ve suların gücünü tasvir ettiği de görülür ve
o tüm nehir ilahlarının amblemidir.
Kozmolojik
olarak yılan her şeyin içinden yaratılıp sonunda ona döndüğü
ilksel deniz, ayrıştırılmamış ilksel kaostur. Yılan dünyayı
destekleyebilir ve koruyabilir, ya da onu
*Ouroboros
(*Kuyruğunu ısıran yılan) gibi etrafında dolanabilir.
Yılan devresel tezahürün ve yeniden emilimin sembolüdür.
Bacakları ve kanatları olmadan hareket eden yılan her yeri
kaplayan ruhu sembolize eder. Çatlaklara nüfuz eden haliyle
insanın içsel doğası ve şuurudur. O aynı zamanda, doğanın
zararlı yanını tasvir edercesine zararlı güçlerin, örneğin
büyücülerin kılık değiştirmiş hali de olabilir.
*Siyah güneş
(*Sol niger), yılanın karanlık güçleri ile
ilişkilendirilir. Göksel yılan, Çin’in gök mavisi yılanı ile
birlikte gökkuşağını sembolize eder ve ikisi birlikte bu
dünyadan diğerine uzanan bir köprü meydana getirebilirler.
Yılanla oynayan bir çocuk yeniden kazanılmış cenneti,
çatışmalardan kurtulmayı ve geçici dünyanın sonunu tasvir
eder; birlikte yatan arslan ve kuzu ile aynı sembolizme
sahiptirler.
Kuyruğunu
ısıran- çöreklenmiş Yılan Kuyruğu
ağzında, halka halini almış yılan en eski Evren sembollerinden
biridir. Yılan
sembolizminde kendi kuyruğunu ısıran yılan ise özel bir öneme
sahiptir; bu yılan ebedi devriliğin ya da genel olarak
ebediliğin sembolüdür. Simyada bu yılan devrilik arzeden
işlemlerle ilişkilendirilir (birbiri ardınca gelen buharlaşma
ve yoğunlaşma süreçleri); süblimleşme ya da yükselme
genellikle kanatlarla temsil edilir. Çöreklenmiş ya da
düğümlenmiş yılan tezahür sikluslarını temsil eder, o aynı
zamanda, iyi ya da kötü ama dinamik ve potansiyel olan gizil
gücü simgeler. Yumurtanın etrafında çöreklenmiş yılan, canlı
ruhun kuluçka dönemi, Ouroboros’tur, dünyanın etrafındaki
suların her yeri kuşatan gücünü sembolize eder. Bir ağacın
etrafında ya da herhangi bir eksensel sembolün etrafında
çöreklenmiş olan yılan, dinamik gücün uyandırıcı gücü, tüm
büyüyen canlıların dahisi; anima mundi, devresel
varoluştur. Hayat ağacı ile ilişkilendirildiğinde iyi, Bilgi
ağacı ile ilişkilendirildiğinde ise kötüdür ve bu durumda
tezahürler dünyasının kötülüğünün zehiridir. Yılan bir kadının
etrafında çöreklendiğinde o kadın Büyük Anne, yani ay
tanrıçasıdır, yılan güneşle ilişkilidir ve ikisi birlikte
eril-dişil ilişkisini temsil ederler.
Yedi Başlı Yılan Yedi başlı
yılan, birden fazla anlam ifade etmekle beraber öncelikli
olarak inisiyatik yoldaki yedi zorlu sınavı ve karmik
tortulardan, nefsaniyetten arınma aşamalarını simgeler. Bir
diğer anlamı ise dünyanın meydana getirilişindeki yedi aşamayı
temsil eder, yedi gök katını, yedi mantal planı, yedi mantal
plan gibi kozmik oluşumların ve zihni gelişimlerin yedi
aşamasını simgeler.
Yedi başlı
yılana ya da ejderhaya efsanelerde, mitlerde ve halk
masallarında sıklıkla rastlanır çünkü yedi birliğin
bozulmasını temsil eder ve sürüngeni kozmosun temel düzenleri
arasına yerleştirir. Yedi başlı yılan uzayın yedi yönü
sembolizminin ve aynı zamanda haftanın yedi gününün, yedi
gezegen tanrısının anlamını paylaşır ve yedi günah anlamını da
içinde barındırmaktadır.
Tüylü Yılan Azteklerde
tüylü yılan, Quetzal kuşu ile yılanın bir kombinasyonudur; o
aynı zamanda güneştir, ruhtur, yükselme gücüdür, yağmur,
rüzgar, gökgürültüsü ve şimşektir, rüzgarın ve suyun ilksel
hareketi, hayat nefesi, bilgi, Doğu Bölgesi’dir. Tüylü
yılan’ın büyük bir dinsel öneme, ilahiliğe sahip olduğu
düşünülürdü. Bu sembol düaliteyi, yani örneğin kuş ve yılanın
ya da gökyüzünün ve yeryüzünün uyumlandırılmasını temsil
ederdi. Tüylü yılanın Mayalardaki ismi Kukul Khan’dır.
Yukatan’da
Can hanedanı sırasında inşa edilen tüm yapıtların
taşlarına bu hanedanın simgesi olan tüylü yılan çoğu zaman
işlenirdi. Chichen Itza’daki binalarda bu nedenle sayısız
tüylü yılan kabartmasına rastlanır. Yukatan’da savaşlarda ve
devletle ilgili olaylarda tüylü yılan kraliyet sancağının
üzerinde yeralırdı. Örneğin bu bölgedeki Mayax ülkesindeki
Maya monarşisinin son kolu olan Can hanedanının son kralı olan
kral Can’ın en küçük oğlu, Prince Coh’u savaşırken gösteren
resimde bu kraliyet sembolü; tüylü yılan, prensi korur ve
kollar şekilde tasvir edilmiştir. Aztekler’de de tüylü yılan
Kukul Khan tanrılık sembolleriydi.
Kolomb
öncesi Amerikasının en önemli sembolü olan tüylü yılan’da
insanın zıt güçler arasında, gökyüzü ve yeryüzü arasında bir
tür sentez oluşturması gerektiğini görmek hiç de şaşırtıcı
değildir. Bu yılanın başında, kuyruğunda ve bazen de bedeninde
tüyleri vardır. Quetzalcoatl bu türün bir diğer
androjen sembolüdür. İki yılanın simetrik yerleşmesi, tıpkı
Merkür’ün kadüsesinde olduğu gibi, güçlerin dengesinin,
korkutularak sindirilmiş yılanın (ya da süblimleşmiş gücün)
sindirilmemiş yılanla dengelenmesi anlamına geldiği gibi,
kötülükle dengelenen iyiliğin, hastalıkla dengelenen sağlığın
da göstergesi olduğu söylenebilir.
Çıngıraklı Yılan Çıngıraklı
yılan sembolü Azteklerde ve Mayalarda ortaya çıkmaktadır.
Toprak Ana’nın sembolüdür ve yeraltı dünyası ile
ilişkilendirilirler. Mayalarda başrahip çıngıraklı yılan
anlamına gelen Tzab-can unvanını taşırdı.
Kadüse Mısır,
Mezopotamya, Grek ve Hindistan tradisyonlarında görülür. Grek
tradisyonunda haberci tanrı Hermesle ilişkilendirilen sembol,
bir asanın iki yanında sarmalanan çift yılan olarak tasvir
edilir. Evrendeki tesirlerin kutupsallığını ve dengesini
simgeler. İnsan bedeninde iki akım halinde dolaşan kundalini
enerjisi bu sembolle simgelenir. Sembolün düalitenin temsili
olduğu da söylenebilmektedir.
İki başlı Yılan İnkalar
için iki başlı yılan, diğer tanrılarla mücadelesinden sonra
taşa dönüşen tanrıça Amaru’yu temsil ediyordu. Bazı taşlar
günümüzde halen dağ kabileleri tarafından toz haline
getirilerek hastalıklara karşı korunmada kullanılmaktadır.
Efsanelere göre iki başlı yılanlar yeraltında yaşarlar ve
insanlara çok nadiren ve yalnızca temiz kaynak sularında
görünmektedirler. İki başlı yılanlar aynı zamanda büyülü
güçleri ve bereketi simgelerler.
Üç başlı Yılan Üç başlı
yılan aktif, pasif ve nötr olan üç prensibe işaret eder.
Ateş Yılanı Ateş yılanı
bazı tradisyonlarda ölümden sonraki vicdani hesaplaşma
sırasında çekilen vicdan azabını simgeler. Örneğin eski Mısır
metinlerinde Tuat’taki ateş yılanı (Amemt) bu sembolü
ifade eder. Ateş yılanı ayrıca yıldızların yörüngelerini
ifadede de kullanılır. Ra’nın yanan gözü olarak da
adlandırıldığı görülmektedir (Uraeus). Bu yılan İsis ve Neftis
tasvirlerinde kullanılırdı.
Yılan ve Kuş
Sembolü Kuş-yılan
kutupsallığı örneğin bir kaktüsün üstüne tünemiş ve
pençelerinde yılan tutan bir kartal tasviri şeklinde Mexico
city’de görülmektedir. Dünya üzerinde böyle çiftler kutupsal
zıtların sembolleri olarak büyük öneme sahiptir.
Sümer
devleti Lagaş’ın Kralı Gudea’nın kadehinde, kartal
pençelerinin üzerinde ayakta duran ve bir arslanın ön
pençelerine sahip, kanatlı, kuş benzeri ve savaşmaya hazır bir
çift hayvan figürü görülür. Burada yılan yeryüzü sularını
temsil ederken bu tip kuş türevi varlıklar gökkubbeyi (ruhsal
alemi) temsil eder. Bu kuş varlıklar yılanlarla sürekli bir
çekişmenin içindedirler ve bu sembol de göksel olanla yersel
olanın mücadelesini simgeler. Sembolde genelde gök kartal ile,
yer ise yılan ile simgelenir. Bir anlamda evrendeki olumlu
güçler ile şeytani güçlerin mücadelesi simgelenir.
Yılan ve Ağaç
Sembolü Yılan
sık sık başka sembollerle ilişkilendirilir ve en sık
ilişkilendirildiği sembollerden biri de ağaçtır, ki bu
sembolün üniter (bölünmez) oluşuyla eril prensibe denk olduğu
düşünülmektedir ve bu durumda da yılan dişil prensibi temsil
etmektedir. Ağaç ve yılan, mitolojide Adem ve Havva’nın
sembolleridir. Ayrıca, benzer şekilde burada sembolik bir
dolanma hali, ağacın etrafına dolanmış yılan ve ahlaki bir
düalizmin sembolik bir imajı görülmektedir. Çöreklenmiş
yılanın tersi haça gerilmiş yılan olmaktadır. Haça gerilmiş
olan sürüngen figürü mitsel olarak kartalın yılanın üzerindeki
zaferiyle sembolize edilmektedir. Heinrich Zimmer İliyada’daki
şu bilgiyi hatırlatmaktadır; Yunanlılara göre bir kartal
belirmekte, pençelerinde yaralı bir yılan taşımaktadır. Görücü
Calchas bunu Yunanlıların zaferini işaret eden bir kehanet
olarak görmüştür (Arilerin daha önce dominant olan dişili ve
Asya’nın anaerkil düzenini bastıran eril ve ataerkil düzeninin
sembolü).
İnisiyasyon
sürecini ifade eden Ağaç altındaki yılan sembolüne ise Orta
Asya ve Cermen tradisyonlarında rastlanır. Tepesinde bir kuş
dibinde yılan olan yaşam ağacı şeklinde tasvir edilen sembol
sözkonusu tradisyonlarda sıkça görülmektedir. Kuş sembolü
burada gök ve göksel olan, yılan sembolü ise yer ve yersel
olan anlamındadır. Bu sembol Gılgamış Destanı’nda da yer alır,
destanda yeryüzünü temsil eden yılan, bu yaşam ağacının
kökündedir, görünmez varlık Lilit aracı konumunda ağacın
gövdesinde, efsanevi Anzu kuşu ise tepesindedir.
İslam Sembolizminde Yaşamla
yakından ilişkilidir. Yılan El-Hayyah’tır ve hayat ise El-Hyat
ve El-Hay’dır; bunlar Tanrı’nın en iyi bilinen isimlerindendir
ve hayat bahşeden yaratmayı, sadece yaşamaktan çok, hem hayat
veren hem de hayatın sürekliliğini sağlayan ve hem hayatı
uygulayan ve de hayatın kendisi olan yaşam prensibini ifade
eder.
Hıristiyan Sembolizminde Hıristiyan
sembolizminde yılan değişkendir; zira hem bilgeliğin temsili
olarak İsa’dır ve fedakarlık olarak yaşam ağacından
büyümüştür, hem de dünyevi yanıyla Şeytan’dır. Yılan ya da
ejderha şeytan’dır; baştan çıkarıcı’dır, Tanrı’nın düşmanıdır
ve Düşüş’e neden olan kişidir; kötülüğün güçlerini, yıkımı
temsil eder, aynı zamanda ağır olanı, aldatıcılığı, kurnazlığı
sembolize eder. O aynı zamanda insanın içinde varolan ve
aşması gereken kötülüğün gücüdür. İncil’deki yılan, Aden
Bahçesindeki şeytanın tezahürüdür ve daha sonra Musa
tarafından asasına konulan pirinçten yılana dönüşür ve bu,
haça gerilen İsa’nın arşetipi olarak yorumlanmaktadır. Haçın
ya da zıt güçlerin kesiştiği noktanın üstünde yükselen yılan
bazen bir kadın başı ile tasvir edilir ki bu da şeytana uymayı
sembolize eder, haçın ayak bölgesindeki yılan kötülüğün ve
karanlığın güçlerinin temsilidir ve bu haliyle kötülüğü ve
İsa’nın kötülüğün ve karanlığın güçlerinin üzerindeki zaferini
aynı anda temsil eder. Hıristiyanlıkta yılan ejderhayla yer
değiştirebilmektedir, tıpkı Babil’deki Tiamat gibi.
Hıristiyanlıkta şeytan büyük ejderhadır ya da Şeytan ve Satan
olarak adlandırılan yaşlı yılandır. İyi yılan ikonografide
Aziz John’un kadehinden yükselirken tasvir edilir. Kötü yılan
Satan’dır ve Apocalypse’in ejderidir.
Tertullian, Hıristiyanların İsa’yı “İyi Yılan” olarak
adlandırdıkları bilgisini vermektedir. Bakire Meryem,
Havva’nın yılanına karşı yenik düşmemiş, bilakis onun başını
ezmiştir. Erken dönem Hıristiyan metinleri olan Physiologus
yılanın sembolik öneminin ilginç versiyonlarına sahiptir;
örneğin yılan derisini değiştirdiğinden dolayı gençleştirmeyle
ilişkilendirilir; benzer şekilde Hıristiyanlar da bu dünyanın
yaşlılığını çıkarıp atmalı ve ebedi hayatın gençleştirmesini
izlemelidir; yılan kaynaktan içtiğinde zehirini mağarasında
arkasında bırakmalı ve böylelikle suyun temiz tutulmasını
sağlamalıdır; aynı şekilde ebedi hayatın suyunun peşinden
giden Hıristiyan da günahlarının zehrini geride bırakmalıdır;
yılanlar yalnızca giyinmiş olanları ısırırlar, çıplak
olanlardan utanırlar yani bizler de nefsaniyetin incir
yaprağını çıkarıp atmalı ve günahlarımızdan arınmalıyız;
böylece kötülüğün bizimle yolu kesişmeyecektir. Sonuç olarak,
tehlikedeki bir yılan yalnızca başını korur, bedeninin kalan
kısmı saldırıya açıktır.
Yahudilikte Yahudilik’te yılan kötülüğün, günahın, cinsel tutkunun ve aynı
zamanda Sheol’ün lanetlenen ruhlarının sembolüdür. Musa’nın
pirinçten yılanı homeopatiktir; benzer benzeri iyileştirir.
Leviathan derinlerin yılanıdır. Yahve Çöreklenmiş yılanı
şimşek olarak gökten indirir. Kabalizm Adam Kadmon’u dikilmiş
bir yılanı boynundan tutmuş vaziyette tasvir eder. Tevrat’ta
Harun’un asası firavunun büyücülerinin asalarını yutabilen bir
asaya dönüşür. Aden Bahçesi’ndeki yılan Havva’nın Tanrı’nın
Bilgi Ağacı’nın meyvesinden yememeleri için verdiği emre karşı
gelmelerine neden olmuştur, buna Ortaçağ Yahudi Mitleri’nde
samael denir ve bu aynı zamanda karanlığın prensi
Lucifer’le ilişkilendirilir.
Budizmde Varoluş
döngüsünün merkezinde yılan kızgınlığı temsil eder, domuz ise
açgözlülüğü ve cahilliği, horoz cinsel tutkuyu temsil eder; bu
üçü ise birlikte insanı illüzyonlar dünyasına ya da yaşam
çarkına bağlayan günahları işaret eder.
Naga
(Hint minyatürü)
Yılan
bazen, bir hastalık ve yokluk döneminde insanları iyileştirmek
için kendini bir naga’ya
(2)
dönüştüren Buda ile ilişkilendirilir.
Hinduizmde Hinduizm’de
yılan Shakti’dir (3)
doğadır, kozmik güçtür, kaostur, şekilsiz
olandır, tezahür etmemiş olandır, Vedik Agni’nin tezahürü,
ateştir, hiddet yılanıdır, koyu renk yılan ateşin
potansiyelliğine işaret eder. Krishna’nın yendiği Kaliya
olarak başının üstünde danseden yılan, kötülüğün sembolüdür.
Kobra bir Vishnu dağıdır ve bu haliyle bilginin, bilgeliğin ve
ebediyetin sembolüdür. Vishnu kozmik deniz olarak, ilksel
suların; yani yaratılıştan önceki okyanusa ait, kaotik ve
kutuplaşmamış halin üzerindeki çöreklenmiş yılanın üzerinde
uyur. Onun iki nagas’ı birbirine geçmiş bedenleriyle
döllenmiş suları temsil eder ve bu birleşmeden dünyanın ve
suların sembolü Dünya Tanrıçası ortaya çıkar. Yılanların bin
başlı yöneticisi Ananta sonu olmayanın, sonsuzluğun ve
doğurganlığın sembolüdür; halkaları dünya ekseninin temelini
çevreler. Vritra, suların hapsedicisidir ve suları
yutan ve kuraklığa neden olan yer altı karanlığıdır; o da,
tıpkı Ahi (yılan) gibi, yıldırımıyla suları ayağa kaldıran
Indra’nın öldürdüğü üç başlı yılandır. Kıvrılmış yılanlar
dünyevidir. Aşağı ve yukarı yöndeki iki yılan geceleri ve
Brahma günlerinde uyanan ilahi uykuyu ve ilahi uyanmayı temsil
eder. Naga ve Nagina yılan krallar ve kraliçeler ya da
koruyucu meleklerdir, bunlar genelde kendine ait yetkilere
sahip ilahi varlıklar olarak ortaya çıkarlar, bazen tamamen
insan olarak ya da yılan olarak veya kobra başlı ya da
başlıklı veya sıradan yılan başlı ya da belden yukarısı veya
aşağısı yılan olan insan olarak tasvir edilebilmektedir.
Sıklıkla Çin Ejderhasıyla, yağmur vericiler olarak ve suların
hayat güçleri olarak, verimlilik ve canlandırma sembolizmini
paylaşır. Onlar hem maddi hem ruhsal eşiğin, kapının,
hazinelerin ve hayatın sularının koruyucuları; aynı zamanda da
insanların koruyucularıdırlar. Yılan krallar ve kraliçeler
olarak ağaçların altında bir imajları vardır. Kaplumbağa, boğa
ve timsahla birlikte yılan da dünyanın destekçisi ve hayatta
kalmasını sağlayan bir sembol olarak düşünülebilir. Kobra
tanrıça Manasa Vişnu uyuduğunda dünyayı yönetirdi. Yılan
benzeri yaratıklar ilahi varlıkların cisimleşmiş halleri
olarak kabul edilmekteydi.
Kundalini
sembolik olarak halka şeklinde kıvrılmış bir yılan olarak
temsil edilmektedir. Ruhsallığa yöneltilmiş çalışmaların
sonucu olarak, örneğin Hatha Yoga gibi; yılan kıvrımlarını
çözer ve bedenin çeşitli pleksuslarına denk gelen çarklara,
şakralara doğru uzanır; ta ki alın bölgesindeki Şiva’nın
üçüncü gözüne denk gelen noktaya kadar. İşte o zaman, Hindu
inancına göre insan ebediyet hissini yeniden kazanır. Buradaki
sembolizm muhtemelen cinsel organın yönettiği bir alandan
düşünce bölgesine kadar yükselen bir güce işaret ediyor. Başka
bir deyişle sembol varlığın yükselmesine işaret ediyor.
Hint
ikonografisinde tanrı Vişnu’nun omuzları ve başı, şişmiş
boyunlara sahip dokuz yılan başıyla çevrelenmiş ve
korunmaktadır. Bu çok başlı yılan, uyuyan hayvana eşdeğerdir.
Sonsuz (ananta) olarak adlandırıldığı gibi “tortu” (şeşa)
da denildiği görülmektedir. Yeryüzünün yukarıdaki ve
yeraltındaki bölgelerini ve bütün canlılarının derinliklerin
kozmik sularından biçimlendirilmesinden sonra arta kalan
tortuyu simgeleyen bir figürdür. Yaratılan üç dünya sularının
üzerinde yüzer, yani şişmiş boyun bölgeleri üzerinde
dengelenirler. Şeşa yeryüzünde sürünen tüm yılanların kralı ve
atasıdır.
Mısırda Yılan
Mısır’da çok yaygın bir semboldü; ses olarak Z harfine denk
gelen hiyeroglif yılanın hareket ediş şeklinin simgesidir.
Tıpkı boynuzlu yılanın işareti gibi bu hiyeroglif de ilksel ve
kozmik güçlere tekabül eder. Genel olarak bahsedilecek olursa,
tanrıçaların isimleri yılanı temsil eden işaretlerle
belirlenir, bu da şu anlama geliyor, ruhun maddenin ve
kötülüğün içine düşme nedeni kadındır. Ölüler Kitabı’nda
sürüngenler Ra Nu’nun sularının yüzeyinde belirdiğinde onu ilk
alkışlayanlar olmuşlardır. Güneş Diski’nin tarafındaki
yılanlar, kraliyet yılanları olarak Güneş Tanrı Ra’nın
düşmanlarını kovan tanrıçaları temsil ederler. İki yılan
Nous ve Logos’tur. Aslan başlı yılan kötülüğe karşı
korumadır. Yılan tanrıça Buto, bir kobranın
formundadır. Boynuzlu engerek, yılan tanrıça boynuzlu yılan
Cerastes’in simgesidir. Mısır dilindeki tchet
hiyeroglifi yılan şeklinde olup hem yılan hem de “beden”
anlamına gelir. Kobra hiyeroglifi ara da hem yılan hem
de tanrıça anlamına gelir.
Eusebius,
Mısırlıların Knep olarak adandırdıkları Yaratıcının
yılanla simgelendiğini anlatır. Dolayısıyla Yaratıcı’nın
sembolü olması yılana verilen değerin nedenini de ortaya
koymaktadır.
Kadim
Mısırlılara göre yılan Uraeus krallığı temsil
etmekteydi ve firavunun düşmanlarına zehrini akıtmaktaydı; bu
sembol çeşitli güneş tanrılarla ilişkilendirilen güneş
diskinin etrafına dolanmış halde de sembolize edilmekteydi. Uraeus,
yüce ilahiliktir ve kraliyet bilgeliği ve gücüdür,
bilgeliktir, altının sembolüdür. Yılan Apop,
*Thyphon
(*Fırtına
Tanrısı)
açısından bakıldığında Set olarak duman yılanı, karanlığın,
uyumsuzluğun ve yıkımın şeytanı, ayrıca yakıcı güneşin zararlı
yanıdır.
Gnostizmde Yılan,
Gnostikler için önemli bir semboldü; özellikle de Naassene
mezhebi için. Yılan İlahi
Gnosis’in yazarıdır. Kanatlı yılan Phanes’tir. Phanes
etrafındaki hale ile Dünyanın Işığını, bilgisini ve
aydınlığını tasvir eder.
Grek Tradisyonunda Bilgeliğin,
hayatın yenilenmesinin, yeniden dirilişin, şifanın sembolü
olup Aesculapius’un, Hippocrates’ın, Hermes’in ve Hygieia’nın
sembolü olarak o aynı zamanda da kurtarıcı-şifacının bir
veçhesidir. O hayat prensibidir ve bir agathos daimon’dur,
o bazen bir Zeus/Ammon’un ve diğer ilahların theriomorph’udur
(4);
bilgelik bakımından Athena için kutsaldır ve özellikle
Delf’teki karanlığın ve tufanın pitonunu öldüren ışık olarak
Apollon için kutsaldır. Apollon yalnızca güneşi karanlığın
güçlerinden korumakla kalmaz, aynı zamanda ruhu da ilham ve
bilgi ışığı ile kurtuluşa erdirir. Yılan aynı zamanda
Gizemlerin kurtarıcı ilahları ile ilişkilendirilir ve ölüleri,
ölü kahramanları temsil eder: Ruh bedeni yılan formunda terk
eder ve ölülerin ruhları yılan olarak yeniden enkarne
olabilirler. Yılan Zeus Chthonios’un sembolüdür ve bazen
yumurtanın etrafına dolanmış olarak, canlığın sembolü olarak
tasvir edilir, eril ve dişil prensiplere hayatiyet kazandıran
tutkuları temsil eder. Yılanlardan saçları olan kadınlar,
örneğin Erinyes, Medusa ve Graia gibi, büyünün, güçlerini,
yılanın bilgeliğini ve kurnazlığını işaret ederler. Kızdırılan
Apollon’un gönderdiği iki büyük yılan Laocoön’ü ve iki oğlunu
parçalamıştır. Agamemnon’un zırhının üzerindeki üç yılan
gökkuşağı olarak göksel yılana denk tutulur. Bacchant’lılar
yılan taşırlar.
Sümero-Semitik
Tradisyonda
Ayağı olmayan ve karanlığın yılanı olan Babilli Tiamat, da
ejderha olarak tasvir edilir. O kaostur, ayrıştırılmamış,
bölünmemiş olandır, kurnazlık ve kötülük timsalidir ve Güneş
ve Işık sembolü olan Marduk tarafından yok edilmiştir.
Asur-Babil tanrısı Ea
(5),
sulardan doğan Lakhmu ve Lakhamu olarak gökyüzünün ve dünyanın
eril ve dişil prensiplerine hayat veren eril ve dişil
yılanlardır. Ishtar, Büyük bir Tanrıça olarak, yılan ile
birlikte tasvir edilir. Frigyalı Sabazios’un en temel sembolü
yılandır ve onun kültünde ayin yöneten rahipler Tanrı’nın
sembolü olarak göğüslerinden yere altından yılan
düşürmüşlerdir. Yılan Mısır Tanrıçasıdır. Nidaba omuzlarında
yılanlar taşımaktadır ve yılan piktogramda hem bir direğin
etrafına dolanan dünya tanrıçası ile hem de ölüm tanrısı olan
ve sık sık her iki omzundan da yükselen bir yılana sahip olan
oğlu ile ilişkilendirilir. Bir kutba yerleştirilmiş ve şifa
tanrısı olarak tapınılan yılan, Kenan Diyarı
(6)
ve Filistin’de sık sık tekrar eden bir semboldür.
Afrika
Tradisyonlarında Afrika
Tradisyonlarında yılan kraliyet amblemi, bir ölümsüzlük
vasıtası, ölülerin enkarnasyonları olarak belirir. Göksel
yılan aynı zamanda gökkuşağıdır ve bazen dünyayı kuşatırken
bazen de hazinelerin bekçisidir ya da şimşekle
ilişkilendirilen göğün gürleyişi ile ilişkili bir varlıktır.
Yılan, insanlığa demiri işlemeyi ve ekini veren toplumsal bir
kahraman ya da mitsel bir ata olabilir. Verimlilikle ve
sularla bağlantılıdır. Afrika sembolizminde ayrıca kutsal
piton kültü de görülmektedir.
Amerika
Kızılderililerinde Amerika
Kızılderililerinde yılan gökgürültüsü ve şimşekle
ilişkilendirilir, yılan yağmur getirendir ve Gökgürültüsü
Kuşu’nun düşmanı, ay ve büyü gücünün sembolü, savaş
tanrılarının mızrağıdır. Sözkonusu kültürde yılan ebediliğin
sembolü, ölümün habercisidir. Boynuzlu yılan suyun ruhu, suyun
bereket verici gücüdür. Yılanlar insanlarla aşağı dünyalar
arasında aracıdırlar. Ulu Manitu, şeytan olarak kabul edilen
Kara Kurbağa’yı veya Karanlık Manitu’yu dondurduğu boynuzlu
yılana dönüşür.
Kızılderililerde küçük kitleli sular için dalgalı yılan
sembolü kullanılırdı. Nagalar, Uygurlar, Kayralılar ve Amerika
Mayaları suyu simgelemek için Khanab’ı, yani süssüz yılan’ı
kullanmışlardır. Maya tradisyonundan anlaşıldığı kadarıyla
süssüz yılanın suyu temsil etmek üzere yılanın bedeninin
hareketleri okyanusun inip çıkan dalgalarına benzetildiği için
suları temsilen seçilmiştir. Süslü yılan kadim halklar
arasında her zaman için Yaradan ve Yaradılışın; Altın Çağ’ın
kitaplarında verilen Yedi Emrin sembolü olmuştur.
Mayalar,
taş yontularında tüm varlıkların yaratıcısını etrafına
çöreklenmiş bir yılan tarafından korunur şekilde
simgelemişlerdir. Bir Hindu kitabı Aytareya Brahmana’da
yılandan şöyle bahsedilir: “Sarpa Rajini, Yılanlar Kraliçesi,
kıpırdayan her şeyin annesi” ve “Caisha, Yedi Başlı Yılan,
Yaratıcı”.
Azteklerde Yılan tüm
yağmur ve rüzgar tanrılarına eşlik eder, ebedi yaratılış,
bitmeyen zaman, Tanrı ile insan arasındaki aracıdır. Yılan,
siyah bağırsaklarından yağmurun indiği Beyaz Tanrı ve aynı
zamanda tüylü yılanın (Quetzalcoatl) amblemi olup aynı
zamanda güneşle ilişkili olduğunda da Zodyağın Gök
Tanrısı’dır, yılan Toprak Ana’yı temsil ettiğinde ise ay ile
ilişkilidir ve bu durumda o yılanlardan örülü bir etek giyen
Coatlicue (7) olmaktadır. Av kuşu, kanından
insanlığın doğduğu yılan tanrısını yakalar ve bu gerçek
birlikten ayrılışın ve tezahür etmiş dünyanın çokluğuna
gelişin sembolüdür.
Kelt
Tradisyonunda Yılan
iyileştirici sularla ve kaynakla ilişkilendirilir. Boynuzlu ya
da koç başlı yılan genellikle Kelt ve Galya ikonografisinde
ortaya çıkar, bereket ve mertlik tanrısı Cerunnos’u
temsil eder. Yılan, bir Anne Tanrıça olan Bridgit’in
amblemidir. Yılan kaplı bir baş bereketin simgesidir ve
kötülüklerden korur.
Çin
Tradisyonunda Çin
Tradisyonunda yılan ejderhadan nadiren ayrılır ama negatif,
kötü niyetli, yıkıcı, hilekar ve kurnaz olup dalkavukluğu da
temsil eder. Çin tradisyonunda yılan beş zehirli yaratıktan
biridir. Erkek ve kızkardeş Fo-hi ve Niu-kua,
bazen insan başlı iki yılan olarak tasvir edilir ve bu Çin
sembolizmindeki nadir hayvan-insan kombinasyonlarından
biridir. Onlar yin-yang’dır ve sembolizmleri kadüse
sembolizmiyle ilişkilidir. Yılan, oniki dünyevi dalın sembolik
hayvanlarının altıncısıdır. Yılan, Çin zodyağında beşinci
semboldür ve tehlikeli bir biçimde kurnaz olduğu düşünülür.
Bizlerin ikiyüzlü olarak adlandırdığımız kişileri Çinliler
“yılan kalpli” olarak nitelendirmişlerdir. Diğer yandan
dolanan nehirler de yılan sembolüyle ilişkilendirilir, ayrıca
efsaneler ve peri masalları yılanların iyiliksever olanları
incilerle ödüllendirdiklerini anlatır.
Yılan, Çin
burçlar kuşağının beşinci hayvanıdır. Olumsuz bir hayvan
olarak kabul edilir. Çin’de büyük nehirlerin kıyılarında nehir
tanrılarının yılan şeklinde olduğuna inanılırdı. Batı Asya
efsanelerinde olduğu gibi yılanlar inci veya diğer mücevherler
hediye edebilirlerdi. Çok tanınmış bir efsane, bir gencin
kurtardığı yılanın kendisini değerli taşlarla ödüllendirdiğini
anlatır.
İran
Sembolizminde İran
sembolizminde Yılan Ahriman’ın veya Angra Mainu’nun,
karanlığın yılanının, yalancının bir veçhesidir. Pers yılanı
Azi-dahak ise boğan kişinin, Güneş Tanrı’nın düşmanının
sembolüdür.
Türk
Tradisyonlarında Türk
tradisyonlarında ise yılan farklı formlarda görülmüştür.
Örneğin Selçuklu kabartmalarındaki çift yılan. Altay Şamanı
giysisindeki tek başlı üç yılan, kanatlı yılan, Ön türklerdeki
tüylü yılan ve beyaz kraliçe yılan sembollerine de
rastlanmaktadır. (Kadim Bilgelik syf.)
Japon Tradisyonunda Japon
Tradisyonunda yılan gökgürültüsünün ve fırtınaların
tanrısı olan Susanoo’nun kişileştirmesi ve simgesidir. Japon
Şinto tradisyonunda üç başlı yılanla çarpışan Herkül, Perseus
ve Aziz George tradisyonlarına benzer bir mitle karşılaşırız.
Fırtına tanrısı Susano en sonunda dev sekiz başlı yılan
Yamata-no-orochi’yi yenilgiye uğratmış, kuyruğunda bir kutsal
kılıç keşfetmiş ve yılanın tutsağı olan prenses Inadahime’i
özgür bırakmıştır. Fırtına rüzgarları Japon mitinde genelde
yıkıcı olarak tasvir edilir çünkü bu rüzgarlar Güneş Tanrıçası
Amaterasu’nun yetiştirdiği kutsal pirinç tarlalarını tahrip
ederler ama aynı zamanda da arınma sağlarlar ki bu da büyük
yılanın katil rolünü üzerine alması anlamına gelir.
Minos
Uygarlığında, Orta Pasifikte ve Romada
Yılan sembolizmi Girit Adası’nda da öne çıkmaktadır ve deizm
(8)
öncesi yılan kültünde de mevcut olduğuna dair bazı kanıtlar
var gibi görünmektedir. Ailenin koruyucusu olan Büyük Tanrıça,
ellerinde yılanlar tutarken resmedilir ve daha sonra yılanlar
onun yerine geçen ilahlarla ilişkilendirilmiştir. Eski madeni
paralar üzerinde tanrıça bir ağacın altında tahta oturmuş, bir
yılanın başını okşarken tasvir edilir; yılan ve ağaç
sembolizmi yakından ilişkilidir. Yılan doğurganlığın
sembolüdür; Eileithyia, doğum tanrıçasıdır. Polyides
tarafından görülen yılan hayatı ölüme çevirebilecek bir ot
taşıyordu. Yılan ölülerin enkarnasyonu, bir ata, ya da bir
hayalet olabilirdi ve bir mezar üzerindeki bir yılan imajı bir
kahramanın gömüldüğü yeri göstermekte, aynı zamanda yeniden
doğumun ve ölümsüzlüğün sembolüydü. Bu kültürde yılan daha
sonraları şifacı tanrı Aesculapius’u temsil etmiştir. Orta
Pasifik adalarında yılan dünyanın yaratıcısıdır. Bir yılanın
varlığı hamilelikle ilişkilendirilir. Bu bölgede bazı yerlerde
Kozmik Yılan’ın yeraltında yaşadığı ve en sonunda dünyayı yok
edeceği inancı vardır. Roma tradisyonunda yılanlar kurtarıcı
tanılarla, doğurganlıkla ve Salus gibi şifacı ilahlarla
ilişkilendirilir. Yılan bilgelik timsali olarak Minerva’nın
sembolüdür.
Çeşitli Tradisyonlarda Avustralya
Aborjinleri’nde
yılan, eril
prensip, şimşektir. Bir yılanın varlığı ile hamilelik arasında
bir ilişki vardır. Toltek sembolizminde bir yılanın
çenesinden bakan güneş tanrı gökyüzünü sembolize eder. İnka
sembolizminde; yılan ve kuş tüylü yılanın iyilik yanını
sembolize ederler. Manicilik’te Yılan İsa’nın
sembolizmidir. Maoriler’de yılan dünyevi bilgeliği
ifade eder; bir bataklık işçisidir, toprağı sulamayı ve
büyümeyi temsil eder. Simyada; bir kutuptaki yılan,
uçucu cıvanın sabitlenmesidir, yaşam gücünün zaptedilmesidir.
Bir dairenin içinden geçen yılan alşemik erime’yi
tasvir eder.
İskandinav Tradisyonunda Midgard
yılanı okyanusun uçurumunun sınırsız kıvrımları ile birlikte
dünyayı çevreler. Kötüleri ısıran yılan Nidhogg, Kozmik Ağaç
Yggdrasil’in sürekli kemirdiği köklerinde yaşar ve evrenin
eril güçlerini temsil eder.
Jung Psikolojisinde Jung
psikolojisi yılanı dünyanın ve insan ırkının en eski çağlarına
uzanan sembolik bir yaratık olarak görür. Ernst Aeppli’nin
sözlerinde yılan “kavranması imkansız bir doğal alanı içine
alır, o, olağanüstü ilksel güçlerin bir imajıdır. Bütün
deneyimler yılanın psişik enerjinin temel bir sembolü olduğunu
göstermektedir. Bir rüyada yılan belirdiğinde diğerlerinin
psişelerinin derinliklerinden gelen güçleri, eski güçleri
temsil eder ve bunun ilksel sürüngenin kendisi olduğunu
söyleyebiliriz. Jung şunun da altını çizmiştir; yılanların
figürleri ile değişim ve yenilenme geleneklerini temsil edişi
iyi belgelenmiş bir arşetipi meydana getirmektedir. Jung aynı
zamanda Mısır’ın Ureaus’unun Kundalini’nin daha yüksek bir
düzlemdeki görünür ifadesi olduğunu belirtmiştir. Jung’un da
gözlemlediği gibi, bu çok kullanılan imaj homeopatinin de
imasıdır; yani tedavinin, hastalığa neden olan unsurla tedavi
edilmesi durumu. Dolayısıyla yılan, yine yılanın neden olduğu
yaranın şifa kaynağı olmaktadır. Bu nedenle yılan Evangelist
Aziz John’un sembolü olup kadehle de ilişkilendirilmektedir.
Edebiyatta Dante
yılanı lanetlenmiş olanla eşdeğer görmektedir ancak Yaşam
Ağacı’na tırmanan yılan bilgeliği ve iyiliği temsil ederken
Bilgi Ağacı Sembolü’nde (bkz.
Ağaç sembolü)
Lüsifer’e, yani kötülüğün sembolüne dönüşmüştür. Goethe’nin
Peri Masalı’nda yılan saf insanlığın yayılışını sembolize
eder.
Değişik görüşlere göre Eğer tüm
semboller gerçekten de enerjiyle yüklü olan unsurların
fonksiyonları veya işaretleriyse yılan enerjinin kendisinin,
saf ve sade olan gücün sembolü olmaktadır. Hindistan’da yılan
kültleri ya da yılan ruhunun kültleri denizin sularının
sembolizmi ile ilişkilidir. Yılan sembolizminde batıyı göz
önüne alırsak yılanın dalgalı biçiminden ötürü derinlerin
bilgeliğinin ve büyük gizemlerin sembolü olarak ele alındığına
rastlarız. Yine de çoklu varyasyonlarına bakıldığında ve çölün
canlıları olduğu düşünüldüğünde yılanların yıkım güçleri
olduğu söylenebilir, zira yılan Mısır’dan çıkış sırasında
Kızıldeniz’i geçen insanlara eziyet etmiştir; bu bağlamda
yılanlar maddenin sınırlamalarının üstesinden gelmiş ve ruh
alemine adım atmış olanlar için bir ayartıcı, yoldan çıkarıcı
olma niteliğiyle ilişkilendirilirler.
Bu da
Blavatsky’nin neden fiziksel olarak yılanın, gücün madde
tarafından baştan çıkarıcılığının sembolü olduğunu söylediğini
açıklıyor ve bize daralma (envolüsyon) sürecinin kavranabilir
bir açıklamasını getiriyor ve aşağı seviyeli olanın yüksek
seviyede olanın içinde, önceki olanın önceki olanın
sonrakinin içinde nasıl pusuya yatabildiğini gösteriyor. Bu
düşünceyi ortaya atan Diel’dir, ona göre yılan kişisel bir
günahın sembolü olmayıp tüm dünyevi unsurların içinde mevcut
olan kötülük prensibinin sembolüdür. Aynı düşünceyi yılan
Midgard ile ilgili olarak İskandinav mitleri de
paylaşmaktadır. Yılan ile dişil prensip arasında açık bir
ilişki vardır. Eliade, Greamann’ın Havva’yı yılanla
kişileştirilen yeraltının arkaik Fenikeli tanrıçası olarak
kabul ettiğine işaret eder. Bunu desteklemek adına Eliade, her
elinde yılan taşır halde temsil edilen sayısız Akdeniz
tanrısına işaret etmektedir. Eliade’a göre, Orta Avrupa’da,
ayın etkisiyle bir kadının başından koparılan saçların
yılanlara dönüşeceğine dair bir inanç vardır. Yılanın derisini
değiştirebilme yeteneği kadim yazarları büyük ölçüde
etkilemiştir; örneğin İskenderiyeli Philo için yılanın
derisini atması eski yaşını çıkarıp atması gibidir, yılan aynı
zamanda hem öldürebilir hem de iyileştirebilir, dolayısıyla da
o agresif güçlerin; yani dünyayı yöneten negatif ve pozitif
güçlerin sembolüdür. (Bu, Pers kökenli Gnostik ve Maniciliğe
ait bir görüştür). Philo, en sonunda yılanın en ruhsal hayvan
olduğuna karar vermiştir.
Jung,
Gnostiklerin yılanı omurgayla ve omurilikle ilişkilendirdiğine
işaret etmiştir ve bunlar, şuurdışının kendini aniden ve
beklenmedik bir şekilde ve şiddetli bir akışla ifade edişi
için mükemmel bir sembol olmaktadır. Wirth’e göre, kadim yılan
dünyanın desteğidir; ona hem maddi imkanlar hem de enerji
sağlar; mantık ve imajinasyon olarak ve aynı zamanda da
karanlığın gücü olarak açığa çıkar. Völuspa’da
(9)
bildirildiğine göre; yılan evreni yok etmek üzere uyandığında
tufan başlayacaktır. Zimmer’e göre, yılan doğuşu ve
tekrardoğuşu belirleyen hayat gücüdür ve dolayısıyla yaşam
çarkı ile ilişkilidir. Buda efsanesi, yılanın kendini bedeni
etrafında yedi kez nasıl doladığını anlatır, ne var ki onu
yenemeyeceği için Gautama’nın önünde boynunu eğen bir genç
adama dönüşmüştür.
Mısır’da
Güneş Horus’un, yılan Aphophis’in başına; sulara bir mızrak
sapladığını görüyoruz. Yunanistan’da Güneş yani Apollo,
suların sembolü Yılan Python’a galip gelir. Hindistan’da
Vishnu, Güneş, suların sembolü Yılan Anatha’ya üstünlük
sağlar. Hıristiyanlıkta Roma Kilisesi’nde Meryem Ana,
ayaklarının dibindeki bir yılanla tasvir edilmiştir.
Araştırmacı James Churchward’a göre bütün eski metinlerde
Güneş, sembol olarak daima tek başlı olan suların yılanı ile
savaşıp galip gelir şekilde gösterilir ve bu sembolle
ilgilenen yazarların çoğu hata yapmış, her ikisi de yılan
olduğu için suların sembolü ile yaratıcının sembolünü
birbirinden ayırt edememişlerdir. Güneş yaratıcıyla
savaşmamaktadır, zaten ortada savaş da yoktur. Mızrak, sulara
nüfuz ederek orada bulunan kozmik yumurtalara hayat veren
Güneş Güçleri’nin sembolüdür.
Yılan
sembolü bazı biçimsel kullanımlarında çiftyıldız Sirius’un
yörüngesini simgeler. Örneğin Mayalar tüylü yılan ilah
Kukulkan’ı bir çift yıldız olduğundan s’ler çizecek şekilde
dolanan Sirius’un yörüngesini gösterecek şekilde s’ler çizen
bir bir yılanla temsil eder ve yıldızın yörüngedeki
konumlarını, yılan içine yerleştirilen yuvarlak yeşim taşları
ile gösterirlerdi. Eski Mısır’da ise bu yörünge, her gün
güneşi taşıyan Ra’nın peşinde dolaşan Apophis yılanı ile
sembolize edilirdi. Bilindiği üzere Sirius iki gezegenden
oluşmaktadır ve bu iki yıldıza ait iki yörünge, birbirine
dolanan iki yılanla temsil edilirdi.
Yılan
sembolü, tantrizm ve yogada kundalini enerjisini temsil eder.
Eski Mısırca’da kobranın hiyeroglifi olan “ara” hem yılan hem
de ilahe anlamına gelirdi. Yılan dilinin çatal biçimi menfi
anlamdaki ikiliğin sembolü olarak görülmüştür.
Hıristiyanlıkta büyük öneme sahip olan yılanlar, İslam Dininde
büyük bir önem taşımamaktadır. Kuran’da yılana dönüşerek
Firavunun büyücülerinin asalarını yutan Musa’nın asasından
üstü kapalı olarak sözeder, çünkü yılanlar nefs hayvanları
olarak da görülebilmektedirler.
Neo Spiritüalizmde Neo
spiritiüalizmde Yılan sembolü ezoterik ve hayli önemli bir
sembol olarak ele alınır , olumlu ve olumsuz olmak üzere iki
anlamı içerir. Olumlu anlamıyla yılan, Ruhsal İdare
Mekanizması’nın koruyuculuğunu, hakimiyetini ve her şeyi
kapsadığını ifade eder. Olumsuz anlamıyla ise yılan negatif
tesir planlarının olumlu tesir planı karşısındaki insana
kıyasla hareket tarzını gösterir.
Ergün
Arıkdal yılan sembolünün ezoterik anlamını ruh ve madde
dergilerinin birinde şöyle ifade ediyor:
Yılan gök
halklarının galaktik dinleriyle ilişkili bir semboldür. Bu
konuda bulunabilen çok az bilgilerden bazılarında “yılan ve iç
içe daireler” sembolleri bulunur. Yılan, içinde yaşadığı
spiral galaksinin iki büyük ucunu temsil eder. Örneğin
kuyruğunu ısıran yılan sembolü dünyanın bildiği en eski
semboldür. Yukatan’da bulunan tabletlerde bu sembol aynen
görülmektedir. Yılan burada spiral galaksiyi ifade etmektedir.
İçinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisi de bir spiral
galaksidir. Bu ifadelerden anlaşılabileceği gibi yılan aynı
zamanda galaktik uygarlığın da sembolüdür. Bu yılanı
gördüğümüz yerde Yaratıcı’nın bir mührüyle karşılaşmış
oluyoruz. Galaktik Irk “Elohimler” olarak adlandırılmaktadır.
Galaktik Irk’a mensup kişilere “Yılanoğulları” adı
verilmektedir. Ayrıca uzaydan gelen “Yılan Krallar”ın mührü de
buna bağlıdır. Bununla ilgili olarak örneğin Kukulkan yani
“tüylü yılan” sembolü Güney Amerika yerlileri arasında çok
yaygındır ve bu sembol Galaktik Irk’ın bırakmış olduğu
bilginin son izleridir. O dönem insanları, Galaktik Irk’tan
haberdardılar ve bunu bu şekilde sembolize etmişlerdir.
Kuyruğunu
ısıran yılan tekerrürü ifade eder. Bu tekerrür, kainattaki
maddi ve manevi kanunların birbiriyle yakın ilgisini ifade
eder. Hayatın doğum-ölüm çemberi (yılan), İlahi İrade Kanunu
dahilinde seyrederek varlıkların tekamülü için müteaddit
bedenlenmeleri yansıtan temel bilgiyi sembolize eder.
Reenkarnasyon bir ilahi kanundur. Her dinde açık ya da kapalı
bir şekilde ifade edilmiştir.
Yılan
sözcüğü İslam ve Hıristiyan aleminde zihinsel karışıklıklara
yol açmıştır. Günümüz insanı “yılan”ı kötü, hiçbir işe
yaramayan, hain, hilekar, aşağılık, alçak bir varlık haline
getirmiştir. Tevrat’ta Havva’yı baştan çıkaran yılanın
iğvasıdır. Yasak olan ağaçtan yemesini temin etmiştir ve bu da
Aden Cenneti’nden kovulmalarına neden olmuştur. Aden
Cenneti’nden kovulan bu iki prototip yeryüzüne indirilmeden
önce hemen hemen bütün ihtiyaçları hazır olarak büyük bir
konfor içinde yaşamaktaydılar. Bu konfor dünyaya indikten
sonra kaybolduğu için yılan bunu yaptı diye bu canlıya olumsuz
nitelikler atfedildiği görülmüştür. Gerçekte o yılan
bildiğimiz yılan değildir. Meyva da bildiğimiz meyva değildir.
O iki prototip te bildiğimiz Adem ile Havva değildir.
Ergün
Arıkdal yılan sembolü için bir başka çalışmasında da esneklik
ve uyum açısından şunları ifade etmiş:
Yılan
hareket etmek zorunda olduğu zemin üzerindeki bütün engebelere
göre kıvrılarak, eğilip bükülerek sürünür gider. Yılanın
hareket tarzı esnemenin en büyük simgesidir.
Mısır
kaynaklı olmak üzere bu yasa 'yılan'la ifade edilmiştir. Başka
anlamları da
vardır ama, asıl
anlatılmak istenen
‘Esneklik ve Uyum
Yasası'nın ifadesidir. İncil’de
de
"Yılanlar
gibi zeki, güvercinler kadar saf olacaksınız."
denmiştir. Burada çok
güzel bir ahlaki düstur veriliyor: Burada yılanın, eğilip
bükülerek yaptığı uyum sağlama niteliğine değiniliyor. Siz de
zekanızla aklınızIa tabiata insanlara uyum sağlayın,
ama güvercinler kadar da saf olun. İç varlığınızı asla
kirletmeyin...Zekanızı, aklınızı hile yolunda kullanmayın.
Uyum sağla ama hiç bir zaman kötü niyetle değil denmek
isteniyor.
Burada
çıkarcı amaçla uyum sağlamak yani
riyakarlık- iki
yüzlülük
söz konusu edilmiyor
Ayetteki
güvercin kavramındaki ahlaki düsturu gözardı ederseniz,
herhangi bir menfaatiniz varsa, "Zararı yok , ayıya dayı de..."
anlayışıyla hareket edebilirsiniz diyor. Uyum sağlarmış gibi
görün, arkasından da vur tepesine al canını... Böyle olursa,
güvercin meselesinin tamamen zıddında bir hareket olur. Böyle
davranılırsa, güvercin saflığı da bir kenara itilmiş olur.
Böyle bir riyakarlıkla, köprüden geçene kadar ayıya dayı
demek
de
mümkündür,
ama sonucuna da katlanmak gerekir..
Bunlar,
dünyayı tanımayan, enkarnasyonun ne demek olduğunu bilmeyen,
ruhsal gelecekle hiç bir bağıntısı olmayan insanların durmudur
yukarıda anlattıklarım.
Onun için
'ahirete iman' iman esaslarından
biridir. Etik yönü budur. Her işin bir hesabını verirsiniz.
Her işin arkasından bir başka ahval ortaya çıkacaktır. Gizli
saklı hiç bir şey kalmayacağına göre, bu yapılanların da
görüleceği bir hesap vardır.
Realiteler,
yerlerini daha kapsamlı realitelere terketmek zorundadır.
Bunun da zorluğunu çekiyoruz biz. Ülkemizin uzun
süredir muhafaza etmiş olduğu realiteyi daha geniş bir
realiteye tahvil etmek zorundayız. Bunu yapabilmemiz için
karşımıza devamlı olarak zorluklar çıkarıyorlar: İnsan
hakları, muhakeme-i usul kanunlarının değişmesi çıktı. Devamlı
olarak da çıkıyor. Bunlar daha geniş bir realitenin unsurları.
O şekilde
yaşamaya süratle alışmamız, lazım ama bir türlü uyum
sağlayamıyoruz. Çok daha büyük bir realite var. Bu teşekkül
etti dünyada. O realite bizi ve herkesi yutacak, bunun başka
yolu yok. Bunun içerisinde erimek zorundayız. Direnirsek, daha
çok acı çekeriz. İçinde bulunduğumuz realiteden daha kapsamlı
bir realiteye geçmek zorundayız. Realiteler statik değildir.
Realite
hareketlerini izlemek çok önemlidir. Bunu kendiniz de de
hissetmeye çalışın.Herşeyin insanda tabii olarak kendinden
başlaması lazım. Kendi realitenizi kendiniz kontrol edin ve
sürekli esnemeye çalışın, benim ihtiyacım yok demeyin, mutlaka
vardır… |