Farkındalık ve Günlük
Yaşam
Her canlı varlıkta bir miktar farkındalık vardır. Bitkilerde
bile, yapılan deneylere göre, değişik düzeyde farkındalık
bulunduğu görülmüştür. Yapraklarını
gece ve gündüze göre yönlendirirler. Çiçeklerini ışığa göre
açıp kaparlar, su durumuna göre kendilerini değiştirirler,
hatta insanların onlara ne şekilde davrandıklarını bile
farkına varırlar. Eğer güzel müzik çalınırsa veya güzel söz
söylenirse bitkinin reaksiyonu farklı, bağırılırsa farklı
olduğu deneysel olarak saptanmıştır.
Hayvanların
farkındalığı bitkilerden daha fazla, insanlarınki daha da
fazladır. Hatta makineleri bile farkında yapmak mümkündür.
İnsan yaklaşınca fotosel ile çalışan açılan kapılar basit
bir farkındalık örneği oluştururlar. Fakat bu tür
farkındalık etki tepki farkındalığıdır. Belli bir etki
vardır ve bu etkiye göre otomatik bir tepki oluşur.
Newton fiziğinin ikinci yasası “Her etkiye eşit ve ters
yönde bir tepki oluşur” der. Bu türden bir etki-tepki
ilişkisi şuur gerektirmez. Adeta doğanın kendi programı
olarak her durumda ortaya çıkar. Buna
“var olma içgüdüsü” de
diyebiliriz. Sadece canlılar değil cansız dediğimiz
varlıklar da bu tepkiyi gösterirler. Çünkü bir nesneyi yok
etmeye çalışırsanız o size karşı direnecektir. Örneğin suyu
düşünün. Su her girdiği kabın şeklini alır. Fakat suyu
sıkıştırdığınız zaman direnir. Belli bir hacmin altına suyu
sıkıştırmak son derece zordur. Suyun ısısını alıp buz haline
getirdiğinizde hacmi küçülmez artar. Yani buz, sudan daha
fazla hacim olarak varlık gösterir. Kaybettiği ısı
enerjisine karşı gösterdiği tepki daha fazla yer
kaplamaktır.
İnsanların
çoğu da aynı etki-tepki mekanizması içinde yaşamlarını
sürdürürler. Örneğin, yemeyen çocuğunuza siz zorla yemek
yedirmeye çalışırsanız o size daha fazla direnecek, yememek
için türlü bahaneler bulacaktır. Bu tür etki-tepki
mekanizması kendini ispatlamak, varlığını ortaya koymak veya
varlığını korumak durumlarında ortaya çıkar. Zayıf hisseden
varlığın kendini koruma içgüdüsü ile ilişkili bir
mekanizmadır bu. Bu mekanizmada şuur yani uyanıklık durumu
yoktur veya çok azdır.
Otomobil
kullanmayı düşünün. Başlangıçta her hareketin şuurundayız.
Yani farkında olarak otomobili süreriz. Vites değiştirmek,
frene basmak bir istek sonucu şuurlu bir çaba gerektirir.
Oysa ki ustalaşıp otomobille bütünleştiğimizde bu şuur
durumu ortadan kalkar. Bir yandan konuşur veya farklı şeyler
düşünürken diğer yandan arabayı sürebiliriz. Artık farkında
olmaya gerek kalmamıştır. Hareketlerimiz otomatik hale
gelmişlerdir. Bu durum her ne kadar daha az yorucu olsa da
elbette ki mahsurları da vardır.
Faydası, otomobili kullanmayı otomatik pilota bağlamakla
dikkatimizi yola daha fazla yönlendirebiliriz. Zararı da
farkındalığımızı tümüyle kaybedersek, bu sefer de yoldaki
tehlikeleri küçümseriz. Birçok kaza bu yüzden olmaktadır.
Peki farkındalığı güne daha doğrusu anlara indirmek mümkün
müdür? Yoksa bu hiç başarılamayacak bir ütopya mıdır
derseniz? Elbette mümkündür deriz. Birkaç sade metodu
izleyerek, her insan kendi farkındalığını bir başkasına
ihtiyaç duymadan yükseltebilir ve yeni algılamalar, yeni
hissedişler, yeni bir bakış hissedebilir, bu yeni bir
pencereden yaşama bakmak gibidir ve başarı duygusu getirir.
Günümüzün zor şartlarında, biraz başarıya ve minik
mucizelere ne kadar çok ihtiyacımız var değil mi? |