Sözlerini
bitirince bize uzun uzun baktı ve derin bir sessizlik oldu. Yüzümüzdeki
ifadeden etkilenmiş olduğunu düşünmedim desem yalan olur, hatta bilge
ama o da insan işte, ne kadar da mutlu bakıyor şu anda dedim içimden.
Henüz gerçek bir bilgenin sadece insan olmaktan ne kadar onur duyduğunu
ve kendini hiçbir maskenin ardına saklamadığını asla bilmiyordum. Biraz
daha soluklandı, bize bakıp anlayışla ve sevgiyle gülümsedi, son
anlattıklarını kendisi de çok sevmiş ve hissetmiş gibi siyah pırıl pırıl
gözleriyle daha derin baktı bizlere ve “Marpa
adındaki Tibetli büyük bir öğretmenin yaşanmış öyküsünden söz edeyim
biraz size, buralara kadar gelmişken onu da dinleyin” dedi.
" Marpa kendi öğretmeni Naropa'yla ilk karşılaştığında Naropa
bilgeliğinin cisimlenmesi olduğunu söylediği bir sunak yaratmıştı. Sunak
ve de Naropa muazzam güçte ruhsal enerji içermekteydi. Naropa,
Marpa'ya derhal aydınlanmak üzere hangisinin önünde secdeye varacağını
sordu. Marpa, öğretmenin canlı ve sıradan bir insan vücudunda yaşamakta
olduğunu, halbuki yaratılmış olan sunağın saf bir bilgelik cismi
olduğunu, insani kusurlarla hiçbir ilişkisinin olmadığını düşünmüştü. Bu
nedenle Marpa sunağa secde etti. Ve Naropa dedi ki: ''Korkarım ki
ilhamın gücünü yitirecek; sen yanlış seçim yaptın. Bu sunak benim
yaratımım olduğuna göre, bensiz onda enerji ve bilgelik mevcut
olmayacaktır. İnsan bedenine karşı cisimlerin gücünü ön plana almak,
puta tapınmadır ve geçersizdir. Mandala'nın görünen bu ihtişamı yalnızca
benim enerjimi katarak yarattığım bir öğedir ve onu enerjimle
beslemekten vazgeçersem sade bir taş olur, taşlara ve putlara tapınma
her türlü bilgeliği insanda yani kendinde ara."
Bu öykü kendini kandırma olan rüya, umut ve
dilek ilkesini açıklar.
Gerçekleşen Hayal
Kendinizi
veya deneyimlerinizin bir kısmını "gerçekleşen hayal" olarak ele
aldığınızda kendinizi kandırmaya başladınız demektir. Şu anda
gördüklerinizden çok görmemiş olduklarınızı görmeyi istediğiniz için
kendini kandırma bir hayal dünyasına bağlı gibi görünmektedir. Ve şu
anda var olan şeyin olan şey olduğunu da, durum ile olduğu gibi devam
etmeyi de kabul etmeyeceksinizdir. Sonuçta, kendini kandırma daima
kendini bir hayal dünyası yaratma veya bu hayal dünyasını yeniden canlandırma çabasıyla, hayali deneyimlerin nostaljisiyle tezahür
ettirir. Ve kendini kandırmanın tam karşıtı, yaşamın gerçekleriyle
çalışmaktır.
Bir
insan herhangi türden neşe ya da sevinç ararsa, yani kendi hayal
gücünün ve rüyalarını gerçekleştirmeyi amaçlarsa o kişi, eşit derecede,
başarısızlıktan ve depresyondan mustarip olacaktır. Bütün mesele budur:
Bir ayrılık korkusu, bütünleşmeye ulaşma ümidi; bunlar yalnızca egonun
veya kendini kandırmanın tezahürleri ya da eylemleri değildirler, sanki
ego bir biçimde belirli eylemler sergileyen gerçek bir şey olabilirmiş
gibi. Ego eylemlerdir, zihinsel olaylardır. Ego açıklığı kaybetme
korkusudur, egosuzluk halini kaybetme korkusudur. Bu durumda ise kendini
kandırmanın anlamı budur; ego, egosuzluk durumunu, ulaşacağını düşlediği
hayali yitirmiş olduğundan feryat etmektedir. Korku, ümit, kayıp ve
kazanç duygularının hepsi egonun rüyasının, kendini kandırma anlamına
da gelen kendini devam ettirme ve kendini sürdürme yapısı olarak ortaya
çıkar. Demek
ki hayal dünyasının ötesinde olan gerçek deneyim, günlük yaşamdaki
şimdi'nin gerçek deneyiminin güzelliği, rengi ve de heyecanıdır.
Şeylerle gerçekte oldukları gibi yüzleştiğimizde, daha iyi şeyleri umut
etmekten vazgeçeriz. Sihir olmayacaktır çünkü kendimize depresyondan
çıkmamız gerektiğini söyleyemeyeceğizdir. Tüm o depresyon,
bilgisizliğimiz, duygular, deneyimlediklerimizin hepsi de gerçek olup
muazzam hakikatler içermektedirler. Eğer gerçekten hakikatin
deneyimlenişini öğrenmek ve görmek istersek, olduğumuz yerde
olmalıyızdır.
Tüm mesele yalnızca bir kum tanesi olma meselesidir.”
Dedi
ve aydınlanma dersine son verdi.
Ben o
nefis ot çayından koymaya gittim, mutfaktan Doğanla olan konuşmasını
duyuyordum. "Birkaç gün tarlada birlikte çalışacak size söylediğim gibi dağa
çıkacağız. Yağmur yağmadı daha iyi oldu, size göstermek istediğim
mağaralar var. Eski rahipler bu mağaraları aydınlanmak ve kendi iç
yolculuklarını tamamlamak için kullanmışlar. Tibet’te bir dönem için mağaralara çekilip aydınlanmak çok geçerliydi, ama ben çok da gerekli
bulmuyorum, aydınlanma aydınlanmadır, önemli olan niyet ve istektir. Siz
istedikten sonra sizin en kalabalık şehriniz olan İstanbul’un tam
göbeğinde de aydınlanırsınız ama buralara gelmişken, her şeyi görün,
hissedin, anlayın ki rahat uygulama yapın ve sonra bu bilgileri
başkalarına da anlatın istiyorum. Hatta
bana dönüp gülerek, “ Senden bunları yazmanı bile isteyebilirim, ülkene
döndükten ve bilgi sende yerleşik hale geldikten sonra mutlaka
paylaşmalısın yoksa bilginin ağırlığı karşısında ezilirsin, içinde
sıkıntılar oluşur, bilgi enerjisi paylaşılmadığında ağırdır” dedi ve
hızla yamaca doğru yürüdü.
|