Zıtların Birliğinde Anka Kuşu
Tinler
evreninde bütün güçler eşdenge içindedir. Kwei çokluk şeytan
olarak yanlış yorumlanmış; sonraki Taoculukta insanüstü
varlıklar anlamında alınmıştır, geri gelen “tin”dir, yaşamı
Yang yansıtır.
Hayvanlar arasında -masal
hayvanları ve ötekiler- ejderle
kaplan aydınlığın ve karanlığın güçlerini yansıtır;
ejder simgesi iki karşıt anlamı içerir. Ejder yaz başlarında
ortaya çıkarsa Yang ilkesini, güzün görünürse Yin’i vurgular.
Ejder hep kaplanla birlikte gösterilir, kaplan öğelerin
karanlık gücünü yansıtır; böylece, ejder göğün tini ve
etkinlikleri anlamına gelir. Öte yandan, hayvanlar arasında
Ky-lin ve Feng-huang, ya da kuşlar arasında Anka Kuşu Yin-Yang
öğretisinde birbirine karşıt iki yaratık olarak gösterilmez,
tersine birbiriyle kaynaşmış durumda yansıtılır. Ky-lin, Yang olarak ve lin
de Yin olarak, kimi dönemde alnında tek boynuzu olan
bir düşsel yaratık kılığında gösterilir, böylece, eksiksiz bir
Yin olup dişil özellikler taşır. Bu nedenle dişil görüntü,
genellikle, ay biçiminde tek boynuzlu bir masal varlığıyla
simgelenir. Bu durumda, hayvan lin’le bağlantı içine
sokulur ve iyiliği, arınmışlığı, gönüldeşliği, mutluluğu
vurgular. Tek boynuzlu yaratık kılığında gösterilmezse, türü
belli olmayan bir biçimde ejder başlı, boynuzlu, aslan yeleli,
geyik gövdeli ve küt kuyruklu yapıda yansıtılır. Ky-lin,
Ying-Yang bağlantılı kılınmış, ejder ve geyik karışımı bir
durumda da gösterilebilir. Onun beş simgesel boylamı vardır:
Kızıl, yeşil, vişneçürüğü, sarı ve mavi.
Gövdesi
boynuzuyla dört metre
yükseklikte beş öğeyle birlikte, iri yaratık görünümündedir.
Hep bağlantılı bulunduğu Feng-huang gibi uğurlu bir varlık
sayılır; yalnızca bilge bir yöneticinin yönetimi döneminde
ortaya çıkar, ya da bilgenin doğuşunu bildirmede görünür.
Böylece, bilge bir kralın ya da büyük devlet adamının simgesi
olan bu hayvan gibi, gerçekten anlayışlı bir çocuk, “bir
Ky-lin”in oğlu” olarak gösterilir; dahası, yüksek bir aşamaya
ulaşmak için “bir Ky-lin’e binmiş gidiyor” diye yorumlanırdı.
Çin sanatında büyük bilge ve
ölümsüz kişiler bir Ky-lin binmiş giderken betimlenir, onların
olağanüstü nitelikleri böyle yorumlanır. Ky-lin, Anka Kuşu
olarak da görülür, büyük iyiliklerin özgün niteliğini taşır.
Ky-lin, kendi ayağıyla canlılar alanına gitmez, boynuzuyla
kimseye vurmaz, bu da iyiliksever diye anlaşılması
yüzündendir. Bu biricik boynuz, büyük bir yöneticinin
egemenliği altındaki dünyanın birliğini yansıtır. Anka Kuşu
ise, yalnızca tahıllarla, göksel çiyle geçinir. Başka
varlıklara dokunmaz, yıkım getirmez.
Yin-Yang
simgesi, Feng-huang içinde anlatılabilir. Genelde
Feng’e bağlanır, bu eril bir öğe olması nedeniyledir,
civa-kuş ya da ateş-kuş atıyla bilinir. Bu niteliğiyle güneşi
yansıtır, ejderle birlikte gündeme getirildiğinde imparatorun
bir simgesi olarak huang’la ilişkili anlaşılır.
Bunların ikisi de, genelde, imparatorla ilgili süslemeler,
elişlerinde kullanılır. Anka Kuşu ise, Ky-lin ile
birlikte gelinlik çağa gelmiş kızı yansıtır, onun simgesidir,
“ayrılmaz gönüldeşlik” anlamında yorumlanır, yalnızca
evlilikteki mutluluğu değil ayrılmazlığı ve Yin-Yang’ın
karşılıklı bağımlılığını da dile getirir. Bu bağlaşım içinde
ilginç bir saptama vardır, o da, yalnız kaldığında Ky-lin’de
bulunan imparator-ejder-erkek simgesinin yin adını
lin’in taşımasıdır. Öte yandan, bu durumda
imparatoriçe-anka kuşu feng-Yang bağlamını içeren bu
kavram, yalnız başına düşünüldüğünde, iki gücün karşılıklı
bağlantısını dile getirir.
Tao sevgi, yumuşaklık ve zarafetin simgesi
Çin’in birbiriyle
bağlantılı bu iki dini, halkın yaşamında Yin-Yang güçleriyle
yansıtılır, uyumu sürdürmede yararlı olur. Konfüçyusçuluğun
toplumsal düzeni sağlama, din törenlerini yönlendirme, uyumlu
kılma işlerinden sorumlu bulunduğu çağda Taoculuk; uyuma,
üretken akıma, doğal olana, engin gönüllülüğe, dünya
varlıkları arasında özgürlüksever bir bağımsızlığa dayanır;
onun ürünleri ozandır, ressamdır, metafizikçidir, gizemcidir;
sözün kısası, gülmeyi seven, yumuşak yürekli ne varsa hepsi
Taoculukla özdeşleşir. Konfüçyusçuluk sağlam düzene, belli
kurallara, uyumlara, uzlaşmalara, dünyaya özgü olanakların
güncel yaşama uygulanmasına dayanır. Bunların biri ülküsel,
öteki gerçekçi bir görüşü yansıtır; ancak, ikisi de yetkin bir
bağlantı içindedir, birbirini düzenler, birbirinin eksiğini
giderir, biri ötekinin uyuşukluğunu, gevşekliğini kaldırır,
öte yandan kuru ve katı bir gelenekçiliği engeller.
Bilge İnsan
Taocuların
ve Konfüçyusçuların yazılarında anılan yetkin insan ya da
bilge, kendiliğinden Yin-Yang ile eksiksiz uyum
içindedir. “Dinginlikte Yin’in edilgenliğine,
etkinlikte Yang’ın erkine katılır”. Başka bir anlatımla
gönül, tinle duygu, anlayış gücüyle içgüdü arasında denge
sağlar. O, ne olumlu, ne de olumsuzdur; tersine, mutluluk
veren orta durum, odak eksen ve uçtur.
Eleştirel us ilkelerine dayalı,
çözümleyici tin suça yöneltir. O adlandırır, adları da
tanımlar, sınırlandırır, yanıltıcı biçimde saklar, bir
nesneye, nesnenin kendiliğinden anlaşılması için ad verir;
kendini hep güçlü, hep bilen diye görür. Tinin denetimi
altında bulunmayan duygular dağılmaya, yıpranmaya yüz tutar,
duyguların etkisi altında kalmayan tin de katılaşmaya,
taşlamaya yönelir.
Bugünkü
durumda elimizde tinle duygu arasında beliren köklü ayrılığı
gösteren örnekler vardır; bir yanda bu anın getirdikleri, öte
yanda da sağlıksız bir tutkuyla aşırılığa, dejenerasyona,
cinsel saplantılara eğilim duyma söz konusudur. An’ı yaşamak
adına içgüdüleriyle tini yani ruhu, öz benliği ile bağlantıyı
koparan kişiyi bekleyen şey yozlaşma ve kendinden uzaklaşmadır
yani Bilgeliğe gidiyorum özgürüm derken tamamen yoldan çıkmak
da mümkündür.
Yin-Yang
varlığın var olma hali ve düşünce de tinle ilgili duygu
gibidir. Dişil, içgüdüsel, sezgisel ve duygusal olan derindir;
eril olan bir anlayış gücü, us ilkelerine uyan da yüksek
akıldır. Bunlardan biri ötekinin özüne girme, onunla uyum
içinde bulunma gereğindedir. Yin ilkesi dinginlikten, Yang ise
devinimden doğar. Chuang-tzu Yin’in
devinimsiz büyüklüğü’nden,
Yang’ın “azgın,yalımlı
dirimliliği”nden söz eder.
bunlardan biri öteki olmadan varlık ve etkinlik gücünden
yoksundur, yetersizdir. Onlar edilginliğin ve etkinliğin,
üşengenliğin ve atılganlığın, yaratmadaki temel gücün
değişken, ayrılmaz öğelerididr, süreklidir; bu yaratma da,
varlık alanında sonsuzdur. Bu iki karşıt durum Yin ve
Yang kavramı kapsamında açıklanmasına karşın, kendi
yapısına göre yaratıcı sürecin ve bütün nesnelerde bulunan
ikililiğin bir simgesidir. O yetkinliğin ve kökensel dengenin
bütünlüğünün, Tao’nun örneğidir. René Guénon’un dediği gibi:
“Ortaya konan tüm
nesnelerde iki ilke vardır... ancalar değişir oranlardadır,
hep birinin ya da ötekinin ağırlığıyla bağımlıdır. Bu iki
ilkenin, eksiksiz karşılaştırmalı bağlamı, ancak kökendeki
‘Bir’ lik ile açıklanabilir ve gerçek haline gelir.”
Bu durumda bilge kazanmıştır. Simge bu
kökensel uyuma ulaşabilen, onu ayakta tutabilen insanda bir
uyarıdır, bu uyumun sağlanması yaşamın en önemli ereğidir.
Tao’da Yaşamın Uyumu Başka bir ad altında,
Yin-Yang “iki öz”dür. Bu özler, tüm durumlarda, tüm
nesnelerle etkisini sürdüren ve değişme, biçimlendirme,
dönüşme gibi konularda sorumluluk taşıyan, özgün kaynak
niteliğinde bulunan Tao’dan doğmuştur, yükselmiştir. Tao,
gerçekte, yaşamın uyumuyla eyleme geçer. Tao, “yetkin ve
ölçülü bağlaşım”dır; bu bağlaşım insanda ve evren bütününde
içsel uyumu etkiler, böylece insan bir yandan kendi kendine,
bir yandan da dünyayla içte ve dışta, barış içinde
yaşayabilir. Bu bağlaşımın amacı kişinin kendi kendine ve
başkalarına kötülük etmemesidir, kaygısı budur. Bu bağlaşım
Konfüçyusçuluğun yetkin insanlarına ve Taoculuğun bilgelerine
olanak sağlar, değer kazandırır.
Yaşamın
uyumunda Yin ve Yang’tan gelen karşılıklı
etkinliğin rolü çok büyüktür. Dinginlikte, tedirginlikte,
dünyaya dönmede ve dünyanın içine atılmada; etkinliği dünyada
yaşayan kişi ile, toplumdan uzaklaşarak dağlarda içekapalı
kalmayı seven kişilerin yaşamında sorumluluğu vardır. Bir
devlet adamı ve bilge olan, son imparator Sung’a bağlılığından
dolayı Kubilay Han’ın buyruğuyla öldürülen Wen T’ien-siang,
Yin-Yang için şöyle dedi:
Gök ve yer
Tüm varlıklarla birlikte bulunan
Ve onlarla çağlayıp akan.
Bu iki öz varlık, “iyi”
ya da “kötü”
olarak aydınlık ve karanlık bağlamı içinde değerlendirilemez.
Özsel olguları iyi veya kötü diye adlandırmak bizlerin
bilinçsizliğidir. Bunların biri ötekiyle bağlantısız
sayılamaz, varolamaz. “Olumlu kişiler, bu bütünleyici
olumsuzluğu gözardı ederek... ne evrenin büyük ilkelerini, ne
de tüm yaratma eyleminin bağlı olduğu koşulları
kavrayabilirler. Yeryüzü olmadan göğün varlığından söz
edilemez; dahası, açıkça saçma da olsa, olumlu ilkeler gözardı
edilerek olumsuz ilkeler üzerinde konuşulamaz... biz bir
nesneyi iyi, ya da kötü dersek, onun gözlerimize ya iyi, ya da
kötü görünmesindendir; doğrusu iyi olmayan, ya da kötü olmayan
bir nesne yoktur”. Bu bağlamda, bir bütün yarısını ötekinden
daha önemli gösteren ilgi bakımından, batı düşüncesinin
tutarsızlığı konusunda bir belirti vardır. Bir “olumlu”
tutumdan, bir “olumlu” iyiden söz edilir; bu övmek içindir.
Öte yandan, karşıt durumdan söz edilir, ya da birisi suçlanır,
o da “olumsuz” kapsamına girer, kınama anlamında alınır. Bu,
yalnızca artı elektrikle yüklü bir telin işlevini gösteren bir
örnek olabilir.
İçlerinde olumlu, salt aşırı,
istenmeyen bir tutum bulunan durumlar ortaya çıkabilir, bunlar
yalnızca sevindirici olmayan bir sonuç verir; öte yandan,
durumun gereksinimlerine uygun olarak, olumlu sayılan bir
olumsuz davranış da yerinde görülebilir. Dengeliliğin
istediğiyse, bu iki gücün birden yerinde ve zamanında,
esneklikle uygulanabilmesidir. Göreliliğin egemen olduğu yerde
en önemlisi de budur. Bir kimseye iyi gelen, başkalarına
büsbütün kötü görünebilir. Bu konuda Chuan-tzu’nun çizimli,
çok ilginç bir yorumu vardır: “Maymunlar maymunlarla
eşleşirler; erkek keçi de, dişi keçiyle. Mao Ch’iang ve Li
chi, tüm erkeklerce bütün kadınlardan daha güzel
görülmüşlerdi; oysa, balık onları görünce suyun dibine daldı,
kuş olarak göklere yükseldi,karaca kaçtı. İmdi, bu dört
örnekten birinin, güzelliğin doğru ölçüsü olduğunu kim
söyleyebilir?”.
Taoculuk, yalnızca iyinin
görünüşüne dayanarak, bütün ilgisini onun üzerinde
yoğunlaştırarak ruhbilimsel yanılgılara düşmez, bu karanlık
görüntüyü gözartı etmek anlamına gelir, insanı savunmasız bir
durumda doğanın ve kendi varlığının karanlık alanına bırakır.
Taoculuk bu iki gücü anlamak, benimsemek, bütünleştirmek
gereğindedir. A.K. Comaraswamy’nin dediği gibi: “Kökensel
varlık ölümden, karanlık da yaşam ve aydınlıktan önemsiz
değildir”. Bütün
seçenekler kaynaklarını kendi içlerinde taşır, karşılıklı
olarak birini ötekinden üretir, var eder; karşıtların ve
özdeştürden olanın giz dolu yasası içinde etkisini sürdürür;
bu özdeştürden olan ikililiğin tüm alanıyla bağlantılıdır.
Erdem, karşıtı olan erdemsizlikle, alçaklıkla kavranır;
nitekim, gece olmasa günü gün olarak algılama da olmazdı. Tüm
görünüşler yalnızca bütünleyici değildir, gereklidir de.
Olumsuzun benimsenip onaylanması karşıtı olumlunun
kanıtlamasına yarar.
Açıklanan, anlatılan ve vurgulanan bir nitelik karşıtını da,
kendiliğinden, yaşama çağırmış demektir; ardından da ikililik
ortaya çıkar. Geleneksel Çin simgeciliğinde tüm aydınlık ve
karanlık simgeleri birbirini bütünler ve hepsi eşit
düzeydedir.
|