Farkındalık için
daima iki kutba ihtiyacımız vardır. Ama bu kutupların
zıtlığına takılıp kalmadan, bu zıtlığın gerilimini birliğe
giden yolda itici güç ve enerji olarak kullanmamız gerekir.
İçe bakış sırasında insanın suçluluğu aslında onun ödülüdür
çünkü suçluluk özgürlüğünün garantisidir.
Birliğe giden yol,
sadece kaçmaktan daha fazla bir şeyler gerektirir. Zıtlıkları
içimizde birleştirmek için, korkmadan, her şeyin içindeki
kutuplaşmayı görmemiz, bu tecrübeyle sürekli bilinçlenmemiz ve
varoluşumuzdaki çelişkileri aşmamız lazımdır. Bizden istenen
kaçmak değil, yaşayarak çözmektir. Bunun için değer
sistemimizin katılığını daima sorgulayarak şunu fark
etmeliyiz.
“Kötü”nün en büyük sırrı, aslında var
olmamasıdır. Her kutuplaşmanın karşısında,
“Tanrı”
veya
“Işık”
olarak adlandırdığımız
“Birlik”
vardır.
Bilinç dediğimiz şey, bir insanın, bilincinin ışığında
kalan ve bu nedenle görebildiği özelliklerin ve görüntülerin
tümüdür. Gölge ise bilinç ışığının aydınlatmadığı, bu nedenle
karanlıkta kalan ve bilindışı
(bilinçüstü, aşkın ve transandantal yönümüzü ifade eder)
denen alandır. Tabii bu alan karanlıkta kaldığı sürece bize
kötü ve korkutucu gözükür. Gölgemize yönelteceğimiz bir bakış,
karanlığa ışık getirir ve bilinçdışını bilinçli hale
getirmemize yeterli olur.
Bakmakla Kutuplaşmayı Aşmak
Kendine
sahiden biraz bakmak, kendini tanıma yolundaki en sihirli
formüldür. Bakmak, bakılanın kalitesini dönüştürür, çünkü
karanlığa ışık, yani bilinç getirir. İnsanlar daima
“bir
şeyleri” değiştirmek isterler, oysa ondan
beklenen bakma yeteneğini geliştirmesi ve doğru bakış açısı
oluşturmasıdır. İnsanın bilgelik ya da aydınlanma dediğimiz en
yüksek amacı, her şeye bakabilme ve her şeyin olduğu gibi
doğal haliyle iyi olduğunu anlayabilme yeteneğine ulaşmaktır.
Bu gerçek kendini tanımadır. İnsan hala bir şeylerden
rahatsızlık duyuyorsa ve hala bir şeyleri değiştirme gereği
hissediyorsa, kendini tanıma aşamasının ilk basamaklarındadır
ve henüz o istediği arzu ettiği aydınlanma (nirvana) noktasına
ulaşmamış demektir.
Dünyadan kaçış ve manastır
hayatı da, kutuplaşmayı aşmak için uygun bir yol değildir.
Bize gerekli olan, daha çok bilinçli bir biçimde, yaşamın
öncelikle de kendi kişisel yaşamımızın bizden istedikleriyle
yüzleşme cesaretidir. Bunu yaparken bilincimiz, her
eylemimizde kendimizi gözlememizi sağlar ve davranışları
içinde kaybolmamıza engel olur.
Ne yaptığımız
hiç önemli değildir. Önemli olan nasıl yaptığımızdır. Bunu
yaparken bilinçli miyiz? Yoksa, bu harekette egomuz mu
gizlidir? Yaptıklarımızla kendimizi bağımlı mı yoksa özgür mü
kıldığımız,
bu soruların samimi ve dürüst
yanıtlarına göre değişir.
Zıtlıklar Sevgiyle Birleşir
Zıtlıkları
birleştirmede kullanmamız gereken araç sevgidir. Sevgi
prensibi, kendini açmak ve o ana kadar dışarıda olan bir
şeyleri içeri almaktır. Sevgi
“bir”lik için
çabalar. Sevgi, içinde erimek ve hiç ayırmamak ister. Sevgi,
Sen’i Ben’e ve Ben’i Sen’e çevirdiği için zıtlıkları
birleştirmenin anahtarıdır. Sevgi, kısıtlama ve şartlanma
olmadan
“Evet” diyebilmektir. Sevgi, tüm evrenle bir
olmak ister, bunu başaramazsak sevgiyi gerçekleştiremeyiz.
Sevgi eğer
hala bir seçim
yapıyorsa, gerçek sevgi değildir.
Çünkü sevgi ayırmaz, oysa seçim ayırır. Sevgi kıskançlık
tanımaz, çünkü sahip olmak istemez. Sevgi çağlaya çağlaya
akmak, sağanak halinde yağmak ister.
Bu her şeyi içine alan
gerçek sevginin sembolü, Tanrı’nın insanlara duyduğu sevgidir.
Tanrı’nın sevgisini farklı dağıttığını düşünemeyiz. Tanrı
başka birini daha çok seviyor diye kıskançlık duymak da
anlamsızdır. Tanrı, yani “Bir”lik, İyi ve Kötü ayırt etmez,
işte bu nedenle O Sevgi’dir. Güneş sıcaklığını tüm insanlara
gönderir, ışınlarını yapılan işe göre dağıtmaz.
Sevgi
sınır tanımaz.
Sevgi
engel tanımaz.
Sevgi
dönüştürür.
Kötüyü
sevelim ki, kötü kurtulsun.
Kendini İyileştirmek
Kendini
düzeltmek, diğer bir deyişle kendini olduğu gibi görmeyi
öğrenmektir! “Kendini” tanımak, “ben”i yani “ego”yu tanımak
değildir.
“Kendi”, bir okyanus, “ben” ise bir bardak sudur.
“Ben”imiz bizi hasta yapar, “kendi” ise iyileştirir.
İyileşmeye giden yol, “Ben”den “kendi”ne, hapisten özgürlüğe,
kutuplaşmadan birliğe giden yoldur.
Hastalık,
bize birliğe giden yolda ne eksiğimiz olduğunu gösterir. Amaç,
eksik olanı görmeyi öğrenmek ve onu bilincimize
kazandırmaktır. Bir danışmanın veya terapistin yorumları ve
çizdiği, kişinin gelişimine ve ana programa uygun yol haritası
ise insanın bakışını, onun görmeden geçip gittiği şeylere
yöneltmeyi hedefler. İnsan bu eksikliği bir kez gördüğünde,
onu gözden kaçırmaması ve dikkatlice bakması yeterlidir.
Sadece sürekli ve dikkatli bir inceleme bile engelleri aşar ve
bulduğumuz eksiklikle bütünleşmek için gerekli sevginin
büyümesini sağlar. Gölgeye bakmak onu aydınlatmak demektir. |