Kuantum
Düşünme
Yaşanan fakat sözle anlatılamayan varlığı anlamak mümkün
müdür? Çünkü anlamak için kavramlara gereksinim vardır ve
kavramlar da sözlerle aktarılır. Gerçek anlamda anlamak
katılımla olur. Gözlem yaparak da anlarız fakat o analitik
(ayırımcı) anlama şeklidir. Yani, diyalektik (ikilemli) mantık
kullanılarak anlama metodudur. Bu tür anlama insanı yüceltmez.
Onun benliğinde
değişiklik yapmaz. Oysa ki,
katılımcı anlama metodunda kavramlar kesin çizgilerle ayrılmış
değillerdir. Her kavram bütünün bir parçasıdır ve karşıtı ile
iç içe geçmiş durumdadır. Katılımcı anlamanın metodu
sentetiktir (bütüncüldür), mantığı da hem-hem mantığıdır.
Sentetik anlama metodu tamamen öznel olup her şahsın kendi
kapasitesi ve yeteneği oranında olur. Herkesin katılabilme
kapasitesi farklıdır. Bu bakımdan herkesin anlama düzeyi de
farklı olmaktadır. Tam olarak anlayabilmek için 3 farklı
düzeyde gelişmiş olmak gerekir.
1.
Birinci düzey bilgi düzeyidir. Anlayabilmek için öncelikle
bilgi sahibi olmak gerekir. Bilgi dıştan elde edilir ve
gözleme dayanır. Okulda öğrendiklerimiz, ailemizin bize
öğrettikleri ve genel olarak hayatta okuyup veya dinleyip
öğrendiklerimiz gözlemleyerek elde ettiğimiz bilgi sınıfına
girer. Bilginin getirdiği anlayış akıl ve diyalektik mantık
yardımıyla olur.
2.
İkinci düzey sezgi düzeyidir. Bu düzeyde anlayış içten gelir
ve katılımcı
olmayı gerektirir. Sezgisel anlayışta hisler ve duygular büyük
rol oynar. Bu tür anlayış için akıl ve mantık gerekli
değildir. Hatta hiç mantığa gerek yoktur. İnsan sezgisel
olarak bir anlayışa varır ama bu sezgileri sözle ifade etmek
mümkündür.
3.
Üçüncü anlayış türü farkındalıkla olur. Bu tür anlayış ani ve kapsayıcı
olur. Yani dıştan gelmez. Sezgi gibi içten gelir fakat sözle
ifade edilemez. Sözler bu anlayışı aktarmakta yetersiz kalır.
Çünkü bu anlayışta nesne değil özne önem kazanmaktadır.
Öznenin ise düşünmeye gereksinimi yoktur. Fakat düşüncesiz bir
farkındalık da sadece etki-tepki mekanizmasını çalıştırmaktan
ileri gidemez.
Birinci tür
anlayış sahibi insanlara sürekli her yerde rastlıyoruz.
Örneğin, tıp doktoru bize bir tedavi metodu önerdiği vakit
bilgisini baz alır ve daha önce benzer haller gözlemlediği
için bize de uygun bir tedavi olacağını düşünür. Onun anlayışı
bilgi düzeyindedir. İkinci tür
anlayış sahibi insanlara örnek olarak her türlü kehaneti örnek
verebiliriz. Kehanet, öngörü veya duru görü medyomlarının aracılığıyla sezgisel olarak bize birtakım olaylar veya
durumlar aktarılabilir. Geçmişten ve gelecekten söz ederler.
Ama gelecek henüz gelmemiştir. Bu bakımdan sezgilerinin doğru
olup olmadığını da anında tespit etmek mümkün değildir. Sadece
sezgi ile gelen anlayış da yeterli olamaz. Asıl ileri
düzeyde anlayış üçüncü tür olup ilk iki anlayışı içerdiği gibi
fazladan farkındalığı da kapsar. Bu durumda hem bilgi hem de
sezgi vardır. Fazladan da olayı anında kavrayıp gerekli çareyi
veya tedbiri almak da vardır. O anda katılımcı olarak gerekli
davranış tarzını uygulayan kimse hem etki-tepki mekanizmasını
çalıştırmış olur hem de anında etki-tepki mekanizmasının
dışına çıkmayı bilir. Olaya çok hızlı tepki verişi etki-tepki
mekanizması içinde olduğu intibaını verir. Oysa ki anında o
oyunu terk etmesini de çok iyi bilir. İşte
‘ileri
düzeyde farkındalık’
budur.
|