Kuantum insan sürekli cevher ile, öz ile iletişim içinde
olduğundan gerçek bir öznedir. Yani, kuantum kişi veya bilge
kişi cevher ile veya tümel enerji alanı ile, her nasıl
tanımlarsak tanımlayalım, bütünsel bir iletişim içindedir.
Ne- ise-ne mi?
Nedir bu “nesne” denilen şey. “Nesne” deyince ne anlıyoruz?
Madde mi? Cisim mi? Ne-ise-ne mi? Evet, bu sonuncusu.
Ne-ise-ne. Yani, tanımlanamayan, özden kaynaklanan bir oluşum.
Nesne denen varlık dört farklı şekilde bulunur. 1. Düşünce
şeklinde, 2. Söz şeklinde, 3. Simge şeklinde ve 4. Az veya çok
yoğunlaşmış enerji şeklinde.
Varlık
fiziksel boyuta çıkmadan önce düşünce şeklindedir. Örneğin,
bir müzik eseri kulağımıza ses olarak ulaşmadan önce
bestecinin düşüncesinde varlık alanına çıkar. Keza her
söylenen söz de önce bir düşüncedir. Düşünce yazıya veya resme
döküldüğünde simgeleşir. Yani, bir düşüncenin şekillenmesi
oluşur. Bir mühendisin çizdiği plan da bir simgedir. Nihayet,
simge yoğunlaşmış enerji olarak nesneleşir. Örneğin, bir ev
inşa edildiğinde taş, toprak, demir, tahta gibi enerji içeren
nesneler bir plan dahilinde bir-araya getirilir ve tutarlı bir
yapı oluşturulur.
Bir roman veya bir film de
önce düşüncede başlar sonra simgeler yardımıyla insanlara
sunulur. Demek ki en temel enerji türü düşünce enerjisidir. Bu
düşünce genelde tin boyutundan ortaya çıksa da, altta yatan ve
bizim dahi farkında olmadığımız ruh boyutu ile etkileşim
halindedir. İnsan olmak demek, bir bakıma, bu kaynak ile
şuurlu bir etkileşim içine girmeyi başarmak demektir. İşte, bu
etkileşimi farkındalıkla başaran insana “özne” denir.
Şuurlu Enerji
Özne,
en genel anlamda farkında olan,
yorumlayan,
yani bilinçli
fail olandır. Bu durumda olan kişilere uyanık olanlar
veya şuurlu olanlar da denir. İnsanın özü enerji ise
özne = şuurlu enerji olarak tanımlanabilir. Çünkü,
bizim özümüz enerjidir. Biz ne sadece tiniz ne de sadece
bedeniz. Biz, her ikisinin bileşkesi olan bir şuurlu
(bilinçli) enerji paketiyiz. Şuurlu olmak ise kendi üzerine
düşünmek ve kendini sorgulamak demektir. Kendini sorgulamadan
yaşayan insan ancak beşer olabilir. Karşılaştığı olaylara
tepkiler verir ve bir nesne gibi davranır. Çünkü, her nesne
etkiye tepki ile karşılık verir. Hayvanların yaşantıları da
etki-tepki ilişkisi içinde gelişir. Etkiler dıştan veya içten
olabilir. Bedenden gelen içsel tepkilere
“içgüdü”
diyoruz. Uyuma ihtiyacı, beslenme ihtiyacı ve seks (çoğalma)
ihtiyacı bedenden gelen içgüdüsel etkilerdir. Bu etkileri
tatmin etmek için yapılan her türlü girişim bir tepkiden öteye
gitmez.
Oysa
ki insan olmak demek iç ve dış etkilerin farkındalığı içinde
gerekeni gerektiği şekilde şuurlu olarak yapmak demektir.
Burada isteğin kontrolü çok önemli bir yer tutar. Etkilere
tepki vermek doğal bir istektir. Tepkileri kontrol etmek ise
bilinçli davranışın ön şartıdır. Bu kontrol, önce insanın
kendi isteği ile olur. İnsan benlik boyutunda
ilerledikçe bu kontrol kendiliğinden ve anında ortaya çıkar.
Edilgen değil etken olmak
Beşer
boyutunda bulunan insan, iş yapma yetisine sahip olan, fakat
bu kapasiteyi ancak dış veya iç bir etki karşısında tepki
şeklinde ortaya koyan varlıktır. Bu tür insan edilgen bir
varlıktır ve bir bakıma uykudadır. Oysa ki, gerçek insan
edilgen değil etken bir varlıktır ve gerçek bir öznedir. Özne
olan insan çevresine yararlı olur ve hem kendini hem de
çevresini pozitif yönde değiştirir. Özne, yani faal insan
kendi isteği ile, etki olsun veya olmasın, enerjini pozitif
yönde kullanabilen varlıktır. Enerji atıl kalamaz. Sürekli
üretir, dönüştürür ve kendi de dönüşür. Enerji aynı durumda,
eylemsiz kalamaz. Sürekli eylem içinde olmak zorundadır. En
temel eylem de düşünce eylemidir. Şu halde, özne olan insan
sürekli düşünür ve yorumlar. Yani, uyanıktır ve farkındadır.
Demek ki, farkındalık daima pozitif eylem ile el ele gider.
Pozitif enerji sahibi insan hem kendine hem de çevresine
faydalı ve hayırlı eylem içindedir. Bu eylem önce düşüncede,
yani içte, sonra da dışta belirmesi gerekir.
Kaynağa, yani Tanrısal öze bağlı olan
insanlar yaratıcıdırlar. Yaratıcılık önce düşünce de sonra da
görünür âlemde ortaya çıkar. Yaratıcılık özelliği her ne kadar
Tanrıya ait olsa da insan bir aracı oldu mu hem kendine hem de
çevresine faydalı yaratılarda bulunabilir. Yaratmak eylemi
yoktan var etmek değildir. Yaratmak, doğada bulunan nesnelerin
yardımıyla doğada bulunmayan bir yapıyı ortaya çıkarmak
şeklinde anlaşılmalıdır. Bu bir sanat eseri olabilir, felsefi
veya dini bir doktrin olabilir, hatta gündelik hayatta pratik
kolaylık sağlayan bir alet dahi olabilir.
Kısaca, yaratıcılık sözel de olabilir, simgesel de olabilir,
maddesel de olabilir. Ancak ilk şart insanın beşer boyutundan
kurtulup özne boyutuna yükselmesidir. Bunun için de farkında
olmak ve sorumluluk almak şarttır.
Birçok
bilim adamı: “Ben araştırma yaparım. Sorumluluk benim
araştırmalarımı iyi veya kötüye kullananlardadır. Bende
sorumluluk yoktur”, şeklinde düşünürler.
"Oysa ki bilge insan
her söylediği sözden ve yaptığı eylemden sorumludur." |