Şimdi bilim adamlarımız hepimize haklı bir soru yöneltiyorlar;
"Eğer evrenimiz daha derinlerdeki bir düzenin, yani ruhsal
düzenin, Platon'un
'ideler'
olarak tanımladığı düzenin yalnızca soluk bir gölgesiyse,
kendi gerçekliğimizin karışık dokusu acaba daha başka neleri
saklamaktadır? Saklı Düzenin sırlarına ulaşmanın yolu nedir?
Bütün bu sorular haklı, gerekli, çağa uygun sorulardır ama
Saklı Düzen
binlerce yıldır bizden bilgisini hiç esirgememiştir ki!... O
bazen bir ilhamdır, bir notadır, bir sezgidir, bir rüyadır, bir
algılamadır, vizyondur, akıştır, vahiydir. Saklı Düzen’in
Senfoni Orkestrası ilahi notalarını, yağmur damlaları gibi tüm
dünyanın üzerine yağdırmaya devam etmekte, bizi insan olmanın
özünü kavramaya çağırmaktadır.
Xuetang dedi ki:"
Konunun özü, doğru ve ılımlı olmakta, pratiğin gitgide daha da
düzelmesinde, azmin sağlam ve kesin olmasında, gelişimin
tamamen saf olmasında yatar. Ancak bundan sonra kendine ve
başkalarına yararlı olmak olanaklıdır."
-
Doğu Gölü
Vakayinameleri
David Bohm da saklı düzeni, sonsuz bir enerji denizini de
doğuran olarak kabul ediyor. Ve diyor ki;
"Görünürdeki maddeselliğine ve dar boyutuna karşın evren,
kendi içinde ve dışında var olmayıp, daha geniş ve daha
tanımlanamaz bir şeyin üvey çocuğudur. Daha da ötesi evren, bu
daha geniş bir şeyin başlıca ürünü değildir, o yalnızca gelip
geçen bir gölge, daha
büyük bir tablodaki yer olan bir hıçkırıktır yalnızca.”
Mevlana ise Mesnevi’de alemsel hareketlilik ve bütünsellik
kavramını şu sözlerle dile getiriyor:
Dışsal olarak bir ağacın dalı, bir meyvenin kaynağıdır.
Ancak içsel olarak dal, meyvenin oluşumunu sağlamaktadır.
Meyve için hiç bir ümit olmasaydı Bahçıvan ağacı eker miydi?
Bundan dolayı, gerçekte ağaç meyveden doğar.
Tersi gözükse bile.
Bu sonsuz enerji denizi, Saklı Düzen içinde gizlenen tek şey
değildir. Saklı Düzen, evrenimizdeki her şeyi doğuran temel
olduğuna, en azından var olan ya da var olacak olan her
atom altı parçacığını da kapsadığına göre; maddenin, enerjinin,
yaşamın her oluşumunu, kuasarlardan Shakspeare'in beynine,
çift sarmaldan galaksilerin büyüklük ve biçimini kontrol eden
güçlere kadar mümkün olan her şuurlu hareketi de kapsar. Ve
hepsi bu kadar da olmayabilir. Bohm, Saklı Düzenin, nesneler
evreninin sonu olduğuna inanmak için hiçbir neden
bulunmadığını da kabul ediyor. Bu düzenin ötesinde akla
sığmayacak başka düzenler de, daha ileri aşamaların sonsuz
basamaklarına uzanmakta olabilir.
Choan dedi ki:
“Dağ ne kadar yüksek olursa olsun,
üzerinde bambu demetleri ve uçurum sıraları vardır; okyanus ne
kadar derin olursa olsun, içinde akımlar ve meraklılar vardır.
Büyük Yol’u araştırmak
istiyorsan, bunun özü, derinlikleri ve
yükseklikleri
incelemektir. Bundan sonra çapraşık incelikleri aydınlatabilir
ve sınır tanımadan hevesle benimseyebilirsin.”
Bir Zen büyüğüne mektup’tan
Evrenin bütünselliği ve sonsuzluğunu mistik deneylerle
algılama düzeyine ulaşmış olan büyük mistiklerden Yunus Emre,
alemlerdeki bu olağanüstü bütünlüğün ve düzenin onu dünyanın
kısıtlı realitesinden kurtarıp, ruhunu özgür kıldığını ve
İlahi Olan'a yönelttiğini bizlere şu dizelerle ifade ediyor:
Bilmişim dünya halini,
Terk ettim kil-ü halini,
Baş açık ayak yalın,
çağırayım Mevlam seni.
Saklı Düzen teorisinde beyin ve hologram
Nörofizyoloji profesörü Dr. Karl Pribram, fizik profesörü
David Bohm, Paris Üniversitesi'nden Bernard d'Espagnat, 1973
Nobel Fizik Ödülü alan Camridge'den Brian Josephson gibi ünlü
bilim adamları Saklı Düzen teorisinin bir gün Tanrı'yı ya da
Zihni bilimin sınırları içine almaya yönelteceğine
inanmaktadırlar.
Bir arada düşünüldüğünde Bohm ve Priabram kuramları, yeni ve
son derece anlamlı bir dünya tasarımı yaratmaktadır.
Beyinlerimiz temelde başka boyutlardan, uzay ve zamanın
ötesindeki daha derin bir varoluş düzeninden yansıyan
frekansları yorumlamak suretiyle nesnel gerçekliği
matematiksel olarak oluşturmaktadır. Beyin,
holografik bir evrenin içerdiği bir hologramdır. Bizim
ötemizde yalnızca engin bir dalgalar ve frekanslar okyanusu
vardır ve gerçekliğin bize böyle somut görünmesinin nedeni
yalnızca beyinlerimizin bu holografik karmaşayı alıp, onu
dünyamızı oluşturan diğer tanıdık objelere dönüştürme
yeteneğine sahip olmasıdır. Bizim gerçekliğimizin iki farklı
görünümü var. Biz kendimizi uzayın içinde hareket eden
fiziksel bedenler ya da kozmik hologramın içerdiği girişim
desenleri olarak görebiliriz. Biz de o hologramın parçasıyız.
David Bohm kişisel araştırmalarıyla daha da parlak bir
düşünceyle bizim uzay ve zamanı bile oluşturmakta olduğumuz
sonucuna varmaktadır.
Zihin ve Beden Yapısını Anlama ve Farkındalıkla Deneyleme
Psişik yetenekleri geliştirme, zihin-beden yapısının dengesi
ile ilgili pratik metotları öğrenme ve uygulama sırasında
spiritüel farkındalığımızın, bireysel gelişmede etkili faktör
olduğunu hatırlamak önemlidir.
Spiritüel olarak uyanık olduğumuzda, kendiliğinden olumlu
yaşamaya,kendimiz ve başkaları için en yararlı şeyleri yapmaya
meylederiz. Spiritüel farkındalığın noksanlığı; entelektüel
hatalar, zihinsel karmaşa, mantıksız düşünme, karamsarlık,
çabuk heyecana kapılma ve doğal olmayan düzensiz bir yaşamla
sonuçlanır.
Farkındalığımız bulanık olduğunda, zihnimiz kuruntu, illüzyon,
obsesyon, acı ve başarısızlık hatıraları ve yaşamın kıymetini
arttırmak yerine baskı yaratan davranışlarla şartlanmış
olduğundan, ruhsal ve fiziksel anlamda sağlıksızlık söz
konusudur ve o kişide yaygın olan psikolojik durum ve
davranışların biri veya tümü mevcut olabilir. Bu yolunda
gitmeyen halleri ve davranışları önce tespit edip sonra
kabullenmeli son aşamada da değiştirmek için elinden gelen her
çabayı ve sağaltıcı metodu hiç çekinmeden, utanıp sıkılmadan
kullanmalıdır. Çünkü herkes aynı yoldan geçmektedir. Kapı dar
ve yol tektir!...
Dar kapıdan geçen, dar kapıdan geçmekte olanın halini iyi
bilir…
Bizler birer algılayıcıyız. Bizler birer farkındalığız, biz
nesne değiliz. Bizim hiçbir somut, üç boyutlu nesnelliğimiz
yoktur. Biz sınırsız varlıklarız. Üç boyutlu katı nesnelerden
oluşan dünya, bizim somutluğa geçişimizi sağlayan bir
kolaylıktır. Bunu mutluluğumuz için kendi bütünselliğimizi,
yaşamımız boyunca pek ender ayrılabildiğimiz bir kısır döngüde
tutsak etmiş bulunuruz.
Eğer evren dev bir hologramsa, fizik yasalarından galaksilerin
varlığına kadar birlikte deneyimlenen dev bir rüyanın sahne
donanımları ya da gerçeklik alanları neden olmasın?
Sürekliliğe sahipmiş gibi görünen her şey birer yanılsama
olarak görülebilir, yalnızca şuur canlı evrenin şuuru sonsuz
olabilir.
Holografik bir evrende şuur her şeye sinmiştir. Ve tüm
bilgiler saklı düzende içe katlanmış şekilde mevcuttur. Biz
asıl gerçekliğin kendisiyle ilişkiye geçebilir ve bilgi
alabiliriz.
Bütün metapsişik çalışmaların özünde, evrendeki şuurluluk
bilgisi vardır. Psişik fenomenler yaşayan insanlar bu iç içe
geçmiş şekilde mevcut bilgilerle, bir tür bilgi bankasıyla,
bir şekilde rezonans haline geçmeyi beceren insanlardır. Ama
asla unutulmamalıdır ki; bilgi bankası ile gerçek rezonansa
geçenler kendi benliklerinden, şan, şöhret, unvan, para, mevki
peşinde koşmaktan yani nefis ve egolarından vazgeçenlerdir…
Ocak ateşsiz, çanta boş.
Kar yılın sonunda düşen kayısı tomurcukları gibi.
Üzerimde yamalı cübbe, odun kıymıkları yanıyor,
Huzurlu sakinlikte bedenimin farkında değilim.
Günlük yaşamda kendi başıma Yol’a devam ediyorum.
Ün ve ihtişam peşinde koşmadan. (Jiantang Kutsal Lu Dağı’ndaki Yuantong manastırındaki usta öğretmene
giderken)
|