Ön-Türkçe olarak adlandırılan Orta ve Doğu Asya Türkçe’sinin
birçok ağız ve lehçeleri bulunur. Bunlardan başlıcaları Uygur,
Mançu (Kore), Hyung-Nu, Çukçi, Yakut, Tunguz ve Aynu
lehçeleridir. Tüm bu ağızları Haluk Tanju “Tunçderililer” adlı
bir kitapta incelemiştir. Bu ana lehçe ve ağızları konuşan Türk toplumlarının adlarına bazı
örnekler sunayım: Hun, Özbek, Tatar, Peçenek, Balkır, Atasuan,
Türkmen, Altay, Buryat, Evenk, Hazar, Tacik, Gilyak, Aluç..
Amerika’da konuşulan diller ise çok değişik isimler altında
bilinmektedir. Bunlardan bazıları: Yurok, Mohowk, Yana,
Çukatek, Tikuie, Yağhan, Yuçi, Kayapa, Kişe, Takana, Nonuya,
Taos.....vs.
Maya Dilleri
Maya
dilleri ise bir kök dil olan Proto-Maya dilinden türediği
bilinir. Bu Proto-Maya dilini yandaki resimde görebilirsiniz.
Ön-Türkçe’den türeyen dil guruplarından Proto-Maya dili sadece
bir tanesidir. Diğer önemli guruplar:
Eurasiatic olarak
adlandırılmış olan büyük dil gurubuna Altay, Ural, Hind-Avrupa,
Na-Dene ve Dravidian dil gurupları girer. Ayrıca
Afroasiatic
adı ile bilinen kuzey Afrika ve Mezopotamya dil gurupları
arasında Sümer, Babil, Asur, Hitit, İskit, Hami ve Sami
dilleri girer. Bunların da kökeni Ön-Türkçe’dir.
İlginç bir dil ilişkisi olarak Asya dilleri olan Çin-Tibet
dilleri ile bazı Kafkas dillerinin, Bask ve Buruşaski
dillerinin ve Kuzey Amerika dil gurubu olarak bilinen Na-Dene
dillerinin yakın akraba oldukları gerçeğidir. Ayrıca Bask dili
ile kuzey Afrika Berber ve Tuareg dilleri arasında ilişkiler
gösterilmiştir.
Burada Maya dillerinden Bazı Maya sözcüklerini ve onların
parantez içinde Türkçe karşılıklarını sunmak istiyorum.
(Kaynak: Saim Ali Dilemre “Genel Dil Bilgisine Bakış, Birinci
Kitap”)
Ahau (ağa, yönetici), Baat (balta), Ça (çam), Çetun (çetin),
Çol (çolak), Kutz (kuş), İçil (içinde), İş (dişi), Kaşnak
(kuşak), Kin (gün), Kiniş (güneş), Kişe (kişi), Koça (koca,
büyük, yaşlı), Kul (kul), Naa (ana), Na (ev), Ol (olmak),
Tamazkal (hamam), Tepek (tepe), Top (toplamak), Toz (toz), Tul
(tolu, dolu), Tulan (dolgun), Tup (dip), Tzekel (çakıl), Ueez
(uyuz), Uiş (işemek), Ul (Ulaşmak), Uy (oy), Yaş (taze,yaş),
Yaşıl (yeşil).
Size hem anlam hem de telaffuz olarak çok yakın olan tam 31
sözcük sundum. Maya halkının binlerce yıl önce Asya kıtasından
Amerika kıtasına göç ettikleri düşünülürse bu kadar sözcüğün
halen ortak olması tesadüf ile açıklanamaz. Anlaşılan odur ki
Proto-Maya
dili Ön-Türkçe’dir.
Sadece dil ilişkileri değil, aynı zamanda genetik araştırmalar
bu ilişkiyi kanıtlamaktadırlar. Şu sitede:
http://www.newscientist.com/article/dn11178?DCMP=NLC-nletter&nsref=dn11178
Asya’nın doğu bölgesinden Bering boğazını aşarak Amerika
kıtasına yapılmış olan göçlerin genetik olarak saptandığı
anlatılmaktadır.
Ayrıca
“Aleut adaları”
diye bilinen Asya ile Amerika
arasındaki takım adaları Türkçe
“Alauç”
olup Ala-Uç şeklinde
ayrıldığında “Beyaz UÇ”
demektir. Zira, “al” sözü bugün
kullanılan anlamıyla “kırmızı” demek olmayıp Ön-Türkçe “Beyaz”
demektir. Zamanla karlı bölgelere ve beyaz tepelere “al”
denmiş, daha sonraları “yükseklik” kavramı öne çıkarak bayrak
rengi olarak değişikliğe uğramıştır. Nitekim Latince “alba” =
yüksekte duran, demektir. Arnavutluğa “albania” ve arnavutlara
“albanian” denmesi bu Ön-Türkçe kök sözcükten türer.
Bu örnek, sözcüklerin zaman içinde nasıl anlam
kaymalarına tabi olabildiklerini ve ne derece tanınmaz hale
dönüştüklerini çok güzel göstermektedir. Aynı durum özel
isimlerde de olmuştur. Örneğin, Maya halklarından bir gurup
“Kiche Maya” diye bilinir. Oysa ki “kiche” Türkçe “kişi”
demektir ve “KicheMaya” doğrudan “Maya insanı”
anlamını taşımaktadır.
Kişe Maya
halkını yöneten ve onları İspanyol saldırısından koruyan son
yönetici, yaklaşık MS 1500 yılında doğmuş
“Tekun Uman” idi.
1524 yılında İspanyol saldırgan (konkiestador) Pedro de Alvaro
tarafından 24 yaşında katledilmiştir. Tekun Uman adını şu
şekilde
açıklayabiliriz.
Tekun =
Tekin demektir ve genelde genç Türk prenslerine
verilen addır. Tek kök sözcüğü de ilk prens olduğuna
işarettir.
Uman =
Ön-Türkçe “Gelen misafir” demektir. (Kaynak: Divan-i
Lügat-it Türk) Şu halde Tekun Uman “Gelen ilk misafir”
olmaktadır. Burada doğan çocuğun bir mal olmadığı ve sadece
bir misafir olduğu vurgulanmaktadır ki, Ön-Türklerin
bilgeliğine güzel bir örnektir.
|