Sembolizm

WWW.ASTROSET.COM

TAO ve Yin-Yang Dengesi - 4

  Yin ve Yang etkisindeki değişim ilkesiyle, karşılıklı birbirine dönüş ilkesi bağlantılıdır; bu aynı zamanda “evrensel tekamül ilkesi”dir. Tao değişmez, dönüşmez, salttır, arınmıştır; ancak, ilk olan ikililik alanında kendi kendini gerçekleştirmiştir. Her nesne en yüksek aşamaya değin çıkabilir; öte yandan, aşağıya inebilir ve böylece kendi karşıtını ortaya çıkarabilir. Nesnel olaylar evreninde saltık varlık yoktur. Sevgi hınca dönüşebilir, mutluluk ve acı kolayca bir diğerine dönüşebilir, yüksek ve alçak dönüşümlüdür. Ancak bu dönüşümlerin hepsi insanın yüksek enerjileri kullanmasını öğrenmesi için olmaktadır, o nedenle gönül rahatlığıyla ‘ben bu yaşamımda kötünün enerjisini kullanmayı seçtim’ deme şansına sahip değiliz. Öyle olduğu ne malum? Ya kendinizi kandırıyor ve yaşam programınızın dışına çıkıyorsanız, o zaman ne olacak? Koskoca bir yaşamın heba edilmesi yetmezmiş gibi bir de karmik borç faturasının altını cesaretle imzalamak ancak bilmeyenlerin gösterebileceği bir cesaret türüdür. İnsan bilgilendikçe, her attığı adımı, her ettiği sözü daha fazla tartıp ölçmek durumunda kalıyor, olgun başakların başı eğiktir.

  Bilinçli yeni çağ insanın ana hatlarıyla kendi yaşam programı hakkında da bazı temel bilgilere ulaşmış olması onun için çok faydalı, neyin programına uygun olduğunu neyin olmadığını daha iyi görmesini sağlar. Günümüz insanı için bilim nasıl vazgeçilmezse kadim bir bilimin ve bilgeliğin uzantısı olan astroloji de aslında öyle bir  vazgeçilmezdir. Bu eski bilgelik de önümüzdeki yıllarda hak ettiği değeri kazanacak gibi görünüyor.

Karşıtlık içinde bağdaşın olmakla olmamak.
Ağırla yeğnik karşıtlık içinde gerçekleşir.
Uzunla kısa karşıtlık içinde ayrışır.
Karşıtlık içinde izler birbirini önceyle sonra.

  Kolaylığı, iyi ile kötü, mutlulukla mutsuzluk arasındaki karşılıklı değişme alanını saptamak için büyüleyici bir benzetmeyle; böyle yazmış yaşlı ve yoksul Lieh-tsu:

  “Yıkılmış bir kent kalesinde, bir tepenin üstünde, oğluyla birlikte yaşayan yaşlı bir adam vardı; günün birinde atı kaçmıştı tepeden. Bunun üzerine yakın komşuları, atın yitişinden dolayı acısını bölüşmek, ona duygudaş olmak için geldiler. Gelen komşulara, “Neden bunun mutluluk olduğunu anlıyamıyorsunuz, üzülecek ne var ?” diye sordu adam; ve sonraki günlerde atlardan birkaçını eğitti, yanında alakoydu. Bir gün, oğlu atla gezme tutkusuna kapıldı; sonunda bacağı kırıldı. Yine geldi komşular, eski sözlerini yinelediler, ‘geçmiş olsun acını paylaşmaya geldik’ dediler. Yaşlı adam, yine bunu neden bir mutsuzluk saydıklarını sordu onlara ve sustu onlar gidene dek. Ertesi yıl bir savaş çıktı; oğul, topal kaldığından göreve çağrılmadı. Yaşlı bilge ileriyi gören biri olarak köylülere büyük bir ders vermiş oldu. Önünü arkasını, sağını solunu bilmeden hiçbir olayı bugünkü kesit içinde kesin yargılarla yargımalayın sonra şaşırır, üzülür hatta utanırsınız demek istedi…”

  Büyük kötülüğü yaratan insandır; ortadan kaldırabilecek olan da insandır. Doğaya yüklenen güçlükler yanlış yorumlamalardır; bunlar kişinin dışa dönük olmasından, görünüşe bakmasından dolayıdır. İnsan, kendi doğasını yeterince anlarsa, bu güçlüklerin hepsi gerçek “doğal” olur.

  Doğu metafiziğinde, batı mantığında olduğu gibi sıkı bir ‘ya böyle-ya şöyle” türünde, ak-kara karşıtlığından kaynaklanan demirden bir tutum yoktur; bu mantık Aristoteles’in tertium non datur (üçüncü olanağın yokluğu) görüşünden gelir. Avrupa ne denli gelişse de, bu görüşten doğan dar kalıplı bir bilgiyle sorunlara çözüm aramıştır. Avrupalı için ya ak vardır, ya da kara, gri veya daha pek çok ara renk tonunun olması olasığı onların zihinsel doğasını zorlar ve rahatsız eder. Aristo’nun düz mantığı, maddeyi geliştirmek ve özellikle madde ile bağlantı kurmak açısından son derece yararlı ise de içsel gelişim açısından sığdır. Pek çok açı içeren insan ruh hallerini anlamak ve bencillikten kurtulmak için, doğu zihniyetinin zengin ve mistik yapısı  ile sentez yapmak ihtiyacını doğrurur ki, günümüzde de Batı, Doğu’nun tüm meditasyon, yoga ve alternatif tıp tekniklerini, Çin Bilgeliğini anlamaya ve hissetmeye çalışmakta, bu arada da bir sürü sahte gurunun ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Pozitifle negatifin sessiz dengesi her alanda kendi dengesini korumaya devam etmektedir.

  Taoculukta yatıştırıcı, uygun üç öğe vardır. Bu yüzden tek sayılar uğurlu sayılır. Günümüzde geçersiz sayılan bu görüş kadim ve eski bir bilgeliğin günümüzdeki yozlaşmış kalıntısıdır. Yin’e bağlanan çift sayılar, belli bir odakta toplanmadığından güçsüzdür; oysa, Yang’la ilgili sayı, ya da tek sayı, bölüm işleminde bir odağa dayandığından etkilidir. Her bölünende, ya da kırılanda bir düzensizlik ve çok biçimlilik öğesi vardır; onu birlikte taşır. Ancak üçlemenin, onun odağının, dengeliliğinin yardımıyla bu çok yönlülük birliğe dönüşebilir, onun kökensel uyumuna ulaşabilir. Üç ilk tek sayıdır, yeniden üç kez üç, “Yang bolluğu”nun simgeselidir. Daha sonra Hristiyanlıkta da rastlayacağımız Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesi, evrensel 3 ilkesinin çeşitli dönemlerdeki yansımalarından biridir. Mu uygarlığındaki ilk bilgilere dayanan bu üçlemede artı-eksi ve nötr vardır yani bir önce tektir sonra iki olur ve üç olduğunda da nötrleşir, enerji maddede mekan tutar, tezahürat başlar.

  Tao öğretisinde, iyide ve kötüde olduğu gibi güçlüden ve güçsüzden, daha iyi bir duruma varma konusundan, söz edilemez. “Güçsüz” indirgeyici bir anlamda kullanılamaz. Gerçekte güçsüz olan, sol yan Yin, Çin’de hep özsaygının alanıdır; bu alan baskıdan uzak kalmanın, dolayısıyla barışın ortamı diye yansıtılır. Sağ yan, güçlü, etkin olan alan, Yang’ın kılıç tutan kolu, büyük gücüyle baskıya yönelir; bu nedenle de, saçıp savurmaya, sonunda kendi kendine yıkmaya değin varır. Güce dayalı baskının gerekli sonucu sağladığına inanılan ordunun işe karışmasını gerekli kılan günlerde, savaş evrelerinde, sağ yan insanın özsaygısını koruma alanı diye adlandırılır.

  Taoculuğun en çok ilgi çeken öğretisi, bu güçlüyle güçsüz sorununu iyi işlemesidir. Yin’in (dişil) edilginlik gücü, Yang’ın (eril) aracısız eylemsel gücünden daha süreklidir. Bunlardan birinde denetleyici, taşıyıcı bir güç, ötekinde hızla kullanılan, yıkmaya yarayan bir güç vardır. Bu, güçsüzde güçlü olma, uyum ve ananın dölyatağına özgü simgeyle bağlantılıdır. Bu bağlantı tüm nesneleri içine alma, kaplama, benimseme ve hepsini dışlama, içinden dışa atma anlamını vurgular. Burası en dipte, en aşağıda bir alandır, suyun bütün gücünü kapsar; bu su da, Yang’ın yüksek alanından aşağı düşer. Görkemli çağlayanlar ve azgın dağ suları hep onun gücünden fışkırır, en aşağı alanda toplanır; bu gereklidir. Toplanan sular ırmakların, denizlerin, okyanusların derin, engin, sessiz ve şaşmaz gücü, Yin ilkesine dönüşür.

  Yin -su- ilkesi karşısında Yang -ateş- ilkesi durur, ancak bu güçlerin ikisi de karşıt anlamlı bir özelliktedir; bu nedenle, yokoluşla varoluşu birlikte yansıtan güçler diye anlaşılır. Bu çelişkili işlem doğada da vardır; nitekim doğa yaşama karşı çok acımasız, yıkıcı, yıpratıcı, tutumlarının yanında bolluk, mutluluk, kıvanç verici nitelikte de davranır. Üstelik, Çin varlığını ortaya koyan ve büyük ana denen Kwan-yin, birbirine karşıt, yaratıcı-yokedici, yaşam-ölüm gibi iki durumu içeren yapıdadır. O, özünde, bilgelik (Yin) aracılığıyla dönüşmenin, gerçekleştirme (Yang) aracılığıyla Tao’ya ve en üstün birliğe varmanın sürecini dile getirir. O, göğün kraliçesidir, büyük yeryüzü anasıdır, bütün nesnelerin kendisinden doğduğu, yine kendisine döndüğü, Tellus Mater’dır (Yeryüzü anası, yer ana). O, acımasız, kıyıcı, azgın olabilirse de, daha az “barışsever, iyilikseven, gönüldeş demek değildir; o hep ölümlüğün bir yamağıdır, yaratıcıdır, bizim özel devindirici gücümüzün değişkenliği ve baskısı altındadır. Onun ortaya getirdiği tüm kokular, tatlılıklar, dokununca sevinç uyandıran doğal yüzeyler, boylamlar...hep bizim yararımız içindir!”.

  Yin ve Yang mevsimlere bile egemendir. Güz, bütün yaşam güçlerinin geri çekildiği evredir; yeryüzü “içine kapandığında” kıştır, kırık, çökük, pısırık, soğuk, dokunulmaz ve kutsal, hepsi Yin’dir. İlkyaz, yeryüzü göksel sıcaklığın sabanıyla “açıldığında” ve yaz gelip güneşin doğurucu, geliştirici en yüksek doruğuna vardığında, hepsi Yang’dır. Ürün bayramıyla yıl sona erer; bu evrede imparator, gökyüzünün oğlu olarak, yüksek evrensel ve tinsel erk niteliği taşıyan Yin ve Yang gibi birbirine bağlı iki gücü simgeleyip bayram törenlerini yönetir. İlkyazda, dinsel bir törenle, imparator eliyle bayramın ilk açılışı, başlangıcı anlamını taşıyan ilk sabanla açılır. Yaz güneşi evresine girince, dörtgen biçimli bir yer sunağında, yine dörtgen biçimli sarı bir taşla simgelenir; böylece tören sona erer. Bu tören, kış dönemi soğuklarının ve karanlığının toprağa dönmeye başladığı dönemi vurgular. Kış güneşinin dönüm evresine geldiğinde güneşin gelişen gücüne ve sıcakların dönüşüne uygun biçimde, gökyüzü sunağında tören düzenlenir, bu da, yeşimden yuvarlak mavi bir taşla yansıtılır.

  Ruhsal Öğretiler kendi, özelliklerine göre Yin-Yang gibidir ve içlerinde gizli kozmik bir denge vardır. Bu dışsal bakışla her zaman anlaşılamadığından, ruhsal öğretileri ve dinleri büyük bir rahatlıkla eleştirir, ileri geri konuşuruz ama Hakikat’i hisseden bu bilgisizlik karşısında sadece susar. Doğanın koruyucu, elde bulundurucu, dişil sezgisel güdüsü büyük ana tapınımıyla yansıtılır. Bu doğal güdü dışa dönük, egemen olucu, erkeksi, ataerkil, ussal bir görünüştür; tanrının, ya da tanrıçaların insan biçimli tasarımıyla ilgilidir. Bu güçlerden biri çok güdüsel ötekisiyse çok mantıksal sayılır. Bunlar, insanın tinsel gereksinimlerini giderecek durumda değildir. Bundan dolayı, bu göksel kraliçenin tapımı Hıristiyanlığa geçmiş, böylece kral-tanrı dengesi güven altına alınmıştır. Bu iki görüşün biri bile yadsınamaz, yadsıma karşılıksız kalamaz; yine bunlardan biri öteki olmadan yetkin bir yönetici özelliği kazanamaz. İkisi de, birbiri karşısında, Yin-Yang gerekliliğini andıran bir bağlam içindedir.

  Yin-Yang simgeselliği insan biçimliliğinin, ya da tanrısal biçimcilik izlenimlerinden büsbütün bağımsızdır; ne denli dar ve son anlamda alınsa bile dişil-eril bağlamında bir yakınlaşma söz konusu değildir. Kökensel alan, hepsinden önce, metafiziktir, benzeşiktir; bu nedenle de, düşünsel ve doğal yapıya göredir. Bu, ilgiler, karşılıklı alışverişler alanıdır, dolayısıyla Yin-Yang’ın yaratıcı, temellendirici ikililiğini dile getirir; bu ikilik de nesnel olaylar dünyasında birliğin durumunu, karşıtların ve bütünleyici niteliklerin düzene konmasını sağlar. Bağdaşmanın ve yaratmanın her türlü ikili olmayı gerektirir. Bu durum yaşamın süre giden türlerinden çıkarılır; bu türler maddesel, ruhbilimsel olur. Bu gerçek evrende algılanan, tasarlanan, kavranan ne varsa belli bir bağlam içinde olmalıdır. Bu nedenden dolayı Chuang-tsu şöyle dedi: “En yetkin olumsuz ilkede çok güçlü etkinliğin sonucudur...ikisi arasında bulunan dönüşüm bağlamı, bütün nesnelerin yaratılmasını sağlayan bir uyuma varır”.

  Bu iki güç, eksiksiz denge içinde etkilerini sürdürürse, bunlardan kendi kendine bir güç olan ve denetleyici bir erkle yönlendirilen birliğe ulaşılır. Öte yandan, dengesizliğin ve uyumsuzluğun gücü yoktur; bunlar birlikte, birbiri içine yuvarlanır. Uyumun dışında kalan ne varsa yanlış, dengesizdir, ister maddesel, ister ruhbilimsel, ister bireyin içinde, isterse evrende, genelde olsun Yin-Yang güçlerinin dengeliliğine özgü yadsınmadan ve tedirginlikten gelen denetimden kurtulamaz. Bu yalnızca insan varlığı için geçerli değil, şimdiki yaşam için, sağlık güvencesinin korunması için bile geçerlidir. Bedendeki eril-dişil denge bozulduğunda da rahatsızlıklar başlar.

  “Olumlunun, olumsuzun dengesi bozulmuşsa... insan gövdesel acılara uğrar”. Bu yüzden, eskiden Çin’de bu yaşamsal dengeyi sürdürmeleri için sağlık uzmanlarına çok akça verilirdi; onların sağlıkla ilgili uygulamaları, yetkileri sağlığı bozarsa ceza görürlerdi; bu da, sağlık uzmanlarına karşı bir güvensizlik, yadsıma anlamına gelirdi.Günümüzde de Kadim Çin Tıbbı eski değerini kazanmaya başlamıştır.

  Bu iki büyük güç, evrende etkinliğini sürdürdükçe, birey, iyiliksever de olabilir, kötülüksever de, dengeyi yıkabilir de, koruyabilir de. Onlar kötülüksever olduklarında erkeksiyle kadınsı varlıklar arasında uyumsuzluk doğar, yaratıcılık ve uyumluluk yerine uğursuzluk, yıkımsal eylem gündeme gelir. Bu durumda bireyler kendi egemenlikleri uğruna savaşırlar, bir kişisel değer düşüklüğü, benlik değersizliği ortaya çıkar. Böylece bencillik bütün ölçülerin ötesine geçer, ikili bir uygulama ve baskı etkinlik kazanır. Bu duruma gelince ikisinden de yararlı, sağlıklı bir iş çıkmaz. Oysa, işlevleri düzgün yürürse biri ötekinin yetersizliklerini, eksiklerini giderir. Ancak Yin-Yang, varlık alanına çıkmakta yetkin bir ikililik ve bağlaşımla değil, tersine o birliğin, Tao’nun çevresiyle kuşatılmıştır. O bütünlüktür, o ikililiğin ve ikili olmayışın simgesini vurgular. O kendiliğinden varolan, bağımsız, büyük birliktir, ondan doğan ikililiktir. “Varoluşun ve varolmayış birbirini gerektirir.” Bu tanrısal bir bağdaşımdır, tüm tinsel ve dünyaya özgü yaşamın kaynağıdır. “İki olanlar”, hep “bir olan”dan doğar, birbirinden ayrılmaz.

  Yin ve Yang tinsel alanda, Tao’nun içkin ve aşkın görünüşüdür, tinin soluk alıp verişidir. Yeryüzünde ve tüm ruhsal öğretilerde kendi kurallarına göre ortaya çıkar. Olumlu ve olumsuz olan, tanrısal tapım ve törenle ilgili dışa dönük; olumlu uygulamalarla içe dönük edilgin, gizemli, inançlara özgü uygulamalar arasındaki karşılıklı değişim bağlamında görünür ve yaşanır duruma gelir. Tao’nın içkin ve aşkın görünüşünü her insan içinde barındırır ama bu içsel bilgeliğe kavuşmak hiç de sanıldığı kadar kolay değildir. Pek çok  uğraş ve kendini tanıma çalışması gerektirir. Kişinin kendine ve kendi eksiğine, fazlalığına karşı çok dürüst olmasıyla başlayan bu süreç, çok çeşitli arınma, meditasyon-yoga programlarıyla Tao’yu içinde keşfetmeya kadar giden derin bir yolculuktur.

  Burada Bir olanda, ya da Tao’da, bilgi ve varoluşun birliğine yönelik bir içiçe eriyip kaynaşma söz konusudur. Simge olarak, Yin-Yang arasındaki varlık bağlamı yetkinliğin kendisidir. Onun simgeseli de yüzeyselde ve derin anlamdaki yüksekliktir.

  O, bütün olana katılır ve tükenmez olandır. Yani daha anlaşılır bir şekilde açıklayacak olursak özet olarak diyebiliriz ki, bilgi bir bütün olarak,her yerde ve her anda var olmaktadır. Varlıkların bulundukları nokta, yani gerçeklik noktaları ise onlara bu bilgiyi kullanma yolunu çizer. Gerçeklik noktasının bir diğer adı şuur ve şuurlanmadır. Tekamülün özü insanın daha geniş bir şuur skalasına ya da daha yetkin bir şuur alanına kavuşması içindir.
Kendi gerçeklikleri hangi mertebede ise ona göre yorumlarlar bilgiyi ama bu yinede bir denge yaratır çünkü eksik, negatif, pozitif vs. gibi yorumlayan varlıklar, yine bu yorumlarıyla birbirlerine yardım eder, ihtiyaçlarla karşılaşma olanağı verirler bir düze içinde. Her yorum bir ihtiyaç karşılığıdır. Düzen ve denge buradan kaynaklanmaktadır. Hepsinin Bir'e hizmet edebilmesi bundandır.

  Bir varlık, bir başka varlığın ihtiyaç ve gerçeklik noktasını değiştiremez.Varlıklar kendi gelişimlerini kendi kaydettikleri aşamalar ile yaparlar. Çaba, emek, uğraş ve istek ile gelirler bir noktaya…
Bu zaman zarfı içinde bir başka varlığın gelişim süreçlerini değerlendirmek, kınamak, yadırgamak, dışlamak değil
ANLAMAK gerekmektedir. Çünkü varlıklar ancak bu şekilde gelişirler. Herşeye ihtiyaçları vardır. Yaşamalıdırlar. O anki gerçeklik budur. Bunu anlamalı ve herşeyi olduğu gibi kabul etmeliyiz. Bu tip bir bakış açısı bir Taoist için çeşitli renklerdeki mandalaları seyretmek gibidir. Aslında bakış açısına göre her şey sizin için kozmik dengeleri simgeleyen bir mandala olabilir ya da sıradan, tesadüfi veya anlamsız da olabilir.

  ANCAK; pozitif ve negatif dengesini sağlıklı bir şekilde tesis edebilmek için size zarar veren her türlü bozuk dengeden uzak durmayı, kendi yaşamanızın dışında bırakmayı seçebilirsiniz. Onu kınamadan, dışlamadan, yargılamadan, değerlendirmeden... Çünkü varlıkların seçimleri vardır yaşamaları gerekenler vardır. Bizler iyi ve kötü dengesinde her zaman iyi olanı ve kutsal kitaplarımızla bize tavsiye edilenleri seçmek durumundayız çünkü ışığa böyle hizmet edebiliriz. Her ikisi de Bir’e hizmet ediyor diyerek bulunduğumuz durumda karmaşa yaratmamamız ve yanlış örnek olmamamız gerekir. Bunlar üst seviyeli yüksek bilgilerdir, aşağıya doğru inince iyi ve kötü vardır ve her zaman iyiye hizmet etmek gerekir.

  Elbette yardımlaşmak da gerekir, bazen uyarmak da gerekir, bazen söylenmek de gerekir ama zorlamak değil seçim yine varlığın kendisine aittir,doğru yolu göstermek, hatırlatmak herkesin görevidir.

  Doğru yol bir Hakikattir, Hakikatler saptırılamaz o nedenle ancak ‘seçilen yol sizindir’. Yolu seçmediyseniz kısa bir süre sonra o yoldan mutlaka saparsınız.

  İnsanlara bulundukları durumla ilgili olarak anlayış ve sevgi göstermelidir. Zarar veren, istenmeyen alanlardan nazikçe dışlamadan, itmeden, kırmadan uzak kalınabilir bu bireylerin kendi haklarıdır. Ve Tao’nun özde “Bir”lik İlke’sine de aykırı değildir. Pozitif ile Negatif arasındaki dengeyi bilen kişi kendi dileğiyle pozitifi seçtiğinde, sevgi ve saygı içinde negatiften uzak durmak özgürlüğüne tamamen sahiptir… Alınan tüm ruhsal bilgiler de bizlere bu dengeyi öğretmeye çalışır, iyiyi de kötüyü de bilip iyiyi seçme özgürlüğünü kullanmak, ruh ve beden ilişkisi ve o kişinin toplumla ilişkisi açısından harika bir dengedir.

<< Önceki Bölüm

Kaynakça

· Erdemin Işığı Taoculuk-Tao'nun yolu - eski Çin'de bilgelik öğretisine giriş- J.C.Cooper, 1. Basım, Aralık 1994.
·
 Tao ve Hayat Ağacı Eric Steven Yudelove -Dharma Yayınları-Dünya Dinleri ve Kültürleri Serisi-2001.
. Kuantum Bilgeliği ve Tasavvuf- Doç. Dr. Haluk Berkmen-Sistem Yayıncılık-2009.

Yayına Hazırlayan: Astroset Semboller Araştırma Grubu

Yayın Tarihi: 01.Ocak.2011
 
 

© Astroset 2004-2010