Modern astrolojide psikolojik ve ezoterik yaklaşımlara ilave olarak,
bilimsel yani deneysel olarak da astrolojiye hakkını verme çabaları
bulunmaktadır. Bu konuda kişisel deneyime başvurmak yeterli olmayıp bu
düşüncede olanların daha çok bilimsel olarak kabul edilmiş verilere
erişmek isteyişleri öne çıkmaktadır. Makale dizimizin başlarında klasik
filolog Franz Boll’un, “astroloji aynı anda
hem din hem de bilim olmak istiyor !”
deyişini hatırlayalım. Bilimsel araştırma, astrolojiye mevcut bilimsel
gerekliliklerle bakabilmeyi sağlayan bir zemin edindirme eylemidir.
Dolayısıyla bilimsel astroloji,
astrolojinin yirminci yüzyılda yürüdüğü üçüncü yoludur. 1920’lerde, bazı astrologlar istatistiki veriler
toplamaya başladılar ve bu şüphecileri ikna etmek içindi. Bu süreçte
astrolog Herbert v. Klöckler, kazalarla, suçlarla ve ressamların,
şairlerin ve avukatların bazı yetenekleri ile ilgili özel astrolojik
bağlantılar bulma amacı ile 5000 tane horoskop inceledi. O ve diğer
astrologlar bu çalışma sırasında astrolojinin kabul görmesi yönünde bir
eğilim gördüler. Yine de Klöckler bulduğu sonuçları kesin olarak kabul
edilmiş saymadı ve dolayısıyla da bunlar bilimsel olarak değerli
görülmedi. [58]
Astrolojiyi istatistiki verilerle onaylayabilecek küçücük de olsa bir
ipucu bulmak için en çok bilinen ve en kapsamlı çaba 1970’lerde Fransız
psikolog Michel Gauquelin
tarafından gösterilmişti. Toplam 35.907 doğum haritasını temel alan
çalışmasında insanların kariyer seçimlerinin astroloji yoluyla teyit
edilip edilemeyeceğini test etmiştir. Aynı işi yapan kişilerin benzer
horoskoplarının olup olamayacağını belirlemeye çalışmıştır. Bulgularını
ise Cosmic
Influences on Human Behaviour
(Kozmik Etkilerin
İnsan Davranışlarına Etkisi)
adlı kitabında sunmuştur, sözkonusu kitap
1983’te Almanya’da da basılmıştır.
[59]
İlk olarak keşfettiği, (her ne
kadar esaslı bir astroloji takipçisi olsa da) gazetelerdeki horoskop
yorumlarının tamamen yanlış olduğuydu. Böylelikle de ortaya istatistiki
olarak örneğin, profesyonel asker veya atletler arasında koç ve akrep
burcundan olanların sayısının diğer mesleklerde hiç olmadığı kadar çok
sayıda olduğu çıkmaktadır. Popüler astroloji böyle sonuçlar ortaya
koymaktadır çünkü bu astroloji türü “Koç” ve “Akrep” burçlarını yüksek
fiziksel güce sahip bedenleri olan savaşa hazır ve agresif kişiler
olarak görmektedir.
Bununla birlikte Gauquelin aynı
zamanda şu sonuca varmıştır; kişilere ait gezegensel pozisyonlara dair
dikkatli bir araştırma aynı zamanda da belirli mesleklere eğilimleri
ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, ortalamanın üzerinde bir sayıdaki
vakada, askerlerin ve atletlerin başucu pozisyonlarında Mars Gezegeninin
bulunduğu söylenebilmekteydi. Benzer şekilde politikacılar için de
Jüpiter gezegeni geçerli olurken, yazarlar için ay, bilim adamları için
ise Satürn gezegeni aynı şekilde etkiliydi. Bu aynı zamanda gök
cisimlerinin klasik tanrılarına da tekabül etmekteydi; buna göre Mars
savaş tanrısı, Jüpiter dini ve politik gücün tanrısı, ay bilgelik
tanrısı veya tanrıçası ve Satürn ise katı maddenin tanrısıydı. Bununla
beraber Gauquelin, verdiği bilginin doğru olduğu kabul edilirse,
binlerce kişiden tamamen istatistiki olmak üzere ortalama bir değer
ortaya çıkarmıştı ancak bu değer, belirli bir kişinin gelişimi ile
ilgili herhangi bir yorum içermemekteydi. Başka bir deyişle, Gauquelin’e
göre belirli bir horoskoptan en iyi ihtimalle belirli mesleklere yönelik
belirli bir genel eğilim, belirli bir olasılık düzeyinde belirlenebilir
ve bu da özel bir vakada bu eğilimin fark edilmesi adına hiçbirşey ifade
etmemektedir.
Bu çalışmada, gazete astrolojisine dair pek çok astrolojik kabul ve aynı
zamanda daha detaylı bazı horoskop yorumları karşılık bulamamaktadır.
Bununla birlikte Gauquelin’e göre, astrolojiyle ilgili bir şey yine de
değişmeden kalmaktadır. Pek çok bilim adamı bu araştırmayla ilgilenmiş,
bazıları yetersiz bularak reddetmiştir. Diğerleri ise, örneğin psikolog
Hans Jürgen Eysenck araştırmanın güvenilir olduğunu kabul etmiştir.
[60] Bu
çalışmayı ilgilendiren tartışma günümüzün bilim adamları tarafından hala
devam ettirilmekte olup konu açık kalmaya devam etmektedir. Bu
çalışmayla ilgili bilim adamları arasındaki tipik bir görüş, İngiliz
astronom G.O. Abell’ın ifadesinde özetleniyor: “
Gauquelin’in bulduğu sonuçların aldatıcı olduğunun ortaya çıkacağına
dair güçlü şüphelerim var. Ama eğer bunların sadece bir kısmının bile
doğru olduğu ortaya çıkarsa bu, insanlar üzerindeki kozmik etkilerin
tespit edilmesinde çok büyük bir dönüm noktası olacaktır.
”[61]
Bu konuyla ilgili daha ileri
aşamada bir araştırma 1997 yılında Klaus-Peter Endres ve Wolfgang Schad
[62]
isimli biyologlar tarafından gerçekleştirildi. Burada araştırılan şey
bir astrolojik bağlantıyı tespit etmeye yardımcı olabilecek en küçük bir
ipucunu bile olsa bulabilmekti. Horoskopları incelemediler, çok daha
genel bir çalışmaya başladılar. Çeşitli organizmaların, özellikle
bitkilerin ve deniz canlılarının ayın çeşitli fazlarına nasıl tepki
verdiklerini belirlemek istemişlerdi.
Ayın dünya üzerinde bir tür etkide bulunduğu, örneğin gel-git’e neden
oluşu gibi, kabul edilmektedir. Ama burada yapılmak istenen ayın
fazlarının; yani yeni ayın, dolunayın, yükselen ve alçalan dördünlerin,
bitkiler ve hayvanlar tarafından “fark
edilip fark edilmediğini” ve buna göre bir
hareketlenmelerinin olup olmadığını kontrol etmekti. Her şeyden önce
ise, bütün dış faktörler, yani ay ışığı, gel-git gibi unsurların
etkisinin olmadığı durumlarda da bitki ve hayvanların aynı şekilde tepki
verip vermediğini ortaya çıkarmak istemişlerdi. Dolayısıyla bu
araştırmanın konusu, astrolojinin kabul ettiği göksel cisimlerle dünya
üzerindeki yaşam arasındaki “gizemli
güçlerin” gerçekten var olup olmadıklarını
ortaya çıkarmaktı.
Çok sayıdaki, kısmen çok karmaşık
deneylerin sonuçları iki grup organizmanın var olduğunu ortaya
çıkarmıştı. Araştırma yapılan bitki ve hayvanların bazılarının ayın
fazlarına bağlanan büyümesinde ve davranışlarında hiçbir hareketlenme
gözlenmiyordu. Ama diğer pek çok türde, ayın fazları ile uyumlu bir
hareketlenme ortaya çıkıyordu. Dolayısıyla, bazı bitki ve hayvanlar
büyüme veya üremeleriyle ilgili sadece dolunayda tepki verirken,
bazıları sadece yeniayda, diğerleri ise yükselen veya alçalan dördünde
tepki vermektedir. Burada, kişisel ve oldukça karmaşık
deneyler detaylı olarak tanımlanmıyor belki ama bu iki biyolog bilimsel
olarak güvenilir bir hükme sahip olmak adına yeterince bilgi
topladıklarına ikna olmuşlardı. Bu sonuçlara göre, pek çok bitki ve
hayvanın dış tesirlerden bağımsız olarak belirli davranış modelleri
dikte eden bir “içsel saatleri”
olduğu kesin görünüyor. Bu “içsel saat” ayın belirli fazlarına belirgin
bir biçimde paralel çalışmaktadır, hatta söz konusu bitki ve hayvanlar
ayı “göremeseler bile”, yani örneğin laboratuarda uzun süreler boyunca
üzerleri örtülü bir biçimde kalsalar bile böyle olmaktadır.
Şimdi, bu bize astroloji ile ilgili
olarak neyi anlatıyor? Astroloji, bahsi geçen sonuçların doğru olduğu
varsayılırsa ispat edilmiş oluyor mu? İlk sorulan soru, göksel
cisimlerin tesirlerinin, bilinen fiziksel göstergelerin dışında, deneyle
kanıtlanabilir göstergelerinin de olup olmadığıydı. İşte bu iki
biyoloğun iddiası: pek çok vakada böyle göstergeler var ama diğer
vakalarda yok.
Sadece pozitif sonuçları düşünecek
olursak, şu söylenmeli; ayın tesirinin göstergesinin bulunduğu bir yerde
bizler gerçekten bir “etkiden” bahsedemeyiz. Örnekler gösteriyor ki,
daha çok, bitkiler ve hayvanlar ayın fazlarına cismani bir biçimde
paralel davranıyor. Dolayısıyla sadece şunu söyleyebiliriz ki her iki
durum da birbirine paralel olarak gelişiyor. Bizler bunun bir tesadüf mü
olduğunu, yoksa şimdiye kadar bilim için örtülü kalmış gizemli güçlerin
meydana getirdiği bir sonuç mu olduğunu bilimsel olarak teyid
edemiyoruz.
Şimdi, Kral Asurbanipal’in kütüphanesinin Mezopotamya kehanet yorumunu
hatırlayalım. Orada, astrologlar çok bilimsel olarak olmasa da temelde
bilimsele çok yakın bir biçimde, yüzyıllar boyu süren gözlemlerin
yardımıyla gökte gezinen “yıldız tanrılarla”
dünya üzerinde meydana gelen pek çok olay arasında paralel bir ilişkinin
var olduğunu keşfetmişlerdi. Bunun gerçekten her zaman olup olmadığı
hiçbir şekilde teyit edilememektedir. Ama astrologlar bu gözlemleri
yapabileceklerini farz etmişlerdir. Astrologlar aynı zamanda, yukarıda
da bahsedildiği gibi, gökyüzünde belirenlerle dünya üzerinde belirenler
arasında da bir paralellik olduğunu kabul etmişlerdir. Belki de, bugün
bazı vakalarda kesin bilimsel yöntemlerle açığa çıkarılabilen bu paralel
ilişkiyle ilgili olarak bir şey biliyor ya da bir şeyden
şüpheleniyorlardı.
Bununla beraber, bu çalışma
horoskop yorumu için yeterince veri sağlamıyor. Ayın fazları ile
organizmaların davranışları arasındaki paralelliklerin kanıtı yalnızca
bazı vakalarda ve çok sıra dışı durumlarda görülebiliyor. Göksel
cisimlerin hareketleri ile dünya olaylarının arasındaki paralellik
gelecekte çok daha iyi gösterilebilecektir. Bu da şu demek oluyor;
öncelikle astrolojinin temelleri “saçmalık” olarak tanımlanamaz. Bununla
beraber, horoskop yorumlarının bilimsel olarak kanıtlanması, uygulamalı
astrolojide de görüldüğü gibi, zor olacaktır. Astroloji gerçeğinin ne
olduğu sorusu gelecekte de, bir kişisel deneyim ve karar konusu olarak
kalacaktır, tıpkı her dini öğretide olduğu gibi. |