Ezoterizm ve Gizemcilik

WWW.ASTROSET.COM

HERMETİK ÖĞRETİ’DE İNİSİYASYON - 4

Hermetizmin Tarihsel Gelişimi

  Hermetik öğretiye göre, ruh ışıktır; madde ise, karanlık. Ruhlar “gökten”, karanlık yeryüzüne süzülerek inerler ve maddeyle “birleşirler”. Yani, ruhçuluktaki ifadesiyle enkarne olurlar. Bu, onlar için bir sınavdır. Günümüzde Hermes’e atfedilen birkaç eser Mısır hiyeroglifleriyle değil; Yunanca, Latince ve Kopt dilinde yazılmıştır. Bu iddiaya göre, Hermes’in kitapları tek bir kadim bilgenin değil, çok eski çağlarda yaşamış, pek çok bilge kişinin ürünüdür ama hepsi de Hermes’e atfedilmiştir. Öyle de olsa, böyle de olsa, hiçbir şey bu kitaplarda yazılanların inisiyatik değerini azaltmaz.

  İlk çağın hemen hemen tüm felsefeleri ya Hermetizm’den etkilenmiş, ya da kendilerini bu bilgi külliyatına karşı savunmak durumunda kalmışlardır. İlk Hıristiyanların önde gelenlerinin bir çoğu Mısır’da yaşamış ve Hermes’in eserlerinin pek çoğuna sahip olma fırsatını yakalamışlardır. Hermetik felsefeyi içeren eserler  M.Ö.2 ve 3.cü yüzyıllarda İskenderiye kentinde toplanmıştı. O yıllarda İskenderiye, Atina’yı bile geride bırakan büyük bir öğrenim merkeziydi ve İskenderyeliler bilgiye susamışlıklarıyla ün yapmışlardı. Kentin yöneticisi Yunanlı vali I.ci Ptolemeus’un emriyle burada bir kütüphane ve müze kurulmuştur. Her ırktan ve her ulustan insanlar  buraya akın akın geliyorlardı: İyonlar, Museviler, Mısırlılar, Babilliler, Fenikeliler ve hatta Hindistan’dan Budistler. Bu şekilde, sanki dünyaya sunulan tüm bilgi bu kentte toplanmıştı. Yarım milyon kadar papirüs tomarıyla kütüphane ezoterik ve inisiyatik bilgiler açısından giderek zenginleşti.

  İskenderiye’nin altın çağı “Kutsal Roma İmparatorluğu”nun doğuşu ve Hıristiyanlığın batıya taşınarak, Greko Romen Kültür ile karışmasıyla sona erdi. Katolik Kilise’nin kendi politik yönetimi doğrultusunda  Hıristiyanlar onlara, 'kırsal kesimde oturanlar' anlamına gelen “paganlar”(taşralılar) adını verdi. Bu dogmatik tutumun etkisiyle kentteki kütüphane, içindeki eşsiz bilgi külliyatıyla birlikte yakıldı.

  Evet, Kadim Yunanistan’da “üç kez yüce Hermes” olarak nitelendirilmiş olan Hermes’in öğretisi saygınlığını; Roma İmparatorluğu’ nun Hıristiyanlığı kabul etmesi ve bu dinin (elbetteki yozlaştırılmış versiyonunun) bağnazlığı sayesinde yitirmişti. Hıristiyan Roma İmparatorluğu  kadim geçmişin bu görkemli kültürüne (“vahşi köylü/taşralı” anlamına gelen) “pagan”  damgasını vurarak, bu kültürü sadece aşağılamakla kalmamış, görüldüğü yerde yok edilmesini de emretmekten geri kalmamıştır.

  Bu cümleden olmak üzere, M.S. 5. y.y.’dan başlayarak, Roma İmparatoru Theodoius imparatorluk sınırları içindeki  Hermes okullarından yetişmiş rahiplerin yönetimindeki mabetleri ortadan kaldırtmış, Hermes’in ve Hermes okullarından yetişenlerin kitaplarını yaktırmış, bilginleri öldürtmüştü. İşte büyük İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılışı da bu zamanlara rastlar. Yangından, yıkımdan, yağmadan, talandan ve elbette ki ölümden kurtulabilen Hermes okulu kökenli bilgeler öğreti ve etkinliklerini yüzyıllarca yeraltında sürdürmek zorunda kalmıştı. 

  Hermetik düşünür ve bilgeler pagan suçlamasıyla Mısır’dan kaçarak, Araplar’a sığındılar. Beşer tarihinde, Hermes’in eserleri nerede okunup benimsenmişse, orada uygarlık gelişmiş, insani değerler (erdemler) yeşermiştir. Nitekim, çok geçmeden; Araplar bilgi ve bilimsel başarılarda bir numara haline geldiler. Bağdat’ta ilk üniversite kuruldu, pek çok Hermetik eser Arapça’ya çevrildi. Hermetika, İslam felsefesinde de önemli bir gizli akımın gizemli ilham kaynağı oldu. Hallac-ı Mansur da, yetişmesi Hermetik öğretiye dayalı bir tasavvuf ehli ve zamanının en büyük sufilerindendi. Bilindiği gibi, “Enel Hakk!” (Ben Hakk’danım.) dediği için o zamanın cahil ve fanatik dindarları tarafından  911 yılında Bağdat’ta katledilmişti. Bu değerli sufinin öldürülüş şekli de, bunu uygulayanların vahşiliğini açıkça ortaya koyuyordu.

  Hermes Okulu’ndan gelenlerin Bağdat’tan dışlanmaları, kovulmaları ve hatta katledilmeleri; onları İran Körfezi’nin güneyine (Lasha’ya) göç etmeye mecbur etmiştir. Batıda ise, Katolik Kilise’nin dogmatik tutumunun etkisiyle Hermetik öğretinin müridleri, yeni bir sığınak arama itilimiyle Floransa’da toplanmaya başladı. Tüm Hermetik eserler Latince’ye çevrildi. Leonardo da Vinci, Michelangelo, Botticelli ve Raphael vb. büyük sanatçılar derinden etkilenerek  Pagan İlahları’nı betimlemeye başladılar. Floransa’da gizliden gizliye muhteşem bir kültür doğdu ve buna “Renaissance” denildi. Bu sözcük, uyanışa çok uygun bir isimdi. Çünkü Hermetik felsefenin temeli ruhsal olarak “yeniden doğma anlayışı”na dayanıyordu. Bildiğimiz gibi, ruhçuluğun da temelinde aslolan ruh varlığıdır ve yeniden doğuş, hatta tekrar tekrar doğuş en temel kavramlardan biridir.

  Bu arada, ünlü astronomlardan Kopernik de Hermetizm’den etkilenmiş, inisiye bilgelerden biridir. Yine, Katolik Kilise’nin dogmatik baskısı altında batıda (ve dolayısıyla da bizde) yaygın olarak öğretildiği şekliyle; güneş sisteminin merkezinde dünyanın değil, güneşin var olduğunu biliriz. Oysaki Kopernik, Hermetik Felsefe üzerine öğrenimini tamamladıktan sonra, bu yoruma varmıştır. Hatta, ünlü astronomun “Göksel Kürelerin Dönüşleri” adlı eserinin ilk sayfasında Hermes’ten bir alıntı vardır: Güneş, görünen Tanrıdır.” Ezoterik anlamıyla Hermes, Güneş’ten söz ederken, Görünenin Ardındaki Görünmeyen Güneş’i ifade etmek istemişse de, Kopernik’in bir bilim insanı olarak  ondan yaptığı bu alıntı öğretisinin temelini bilimsel kökenli bulduğunu da ifade eder. Burada ifade edilmek istenen şey asla Güneş’e tapınma ve onun ritüelleri değildir.

<< Önceki Bölüm

Sonraki Bölüm >>

 

© Astroset 2004-2010