Başta
da demiştik ki, Maya Takvimine göre, her yılın kozmik bir
değeri, güneş sisteminde dengesel bir karşıtı vardır. Bu
karşıt dengelenme %100’e ulaşıncaya kadar beşeri tekamülün
dalgalanmaları, iniş çıkışları sürüp gidebilir. Sonuç, Dünya
Okulu’nun öğretim devresinin sona ermesidir. Bu, yokoluş demek
değildir. Yeni bir devrenin, yeni bir dönemin başlayacağının
müjdesidir. Bütün yaşam uyanmak, aydınlanmak, evreni, doğayı,
kendimizi tanımak, şuurun en derin ve en yüksek yerindeki özü
bulabilmek için vardır.
Değişim sevgi ve bilgiyle
olur
Değişim sadece dünyanın kendisi üzerinde değil, Güneş
sisteminde de olacaktır. Gezegenlerin kendilerinde fiziksel
bakımdan değişiklikler olacağı gibi, ayrıca oralarda yaşayan
varlıkların yaşayışlarında da değişikliklerin olacağı ve
onların da bunu beklediğini söyleyen pek çok ezoterik metin
vardır. Bu değişiklik sadece dünyasal yani beşeri değildir.
İnançlar ve düşünceler üzerinde oluşacak değişikliklerin hepsi
belli bir idrak düzeyinden sonra, kendiliğinden olacak
şeylerdir. Bilimde, dinde, doğayı anlayışta, beşeri
ilişkilerde değişiklikler olacaktır. Bunlar, idrakin
yükselmesinden sonra ikinci derecede olacak şeylerdir.
Ruh
varlığının amacı maddeyi kullanmaktır, ona prangalı bir esir
olmak değil. Evren, her yönüyle, maddeyi kullanan ruhun
öyküsüdür. Ruhsuz, sevgisiz, duygusuz ve yüreksiz bir yaşamın
ipine sarılmanın ıstırabına son verme zamanı devre sonunda
gerçekleşmektedir. Maddeyi ruhsallaştırma gayretlerine
karşılık, yapılan gerçek psişik araştırmalar maddeyi aşıp
geçen bir cevherin, bir özün varlığını giderek daha belirgin
olarak ortaya çıkarmaktadır.
Bilgi
devrinin, gerçeğin ve doğru olanın önünde hiçbir dünya gücü
duramaz. İdraklerde uyanan iç ışıkla bütün sahte, yalancı,
karanlık olan söz ve fiillerin aldatıcılığı devre sonunda
ortadan kalkacaktır. Bunu sağlayacak olansa vicdan
uyanıklığıdır, korkulması gereken İlahi Güç işte budur. Vicdan
uyanıklığının silahı ise bilgidir.
Sonsuz
Tekamül İnsan
sonsuz tekamüle layık fakat dar kapasiteli bir varlıktır,
kapasitesini kendiliğinden genişletemez. Eğer antenleri açık,
şuuru uyanıksa o zaman kendisine gelen tesirleri alır,
anlayışı ve idraki artar, kendini tanır, maksatlı faaliyetlere
başlar. İnancımız ve bilgimiz ancak fiillerle gerçekleşir. Felsefe, teori devri bitti; insanlık ancak uygulamayla,
deneyim ve görgüyle, özellikle ruh hallerini yaşayarak tekamül
edebileceği bir devrededir. Altın çağ ya de Yeni İnsanlık
dönemi adı verilen dönemde uygulama ve pratik yapma birinci
sırada yer alacaktır.
Birlik
ve beraberlik uygulamasını en yoğun şekilde yapmak zorunda
olduğumuz bir devredeyiz. Bu nedenle, hiç durmadan her
yanımızdan basınç altındayız buna,
“Rahman ve Rahim olan
şuurda uyandırıcı etki” de diyebiliriz, enerjetik
bedenlerimiz bile basınç altındadır. Hatta asıl basıncı onlar
yiyor. Çünkü, Yukarı’dan gelen tesirler doğrudan doğruya fizik
bedenimize ulaşmaz. Önce görünmeyen bedenlerimize, oradan da
fizik bedenimize yansır. Bir çok rahatsızlıklar, astral
bedendeki kaymalardan meydana gelir. Bunun da nedeni fizik
bedenle olan bağlantısının azalmış olmasından dolayıdır. Bu
rahatsızlıkların çoğu, psikolojik rahatsızlıklardır:
Huzursuzluk, depresif, durumlar, sinirlilik, kavgacılık,
nefret, düşmanlık, kin. İnsanda meydana gelen baskı
tesirlerinin nedeni, özellikle beyin, şuur ve şuur altı
mekanizmalarımızdaki bir takım şaşkınlıklardan ve anlayış
darlığındandır.
Şuurda Uyanmak
“Şuurda uyandırıcı Rahman
ve Rahim Olan’ın etkisi”ne
karşın miskinlik ve atalet içinde yaşayanlar da az değildir.
Miskinlik beşeri bir rahatsızlıktır. Dinamizm ve çok
hareketlilik içinde de miskinlik sürüp gidebilir. Kendini
tanıma çerçevesinde sahte benliklerini kontrol altına alma
cehti sergileyememek miskinliktir, kendini madde içinde
yitirmişliktir. İçinde bulunduğumuz devre sonunun şu bitiş
günlerinde dünya yaşamı, tüm konforu ve teknolojik
harikalarıyla beraber tüm beşeriyeti tam bir miskinliğe ve
atalete sevketmiş durumdadır. Yani, beşeriyeti gerçek
hedefine ilerleme cehtinden alıkoymuştur. İnsanlar, beşeri
koşullandırmalar ve maddenin cezbedici etkisiyle oluşturulan
yapay hedef ve ihtiyaçlar peşinde koşturmaktadırlar. Bireyin
yapay hedefler peşinde koşması, onun bir tür atalet içinde
olmasına yol açmaktadır. Tanrı’nın sıfat isimlerinden biri “El-faal”dir;
yani, aktif, hareketli ve etkin. Yüce Tanrı bizleri de
hareketli, aktif, ataletten uzak görmek istemektedir.
Ataletten ve miskinlikten çıkmamız için, Ruhsal İdare
Mekanizması’nın yasalarına uygun her türlü etkiyi harekete
geçirirler. Bu harekete geçiriş olaylar ve tesirler
tarzındadır. Giderek daralan ve içinde bulunduğumuz şu zamanda
olmakta olan da budur.
Mutluluk
Reçeteleri Beşeriyete vaat edilen mutluluk reçeteleri boşa çıkmaktadır:
Kendilerine, “Şöyle yaparsanız, böyle
mutlu olursunuz! ” denilen insanlar büyük kitleler
halinde mutsuzluk ve bedbinlik yaşamaktadırlar. Çünkü
yapılmakta olan; ticari amaçlı empozisyon ve aldatmacalardır.
Şimdi dünyada yavaş yavaş her şey büyük bir sis bulutu içine
girmiş durumdadır. Dünyanın, karışıklık içinde olmayan tek bir
ülkesi yok. Çevremize objektif olarak baktığımızda, son 20 yıl
içinde kavga etmeyen, hırsızlık, tecavüz, namus konusunda
önemli bir olay çıkmayan, yani doğal yaşayışın dışında anormal
davranışlar göstermeyen bir tek ülke yoktur. Beşeriyet hangi
ülkede olursa olsun; büyük bir cendere içerisine sıkışıp
kalmış, bu durumda feryat etmekte ve çeşitli feryat
şekilleriyle yardım isteyerek, kurtuluş için çırpınmaktadır.
Samimi olarak düşünürsek, fark ederiz ki; dünyanın tüm
ibadethaneleri dolup boşalsa da hiç bir şey fark etmez. Çünkü
oralara mutsuz girenler, mutsuz çıkarlar. Bu nedenle, belirli
bir devrenin karanlığı insanlığın üzerine çökmüştür. O halde,
beşeriyet besbelli ki, köklü bir değişime muhtaçtır. Mevcut
kurumların hiç biri, bu köklü değişikliği yapabilecek güçte
değildir. Hepsi köhneleşmiş, vazifelerini, işlevlerini
tamamlamış ve bitirmişlerdir. Artık bundan sonra yeni bir
işleve, yeni bir yaşama, yepyeni bir anlayışa ve yepyeni bir
bilgiye ihtiyacımız var. Şu anda mevcut olan bilginin, işlene
işlene bitmiş bir toprak gibi üzerindeki tüm yararlı kısımları
akıp gitmiş, altından kayalar çıkmıştır. Bugünkü kurumların
durumu budur; kaya haline gelmiş, çorak, çıplak toprağa
benzemektedirler. Üzerlerindeki bereketli toprak bitmiştir.
Değişime zorlanan eski realite, bu zorlamayla birlikte
kendisinde ilk değişiklikleri gördüğü zaman, statükosunu
koruyamadığı endişesine kapılarak dejenere olduğunu sanır. Söz
konusu dejenerasyonu, doğrudan doğruya görüp gözetici olan
pozitif güçler ya da genel anlamda Ruhsal Dünya tarafından
yapılmaktadır. Akıllı, pozitif, belli bir yüce hedefe bağlı
olan varlıklar eskiyi değişime zorlarlar ve eski eski olmakta
ısrar ettikçe dejenere olmaya başlar. Şu anda dünyadaki
dejenerasyonun nedeni çok yüksek düzeydeki varlıkların kıyama
zorlayıcı tesirliliğidir. Bunlar eski realitenin üzerine
çöktükleri zaman, ortaya çıkan bizim dejenerasyon dediğimiz
durum oluşur. Pozitif etkiye dayanamamanın sonucunda
dejenerasyon dediğimiz değişim ortaya çıkar: Bir takım
teşevvüşlere (şaşkınlıklara) giriyoruz, idraklerimiz
zayıflıyor, başka başka arayışlar içine giriyoruz, şuursal
gelişimimizin ivmesi düşüyor, dikey çıkışlar yatay gidişlere
dönüşüyor bunun nedeni sadece biz insanlar değiliz, burada
Ruhsal Etki’nin değişime zorlayıcı, Rahman ve Rahim olan kıyam
ettirici (şuurda uyandırıcı) etkisi de söz konusudur. |