Güneş Dilinin Merkezi
Resimde dünya haritasını görüyoruz. Asıl merkezi bölge olan
Orta Asya bölgesi bir zamanlar münbit bir arazi idi. O bölgede
büyük denizler, göller, dereler ve yüce dağlar bulunuyordu.
İklimin zaman içinde değişmesi sonucu oraları çöle dönmeye
başlayınca insanlar da göç etmek zorunda kaldılar.
İşte o bölgeden yayılan insanların konuştuğu dil olan
Ön-Türkçe güneşin ışınları gibi dört bir yana yayılmıştır. Bu
bakımdan Atatürk’ün önderliğinde bu görüşü kanıtlamaya
çalışanlar, kurama Güneş Dil Kuramı demişlerdir. Bu
kuram zamanla gözden düşmüş olsa da temel varsayımları ve
diller arası ilişkilere bakış açısı doğrudur. Buraya kadar
verdiğim çeşitli örnekler bu kuramı destekler nitelikte
oldukları kanısındayım.
Belh ve Merv bölgesi
Hind-Avrupa dillerinin çıkış bölgesini araştıran ve bu konuda
arkeolojik araştırmalar yapan iki kazı bilimci
Frederic
Hiebert ve Victor Sarianidi, resim de
görülen Hazar denizinin doğu bölgelerinden başlayarak Pamir
yaylasına kadar uzanan bölgeyi aday göstermektedirler.
Bu bölgede yaşamış olan kültürün bulunduğu geniş bölgeye
Bactria Margiana Archaeoloji Complex sözlerinin baş
harflerinden BMAC
adını vermişlerdir. Oysa ki bu
bölgenin içine Türkmenistan, Afganistan, Özbekistan,
Tacikistan, Doğu İran, Kuzey Pakistan ve Altay dağları
girmektedir. Tüm bölge eskiden ve halen Türk boylarının
yerleşim bölgesidir. Fakat, bu iki araştırıcı Hind-Avrupa
kültürüne bir kaynak arayışı içinde oldukları için
Belh
şehrinin bulunduğu bölgeye Yunan tarihçilerin vermiş olduğu
isimden mülhem Bactria demeyi daha uygun görmüşlerdir.
Margiana adı da bugünkü Türkmenistan’da bulunan
Merv
şehrinden mülhemdir.
MÖ. 15,000 yıllarından itibaren
MÖ. 1,000 yıllarına kadar
sürekli olarak yerleşim bölgesi olmuş olan bu geniş alanda
tarım yapılıyor, şehirler kuruluyor, hatta yazı bile
geliştiriliyordu. Bu bölgede araştırma yapan F. Hiebert:
“Çok
geniş bir alana, Asya’nın derin steplerine kadar, yayılmış
olan bu kültürün insanları gelişmiş şehirler inşa etmişlerdi
ve homojen tek bir halk oldukları anlaşılıyor” diyor
ve “Orta Asya’nın hudutlarını yeniden tanımlıyoruz”
ekleyerek bu kültürün sanıldığından çok daha uzak bölgeleri
etkilediğini ifade ediyor.
(Bkz. Science dergisi,
Cilt 302, 7 Kasım 2003)
Fakat, ne yazıktır ki tüm makalesinde asla Türk adını telaffuz
etmiyor. Adeta onları yok sayıyor. Yine ne kadar acıdır ki
bizim dilcilerimizden, kazı bilimcilerimizden bu konuda en
ufak bir itiraz yükselmiyor. Türkologlarımız bu konulara neden
ilgisiz kalıyorlar? BMAC denilen bölge aslında bereketli ve tarıma elverişli
Mavera-ün- Nehir
“İki nehir arası”
denilen bölgeyi de
içermektedir. İki nehir tarafından sulanan bir diğer bölge
Mezopotamya bölgesidir. Zaten, Mezopotamya “İki nehir arası”
demektir. Anlaşılan, Ön-Türk boyları iki nehir arasına
yerleşmeyi tercih etmişler ve buldukları bu tür bölgeleri
kendilerine yurt edinmişlerdir. İlk yerleşimlerinden biri Amu
derya ile Siri derya arası, ondan sonra da gittikleri bölge
Dicle ile Fırat derelerinin arası olmuştur. Sümerlerin bu iki
dere arasına yerleşim yılları MÖ. 3000 yıllarına hatta daha
da eski bir döneme rastlar.
|