Leonardo da Vinci, 1452 yılında, Floransa yakınlarında bulunan
"Vinci" kasabası'nda dünyaya geldi. Yıllar geçtikçe
Leonardo'nun dehası kendi sınırlarını aşarak hem parlamaya
başladı hem de belirgin yetenekler şeklinde gelişerek
Leonardo'yu çeşitli alanlara yöneltti. Böylelikle Leonardo,
deha basamağına kolayca yükselmiş bir ressam, aynı zamanda
büyük bir heykeltıraş, ünlü bir mimar ve hatta müzisyen olarak
da parladı ve ün yaptı. Fakat Leonardo, iş edindiği ve büyük
bir başarı ile yürüttüğü sanatına, hayatının önemli amacı
olarak sarılamamıştır. Dikkatini ve ruhsal yeteneklerini
bilimsel konular üzerinde yoğunlaştırmış, matematik, fizik,
kimya, anatomi,hidro teknik ve astronomi ile uğraşmış ve bu
konularda üstün bir yetenek göstermiştir.
Leonardo,
yeni bilimsel araştırmalar yaptı ve yeni teknikler peşinde
koştu sürekli. Bundan başka, askerlikle ilgili işlerde de çok
usta ve bilgili bir mühendis olduğunu kanıtladı. Toplar
dökmüş, top mermileri yapmış, kanallar açmış, bataklıklar
kurutmuştur. Ve nihayet günün birinde, Milano valisi Sfortza
tarafından sarayın ses sanatçısı ve şairi olarak saray
hizmetine alındı. Bu görevde bulunduğu sırada, daha önce
yazmadan ve hiçbir hazırlık yapmadan şaşılacak kadar güzel
şiirler söylemiş, bu şiirlere çok uygun, güzel besteler
yapmış, şiirlerini, bizzat kendisinin buluşu ve yapısı olan
bir müzik aleti ile çalarak bir opera sanatçısı ustalığı ile
de söylemiştir.Leonardo da Vinci,
yarattığı yapıtlar üzerinde uzun yıllar boyunca büyük bir
sabırla çalıştı. Bu nedenle yapıtlarını sayısı çok değildir.
Buna rağmen, az sayıda olan yapıtları, çok ağır ve acı bir
talihsizliğe uğramıştır. Bunlardan, Milano'da bulunan Milano
dukası Sfortza 'ya ait
"Atlı Heykel"
vardı ki; Fransızların Milano'ya
girmeleri sırasında bir asker grubu tarafından parçalanmıştır.
Bu heykelin yalnızca desenleri zamanımıza kadar gelmiştir.
Çok ünlü olan
"Gizli Akşam
Yemeği/La Çena" adındaki tablosundan ise, ancak çok önemsiz
sayılan birkaç parça bulunmuştur. Bu tabloyu Leonardo,yeni bir
tarzda,kendi buluşu olarak hazırladığı boyalarla
resmetmiştir.Ve ne yazık ki; solmaya, kabarmaya ve dökülüp
bozulmaya başlamıştır.Ancak yine de ressam Rafael,bu tabloyu
tamamen bozulmadan, kopya etmiş ve böylece onu unutulmaktan
kurtarmıştır.
Leonardo,
hayatının son yıllarına doğru, serserice dolaşmaya başlamış,
ülke ülke, şehir şehir gezerken Paris'e gelmiş ve orada,
kendisinin büyük hayranlarından biri olan I.François'nın
kendisine hediye ettiği kuleli bir köşke yerleşmiştir. Paris'e
yerleşmesinin ardından daha çok resim yapmaya başlamıştır. Bu
tabloların çoğu halen Fransa'dadır. Bugün Paris'de "L'Ouvre
Müzesi"nde, özel bir Leonardo da Vinci salonu vardır ve
sanatkârın
"Mona Lisa", "Vaftizci Johann Bacchus", "Kutsal
Aile", "Mağaradaki Madonna" gibi tabloları, bu salonda
sergilenmektedir. Tablolarından
en dikkati çeken Mona Lisa'dır. Mona Lisa, Floransalı
Francesco del Gioconda'nın karısı Madonna Liza'nın adıdır.
Leonardo, bu portre üzerinde söylendiğine göre dört yıl
çalıştığı halde, onu yine de bitirememiştir ve yaptığı eserden
yine de memnun kalmamıştır. Bunun içindir ki, onu tamamlamak
için, beraberinde Fransa'ya götürmüştür. Böylece bu portre
Fransa'da kalmış ve daha sonra L'ouvre Müzesi'ne konmuştur. Bu portrede, resim tekniği
bakımından hemen hiçbir kusur bulunamaz. Zaten Giotto'dan
sonra İtalya, resim tekniği gelişiminin en yüksek basamağına
erişmiştir. Bu nedenle; Leonardo'nun Gioconda portresinde asıl
önemli olan, onu bu portreyi yaratmaya zorlayan derin duygu ve
düşünce ile gerçekleştirmek istediği yüksek amaçtır.
Leonardo, bu eser üzerinde ruhunu ve bütün varlığını kaplayan
çok güçlü psikolojik etkilerin dürtüsü ile ve dehasının da
ruhunu ateşleyen, heyecandan heyecana atan ilham ile
çalışmıştır. Leonardo'nun annesi olan Ekaterina'yı
tanıyanlar; Leonardo'nun Mona Lisa'da canlandırdığı tebessümün
tıpa tıp annesinin gülümsemesi olduğunu söylemişler ve yine
bu kimseler, güzel Ekaterina'nın gülmekten hoşlanmadığını,
köyde, veya bir tapınakta karşılaştığı insanlara sadece
belirsiz bir gülümseme ile baktığını anlatırlar. Ancak, bir
nokta daha var: Yalnız annesinin değil, Leonardo'nun öteki
portrelerinde beliren gülümsemelerin de Mona Lisa daki
tebessümün tıpa tıp aynı olduğu söylenebilir. Leonardo'nun
eserlerini ve özellikle "Gizli-Son Akşam Yemeği:La Çena"
adını
verdiği en büyük eserini tanımada, onun bu duyguları, birer
ipucu olarak anılabilir. Ve belki bu nedenle duygu ve
düşüncelerini açıklamak için "Gizli-Son Akşam Yemeği"
tablosuna, İsa'yı ön planda resmetmiştir. Ve yine bunun içindir
ki, dehasının bütün olanaklarını kullanarak bu tabloyu
yaratmıştır.
Milano'da çok ünlü olan
"Milano Katedrali" meydanından başlayarak şehrin kenar
mahallelerine kadar uzanan "Via Dante" sokağında St. Maria
della Grazie adındaki küçük, fakat çok eski bir manastır
vardır. Leonardo, bu katedralin "Sofra Odası"ndaki duvarlarının
birine, bütün genişliği boyunca, "Gizli-Son Akşam Yemeği" adını
verdiği bir tablo işlenmiştir. Bu tablo; büyük bir odayı
göstermektedir. Bu salonun dip tarafında üç pencere
görülmektedir. Salonun ön kısmında uzun bir masa
bulunmaktadır. Masanın arka kenarına, yüzleri tabloya
bakanlara dönük olarak oturanlar vardır. Bunlar İsa ve 12
havarisidir. İsa, oturanlar arasında ve masanın ortalarında
oturmaktadır. Havarilerin altısı, İsa'nın sağında, altısı
solunda; yan yana oturmuşlardır. İsa'nın başı, hafifçe sol
omzuna doğru eğiktir. Gözleri donuktur, belirsizdir. İki
elini masaya birbirinden biraz açık olarak dayamıştır. Derin
düşünceler içindedir, çok üzüntülü bir hali vardır. Sanki,
bütün üç yıl boyunca; öğrencileriyle bir arada, hep beraber
geçirdiği günlerden sonra neler olacağını tanımlayan bir
görüntü içindedir. Kudurmuş bir halk yığını;
alçıdan yaptığı "Sforza" heykelini parçaladığı zaman, büyük
sanatkâr, heykelin bulunduğu meydanın gerilerinde bir yerde,
öğrencileri arasında durarak yapılanlara, hiç ses çıkarmadan
ve hiçbir tepkide bulunmadan bakmış, öğrencileri de büyük bir
üzüntü içinde, aynı olayı seyretmişti. Atölyesine dönünce
Leonardo, hemen yoklama yapmaya başlamış. Bunun arkasından da,
kendisini işine verip çalışmaya koyulmuş. Bu sırada
öğretmenlerinin bu davranışını gören ve derin üzüntüden
çıkamamış olan öğrencileri arasından biri ayağa kalkarak
öğretmenine şöyle seslenmekten kendini alamamış:
"Sayın Ustam! Sizi işinizden
alıkoyacağım için özür dilerim! Görüyorsunuz hepimiz, büyük
bir üzüntü içindeyiz! Az önce, meydanda olanları ve
yapılanları gördükten sonra, şimdi nasıl oluyor da siz, orada
hiçbir şey geçmemiş ve hiçbir şey görmemiş gibi, sakin sakin,
hemen çalışmaya başladınız? Bu emek ve gayretler kimin için?
Az önce, çılgın bir halk yığınının evlat gibi sevdiğin büyük
eserini ne hale getirdiklerini gördükten sonra; hiçbir şey
olmamış gibi, nasıl çalışabiliyorsunuz?"
demiş ve ayakta kalarak cevap beklemiş. Birkaç saniye sonra
Leonardo yapmakta olduğu işten başını kaldırmış. Güleç bir
yüzle öğrencilerine bakarak, onlara şu cevabı vermiş:
"O insanlara, neden halk yığını
demişler, düşünsenize. Kendi oyuncaklarını kıran aptal
çocuklar gibi, o halk yığını da, kırıp yıkmaktan başka bir şey
bilmez ki... Fakat bizler kırmaya değil, yeni bir şeyler
yapmaya yönelmiş ve alışmış kimseleriz. Halkı kalkındırmak ve
eğitmek için çalışıyoruz. Bunun içindir ki, sakin olmamız,
işlerimizi gönül rahatlığı içinde bitirmeye çalışmamız
lazım." demiş ve güleç bakışlarla öğrencilerini süzdükten
sonra, işine devam etmiş.
"Gizli-Son Akşam Yemeği"
tablosu ile Leonardo, sanki şunları anlatmak istemiştir.
Alçıdan yapılmış bir heykeli kırıp parçalayan kendi
kendilerini çılgınlığa kaptırmış değildir. Bu saldırganlığı
yapan "onlardan biri"dir, yalnız biridir! Acı ve acıklı olanı,
ortada "onlardan biri"nin bulunması ve bu kişinin, yaşayan
gerçeği, her yerde aynı olan ve değişmeyen gerçeği yok etmeye
yönelmiş düşüncesidir. Ve Leonardo, asıl gerçeği bildiği, onu
elle tutulur bir açıklıkla görüldüğü içindir ki, sakin sakin
çalışarak elindeki işi bitirmeye devam etmiştir.
Ve O Leonardo ki, çok sene sonra dahi, o gün yaptığı tabloyu
büyük bir heyecanla seyredenlere de, öğrencilerine seslendiği
gibi seslenerek: "İsterseniz
sizler de gidebilirsiniz! Sizler de gidiniz! İster Hıristiyan
isterseniz başka dinden olunuz! İster Tanrı'ya inanın, ister
inanmayan biri olunuz. Oraya gidiniz ve size açıklamak
istediğim gerçeği korumak ve devam ettirmek için uğraşınız.
Hatta, yakınlarınızdan biri, size hainlik etse davanızı
çürütse veya sizin "gerçek" bildiklerinizi ortadan kaldırmak,
gerçeği yok etmek ve sizleri yaratmaktan alıkoymak istese yeni
yeni buluşlar yapmaktan vazgeçmeyiniz. Biliniz ki, hainlik
etmek veya yıkmak, onların bilecekleri bir şeydir. Siz onlara
değil, kendi işinize bakınız! Ve unutmayınız; sizlerin asıl ve
temel göreviniz yapmak ve yaratmaktır."
Garanti Dergisi - Sayı:Kasım 2001 |