Evrende Zeki Hayat

WWW.ASTROSET.COM

Evrenlerde Zeki Hayat - II

  Yıldızlararası iletişimde aşılması gereken engeller arasında yıldızlar arası ortam, gezegenin atmosferi ve iyonosferinden başka, evrenin kendi doğal “gürültüsü” de bulunmaktadır. Çünkü uzayda her madde tüm dalga boylarında(radyo dalgaları da dâhil) yayında bulunur. Şimdi galaksinin herhangi bir noktasındaki bir gezegenin hayli ileri bir teknolojik medeniyete ulaştığını ve sesini evrene duyurmak istediğini farz edelim: “A” olarak adlandıracağımız bu gezegenin sâkinleri, kendileri gibi ileri olduğunu tahmin ettikleri bir yıldızın çevresinde dönmekte olan “B” gezegeni doğrultusunda bir radyo sinyali gönderdiklerini varsayalım. Böyle bir projede ilk engel hemen karşılarındadır. Bu engel, “A” gezegeninin bağlı olduğu yıldızın doğrudan doğruya kendisinin sürekli radyo-emisyonudur. “B” gezegenini radyo alıcıları, “A” gezegeninin bağlı bulunduğu yıldızın yaymakta olduğu radyo sinyalleri (kendi doğal “gürültüsü/uğultusu” ) içinde, “A” gezegeninden özellikle gönderilen yapay sinyallerin hangileri olduğunu(hiç değilse, bizim bugünkü teknolojik olanaklarımızla) ayırt edemeyeceklerdir.

 Böylece, bu ilk örnekten hemen anlaşılmaktadır ki, dünyamızdan gönderilecek böyle bir radyo sinyali, en azından bizim güneşin radyo sinyallerinden(kendi doğal “gürültüsü”nden) daha güçlü olmalıdır. Burada göz ardı edilmemesi gereken başka bir nokta da, güneşimizin tüm frekanslarda yayın yapmakta olduğudur. Güneşimizin sakin zamanlarındaki radyo yayını 10 ile 100 santimetrelik dalga boylarında, yaklaşık 109 kilowattır. Yukarıda belirtilen amaçlarda kullanılmak üzere dünyada büyük radyo-teleskoplar vardır. Bunların belli başlıları şunlardır:

- The Arecibo Ionospheric Observatory-Porto Rico.

- National Radio Astronomy Observatory- Green Bank, West Virginia.

- ABD, Seti Projesinde(1979’dan itibaren) kullanılan çok duyarlı radyo-teleskoplar, Jet Propulsion Lab.

  Bu çalışmalarda 10 parsec(1 parsec = 32,6 ışık yılı)’den daha uzak mesafeler için vericinin gücü 10 kilowatt ve 10.000 saykıl/sn. olmalıdır. Güneşimizin radyo emisyonuyla birlikte bunu da hallettiğimizi farz etsek, bu kez başka bir güçlüğün bizi beklediğini hemen fark edeceğiz: Yıldızlararası iletişim için olası frekansların adedini, olası meskun gezegenlerin adediyle çarptığımız zaman göreceğiz ki, teknolojik medeniyetlerle yoğun bir şekilde iskan edilmiş bulunan bir galakside, yıldızlararası radyo bağlantısının kurulması, inatçı bir sorun olarak karşımıza hep çıkacaktır…

  Cocconi ve Morrison böyle bir haberleşmede en ideal frekans olarak 21 cm. dalga boyundaki nötral hidrojen frekans çizgisini(1420 megasaykıl/sn.) önermişlerdi. Bilindiği gibi nötral hidrojen evrende en uygun elementtir. Cocconi ve Morrison’a göre, evrenlerdeki teknolojik medeniyetler arasında anlaşılır lisan vasıtası budur. Eğer zeki yaşam evrenlerin her yanında yaygınsa ve bu medeniyetlerde birbirinden 10 ya da 100 ışık yılı ayrılmışlarsa, en olası iletişim kanalı 1420 megasaykıl/sn. olacaktır.

  Cocconi ve Morrison’un önerileri, o yıllarda önemsenmişti. Fakat 1960’da Fank D. Drake bu yoldan giderek Ozma Projesi ile ilgili ilk adımını atmıştı. Ozma Projesi için West Virginia Green Bank’daki Ulusal Radyoastronomi Gözlemevi kullanıldı. F. D. Drake bu projede 11 ışık yılı uzaktaki Epsilon Eridani ve Tau Ceti Yıldızları’nı ele almıştı. Bu girişimden bir sonuç alınamadı ama birçok yeni şey öğrenildi. Aslında şöyle bir soru da akıllara gelebilir: “Biz dünyalılar, herhangi bir girişimde bulunmasak bile, radyonun icat edildiği 100 yıla yakın zamandan beri radyo/telsiz/TV. Yayınlarımız yıldızlararası ortamlarda saptanmış olamaz mı?”

  Çünkü radyo iletişimi son derece yaygın bir şekilde o yıllardan beri süregelmektedir. Radyonun, gezegenimizde ilk icat edildiği günlerden beri dünyadan ayrılan sinyallerin yüzlerce ışık yılı uzaklıklarda hala yollarına  devam etmektedir.

 Bu konuda eski Sovyet astrofizikçi N. S. Kardashev, teknolojik bakımdan ilerlemiş medeniyetleri 3 kategoriye ayırmıştı:

1- Çağdaş dünya düzeyinde olanlar(enerji tüketimi 4 x 109 Erg/sn), 2- Bağlı bulundukları yıldızın tüm enerjisini kanalize edebilecek düzeyde olanlar ki, bunların enerji tüketimi toplam olarak bizim güneşinkine eşit olabilir (4 x 1033 Erg/sn), 3- Enerji tüketimi tüm bir galaksinin aydınlığı kadar(yaklaşık 4x1044 Erg/sn) olan uygarlıklardır. Görüldüğü gibi, o yılların gerçek bilim insanları, her türlü bilimsel tutuculuktan ve koşullandırılmışlıktan uzak ve fikir çilesi çekmenin gereği olarak; günümüzde bile bazılarımızın yaptığı gibi, “Amaan canım, böyle hayali/fantastik şeyleri boş ver…” demeden, ufkumuzu açıcı ve başka çalışmalara zemin oluşturucu görüşleri bizlerden esirgememişler…

  Prof. Dr. KARDASHEV, meslektaşı Prof. DRAKE’in araştırmalarını yönelttiği Tau Ceti ve Epsilon Eridani yıldızlarından başka California Teknoloji Enstitüsü’nün sıralamasına göre katalog numaraları CTA- 21 ve CTA- 102 olan yıldızların da ele alınmalarını önermişti. Bu öneri üzerine ilk harekete geçen radyoastronomlardan G.B. SHOLOMİTSKİİ olmuştur. 1965 yılı başlarında 100 günlük periyotlar halinde söz konusu yıldızların yayınının yoğunlaştığını ve CTA- 102’den gelen sinyallerin yapay olabileceğini belirtmişti. Kısa bir süre sonra CTA 102’den gelen sinyallerle ilgili olarak, ikinci ilginç haber California Teknoloji Enstitüsü’nden gelmişti: Astronom J. D. WYNDHAM, CTA- 102’nin yakın çevresinde, radyo sinyallerinin geldiği yönde bir objeyi optik olarak saptadığını belirtiyordu. Adı geçen yıldızı daha sonraları “Quasar” olarak nitelendirenler olmuşsa da, aynı yıldızı Kardeshev’in sıralamasında 3. Tip uygarlık kategorisine sokanlar da olmuştur. Aslına bakılırsa, henüz Quasarların da ne olduğu tam olarak bilinmemektedir. Özet olarak, Carl SAGAN tüm bu araştırmalar için şunları söylemeden edememişti: “Başta Frank DRAK’in ki gibi, öncü araştırmalar bizim medeniyetimiz için büyük potansiyel değere sahiptir.”

  Von HOERNER’e göre, başka bir uygarlıktan gelecek sinyallerin doğası iki bakımdan tanınabilir(2): 1- Hizmet ettikleri amaç bakımından, 2- En ekonomik yayın kanalı olması bakımından.

Karşılaşacağımız Üç Tip Sinyal Olabilir:

Onların TV ya da radyo vericilerinden gelen yerel yayınlar, başka medeniyetlerle yapmakta oldukları görüşme yayınları, kendileriyle henüz bağlantı kurmamış bulunan medeniyetlerin dikkatlerini çekmek üzere yaptıkları yayınların anons sinyalleri.

  Bir anons sinyalinin en önemli karakteri, dikkat çekmesi yanında, aynı zamanda ekonomik olmasıdır. Bu amaçla kullanılacak enerji tüketimi ve başka kaynaklar minimum düzeyde olurken, bağlantı kurulacak uzaklık maksimum olmalıdır. Tüm bunlara rağmen, sinyalleri nasıl anlayacağız? Hiç kuşkusuz(tamamen olasılık dışı olmasa bile…) İngilizce ya da Türkçe bir yayın alacağımız söz konusu olamaz. Beklide, sinyalleri gönderenler fizik çevre olarak bizden tamamen farklı bir gezegenin mensupları olabilirler. Düşünce şekilleri, örf ve adetleri bizim alışık olduklarımızdan çok farklı olabilir. Çok çok olasıdır ki, gelen sinyallerin zekâ orijinli olduklarını bilsek bile, ne demek istediklerini anlayamayacağız. Dolayısıyla, yayın yapan bir uygarlığın dili belki de, çok çok uzun süre bizim için anlamsız kalacaktır; böylece de, iletişim amacına ulaşmayacaktır.

Bununla birlikte, dil(lisan) yerine resim belki daha yararlı olabilirdi… Yıldızlararası iletişimlerde en azından ilk mesajlar resim olmalıdır. Bunun ilk uygulamasını, ABD’de Dünya Dışı Zeki Hayat konusunda yapılan ilk bilimsel toplantıda Prof. Frank DRAKE yapmıştı.

Galaktik Uygarlıklar Arası Optik Bağlantı:

Çok dar bir ışık huzmesinin bir gezegenden bir başkasına gönderilmesi ilk bakışta basit bir iş gibi görülebilir. Oysaki elde mevcut en iyi projektörler bile paralel ışık huzmesi gönderemezler. Huzme demetini oluşturan ışınlar arasında çok çok az da olsa(olmazsa olmaz) bir açı vardır. Bu açı, dünya üzerindeki uzaklıklarda yok sayılabilir. Fakat gezegenler ve yıldızlararası uzaklıklar söz konusu olduğunda, iş değişmektedir. Olabildiğince dar bir yarıktan gönderilen bir ışık huzmesi 3000 km² lik bir alana yayılacaktır. Bu projektörün AY’dan dünya’ya yöneltildiğini varsayarsak; bu, dünyadan saptanamazdı. Böylece bugün elimizde bulunan optik projeksiyon teknikleri bu iş için yeterli görünmemektedir(2).

Akla gelen bu zorluklara karşın, optik araçlardan hemen vazgeçmemeliyiz. Çünkü bu konuda çalışan araştırıcılar MASER(Microwave Amplification by Stimulates Emission of Radiation) ve LASER(Light Amplification by Stimuladet Emission of Radiation) ışınlarını bu amaçla denemişlerdir. Böyle bir LASER ışını AY’a yöneltildiğinde, AY üzerinde 20 km²’lik bir alan aydınlatırdı. Nasıl ki bu çalışmalar hem ABD’de, hem de eski Sovyetlerde yıllar önce yapılmıştı. Hatta dünyadan gönderilen LASER radyasyonu AY’a çarptırılıp, tekrar dünyada yakalanmıştı.

Yıldızlararası bağlantı amacıyla, LASER’i ilk kullanan Amerikalı fizikçi(Massachusets Teknoloji Enstitüsü’nden) C. H. Townes ve R. N. Schwartz olmuştur. Bunlardan Townes, maser’le ilgili araştırmalarıyla da tanınır. Büyük bir teleskopla bir laser ışınının yakalanabilmesi için, o teleskopun 10 ışık yılı uzaklara kadar nüfuz edebilmesi gerekmektedir.

Bizim güneş sistemi içinde gezegenler arası optik bağlantı olasılığını ele alacak olursak, ilginç durumlarla karşılaşırız: Örneğin, bir Merihli gözlemciye dünya üzerinde(Venüs’ten 10 kez daha) parlak bir nokta olarak görünecektir. Bu bakımdan, galaktik medeniyetlerden çok, gezegensel medeniyetler arasında optik haberleşmeden(örneğin, LASER) söz edilebilir.

Galaksi İçinde Galaktik Medeniyetlerin Dağılımı:

“Hâlen Mevcut Dünya Dışı Zeki Hayat” Konferansı, Ulusal Radyo-astronomi Gözlemevi’nde, Kasım 1961’de Ulusal Bilimler Akademisi tarafından düzenlenmişti. Aşağıdaki büyük formülün nüvesi o konferansta ortaya atılmış ve sonradan Eylül 1971’deki(Sovyet Byurakan Gözlemevi’nde) Uluslar arası Dünya Dışı Medeniyetlerle Haberleşme Konferansı’nda geliştirilmiştir.

 

N: Mevcut teknolojik medeniyetlerin sayısı.

R: Galaksi içinde yıldız oluşum oranı.

Gezegen sistemleri bulunan yıldız oranı.

Her gezegen sisteminde ortalama gezegen sayısı.

Bunların arasında, üzerinde yaşam gelişebilecek gezegen oranı.

Üzerinde zeki yaşam bulunan gezegen oranı.

:Üzerinde bir medeniyet gelişmiş gezegen oranı.

L: Medeniyetin hayat süresi.

 

 ya da 

  Bu formüle göre, galaksimizde her 100(bin) yıldızdan birinin üzerinde ileri bir medeniyet taşıyan bir gezegeni olacaktır. Böylece bir medeniyete en olası uzaklık birkaç yüz ışık yılı olmaktadır. Bu uygulama ünlü astrofizikçi Frank DRAKE’e aittir. S.V. HOERNER’e göre, galaktik medeniyetler arasında olası uzaklık şöyle hesaplanır:

V    : Halen gezegenlerinde ileri medeniyetleri olan yıldız sayısı.

Hayata canlılığa elverişli olan yıldızların sayısı.

T      : En ihtiyar yıldızın yaşı.

T0      : Bir gezegen sisteminin oluşumuyla, üzerinde bir medeniyetin ortaya çıkışı arasında geçen zaman.

T      : Yıldız oluşum oranı(bu oran bir “T” periyodu boyunca sabit kalır).

  Bu yoldan hareketle Von HOERNER, her 3 milyon yıldızdan birinin, üzerinde zeki yaşam oluşmuş bir gezegeni bulunduğunu ifade etmiştir. Galaktik medeniyetler arasında ortalama uzaklık ise 1000(bin) ışık yılı kadardır.

d = İki komşu medeniyet arasında ortalama uzaklık. 360 parsec(yaklaşık 1000 ışık yılı).

d0= Komşu iki yıldız arasında ortalama uzaklık.

V= Halen gezegenlerinde ileri medeniyetleri olan yıldız sayısı.

  Sonuç olarak, bugün Samanyolu galaksimizde bulunduğu tahmin edilen, bizden daha ileri medeniyetlerin sayısı 50.000 ila 1 milyon arasında değişebilir, denmektedir(2). Teknolojik medeniyetler arasında ortalama uzaklık birkaç yüz ışık yılıyla 1000(bin) ışık yılı uzaklık arasında değişmektedir.

Otomatik Uzay Araçlarıyla Yıldızlararası Bağlantı:

Daha önceden de belirttiğimiz gibi, 15 ışık yılı uzaklık içinde(yaklaşık bizim güneş sisteminin spektrali tipinde) sadece beş yıldız sistemi bulunmaktadır: Alpha Centauri, Epsilon Eridani, 61 Cygnus- A, Epsilon Indi ve Tauceti.

  Öte yandan, teknolojik medeniyetler arasındaki ortalama uzaklık, birkaç yüz ya da bin ışık yılıdır. Muhtemelen meskûn gezegenleri bulunan binlerce yıldız var görünüyor(2). Yine şimdilik öyle görünmektedir ki, dünya dışı medeniyetlerden gelen sinyallerden birini yakalayabilmemiz için belki de uzunca bir süre(Prof. Frank DRAKE’in Ozma Projesi’ nde yaptığı gibi) daha pek çok yıldız dinlenecektir. Ancak o zaman, yapay sinyallerin uzayın nerelerinden geldiği anlaşılabilir. Derinlemesine bir “Yıldız Dinleme Operasyonu” uygulanmalıdır. Bugünkü teknolojik düzeyimizle, söz konusu yapay sinyaleri yakalamamız oldukça zordur. Ancak şu olasılığı da hatırdan çıkarmamalıyız: Belki de dünya dışı zeki uygarlıklar bizim güneş sistemi doğrultusunda hiç de optik/radyo impulsları göndermediler… Onlar kendilerine göre bazı nedenlerden dolayı; bizim güneşimizi, çevresinde gezegenler olan sayısız yıldızlar listesinden şimdilik çıkarmış olabilirler.

  Daha önce de belirttiğimiz gibi, dünyaya en yakın teknolojik medeniyetin uzaklığı birkaç yüz ışık yılı ve belki de 1000(bin) ışık yılıdır. Eğer teknolojik bir medeniyetin ortalama hayat süresi; bağlı bulunduğu yıldızın hayat süresiyle sınırlı ise, o zaman, sadece bizim Samanyolu Galaksisinde 1 milyar zeki medeniyetin olduğunu düşünebiliriz.

  Çevremizde meskûn bir gezegeni olan, dünyaya en yakın yıldızın hangisi olduğunu nasıl bileceğiz? Bu konuda Ronald BRACEWELL başka bir bağlantı aracı öneriyor: “Teknolojik bakımdan gelişmiş bir medeniyet, herhalde roketçilik ve öteki uzay araçları teknolojisinde de gelişmiştir. Hayat süresinin başlarında, bir medeniyet; komşusu durumunda olan bir teknolojik medeniyete yıldızlararası bir otomatik uydu gönderebilir, hatta amacına göre de istediği uygun bir yörüngeye bu uyduyu yerleştirebilir.”

  Günümüz dünyasında bile halen uzay teknolojisinde atılımlar olup durmaktadır. Bu konuda AY’la ilgili olarak; Luna III, Zond III, Ranger IX, Luna IX, Venüs ve Mars’la ilgili olarak da Maniner II ve II. Venüs III sayılabilir. Bu otomatik uyduların hareketleri dünyadan kontrol edilmekte ve gerekli yörünge ayarlamaları yapılabilmektedir. Yakın bir gelecekte, gezegenler çevresinde dolaşan yapay uydular elbette ki yapılacaktır.

  Gezegenlerden sonrada sıra, elbette ki komşu yıldızlara gelecektir. Bunlar bir bakıma; minik minik de olsa, yapay gezegenler olacaktır. Güneşimizden 100 ışık yılı uzaklıklarda bulunan meskûn gezegenli yıldızlardan birinin çevresine yapay bir uydu göndermek için(2 x 105 Km/sn)’lik bir hızın elde edilmesi gerekmektedir.

  Bugün dünya teknolojisi için bu, oldukça büyük bir hızdır; ama yine de ışık hızı kadar değil… Böyle bir otomatik uydu, içindeki aparatların çalışması için gerekli olan enerjiyi, hedef yıldızdan alacaktır. Madem ki, böyle bir uzay aracı; enerjisini gittikçe yaklaşmakta olduğu yıldızdan alacaktır, onun gönderdiği sinyal, dünyadan gönderilen sinyalden daha güçlü olacaktır. Ayrıca, araçtan gönderilecek(gelecek) sinyaller, dünyadan gönderilecek olan sinyallere oranla hedefe ulaşmak için daha az bir yol kat edecektir. Böyle bir araçtan gelen sinyallerin kaynağı (daha yakın olması bakımından) dünyaya oranla daha kolaylıkla hedef medeniyet tarafından saptanabilecektir. Bu şekilde, dünya dışı bir toplum, uzak bir uygarlıktan bir haberciyi fark etmiş olacaktır. Böyle bir keşifte bulunur bulunmaz da, kendi olanaklarıyla yoğun bir araştırmaya girişecektir: Benzer şekilde, onlar da karşı bir uyduyu(otomatik uzay aracını) gönderebilirler. Bu şekilde, aralarında birkaç 10 ışık yılı uzaklık bulunan iki teknolojik medeniyet arasında bağlantı kurulmuş olacaktır.

(1)  EARTH IN SPACE, V.O.A

(2)  INTELLIGENT LIFE IN THE UNIVERSE, Prof. Shklovskii, Prof. SAGAN.

<< Önceki Bölüm

Yayın Tarihi: 06.Haziran.2011
 
 

© Astroset 2004-2011