Yıldızlararası iletişimde aşılması gereken engeller arasında
yıldızlar arası ortam, gezegenin atmosferi ve iyonosferinden
başka, evrenin kendi doğal “gürültüsü” de
bulunmaktadır. Çünkü uzayda her madde tüm dalga
boylarında(radyo dalgaları da dâhil) yayında bulunur. Şimdi
galaksinin herhangi bir noktasındaki bir gezegenin hayli ileri
bir teknolojik medeniyete ulaştığını ve sesini evrene duyurmak
istediğini farz edelim: “A” olarak
adlandıracağımız bu gezegenin sâkinleri, kendileri gibi ileri
olduğunu tahmin ettikleri bir yıldızın çevresinde dönmekte
olan “B” gezegeni doğrultusunda bir radyo
sinyali gönderdiklerini varsayalım. Böyle bir projede ilk
engel hemen karşılarındadır. Bu engel, “A”
gezegeninin bağlı olduğu yıldızın doğrudan doğruya kendisinin
sürekli radyo-emisyonudur. “B” gezegenini radyo
alıcıları, “A” gezegeninin bağlı bulunduğu
yıldızın yaymakta olduğu radyo sinyalleri (kendi doğal
“gürültüsü/uğultusu” ) içinde, “A”
gezegeninden özellikle gönderilen yapay sinyallerin hangileri
olduğunu(hiç değilse, bizim bugünkü teknolojik
olanaklarımızla) ayırt edemeyeceklerdir.
Böylece,
bu ilk örnekten hemen anlaşılmaktadır ki, dünyamızdan
gönderilecek böyle bir radyo sinyali, en azından bizim güneşin
radyo sinyallerinden(kendi doğal “gürültüsü”nden)
daha güçlü olmalıdır. Burada göz ardı edilmemesi gereken başka
bir nokta da, güneşimizin tüm frekanslarda yayın yapmakta
olduğudur. Güneşimizin sakin zamanlarındaki radyo yayını 10
ile 100 santimetrelik dalga boylarında, yaklaşık 109
kilowattır. Yukarıda belirtilen amaçlarda kullanılmak üzere
dünyada büyük radyo-teleskoplar vardır. Bunların belli
başlıları şunlardır:
- The Arecibo Ionospheric Observatory-Porto Rico.
- National Radio Astronomy Observatory- Green Bank, West
Virginia.
- ABD, Seti Projesinde(1979’dan itibaren) kullanılan çok
duyarlı radyo-teleskoplar, Jet Propulsion Lab.
Bu çalışmalarda 10 parsec(1 parsec = 32,6 ışık yılı)’den daha
uzak mesafeler için vericinin gücü 10 kilowatt ve 10.000
saykıl/sn. olmalıdır. Güneşimizin radyo emisyonuyla birlikte
bunu da hallettiğimizi farz etsek, bu kez başka bir güçlüğün
bizi beklediğini hemen fark edeceğiz: Yıldızlararası iletişim
için olası frekansların adedini, olası meskun gezegenlerin
adediyle çarptığımız zaman göreceğiz ki, teknolojik
medeniyetlerle yoğun bir şekilde iskan edilmiş bulunan bir
galakside, yıldızlararası radyo bağlantısının kurulması,
inatçı bir sorun olarak karşımıza hep çıkacaktır…
Cocconi ve Morrison böyle bir haberleşmede en ideal frekans
olarak 21 cm. dalga boyundaki nötral hidrojen frekans
çizgisini(1420 megasaykıl/sn.) önermişlerdi. Bilindiği gibi
nötral hidrojen evrende en uygun elementtir. Cocconi ve
Morrison’a göre, evrenlerdeki teknolojik medeniyetler arasında
anlaşılır lisan vasıtası budur. Eğer zeki yaşam evrenlerin her
yanında yaygınsa ve bu medeniyetlerde birbirinden 10 ya da 100
ışık yılı ayrılmışlarsa, en olası iletişim kanalı 1420
megasaykıl/sn. olacaktır.
Cocconi ve Morrison’un önerileri, o yıllarda önemsenmişti.
Fakat 1960’da Fank D. Drake bu yoldan giderek Ozma Projesi ile
ilgili ilk adımını atmıştı. Ozma Projesi için West Virginia
Green Bank’daki Ulusal Radyoastronomi Gözlemevi kullanıldı. F.
D. Drake bu projede 11 ışık yılı uzaktaki Epsilon Eridani ve
Tau Ceti Yıldızları’nı ele almıştı. Bu girişimden bir sonuç
alınamadı ama birçok yeni şey öğrenildi. Aslında şöyle bir
soru da akıllara gelebilir: “Biz
dünyalılar, herhangi bir girişimde bulunmasak bile, radyonun
icat edildiği 100 yıla yakın zamandan beri radyo/telsiz/TV.
Yayınlarımız yıldızlararası ortamlarda saptanmış olamaz mı?”
Çünkü radyo iletişimi son derece yaygın bir şekilde o
yıllardan beri süregelmektedir. Radyonun, gezegenimizde ilk
icat edildiği günlerden beri dünyadan ayrılan sinyallerin
yüzlerce ışık yılı uzaklıklarda hala yollarına devam
etmektedir.
Bu konuda eski Sovyet astrofizikçi N. S. Kardashev,
teknolojik bakımdan ilerlemiş medeniyetleri 3 kategoriye
ayırmıştı:
1- Çağdaş dünya düzeyinde olanlar(enerji tüketimi 4 x
109 Erg/sn), 2- Bağlı bulundukları yıldızın
tüm enerjisini kanalize edebilecek düzeyde olanlar ki,
bunların enerji tüketimi toplam olarak bizim güneşinkine eşit
olabilir
(4 x 1033 Erg/sn), 3- Enerji tüketimi tüm
bir galaksinin aydınlığı kadar(yaklaşık 4x1044
Erg/sn) olan uygarlıklardır. Görüldüğü gibi, o yılların gerçek
bilim insanları, her türlü bilimsel tutuculuktan ve
koşullandırılmışlıktan uzak ve fikir çilesi çekmenin gereği
olarak; günümüzde bile bazılarımızın yaptığı gibi,
“Amaan canım, böyle hayali/fantastik şeyleri boş ver…”
demeden, ufkumuzu açıcı ve başka çalışmalara zemin oluşturucu
görüşleri bizlerden esirgememişler…
Prof. Dr. KARDASHEV, meslektaşı Prof. DRAKE’in araştırmalarını
yönelttiği Tau Ceti ve Epsilon Eridani yıldızlarından başka
California Teknoloji Enstitüsü’nün sıralamasına göre katalog
numaraları CTA- 21 ve CTA- 102 olan yıldızların da ele
alınmalarını önermişti. Bu öneri üzerine ilk harekete geçen
radyoastronomlardan G.B. SHOLOMİTSKİİ olmuştur. 1965 yılı
başlarında 100 günlük periyotlar halinde söz konusu
yıldızların yayınının yoğunlaştığını ve CTA- 102’den gelen
sinyallerin yapay olabileceğini belirtmişti. Kısa bir süre
sonra CTA 102’den gelen sinyallerle ilgili olarak, ikinci
ilginç haber California Teknoloji Enstitüsü’nden gelmişti:
Astronom J. D. WYNDHAM, CTA- 102’nin yakın çevresinde, radyo
sinyallerinin geldiği yönde bir objeyi optik olarak
saptadığını belirtiyordu. Adı geçen yıldızı daha sonraları
“Quasar” olarak nitelendirenler olmuşsa da, aynı
yıldızı Kardeshev’in sıralamasında 3. Tip uygarlık
kategorisine sokanlar da olmuştur. Aslına bakılırsa, henüz
Quasarların da ne olduğu tam olarak bilinmemektedir. Özet
olarak, Carl SAGAN tüm bu araştırmalar için şunları söylemeden
edememişti: “Başta Frank DRAK’in ki gibi, öncü
araştırmalar bizim medeniyetimiz için büyük potansiyel değere
sahiptir.”
Von HOERNER’e göre, başka bir
uygarlıktan gelecek sinyallerin doğası iki bakımdan
tanınabilir(2):
1- Hizmet ettikleri amaç bakımından, 2- En
ekonomik yayın kanalı olması bakımından.
Karşılaşacağımız Üç Tip Sinyal Olabilir:
Onların TV ya da radyo vericilerinden gelen yerel yayınlar,
başka medeniyetlerle yapmakta oldukları görüşme yayınları,
kendileriyle henüz bağlantı kurmamış bulunan medeniyetlerin
dikkatlerini çekmek üzere yaptıkları yayınların anons
sinyalleri.
Bir anons sinyalinin en önemli karakteri, dikkat çekmesi
yanında, aynı zamanda ekonomik olmasıdır. Bu amaçla
kullanılacak enerji tüketimi ve başka kaynaklar minimum
düzeyde olurken, bağlantı kurulacak uzaklık maksimum
olmalıdır. Tüm bunlara rağmen, sinyalleri nasıl anlayacağız?
Hiç kuşkusuz(tamamen olasılık dışı olmasa bile…) İngilizce ya
da Türkçe bir yayın alacağımız söz konusu olamaz. Beklide,
sinyalleri gönderenler fizik çevre olarak bizden tamamen
farklı bir gezegenin mensupları olabilirler. Düşünce
şekilleri, örf ve adetleri bizim alışık olduklarımızdan çok
farklı olabilir. Çok çok olasıdır ki, gelen sinyallerin zekâ
orijinli olduklarını bilsek bile, ne demek istediklerini
anlayamayacağız. Dolayısıyla, yayın yapan bir uygarlığın dili
belki de, çok çok uzun süre bizim için anlamsız kalacaktır;
böylece de, iletişim amacına ulaşmayacaktır.
Bununla birlikte, dil(lisan) yerine resim belki daha yararlı
olabilirdi… Yıldızlararası iletişimlerde en azından ilk
mesajlar resim olmalıdır. Bunun ilk uygulamasını, ABD’de Dünya
Dışı Zeki Hayat konusunda yapılan ilk bilimsel toplantıda
Prof. Frank DRAKE yapmıştı.
Galaktik Uygarlıklar Arası Optik Bağlantı:
Çok dar bir ışık huzmesinin bir
gezegenden bir başkasına gönderilmesi ilk bakışta basit bir iş
gibi görülebilir. Oysaki elde mevcut en iyi projektörler bile
paralel ışık huzmesi gönderemezler. Huzme demetini oluşturan
ışınlar arasında çok çok az da olsa(olmazsa olmaz) bir açı
vardır. Bu açı, dünya üzerindeki uzaklıklarda yok sayılabilir.
Fakat gezegenler ve yıldızlararası uzaklıklar söz konusu
olduğunda, iş değişmektedir. Olabildiğince dar bir yarıktan
gönderilen bir ışık huzmesi 3000 km² lik bir alana
yayılacaktır. Bu projektörün AY’dan dünya’ya yöneltildiğini
varsayarsak; bu, dünyadan saptanamazdı. Böylece bugün elimizde
bulunan optik projeksiyon teknikleri bu iş için yeterli
görünmemektedir(2).
Akla gelen bu zorluklara karşın, optik araçlardan hemen
vazgeçmemeliyiz. Çünkü bu konuda çalışan araştırıcılar
MASER(Microwave Amplification by Stimulates Emission of
Radiation) ve LASER(Light Amplification by Stimuladet Emission
of Radiation) ışınlarını bu amaçla denemişlerdir. Böyle bir
LASER ışını AY’a yöneltildiğinde, AY üzerinde 20 km²’lik bir
alan aydınlatırdı. Nasıl ki bu çalışmalar hem ABD’de, hem de
eski Sovyetlerde yıllar önce yapılmıştı. Hatta dünyadan
gönderilen LASER radyasyonu AY’a çarptırılıp, tekrar dünyada
yakalanmıştı.
Yıldızlararası bağlantı amacıyla, LASER’i ilk kullanan
Amerikalı fizikçi(Massachusets Teknoloji Enstitüsü’nden) C. H.
Townes ve R. N. Schwartz olmuştur. Bunlardan Townes, maser’le
ilgili araştırmalarıyla da tanınır. Büyük bir teleskopla bir
laser ışınının yakalanabilmesi için, o teleskopun 10 ışık yılı
uzaklara kadar nüfuz edebilmesi gerekmektedir.
Bizim güneş sistemi içinde gezegenler arası optik bağlantı
olasılığını ele alacak olursak, ilginç durumlarla
karşılaşırız: Örneğin, bir Merihli gözlemciye dünya
üzerinde(Venüs’ten 10 kez daha) parlak bir nokta olarak
görünecektir. Bu bakımdan, galaktik medeniyetlerden çok,
gezegensel medeniyetler arasında optik haberleşmeden(örneğin,
LASER) söz edilebilir.
Galaksi İçinde Galaktik Medeniyetlerin Dağılımı:
“Hâlen Mevcut Dünya Dışı Zeki Hayat”
Konferansı, Ulusal Radyo-astronomi Gözlemevi’nde, Kasım
1961’de Ulusal Bilimler Akademisi tarafından düzenlenmişti.
Aşağıdaki büyük formülün nüvesi o konferansta ortaya atılmış
ve sonradan Eylül 1971’deki(Sovyet Byurakan Gözlemevi’nde)
Uluslar arası Dünya Dışı Medeniyetlerle Haberleşme
Konferansı’nda geliştirilmiştir.
N:
Mevcut teknolojik medeniyetlerin sayısı.
R:
Galaksi içinde yıldız oluşum oranı.
Gezegen sistemleri bulunan yıldız oranı.
Her gezegen sisteminde ortalama gezegen sayısı.
Bunların arasında, üzerinde yaşam gelişebilecek gezegen oranı.
Üzerinde
zeki yaşam bulunan gezegen oranı.
:Üzerinde
bir medeniyet gelişmiş gezegen oranı.
L: Medeniyetin
hayat süresi.
ya
da
Bu formüle göre, galaksimizde
her 100(bin) yıldızdan birinin üzerinde ileri bir medeniyet
taşıyan bir gezegeni olacaktır. Böylece bir medeniyete en
olası uzaklık birkaç yüz ışık yılı olmaktadır. Bu uygulama
ünlü astrofizikçi Frank DRAKE’e aittir.
S.V. HOERNER’e göre, galaktik medeniyetler arasında olası
uzaklık şöyle hesaplanır:
V :
Halen gezegenlerinde ileri medeniyetleri olan yıldız sayısı.
Hayata canlılığa elverişli olan yıldızların sayısı.
T :
En ihtiyar yıldızın yaşı.
T0 :
Bir gezegen sisteminin oluşumuyla, üzerinde bir medeniyetin
ortaya çıkışı arasında geçen zaman.
T :
Yıldız
oluşum oranı(bu oran bir “T” periyodu boyunca
sabit kalır).
Bu yoldan hareketle Von HOERNER, her 3 milyon yıldızdan
birinin, üzerinde zeki yaşam oluşmuş bir gezegeni bulunduğunu
ifade etmiştir. Galaktik medeniyetler arasında ortalama
uzaklık ise 1000(bin) ışık yılı kadardır.
d =
İki komşu medeniyet arasında ortalama uzaklık.
360 parsec(yaklaşık 1000 ışık yılı).
d0=
Komşu iki yıldız arasında ortalama uzaklık.
V=
Halen gezegenlerinde ileri medeniyetleri olan yıldız sayısı.
Sonuç olarak, bugün Samanyolu
galaksimizde bulunduğu tahmin edilen, bizden daha ileri
medeniyetlerin sayısı 50.000 ila 1 milyon arasında
değişebilir, denmektedir(2).
Teknolojik medeniyetler arasında ortalama uzaklık birkaç yüz
ışık yılıyla 1000(bin) ışık yılı uzaklık arasında
değişmektedir.
Otomatik Uzay Araçlarıyla Yıldızlararası Bağlantı:
Daha önceden de belirttiğimiz gibi, 15 ışık yılı uzaklık
içinde(yaklaşık bizim güneş sisteminin spektrali tipinde)
sadece beş yıldız sistemi bulunmaktadır: Alpha Centauri,
Epsilon Eridani, 61 Cygnus- A, Epsilon Indi ve
Tauceti.
Öte
yandan, teknolojik medeniyetler arasındaki ortalama uzaklık,
birkaç yüz ya da bin ışık yılıdır. Muhtemelen meskûn
gezegenleri bulunan binlerce yıldız var görünüyor(2). Yine
şimdilik öyle görünmektedir ki, dünya dışı medeniyetlerden
gelen sinyallerden birini yakalayabilmemiz için belki de
uzunca bir süre(Prof. Frank DRAKE’in Ozma Projesi’ nde yaptığı
gibi) daha pek çok yıldız dinlenecektir. Ancak o zaman, yapay
sinyallerin uzayın nerelerinden geldiği anlaşılabilir.
Derinlemesine bir “Yıldız Dinleme Operasyonu”
uygulanmalıdır. Bugünkü teknolojik düzeyimizle, söz konusu
yapay sinyaleri yakalamamız oldukça zordur. Ancak şu olasılığı
da hatırdan çıkarmamalıyız: Belki de dünya dışı zeki
uygarlıklar bizim güneş sistemi doğrultusunda hiç de
optik/radyo impulsları göndermediler… Onlar kendilerine göre
bazı nedenlerden dolayı; bizim güneşimizi, çevresinde
gezegenler olan sayısız yıldızlar listesinden şimdilik
çıkarmış olabilirler.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, dünyaya en yakın teknolojik
medeniyetin uzaklığı birkaç yüz ışık yılı ve belki de
1000(bin) ışık yılıdır. Eğer teknolojik bir medeniyetin
ortalama hayat süresi; bağlı bulunduğu yıldızın hayat
süresiyle sınırlı ise, o zaman, sadece bizim Samanyolu
Galaksisinde 1 milyar zeki medeniyetin olduğunu düşünebiliriz.
Çevremizde meskûn bir gezegeni olan, dünyaya en yakın yıldızın
hangisi olduğunu nasıl bileceğiz? Bu konuda Ronald BRACEWELL
başka bir bağlantı aracı öneriyor: “Teknolojik bakımdan
gelişmiş bir medeniyet, herhalde roketçilik ve öteki uzay
araçları teknolojisinde de gelişmiştir. Hayat süresinin
başlarında, bir medeniyet; komşusu durumunda olan bir
teknolojik medeniyete yıldızlararası bir otomatik uydu
gönderebilir, hatta amacına göre de istediği uygun bir
yörüngeye bu uyduyu yerleştirebilir.”
Günümüz dünyasında bile halen uzay teknolojisinde atılımlar
olup durmaktadır. Bu konuda AY’la ilgili olarak; Luna III,
Zond III, Ranger IX, Luna IX, Venüs ve Mars’la ilgili olarak
da Maniner II ve II. Venüs III sayılabilir. Bu otomatik
uyduların hareketleri dünyadan kontrol edilmekte ve gerekli
yörünge ayarlamaları yapılabilmektedir. Yakın bir gelecekte,
gezegenler çevresinde dolaşan yapay uydular elbette ki
yapılacaktır.
Gezegenlerden sonrada sıra, elbette ki komşu yıldızlara
gelecektir. Bunlar bir bakıma; minik minik de olsa, yapay
gezegenler olacaktır. Güneşimizden 100 ışık yılı uzaklıklarda
bulunan meskûn gezegenli yıldızlardan birinin çevresine yapay
bir uydu göndermek için(2 x 105 Km/sn)’lik bir
hızın elde edilmesi gerekmektedir.
Bugün dünya teknolojisi için bu, oldukça büyük bir hızdır; ama
yine de ışık hızı kadar değil… Böyle bir otomatik uydu,
içindeki aparatların çalışması için gerekli olan enerjiyi,
hedef yıldızdan alacaktır. Madem ki, böyle bir uzay aracı;
enerjisini gittikçe yaklaşmakta olduğu yıldızdan alacaktır,
onun gönderdiği sinyal, dünyadan gönderilen sinyalden daha
güçlü olacaktır. Ayrıca, araçtan gönderilecek(gelecek)
sinyaller, dünyadan gönderilecek olan sinyallere oranla hedefe
ulaşmak için daha az bir yol kat edecektir. Böyle bir araçtan
gelen sinyallerin kaynağı (daha yakın olması bakımından)
dünyaya oranla daha kolaylıkla hedef medeniyet tarafından
saptanabilecektir. Bu şekilde, dünya dışı bir toplum, uzak bir
uygarlıktan bir haberciyi fark etmiş olacaktır. Böyle bir
keşifte bulunur bulunmaz da, kendi olanaklarıyla yoğun bir
araştırmaya girişecektir: Benzer şekilde, onlar da karşı bir
uyduyu(otomatik uzay aracını) gönderebilirler. Bu şekilde,
aralarında birkaç 10 ışık yılı uzaklık bulunan iki teknolojik
medeniyet arasında bağlantı kurulmuş olacaktır. |