Kendilerine
yeni bir kimlik ve dolayısıyla yeni bir dil arayan kavimler
eklemeli Ön-Türk dilinde değişiklikler yaparak yeni diller
geliştirmişlerdir. Böylece bükümlü diller ortaya çıkmış ve tek
bir ortak dil yerine birçok yerel dil türemiştir. Bükümlü
dillerin nasıl oluştuğuna dair birtakım kuralları bundan
önceki iki yazımda örnekleriyle göstermeye çalıştım. Dilde
değişiklik yaparak kendilerinin farklı olduklarını kanıtlamaya
çalışan kültürler elbette ki bu noktada kalmaları
beklenemezdi. Dil ile birlikte kutsal olan birtakım simgelere
ve imgelere de el attılar ve onları da ellerinden geldiğince
değiştirip kötülediler. Ön-Türklerin
kendileri ile özdeşleştirdikleri ve kutsal saydıkları birtakım
hayvanlar vardı. Bu hayvanlardan kaplumbağa ve dağ keçisi ayrı
ve özel bir yere sahiptirler. Kaplumbağa, evini sırtında
taşıyan ve çok uzun ömürlü bir hayvan olması itibariyle
Ön-Türk toplulukları tarafından kutsal sayılmıştır. Asya’da
birçok bölgede kaplumbağa heykeli ile karşılaşıyoruz. Dağ
keçisi ise, dağlık bölgelerde yaşamış olan son derece
hareketli ve süratli bir yaratıktır. En yüksek tepelere büyük
bir rahatlıkla tırmanır. Bizim bildiğimiz evcil keçiden farklı
olarak uzun ve yay gibi kıvrık boynuzları vardır. Günümüzde bu
hayvanları ancak hayvanat bahçelerinde görebilirsiniz zira
yaygın bir avlanma sonucu nesilleri hemen hemen tükenmiş
durumdadır. Dağ
keçisine, en eski Türk kaynaklarından bilindiği kadarıyla,
oğlak deniliyordu. Bugün ise keçi yavrusuna oğlak diyoruz. Bu
sözcüğün yapısında oğ (yükselme) kök sözcüğü ve –lak takısı
vardır. Ek kısmındaki -lak takısı bir eylem sözcüğünü sıfata
dönüştürmektedir. Örneğin, parlamaktan parlak, çatlamaktan
çatlak gibi pek çok sözcük bulunabilir. Oğ kök sözcüğünün OK
(Ön-Türk kişisi) sözünden türediğinden söz etmiştim.
(Bkz. Ok
Dilleri adlı 6 sayılı yazım) Ön-Türk boylarında oğlak ve
geyik, Hint kültüründe inek, Akdeniz ve Mezopotamya
kültürlerinde boğa ve nihayet Anadolu Türkmenlerinde koç
simgeleri ile karşılaşıyorsak bunların ortak bir nedeni olması
gerekir. Hepsinde hemen göze çarpan ortak özellik tüm bu
yaratıkların boynuzlu oluşlarıdır. Ancak gök ve güneş kültü
çerçevesinde ele alındıklarında yücelik, yükselme ve güçlenme
timsali olarak yönetici kralların tercihli simgeleri oldukları
da bir gerçektir.
Kultigin anıtında dağ keçisi
Resimde
görülen Kültigin anıtı tümüyle Orhon harfleriyle bezenmiş
önemli bir eserdir. Üzerindeki oğlak simgesini yanda büyüterek
göstermekteyim.
Tiflisteki
bir mezartaşı
Resimde ise
çeşitli motiflerle süslenmiş olan koyun heykeli şeklindeki
mezar taşı görülmektedir. Bu taş Tiflis’te bulunmuştur.
Kabartma olarak dağ keçisi motifi açıkça görülmektedir. Bu türden mezar taşları, büyük bir olasılıkla, boy ve oymak
başkanlarının mezarlarına ait idiler. Anadolu'ya Kafkaslar
üzerinden göç etmiş olan Türkmen boylarının bu koç simgeleri
Asya’dan getirilmişlerdir. Türkmen halılarındaki koç başı ve
koç boynuzu motifleri hepimizce bilinen yaygın simgelerdendir.
Yöneticilerin tercihli simgesi durumundaki oğlak ve koç
(koyun) Kafkasya ve İran’da uzunca bir süre varlığını
sürdürmüş olan Akkoyunlu ile Karakoyunlu Türk devletlerinin
adına kadar girmişlerdir. Bundan
birkaç yıl önce, 1998 yılı Temmuz ayında, Hakkari kent
merkezindeki Hakkari Kalesi’nin kuzey eteklerinde 13 adet taş
kabartma bulundu. 13 kabartmadan
11’inde ana konu cepheden genç ve güçlü bir erkek bedeninin
üst kısmıdır.
Resimde
görülen örnekte sol omuzda bir oğlak kabartması ve üzerinde
bir kubbeli çadır figürü vardır. Bu iki şeklin Asya kökenli
Türk simgeleri oldukları kesindir. Zira, göğüs hizasında
tutulan tolu (su tulumu) kadim Ön-Türk geleneğinin işaretidir.
Resimde dağ keçisi büyütülmüştür ama bu arada netliği de bir
miktar kaybolmuştur.
Günümüzden
yaklaşık 4000 yıl önce dağ keçisi figürünün savaşçının omzuna
işlenmiş olması o tarihlerde Ön-Türk boylarının güney doğu
Anadolu’ya gelmiş olduklarının kanıtıdır. Ön-Türk kültürünün
Kuzey batı Hindistan’da (İndüs vadisinde) Mahenjo-Daro ve
Harrapa şehirlerini kurduğunu söyledim.
(Bkz. Güneş
Tanrı ve Kuş Ülkesinin Tanrıçaları adlı 19 sayılı yazım)
İndüs medeniyeti mührü
Resimde
İndüs medeniyetine ait bir mühür görülüyor. Mühürde bağdaş
kurup oturmuş boynuzlu bir yönetici görülmektedir. Ancak,
kendilerine yeni bir kimlik, yeni bir dil ve yeni bir din
arayan toplumlar tüm bu kadim simgeleri silmekle kalmayıp
onları kötülemeyi de başarmışlardır. Bir Ön-Türk yöneticisini
simgeleyen boynuzlar şeytanın simgesi olmuşlardır. Özellikle
Hıristiyan dininde şeytan keçi ayaklı, keçi sakallı ve boynuzlu
olarak resmedilmiştir. Resimde
karikatüre dönüştürülüp alay konusu edilen ve tüm
kötülüklerin kaynağı olarak görülen şeytan simgesinin nereden
kaynaklandığını, belki şimdi daha iyi sezip
kavrayabilmekteyiz.
|