“Zihinsel karışıklıklar için her zaman olumsuz düşünmekten vazgeçin”
diyerek şaşırttı bizi Asita öyle büyülenmiştik ve öyle bir akış vardı ki
aramızda ne bizim canımız ayağa kalkmak hatta yemek yemek istedi ne de
o sözünü kesti çünkü kaptan kapa akış vardı ve gerçek bir öğretmen bunu
asla durdurmazdı, yerin, zamanın, mekanın ya da yapılacakların bu
yaşanan ruh hali karşısında ne önemi olabilirdi ki? Biz ikimizde bir
açılım yaşamaya başlamıştık ilk kez ve ben bunu öğretmenimin gözlerinde
izleyebiliyordum. Bir an yüzünde belli belirsiz bir gülümseme dolaştı ve
devam etti sözlerine: "
En
sonunda bu karışıklığa gerçekten de son verebilir, kendimizi bırakır ve
biraz yer açarız. Abhisheka'nın, yani dökme ve akıtmanın gerçekten
başladığı an budur çünkü bu anda bir şeyler yapma çabalarımızı,
meşguliyetimizi ve tüm karmaşayı bir kenara bırakırız. Son olarak bizim
için nadir olan bir biçimde gerçekten, uygun bir biçimde durmaya
zorlanırız. Bazen şok tarzında ve ardı ardına yaşanan, nedeni
çözülemeyen olaylar da bu etkiyi yaratır ve bizde bir boşluk alanının
ortaya çıkmasına neden olur. İşte o kritik noktada geriye dönüp kaçmak
ya da cesaretle kendimizi tanıma yoluna girmek bizim özgür seçimimizdir. Edindiğimiz bilgiden,
okuduğumuz kitaplardan, yaşadığımız tecrübelerden,
gördüğümüz rüyalardan bile oluşturmuş olduğumuz çok farklı savunma
mekanizmalarımız vardır. Ama artık uyanış başladığı için ruhsallığın
gerçekten ne olduğunu sorgulamaya başlarız. Bu yalnızca dindar, iffetli
ve iyi olmaya çalışma sorunu mudur? Ya da diğer insanlardan daha çok
öğrenmeye veya hayatın anlamını daha çok anlamaya mı çalışmaktır? "
Ruhsallık
gerçekten de ne demektir?
"...Ailece gittiğimiz ibadet yeri ve bu
inancın doktrinleri her zaman ulaşabileceğimiz kaynaklardır ama bunlar
aradığımız cevaplar değillerdir; bir şekilde yetersiz ve uygulanamaz
cevaplardır. Bu yüzden içine doğduğumuz ruhsal öğretinin doktrin ve
dogmalarından uzaklaşırız. Ruhsallığın çok
heyecanlı ve renkli bir şey olduğuna da karar verebiliriz. Kendimize
bazı egzotik ve farklı mezhep veya dinler içinde cevap ararız. Başka tür
bir ruhsallığı benimser, belirli bir şekilde davranır, ses tonumuzu,
yeme alışkanlıklarımızı ve genelde tüm davranışlarımızı değiştirmeye
kalkışırız. Ama bir süre sonra bu
kendini kandırmaca çok beceriksizce, belirgin ve tanıdık bir hal alır.
Bu tavırların bizim kendi tavırlarımız olmasını isteriz ama tamamen
bizim parçamız olmazlar. Bu
"aydınlanmış"
davranışların kendi yapımızın bir parçası olmasını istememiz dışında
zihinlerimizde nevroz vardır. -Böyle kutsal bir tavırla ve geleneklere
de uygun hareket ediyorsam, bu nasıl olabilir? Elbetteki zihnimdeki
karışıklık yüzünden oluyordur. Ama daha ne yapabilirim ki?- diye merak
etmeye başlarız. Yeni benimsediğimiz inancın kurallarına olan
bağlılığımıza rağmen bu zihin karışıklığı devam eder. Nevroz ve
hoşnutsuzluk sürer. Hiç bir şey yerine oturmaz; öğretilerle bağlantı
kuramamışızdır. Bu noktada gerçekten de
"iki zihnin
birleşmesi"
ne yani kabımıza bir
inisiyatörün bilgi aktarımına ihtiyacımız vardır. Abhisheka olmaksızın
ruhsallığa ulaşma amaçlanamaz, gerçek bir teslimiyete değil de ancak
yüksek bir ruhsal koleksiyon noktasına varılır. Değişik davranış
biçimleri, farklı konuşma ve giyinme tarzlarını, düşünce ve her türlü
hareketi toplamaktayızdır. Ve
bunların tümü yalnızca kendimize dayatmaya çalıştığımız bir birikimdir.
Gerçek
üyeliğe kabul, yani Abhisheka teslimiyetten doğar.
Yani egonun azgın atları,
inisiyatörün bilgeliğine ve evrenin gücüne teslim edilir. Teslimiyet de
tüm nevrozları ve kafa karışıklıklarını çözer. Aslında sorunun çözümü
basittir de ona ulaşacak ruh haline gelebilmek zor ve karışık bir süreç
gerektirebilir. Kendimizi duruma
olduğu gibi açar ve öğretmenle gerçek bir iletişim kurarız. Tüm
durumlarda, öğretmen açık bir biçimde hazırdır ve eğer biz de kendimizi
açarsak, bu koleksiyonumuzdan vaz geçmeye istekliysek üyeliğe kabul
başlar. ''Kutsal''
hiçbir törene gerek yoktur. Aslında bu töreni "kutsal" diye düşünmek
muhtemelen budistlerin
"Mara' nın kızları" diye adlandırdıkları
tarafından baştan çıkarılmaya benzer. Mara aklın nevrotik eğilimlerini,
varlığın dengesiz durumunu temsil eder ve kızlarını bizi baştan
çıkarmaları için gönderir. İki zihnin birleşmesinin gerçekleştiği bu
olayda Mara’nın kızları da yer aldığında, kızlar "Kendini huzurlu mu
hissediyorsun? Bunun nedeni bu ruhsal talimatı anlıyor olman, sana
olmakta olan şey ruhsal bir olaydır çünkü, bu tamamen kutsal bir
şeydir." derler. Çok tatlı, yumuşak bir ses tonuyla gelirler ve sevgi
dolu güzel bir ileti getirerek bizi
"iki zihin arasında"
gerçekleşen bu
buluşmanın
"büyük bir mesele"
olduğuna inandırırlar. Daha zihnin bu tür samsarik (Samsara Döngüsü Karmadan bir türlü kurtulamamak anlamına
gelir) kalıplarını üretmeye devam ederiz. Bu durum Hıristiyan
düşüncesinde elmayı ısırma olayına benzer, bir baştan çıkarmadır. Abhisheka'yı kutsal
bir olay olarak değerlendirirsek, dikkatimiz hemen dağılır çünkü artık
değerlendirme yapmaya başlamış oluruz. Böyle kutsal bir şey yaptığımız
için Mara'nın bizi kutlayan kızlarının seslerini duyarız. Bu Törensel
olayda bizi onurlandırıyorlarmış gibi davranarak şarkılar söyler,
etrafımızda dans ederler.
İki
zihnin buluşmasında en önemli şey açıklık
İki zihnin buluşması gerçekten çok
doğal bir biçimde meydana gelir. Hem talimat veren kişi hem de öğrenci
dünyadaki en önemli şeyin açıklık olduğunu anladıkları bir hal içinde
karşılaşırlar. Bu tamamen önemsizdir, gerçekte sıradan, hatta hiç bir
anlamı olmayan bir olaydır. Kendimizi ve dünyayı bu şekilde
görebildiğimizde aktarım hemen gerçekleşir. Tibet geleneklerinde bu
görüşe
"sıradan zihin"
anlamına gelen
thamal-gyi-shepa
denir. Tamamen açılma, tüm
değerlendirmelerin ve biriktirmelerin yokluğu en
önemsiz olanıdır.
Böyle önemsiz bir şeyin çok önemli olduğunu, bunun gibi bir sıradanlığın
aslında sıra dışı olduğunu sanırız. Ama bu tür bir düşünce Mara'nın
kızları tarafından daha ileri seviyede baştan çıkarılma olur. Eninde
sonunda,
‘Özel Bir İnsan’
olmaya çalışmaktan vazgeçmek
zorundayızdır.”
|