Yin-Yang
Uzak Doğu’nun yerle göğü
yansıtan Ti ve T’ien olarak da bilinen en tanınmış simgesi
Yin-Yang, evrensel anlamda Zıtların Birliği İlkesi’nin
yeryüzündeki yansımasıdır.
Bu öğreti, ikisinden de yararlanmasına karşın Taocu, ya da
Konfüçyüsçü bir kaynaktan gelmez; kadim ezoterizme göre bu iki
ruhsal öğretiden önce ortaya çıkan bir felsefeden, hatta çok
daha eskilerdeki kadim dönemlerin ilk ruhsal öğretisine kadar
yani, Mu uygarlığına kadar geri gittiği ileri sürülür. İlk
Yin-Yang işareti Mu Sembolerinde Tanrı’yı ifade eden dairenin
ortadan ikiye bölünüşüyle ortaya çıkmıştır.
Tao öğretisi,
bilinen tarihe göre Pa Kua ile birlikte,
Çin’in ilk imparator soyu Fuhsi (İÖ. 2852-2738) döneminde
ortaya çıkmıştır; tarih belgeleri böyle söyler ama ezoterik
tarihin açıklamaları daha farklıdır. Ezoterik tarih tüm
bilgelik okullarında hep aynı kaynağın ana temel simgelerine
rastlar ve dünya üzerindeki tüm ruhsal öğretilerin ‘Bir’in
bilgisinden yansıyan,sufi anlamda sudur eden, yayılan tek bir
öğretinin her kültürde kendine göre değişik yansımaları,
renkleri, tınıları, o toplumun insanlarının anlayışına göre
bir yansıması vardır. Ezoterik görüşe göre, “Taoculukta salt
birliğin uyumu, nesnel oluşumların iki ayrı çizgisinde
gerçekleşir, ya da Chauangtzu’nun dediği gibi, “doğanın iki
temel gücü”, nesnel oluşumlar evreninde, evrensel düzenin Yin
ve Yang adı altındaki iki büyük yönlendirici gücü olarak
karşımıza çıkar ve Yönetici Gücün- Semavi Yönetimin işleyiş
prensiplerinin gizli evrensel simgesidir.”
Yin-Yang ikilisinin çizimi
evrensel bütünün karanlık-aydınlık, olumsuz-olumlu, dişil-eril
gibi eksiksiz bir denge içinde bulunan, iki büyük gücünü
gösterir. Bunlar görünür duruma gelen yani tezahür etmiş
varoluş alanını denetimleri altında bulundurur. Bu çizimde
aslında tek bir nokta, iki ayrı alanda, ak içinde bir kara,
kara içinde bir ak görünümü şeklinde ortaya çıkar.
Bu gelişigüzel bir çizim değil;
simge için önemli bir anlam taşıyan bir çizimdir.
Nedeni de bu şekilde, karşıtının çekirdeğini içinde bulunduran
bir varoluşun düşünülmesidir. Bu, dişinin bütün niteliklerini
dışlayan bir eril varlık, ya da erkeğin bütün özelliklerini
yadsıyan dişil varlık şeklinde değildir; öyle olsa, bütün sıvı
sızdırmayan kaplarda görüldüğü gibi ikilik kalır, zıtların
birliği adı verilen gelişim etkinliğinin tüm gücü yitip
giderdi. Bilgelikte herşey birbiriyle bütünleşir, ayrışır ve
tekrar birleşir ve bu bütünleyiş içinde yol olur, yaratışın
karşılıklı “oyun”unda birbiriyle bağdaşırlar Bu iki güç birbirine bağlıdır,
birbirinden bağımsız olamaz, kendi başlarına varlıklarını
sürdüremez. Bu iki
dengelenmiş, iyice birbiriyle etkileşen güç, evrensel ‘Birlik
İlkesi’nin kapsamında birlikte bulunur, genel toplu
görünüş ise ana kaynağı daire olan yuvarlak bir çember sembolü
ve iki nokta ile yansıtılır.
Yin-Yang simgesinin ikiliği
aslında birliği simgeler. Bazı ekollerde “büyük ayrım
çizgileri”nden söz edilmesine karşın, karşıtlık yalnızca görünüştedir,
gerçek olan “uyumsal birlik” tir. Onlar, bir paranın iki
yüzü gibi, bir bütünün değişik görünüşleridir. Öte yandan, eş
süreli bir bölümlenme, bir yeniden birleşmedir; onlar
birbiriyle çekişen güçler sayılırsa da, aslında birlikte
birbirlerinden etkilenen güçlerdir, bunların etkinliğini
sürdüren gerilim de uyumun, yaratmaya özgü karşılıklı oyunun
gerilimidir, karşı çıkmanın, direnmenin değil. Taoculuktaki yaratıcı güç ve Tao’nun
etkisi, Yin ile Yang ortaklaşa eylemi sonucu kendiliğinden
doğan bir yaratmayı da gündeme getirir.
Kutupsal
Yin-Yang
sembolü, bir yandan varlığın iç gerilimi ve iç çelişkisini
yansıtırken bir yandan da birbirini içeren ve birbirine
dönüşen bütünlüğü simgeler. Burada Yin ve Yang bağımsızdır ve
karşı karşıya değildir. Doruk noktasına ulaşan
Yin
ve
Yang,
hareketlilik ve dönüşümü gösterir; kutupsallığı dinamizme,
çelişkiyi ilişkiye dönüştüren devirsel ve sürekli bir
hareketliliktir bu. Yaşam, Yin ve Yang’ın karışımından oluşan
bir ahenktir. Birbirini dönüştürecek güce ulaşınca karşıtlar
birbirine dönüşür ve birbirine gereksinim duyar.
Bu anlayış,
dağ alegorisi ile de açıklanmaktadır. Bir dağa baktığınızda
dağın güneşli ve gölgeli yanlarını görürsünüz, ışık ve gölge
dengesi dünya döndükçe ve güneş yer değiştirdikçe sürekli
değişecektir; sabit değildir. Oysa arka tarafta dağ bir bütün
olarak sabit durmaktadır. Kalanı yalnızca doğadaki
yansımalardır. Hareket yansımaları da beraberinde getirir.
Işık olmadan karanlık kavramının da olmayacağı gibi, Yin de
ancak Yang ile ilişkisi ile vardır.
Tao’da
Eril-Dişil Dengesi
Evren,
Yin ve Yang’ın çatışmasından oluşur. Eril ve dişil kutuplaşma
olarak karşımıza çıkan bu kavram tüm karşıtlıkları
içermektedir. Tao’da eril ve dişil enerjilerin Yin-Yang olarak
dengelenmesi konusu bazı Taoist yorumlarda salt cinselliğe
atfedilse de bu doğru bir yorum değildir. İnsan hologramik bir
bütündür, tüm varlığı ve hücreleri ile canlı ve şuurludur,
enerji salt cinsellikle üretilmez, insanın bütünü tarafından
onu tetikleyen ve beynindeki ayna nöronları harekete geçiren
her olayla varolur ve karşı cinste tıpkı bir pil gibi
karşıtını bulduğunda, bu iki karşıt enerjiyle potansiyel yeni
bir enerji açığa çıkar, yansıma ve dönüşüm yaratılır. Ünlü
bilim insanı Wilheilm Reich, bedensel işlevleri ele alan
araştırmalarında iki uyumlu pozitif/negatif dengesi oluşturan
insanın enerjilerini birbirleriyle birleştirmeleri sonucunda
açığa çıkan ama elle tutulup gözle görülmeyen bu meta
enerjiyi, bir şekilde muhafaza etmeyi ve bunu sinir
hastalarının iyileşmesinde ve delilikte kullanmayı düşünecek
kadar ilginç teoriler ortaya atmıştır. Enerji bütünleşmesi
konusunda sanıldığı gibi her zaman cinsel deneyim şart
değildir, ayrıca birbirini enerjetik düzeyde tamamlamayan
kişilerin cinsel deneyiminde, özsel karşılaşma yani enerji
bedenlerin bütünleşmesi olmadığı için gereksiz enerji kaybı,
yorgunluk, depresyon ve dejenerasyonda oluşabilir. Günümüz
insanlığının hangi değerleri ön sıralamaya aldığına şöyle bir
baktığımızda,Taoizm gibi insanı içsel yolculuğa davet eden
derin bir öğretinin dahi sürekli bedensel hazlara düşkünlük
gösteren kişiler tarafından çekiştirilmesi ve dejenere
edilmeye çalışılmasının nedenlerini üzülerek anlar gibi
oluyoruz!...
Tüm içsel
yolculuklarda olduğu gibi enerjiyi gerekli zaman ve mekanda,
gerektiği gibi kullanabilmek bir tasarruf işidir ve bir
Hakikat yolcusunun enerjisini şuraya, buraya rastgele şekilde
dağıtmaya hakkı yoktur çünkü bu onun yolunu, kendi bilgelik
kapılarının açılımını ve kendi gelişimini geciktirir.
Tao
Bilgeliğinde, eril-dişil dengesinin oluşturduğu dönüşüm anı
ile varoluşsal ilişkilerin arkasındaki varlık açığa çıkar.
Batı’nın
“akıl dışı,
mistik
bir
deneyim”
olarak yorumladığı Tao Te Ching aslında mistik değildir;
doğanın dolayımsız deneyimini ve değişimin kendisine sezgiyle
bağlanmayı vurgular.
“Farkındalığın
duyarlılığıyla
doğayı
anlamak”
deneyimi, Tao’nun ulaşılacak bir şey olmadığını, onun
“şimdi ve burada” olduğunu açığa çıkarır. Burada zihnin
oyunlarına, nesnel imgelerin, tasarımların ve düşüncelerin
büyüsüne yer yoktur. Gerçek bir şuurluluk vardır. Bunlar bizi
gerçekliğin algısından koparır. Gerçeği zihnin yanılgılarına
ve illüzyonuna kapılmadan tüm bunları aşan bir şekilde şuurlu
yaşamak ve her deneyimi şuurlu, objektif aynı zamanda da
akılcı bir bakış açısı ile değerlendirmek ama bunu da
doğallıkla yapmak gerekir…
İşte
Batı’nın mistik diye nitelediği şey Doğu’ya özgü bu paradoksal
yapıdır ve bunu anlamak mantığa aşırı düşkün bir Batı’lı için
hayli zaman alır. Nasreddin Hoca kültürü ile büyümüş olan
bizlerde ise, Kuantum diliyle ‘Hem Hem Mantığı’ olarak
anlatılan bu düşünce biçimi günlük ve olağan bir dildir…
*(Bknz.
Kuantum Bilgeliği ve Tasavvuf S: 74- Kuantum Bilgeliği bölümü)
‘Karmaşık
bir problemle karşılan köy ahalisi sorunu çözemeyince soluğu
Hoca’nın yanında alırlar ve ondan yardım isterler, hoca
hepsini tek tek dinler ve hepsine yine tek tek haklısın der,
olayı gözlemleyen bir köylü çılgına döner, hocam bu nasıl
iştir hepsine hak verdin, peki haklı kim haksız kim, bu nasıl
adalettir der. Hoca ona döner ve gülümseyerek sende haklısın
der.’
Günlük
hayatında bu kültürle yaşayan ve büyüyen özellikle bu ulusun
insanları o nedenle tüm uluslardan farklı olarak inanılmaz bir
esneklik ve uyuma sahiptirler. Şu anda bu esneklik henüz
kötüye ve köşe dönmeye daha ağırlıklı olarak kullanılsa da
belli bir aşamadan gerektiği gibi kullanılacağından bazı çok
önemli dünya çapındaki olaylarda ve kararlarda; bu esneklik ve
doğulu farklılığının ulus olarak bize yararı olacak ve bir
fark oluşturduğuna tanık olmamızı sağlayacaktır. Tabii burada
Şaman kökenimizin getirdiği genetik kayıtları yani DNA
kayıtlarını da yabana atmamak gerekir. Anadolu potasında
eriyen insanların doğuştan psişik bir şansı vardır, her ailede
en az bir kişi psişiktir. Geleceği hisseder, rüya görür,
sezgileri güçlüdür, kahve falı bakar vs gibi…Hep başkalarına
hayran olarak bir yere gitmek mümkün değil,kendi
değerlerimizin her alanda farkına varmak bizi dünya ulusları
içinde çok farklı yerlere taşıyabilir.
Kadın ve Erkek Bütünlüğü
Yin-Yang,
ikişer ikişer gerçekleşen varoluşu simgeler, doğanın
bütünleyici iki ucunu bir araya getirir, birleştirir; bunların
ikisi de ayrı ortamlar, ayrı birlikler diye görülemez, tüm
nesnel varlıklar içinde yer alan nitelikler anlamında
düşünülür. Bunlar arasında sürekli ve karşılıklı bir eyleme
karşı eylem, bir karşılıklı gereklilik ve karşılıklı etki ve
karşıtlıkların uyumu gündemdedir. Bunlar “gereklilikten”
dolayıdır, evrensel gereklilikten doğmuştur. Yin-Yang
simgeciliğin tüm karşıt görüşlerine katılır, ancak etkileyici
güçleri ortaklaşadır. Bu iki düşünce taslağı, önce içinde
Tao’yu tasarımlayan değişmeyen yetkinliği, sonra sürekli bir
dönüşüm içinde değişken ve göreli olanı, René Grousset’nin
dediği gibi, “evrensel
düşünebilirlik”
içinde oluşanı dile getirir.
Erkeğin, kendi içinde bulunan
kadınsı unsurları, sevgiyi, şefkati, yumuşaklığı, merhameti
keşfetmesi ve irdelemesi ne kadar önemliyse; kadının da kendi
içindeki eril yönü özellikle akıl-mantık, duyguları kontrol ve
objektiklif açısından keşfetmesi o kadar önemlidir. Tao
öğretisi kadın-erkek iletişiminin doğasına çok daha uygun olan
eşitlikçi bir kavram ortaya koyar. Etkileşim, iletişim ve
hazzı da içeren duyguların yoğunluğunun iki taraf içinde eşit
olduğu bir dünya betimler bize…
Altın
Çağın en büyük özelliklerinden biride, hem bedenlerini hem
kendilerini tanımaya başlayan eril ve dişil prensibin yani
kadın ve erkeğin, 26000 yıllık bir devre içinde ilk kez
evrensel kozmik insan yani kozmik modeldeki kadın ve erkek
tiplemesine yaklaşmalarına olanak sağlaması olacaktır. Nasıl
mı? Bunu hep birlikte yaşayarak gözlemleyeceğiz…Bu konuyu daha
detaylı araştırabilmek için kadim bilgelik ile ilgili
bilgilerimizi bilimin araştırmakta olduğu insan ve insan
modelleriyle üst üste çakıştırmak, zihnimizde- şuurumuzda
derin anlayışların oluşmasını sağlayabilir. Kadının kadın
gibi, erkeğin de erkek gibi olmak isteyeceği bir dönem
geliyor. Gezegene akan görünmeyendeki yüksek seviyeli
enerjiler ki bunlara şimdiki adıyla kristal enerjiler
diyorlar, bizlere hem bir şeffaflaşma ve hem de taşıdığı
cinsiyetin tam manası ile hakkını verme imkanı sağlayacak bu
özel günler hızla yaklaşıyor. 2011 yılından sonra bu enerjiler
ve uygulamaları daha fazla hissedilmeye başlanacak…
Şakralarımızın açık olduğunda ve bazı uygulamalar yaptığımız
takdirde bu gezegensel enerjiler görünmeyenden de bizleri
etkileyerek daha olumlu ve insancıl bir yapı oluşturmamıza
destek verecektir ama dirençler oluşturduğumuzda maalesef
belli şakra bölgelerindeki tıkanıklıklar nedeniyle bazı
olumsuz durumların oluşması mümkün olabilir. Bu yaşanan
sıkışma, baskı hissi veya hastalıkla uyarılma da aslında
evrensel bir açıdan bakarsak yine bize iyilik ve yardımdır
çünkü biliyoruz ki, hastalık iyileşmeye giden en sağlıklı
yoldur… *(
Hastalık İyileşmeye Giden Yol- Say Yayınları)
Simyada Yin-Yang ve Beş Element
Yin- ilkesi olumsuz, karanlık
alandır; ayrıca, dişil öğeyi, gizil gücü, varoluşu, doğalı
simgeler. Bu nedenle, o, içinde nesnel olaylar evrenini
yaratmanın aydınlığına yükselen karanlığın simgesidir.
Kaostur (Chaos); ancak kaos Tao ile özdeş tutulamaz, Tao bu
yığından önce vardı. Yin sonu gelmeyen bir yaratmadır,
doyurucu olandır, yüce anadır, bu yüzden de Yin hep Yang’dan
önde sayılır. Yang gizli olandan doğmuştur, bu nedenle
karanlık ortaya çıkan aydınlıktır; onun doğuşu da gerçekleşmiş
olmak, varlık olmak, tin ya da anlık olmak içindir.
Chuang-tsu Yin’den söz ederken
“olumsuzun etkisinden doğan dinginlik”, Yang’dan söz
ederken de “olumlunun gücünden doğan devinim”
diyor. Bunların biri olduğu gibi kalma, odaklaşma, yoğunlaşma,
çekilme; öteki de, genişleme, yayılma, ileri atılmadır. Ancak,
onun, bu sürekli değişim etkisi, onun karşıtını da ortaya
çıkarabilir. Dişil ilkeden doğuş ölüme götürür; ölüm yaşamı
ortaya çıkarır. Karanlıktan fışkıran ışık karanlığa döner, bu
karanlıktan da yeni bir günaçımı yükselir.
Yin ilkesi soğuk, karanlık, kışlı
kuzey bölgelerine egemendir, batıdan yaz doğan Ay’a da. Öte
yandan, Yang sıcakları, aydınlıkları, güney ülkelerini,
aylarını, doğudan doğan güneşi denetimi altında tutar.
Bunların ikisi de almada-atmada, gelmede-gitmede,
kapamada-açmada hep dönüşme ve değişme süreci içindedir.
“Hangi evrede bir yüksek aşamaya varma gündeme gelirse bir
dönüşüm, etkinlik dolu ilerleme varsa, orada kesintisiz bir
süreklilik vardır”. Aslında bu bilgilerin tümü bazı evrensel
temel ilke ve yasaların bizim günlük dilimizde anlatılmaya
çalışılmasından başka bir şey değildir…
Bu
simgesel öğe öylesine derindir ki, yaşamın bütün biçimlerine,
insanın tüm varoluşuna girer. Evrenin sonsuzluğundan kişinin
en özel yaşamına, bitki ve hayvanların doğal ortamlarının
bütün dallarına değin tüm alanlarda bu simgesel öğe
kavranabilir.
Yin ana
görüntüsüdür, acıma duygusudur, en düşkün, en alçak gönüllü
bir köylüden, tüm varlığını kapsayan, acıyan, seven, analık
duygusu taşıyan Ay-Ana’ya değin ulaşandır. Çin’de Kwan-Yin
diye tanıtılan gök kraliçesine varan bir acımadır,
bilgeliktir. Yang ise baba görüntüsüdür, doğruluktur,
ölçülülüktür, güneşin etken gücüdür.
İnsanlığın varlığı Yin-Yang dengesi içinde anlayış
yetisiyle birlikte duygu etkinliğinde saklanır.
“O,
bilgelik gibi kişinin içtenliğini de gerekli kılar.” Dişil
olan edilgendir, içine alıcıdır, boştur, gövdede et olarak
yansıtılır. Eril olansa etkindir, saldırgandır, katıdır,
gövdede kemik olarak yansıtılır. Bir oylumun kuzeyi, ya
da tüm nesnelerin gölgede kaldığı alan, Yin’dir; güney, ya da
hep güneşli kalan yan Yang’dır. Özel bir alanda Yang’ın konutu
vardır; bu yapı çok katı, kuru taştan yapılmıştır. Toprağı,
yeri ve suya kanmış görüntüyü, dinginliğin ve içermenin
niteliği biçiminde yansıtan balıklı gölün, çeşmenin, büyük
gölün bulunduğu bahçeyse Yin ülkesidir. Bu iki gücün ortaklaşa
etkinliği güneş ışınını emen ve yansıtan suyun pırıl pırıl
yüzeyinde görülür.
Yin görüntüsünün başka bir
simgesi de yeryüzü dörtgenidir, göğün yuvarlak yörüngesi Yang
ilkesini yansıtır. Pekin’de imparatorlukların konaklarında
büyük bir gök sunağı vardı, göğe açılırdı; bu, yüce gücün
göğün altında bulunan tüm varlığa açık olduğunu bildiren
nesnel gerçeğin simgesel bir kanıtıdır. Yeryüzü sunağı
dörtgendir, çevresi çitle çevrilmiştir, çatı saçakları dişil
ilkenin koruyucu kucağını simgeler. Yang’ın yuvarlaklığı
devinimi, etkiyi, yaratıcılığı gösterir; dörtgense durağandır,
edilgendir.
Simyada Yin katılaşmanın, Yang
çözülmenin örneğidir. Madenler, değerli taşlar, gömü, inciler
ay ve sular Yin’dir, altın ve yeşim güneş ve dağ ise Yang’tır.
Yin, işin içsel yanını, Yang ise dışsal yanını dile getirir.
Beş
Element
Tao’nun
varoluş modeli, bütün maddi yaşamı oluşturduğuna inanılan beş
element: ağaç, ateş, toprak,metal ve sudur. Bu beşi arasındaki
ilişki, içinden varoluş enerjisinin üretildiği hareket,
rekabet ve paradoksal çelişkiler üzerine kuruludur bu nedenle
de dinamiktir. Tao’da statik ve pasif olan bir şey yoktur,
pasif olan da aktifle bir karşılaşma içine girerer kendini
sürekli aktifler, aktiflemediğinde çeşitli sorunlar ortaya
çıkabilir.
Gök ve yerin yaşamsal güçleri
önce birlik oluşturmak üzere bir araya gelir ve yin-yang
olarak bölünür, dört mevsime ayrılır ve etkisini beş elemente
yayar. Bu bir anlamda bir sürecin anlatımıdır. O nedenle
yeryüzü yaşamında bir parça hep diğerini arar ve enerjilerini
dengelemek ister, bunda bir tuhaflık yoktur. Ama tam bir
bütünlük çok nadiren kurulur çünkü her iki tarafında kendi
üzerinde çalışma yapmış olması ve bir tür inisiyasyondan
geçmesi gerekir.
Tao’ da beş element kavramı
etkinlik ve süreç anlamını taşır. Bu süreçlerin her biri
farklıdır ve onlardan beş etkinlik ya da beş süreç diye de söz
edebiliriz. İlerleme sırasına göre her biri diğerine yaşam
sunar, öte yandan, ters yönde sıralandıklarında birbirini yok
ederler. Kendini Tao yoluyla eğitmek isteyen kişi bu düzeni
bozarsa karmaşa ve kaos yaşar ama düzene uyarsa, her şeyi
gerektiği gibi yöneterek kendi yaşamının kralı olur.
Tıpkı yin ve yangı barındırdığı
gibi, bütün yaşam biçimleri, beş elementin tümünü içinde
bulundurur. Bazı yaşam biçimlerinde, elementlerden biri veya
diğeri baskın durumda olabilir ancak hiçbir zaman mutlak hakim
olamaz. Hepsi varolmak için birbirlerine ihtiyaç duyarlar ki,
bu doğadaki esneklik ve uyum yasası’nın bir
uygulamasıdır.Bizler evrenin doğasının özünü minyatür olarak
içimizde barındırırız. Ve yine bütün elementleri de içimizde
barındırırız ve bir tanesi bu yaşamımızda daha ağır basabilir.
Eğer baskın olarak su tipi bir
insansanız, yumuşak biçimlenmiş yuvarlak bir bedeniniz vardır.
Bir ateş insanının uzun bir kafası ve keskin bir çenesi
vardır, ağaç elementinin insanı ince, uzun ve düzdür, altın ya
da metal karakterli insan köşeli bir yapıdadır, toprak
yapısındaki insan ise kalın ve ağır özelliklere sahiptir
şeklinde yapılan bu tanımlamaları konuyla ilgileniyorsanız
daha derin araştırıp çoğaltabilirsiniz… |