Sabah
uyandığımda hala anlık parlamaların aydınlanma olup olmaması konusu
hakkında düşündüğümü fark ettim ve gülümsedim, “demek ki zihnim uykuda
iken de faaliyette imiş, çok etkilenmiş olmalıyım” dedim kendi kendime
ve bahçeye çıktım. Canım biraz Doğanla konuşmak istiyordu, dün ilginç
bir yerde kalmıştık acaba bugün aynı konuya devam edecek mi? diye merak
içindeydim. Bazen bambaşka bir yerden de başlayabiliyordu. Seni
gökte ararken yerde buldum derler ya, bana da aynı şey oldu, kafamı
çevirdim ki Doğan bahçenin arka tepesinden hızla aşağıya inmiyor mu?
Artık buna inmek mi yoksa kaymak mı? Denir o da pek belli değil doğrusu!
Kahkahalar ata ata bana doğru koştu, “ne oluyor sana böyle?” dedim.
Gülmeye devam ederek, “Ne olacak? Bilgi fazla geldi galiba, durduğum
yerde duramıyorum, sabah bu halimi Asita’ya sordum, o da bana “dağlara
doğru koş, fiziksel egzersiz yap” rahatlarsın dedi. “Koşup, tepinip
duruyorum sabahtan beri, biz böyle bilgi yüklenmeye devam edersek
sonunda zıp zıp tavşana döneceğiz” diye devam etti ve hala gülüyordu,
gülmesi bana da bulaştı, halimiz çok komikti. Biraz rahatladıktan sonra
Asita gelene kadar meditasyon yapmaya, derinleşmeye karar verdik. O
geldiğinde bizi zihinlerimiz dinginleşmiş, ona karşı alıcı konuma geçmiş
buldu. Bir an için yüzünde belli belirsiz bir memnuniyet havası
dolaştığını hissettim. Genelde duygularını belli etmekten pek
hoşlanmıyordu.
“Evet
Gençler Anlık parlamaların gerçek olmadığından söz ediyorduk değil mi?
Bu önemli konuyu yarım kesmek istemiyorum, yarın hava bulutlanacak gibi
yağmurda bahçede sohbet edemeyiz, yağmur yağarsa sizi dağlara götürürüm,
göstermek istediğim çok güzel bir mağara var, o yüzden bugün bu
konuşmayı bitirelim” dedi. Ve anlatmaya başladı:
Günlük Yaşamın Sadeliği ve Sıradanlığı
"Eskiden ona sahiptim ancak onu yitirdim." diyemeyiz demiştim son
olarak size. Şimdi o konuyu biraz açmak istiyorum çünkü oldukça önemli
bir noktada kaldık. Aydınlanmaya giden yolda önce bu bilgileri
almalısınız ki ilerde yolunuzu şaşırmayın. Asıl vermek istediklerim
bunlar, siz hazırsanız aydınlanma her yerde gelir sizi bulur, yaşamın her
anını bir aydınlanma, yeni bir fark ediş ve genişleme imkanı olarak
yaşabilecek bir zihne sahip olmak her şeyden önemlidir. Burada amaç bilgi
biriktirmek değil, yaşamı gerçekten hissederek, anlayarak, yüksek bir
farkındalıkla yaşamaktır. Kendinize dürüstçe evet sahiptim, yitirdim,
kendimi yeniden yapılamalıyım, konsantrasyonum kayboldu, zihnim karışık
diyemezseniz vay halinize! Bunu diyemeyenler
erişmiş-başarmış-aydınlanmış kişi şeklindeki statülerinin zarar
görmesinden korkarak asıl kendilerine zarar verirler.
Aydınlanmak için açık, samimi, dürüst, sade olmak ve başkalarından bu
bilgiler nedeniyle de olsa daha üstün olmak kaygısından tamamen
vazgeçmek birinci şarttır.
Eğer bunu yapamazsanız kendini kandırmanın bir kısmı yaşanmış hikayeleri
yeniden anlatmak olur. Açılmayı gerçekten deneyimlemek yerine hikayesini
anlatırız çünkü hikayeler canlı ve eğlendiricidir. ''Ruhsal
öğretmenimleyken şunlar bunlar oldu; bana şunları bunları söyledi ve
beni şu, bu, o şekilde açtı." Bu durumda kendini kandırma bir bakıma
geçmiş bir deneyimi; onu şu an içinde deneyimlemek yerine tekrar tekrar
anlatıp canlandırmaya çabalamak anlamına gelir. Geçmişin parlak anıları
ile değil de bugünün getirdiği aydınlanmalarla ilgilenmek gerekir.
Yaşamın her gününde bizi daha ileri noktalara götürecek idrak
parıltıları saklıdır, gören göz ve işiten kulaklar için elbette…
Kişinin o deneyimi şu anda elde etmek için geçmişteki o idrak
parıltısının ne kadar şahane olduğuna dair değerlendirmesinden vaz
geçmesi ve hayallerle zaman kaybetmemesi gerektir, hatıraların önemi
hatıra kadardır ve geçmişe aittir. Oysa şimdi de anda yeni olaylar, yeni
kişiler ve yeni aşılması gereken dersler vardır. Bunları izlemekten
vazgeçip geçmişle oyalanmanın kime ne yararı olabilir ki?
Yanlış anlaşılan diğer önemli bir konu da bilginin günlük yaşamın
sıradanlığı içinde saklı olduğu gerçeğidir. Eğer
ki aydınlanma deneyimini sürekli olarak yaşayacak olursak bu çok sıradan
görünecektir ve razı olamayacağımız şey de bu sıradanlıktır diye düşünen
zihinlerin sayısı da sanılamayacak kadar çoktur. Oysa günlük yaşamı
olduğu gibi kabul edip, onun bizi değiştirmesine izin vermek hiç
sanıldığı kadar kolay bir uygulama değil ve diğer tüm aydınlanma
deneyimleri de bu sade ve sıradan hale dönebilmek için yaşanır aslında…
Ama günlük yaşamın sıradanlığı ve sadeliği yerine mabetlere kapanarak ya
da bir bilgenin aurasından, enerji bedeninden, varlığından etkilenerek
yaşadığımız, sadece yolu ve satorik hali işaret niteliği taşıyan
aydınlanma deneyimini, anılarda tekrar tekrar yaşamayı ve gerçekle
yüzleşmemeyi de tercih edebiliriz. Bu büyük bir yanılgı ve zaman
kaybıdır, yaşam nehri çağlaya çağlaya akmakta ve bize hep yeni deneyimler
sunmaktadır.”
Kendini Kandırma Oyunu
"Keşke o muhteşem açılma deneyimini tekrar edinebilseydim!" deriz.
Yanılgının esiri olmak böyle bir ruh halidir ve yeni aydınlanmaları
edinmemekle, yalnızca hatırlamakla kendimizi gereksiz yere meşgul
ederiz. Bu kendini kandırmanın bir oyunudur aslında.
Kendini kandırma, değerlendirme fikri çok uzun soluklu bir hafızayı
gerektirir. Eskiyi düşündükçe nostalji hissederiz, anılarımızdan zevk
alırız ama tam bu anda tam olarak nerede olduğumuzu bilmeyiz. "Eski
güzel günleri" hatırlarız. Hüznümüzün ortaya çıkmasına izin vermeyiz,
bir şeyle temasımızı yitirdiğimizden şüphelenmeyi kabul etmek istemeyiz.
Oysa depresyon başlar ve kaybetmiş olma duygusu hissedilmek üzeredir,
egonun savunmacı doğası bizi rahatlatmak için akla hemen anıları ve de
geçmişte duyduğumuz sözleri getirir. Böylece ego sürekli olarak şu an
içinde hiçbir kökü olmayan bir ilhamı aramaktadır. Bu ise kendini
kandırmanın çok daha karmaşık bir eylemidir; kişi depresyonun ortaya
çıkmasına asla izin vermez. "Bu kadar iyi nimetler elde etmiş ve de bu
şahane ruhsal tecrübeleri yaşayacak kadar şanslı olduğuma göre
depresyonda olduğumu söylemem nasıl mümkün olabilir ki?
Mümkün olamaz, depresyona yer yoktur." der. Ama yanlış yapmaktadır,
kendine her şeyi yaşamak, sıkıntının asıl nedenlerini aramak ve aşmaya
çalışmak için izin vermesi gerekir. Depresyon ve daraltıcı iç sıkıntısı, kişinin yolundan sapmış olduğunun ya da kendini doğru ifade edememesinin bir işareti de olabilir.
Bu noktada gerekli tek şey farkındalıkla kendini ve olayları izleyebilme
gücünü hiç kaybetmemektir.
Tam
yeri gelmişken size bir zen deyişinden söz etmek isterim konumuzla çok
yakından ilgili olduğunu göreceksiniz ve aydınlanmayı çok güzel
tanımlıyor… Ünlü
bir zen ustası ruhsal öğreti almak isteyen öğrencisine neler
yaşayacağını kısaca şöyle özetler, bu deyiş kendini arayan herkesin
hemen hemen bildiği bir deyiştir. Tüm gerçek ruhsal öğretiler gibi sade,
doğal ve basit:
‘Zen’e başlamadan önce dağlar dağ ve ırmaklar da ırmaktır. Zen’i
uygularken dağlar artık dağ ve ırmaklar da ırmak olmaktan çıkar. Ancak
insan bir kez aydınlandı mı, dağlar yine dağ ve ırmaklar yine ırmak
olacaktır.’
Gerçek Aydınlanma günlük yaşamın sıradanlığına sizi geri döndürür ama
siz artık o eski siz olmadığınızdan, bilincinizi değiştirip,
farkındalığınızı yükseltmiş olduğunuzdan hiçbir şey eskisi gibi
gözükmeyecek ve sizi eskisi gibi etkilemeyecektir. Hatta şikayet edip
durduğunuz ve sıradan kabul ettiğiniz pek çok olayı da yaşamın mucizesi
gibi algılama kapasiteniz olduğunu göreceksiniz,
işte asıl aydınlanma, asıl mucize her şey olağan olduğu halde sizin
olağanüstü bir ruh hali ile onlara yanıt vermenizde saklıdır.
Bir
keşiş zen ustasına şöyle seslenmiş: -Daha
manastıra yeni geldim. Bana evrenin sırlarını anlat ve lütfen bildiğin
her şeyi öğret. Usta
ona şu soruyu yöneltmiş;
-Bugün pirinç lapanı yedin mi? -Evet
yedim. -O
zaman sen ilk önce git ve tabağını yıka.
Tüm dikkatini günlük yaşama yöneltmiş biri
aydınlanma yoluna girer ve bu yolda başarı ile ilerlerse, aydınlanma- satori denilen ruh halini
yaşamayı becerebilirse, yaşamın gerçek mucizesinin hiçbir şeyin
birbirinden ayırt etmemek olduğunu fark edecektir sevgili gençler ve
inan ki sadece şunları söyleyecektir:
"
Ne kadar mucizevi, ne kadar mistik!
Odun taşıyorum, su getiriyorum."
|