Türklerin yöneticilerine verdikleri isim Kağan olup aslı KHANG‘dır.
Bu sıfat zamanla KAGAN, HAKAN ve HAN şekillerine dönüştü.
Batıya göç
eden OK boyları bu unvanları kullanıyorlardı. Kurdukları yeni
yerleşim bölgelerinde bu unvanlar, biraz değişime uğrayarak
kullanımlarını sürdürdüler.
İsveççe krala KUNG, Almanca KÖNİG, İngilizce KİNG denmesi ön
Türkler
sayesindedir. Çin'de ise kral veya imparator için HUANG ve WANG
denir.
Buradaki dönüşüm KHANGAN => HANGAN => HUANG => WANG. Slavca
ise KNEZ sözü vardır. Almanlar KAİSER ve Romalılar ise SEZAR
demişlerdir.
Anadolu kralının adı KREZÜS veya KARUN adları da aynı
sözcükten
türemişlerdir. Keza Kandahar şehrinin adı ve Hazar ile bu
ismin
dönüşmüş hali olan Hussard özel isimlerinin kökeni de aynıdır.
KHANG sözünün incelmesi ve çift sessiz harflerin düşmesi
sonucu /kan/
sözü türemiştir. Bu sözde hem /akan/ anlamı vardır, hem de
yöneticilerin tanrısal ilişkilerine işaret ederek onların asil
kan
sahibi oldukları anlamı gizli bulunmaktadır. Kan sözü zamanla
GEN
sözcüğü olarak Latin dilinde /köken/ anlamına değişerek
varlığını
sürdürdü. Latince GENESİS (ortak bir kan bağından türeyiş),
İngilizce
GENETİCS (Ortak kan bağını araştıran biyoloji bilimi) ve Gen
(canlılarda ortak özellikleri sağlayan yapı) sözleri hep /kan/
kök
sözcüğünden türer.
KHANG’ların yetkileri vardı. Yönetici ve kral idiler. Onların
bu /yapabilme/ özellikleri Türkçe'de yetki takısı olarak halen
varlığını sürdürmektedir. Örnekler : Yapışkan, Konuşkan,
Değişken,...gibi sözcükler kullanılmaktadır. Eski kültür
tamamen
soyut kavramlara ve manevi güçlere önem verdiğinden
/yapabilmek/
fiziksel düzeyde başarıdan ziyade ruhsal iletişim kurmak
yeteneği
olarak görülüyordu. Bu bakımdan ilk yöneticiler erkek değil
dişi
idiler. Onların çocuk yapma yetenekleri vardı. Onların manevi
güçlerle iletişim kurma yetenekleri erkeklerden fazla idi. İlk tanrılar aslında birer Tanrıça idi. Türklerin ilk Tanrıçası
TUR-ANA
idi. Anadolu'da ilk Tanrıçalardan biri Kybele, Sümer'de İşkur
veya
İştar, Mısırda İsis hep ön Türk tanrıçalarıdır. Mısırın en
yüce
Tanrıçası AMON = AMA-ON
‘evrensel ana’ anlamını taşır.
Kybele
İştar İsis Amon
Kadim Mısır kültüründe hem AMON, hem ATON, hem de RA
tanrı/tanrıça
isimleri Sümer dilinden geçmişlerdir. Sümer dilinin ise
Ön-Türk kökenli
bir dil olduğunu gördük. Amon adı Ama-On kök sözcüklerinin
bileşimi
olduğu gibi Aton adı da Ata-On /evrensel ata/ sözlerinin
bitişmesi
sonucu oluşmuştur. Ata sözünün Latin diline de geçmiş olduğunu
belirteyim. Atavus (Erkek ata) ve Atavia (Dişi ata) sözleri
Latince
olup Etrüsk dilinden alıntı oldukları görüşündeyim.
Ra adına gelince Sümer dilindeki Dingir sözünün son –İR takısı
ile
ilişkilidir. Çünkü, Sümer çivi yazısında güneş tanrısı ile
tanrılar
tanrısı Dingir farklı yazılmaları gerekiyordu. Güneş tanrısı
bir ışın
saçan yıldız ve Dingir ise yıldıza ek bir daire olarak
gösterildi.
Dingir-Dingil-Ra İlişkileri
Bir görüşe göre Türkçe /dingil/ sözünün de Sümer
tanrılar tanrısı Dingir adından türemiştir. Burada Tengri
damgası
yeniden karşımıza çıkmaktadır.
Hiyeroglif Yazıda Ramses
Sondaki
daire Ra hecesine denk geldiğinden kadim Mısır dininde tanrı
RA olarak kabul gördü. Resimde Mısır firavunu Ramses adının
hiyeroglif yazı tarzında nasıl yazılmış olduğunu görmekteyiz.
En üstte
tanrı RA’nın simgesi olan güneş var. Şu halde ilk hece RA.
Altında
sağda tanrıça MAAT oturuyor. Şu halde ikinci hece MA. Birlikte
okununca RAMA. Bu iki heceyi sökünce zaten RAMSES adı hemen
okunuyor.
Fakat daha altta Ramses’in gücünü ifade eden 3 adet işaret
var.
Bunlar /yer/ (mısır öğütmek için kullanılan kap ve uzun saplı
merdane), /gök/ (bir yuvarlak ay veya güneş) ve kırık
çizgilerle
ifade edilen /su/. Dikkatli bakınca onların da yerli
yerlerinde
oldukları görülüyor. En altta su üzerinde yer ve en üstte gök.
Bunların üzerinde duran tanrısal özelliklere sahip firavun.
Firavun’un özelliklerini hem Maat hem de Anubis simgeliyor.
Maat onun
yasa koyucu ve evrensel düzenden haberdar bir kişi olduğunu
belirtiyor. Anubis simgesi ile firavunun hem madde alemine hem
de
mana alemine hakim olduğu ifade ediliyor. En üstte duran daire
ise
tanrı Ra (yani Tengri) tüm varlıkların ve hatta firavunun da
üzerinde
bulunduğu görüşü aktarılıyor.
Elbette ki tüm hiyeroglif yazıları bu mantıkla, basite
indirgeyerek,
okumak mümkün değildir. Binlerce yıllık bir süre içinde
gelişmiş olan
bu yazı tarzı gittikçe daha karmaşık ve daha gizli anlamlar
içerir
hale dönüşmüştür. Yazı başlangıçta halka dönük iken rahiplerin
etkisiyle sadece belli bir seçkin zümrenin okuyabileceği
zorlukları
içerir olmuştur. Günümüzde bu hiyeroglif yazıyı okumak tam bir
uzmanlık alanıdır. Ben bu konunun uzmanı olmadığım için, genel
olarak
bilinen tanrı veya tanrıça adlarından bir anlam çıkarmaya
çalıştım.
Fakat bu konunun uzmanları dahi sessiz harfler arasına konacak
olan
sesli harfler konusunda anlaşmazlığa düşüyorlar ve değişik
şekillerde
seslendiriyorlar. Doğru seslendirmek için, mutlaka o dönemde
konuşulan dile tam olarak hakim olmak gerektiğine inanıyorum.
|