Gerçekten de 10 gün dağ, bayır, yamaç demeden günlerce bizi oradan
oraya koşturdu, tarlada çalıştırdı, dağlara, tepelere tırmandırdı ve
fizik aktivite içinde olmaya zorladı. Ayak tabanlarımız şişti.
Mağaraları gezdirdi, buralarda aydınlanma deneyimi yaşayan rahiplerin
zorlu ve yalnız yaşam öykülerini anlattı. Zaman
zaman da köye inmemizi, köylülerin arasına karışmamızı istedi. Hatta
itiraf etmeliyim ilk birkaç gün çok zorlandım ama yüzündeki kesin ifade
asla anlayış göstermeyeceğine dair bir ifade olduğu için ikimizde
dediklerini yapmayı tercih ettik.
Anladığım kadarıyla kendi tarzında bir uygulamaya geçmişti. Bilginin
aktivite ve günlük yaşamla paralel olduğunu bizlere bedenlerimizi
kullanmayı öğreterek anlatmaya çalışıyordu adeta. Benim
algıladığım günlük işlerini tek başına yapan biri olarak ve genelde tüm
insanların tembel ve günlük yaşamdan şikayet eden sıradan zihinlere
sahip kişiler olduklarını bilen biri olarak; çalışma ile içimizdeki
ışığın parlaması arasında bir bağlantı olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
Öyle zorlandık öyle zorlandık ki, o hiç sevmediğim, yemekte zorlandığım
tuzsuz pirinç lapasını yemek için biraz oturup dinlenmek bile lüks oldu
inanın!
Gerçek bir bilge ile karşılaşmaya hazırsanız sizi zorlayacağını hatta
bazen çok kızdıracağını önceden bilin ve kabul edin derim, yine de siz
bilirsiniz tabii ki! Bu tip yolculukları sahiden kendini tanımak
isteyenler yapmalı bence; diğerleri ise Nepal gibi yerleri tanıtan kısa
turistik gezilere katılmalı. Nepal’e kendimi aramaya gittim gibi
gereksiz açıklamaları sahiden yaşamadan yapmamak daha doğru olur diye
düşünüyorum artık… İç
yolculuğa çıkmak hiç de kolay değilmiş, çok istemek gerekirmiş, çok
sabırlı olmak gerekirmiş, azim, çaba, cesaret istermiş. Bunları daha
önce fark etseydim buraya gelir miydim? Diye düşündüm bu sabah uzun
uzun… Sonra
dedim ki, ben çılgının tekiyim elbetteki gelirdim, niye sorup duruyorum
ki… Yüreğime açılan kapıyı hatta kapıları o kadar çaldım ki bunların
olacağı zaten belliydi… Dün
akşam yarın sabah meditasyonundan sonra toplanalım, bilgileri özümsemiş
ve acıkmış görünüyorsunuz, biraz sohbet edelim dedi. Öyle mutlu olduk ki
anlatamam. Sabah
heyecandan çok erken uyandım. Günlerdir öyle zorlanıyordum ki şimdi
oturup onunla sohbet etmek inanılmaz bir mucize gibi geliyordu bana…
Bahçeye indiğimde onu arkası dönük otururken buldum. Doğanla
konuşuyordu. Sonra bana döndü, tüm nezaketi ile “Hadi gelin de önce
birlikte meditasyon yapalım sonra konuşalım” dedi.
Gerçek Öğreti
“Gerçek Öğreti der ki;” diyerek başladı o güzel ve akıcı konuşmasına ve
devam etti:
“İstersen tahta Budaların önünde eğil istersen şu tepeden tırnağa çiçek
açmış azalyanın önünde eğil, secde et ona tapın arada hiç fark yoktur.
Ağaca saygı duymakla tahta Budalara secde etmek yada kutsal sular
serpmek arasında hiçbir fark yoktur. Önemli olan niyettir, o eylemi
hangi niyet ve içtenlikle yaptığınız sizi bağlar görünüşteki davranışlar
değil. Ne
kendini paklamış, arındırmış olanların nirvanaya ereceği ne de kuralları
çiğneyenlerin cezalandırılacağı düşüncelerine önem verin. Öğretilerin
hepsinin özünde özgürlük vardır ve tüm bu beklentili düşünceler bizi
bağlar, özgür olmamıza, oradan hızla çekip gitmemize engel olur.
Gerçek Öğreti insanın iç derinliğini ortaya çıkarmayı amaç
edinir.
İç derinliğin yani içsel bilgeliğin paklığını, arılığını, duruluğunu,
iyiliğini gözlemlemiş olduğundan sonradan katılan ya da ondan koparılıp
alınan her şeyin onun bütünlüğünü zedelediğinin farkına varmıştır. Bunun
için de insanın iç derinliğine, içsel bilgeliğine ulaşıldıkça
arınacağının, kendini koşullandırmalardan kurtardıkça bağımsızlaşıp
özgür olacağının bilincindedir.
Ruhsal Öğretilerin tümü zihnimizi bağımsız ve özgür kılmaya çalışır. İç
yaşantımızla, yaşam deneyimimizle doğrulanmayan her inancı kuşku ile
karşılar. Sadece tek bir düşünceye veya öğretiye katı kurallar içinde
bağlanmak yalnız zihni koşullamakla kalmaz bir fikrin ötekine üstün
tutulması zihni bağımlı da yapar. Bu nedenle ustaların garipsediğimiz
davranışlarının, el kol hareketlerinin, anlamsız sözlerinin, tekme,
yumruk hatta sopalarının ki bunlar koan olarak zen uygulamalarında çok
vardır, amacı öğrenciyi kalıpların dışına taşırabilmektir. Öğrenci
mantık kuramlarının ve sözcüklerin sınırlanmalarının dışına taşarak
böylece zihnin anlama ve kavrama olanaklarını çoğaltmak çabası içine
girer. Bir
şeyin kavranıp tam olarak anlaşılabilmesi için o kişinin varlığının en
derin noktasında yaşanılarak özümsenmesi gerekir. O zaman bunlar söz ya
da mantıksal bir zorunluluk olmaktan çıkar, iç gerçek, içsel bilgelik
durumuna dönüşür. Bir
şeyi bilmek onu iç gerçek durumuna dönüştürmez. Bu nedenle de kişisel
yaşantı, kişisel deney benim size vermeye çalıştığım ruhsal öğreti için
her şeyden daha önemlidir. Hiçbir kavram ya da düşünceyi kendi
öz benliğinde deneyerek yaşantı ile destekleyip doğrulamadıkça tam olarak
özümseyemezsiniz. Hele bu şey yaşamla ilintili ise kişisel yaşantı
mutlak bir zorunluluktur. Ruhsallığın özünde yaşam deneyimleri çok ama
çok önemlidir. Bu nedenle de kimseye yaşamadığı bir deneyim için kızmaz,
bilir ki onun henüz zamanı gelmemiş, yeterince olgun ve deneyimli değil
o yüzden de yanlış yapıyor, bilemiyor her şeyi birbirine karıştırıyor.
Kötülük dediğiniz şey bilgisizlikten başka nedir ki? Hangi insan kötü
olmak ister ki? Kötülük onun özünde doğasında yoktur ki!...
Eğer
bir yolda yürümek istiyorsanız her şeyden çok iç yani manevi yaşantıya
önem verin! İçsel zenginliğinizi arttırmaya ya da içsel zenginliğinize
ulaşmaya çalışın! Aslında ikisi de aynı şeydir çünkü ikisine de sadece
deneyimle gidilir. Deneyim bazen aydınlanmış kişilerin elde ettikleri
tüm bilgilerden daha öne geçebilir ama diğer öğretileri ve aydınlanmış
kişileri izlemeyin demiyorum sadece onların siz olmadığınızı, sizin
yolunuzun tek ve size has olduğunu unutmayın diyorum.
Anı
Yaşamak
Ruhsallık yaşamın en göbeğindeki, çekirdeğindeki gerçeği yaşandığı
biçimi ile kavramayı hedefler. Sürekli ve sessiz bir iç barış
aramaktadır, dış olaylar ne olursa olsun içerde barışı bulan kişi kendi
aydınlanmasını yaşayan kişidir, bunu çok iyi bilir. Bu durumda kişi
yaşam nasıl yaşanmalı ise onu öyle yaşamaya başlar ve yol haritasını
rahat çizer. Yani kendi doğum haritasında gerçek yaşamını bilir uygular
hale gelir tabii ki… Amaç başkasının yaşamını gerçekleştirmek değil bize
ait olanı en iyi şekilde sevinçle ve aydınlanarak, farkındalığı
arttırarak yaşamaktır. Bu
sözlerim sizi ürkütmesin, aslında ürkütücü şeyler söylemiyorum amacım
sizi korkutmak değil ama gücümün yettiğince gerçeğin özüyle
karşılaştırmak…
Gerçek öğreti, gerçek ruhsallık sizin her günkü yaşantınızdır. Her
günkü düşüncelerinizdir. İçsel
bilgelik şu anı, şimdiki zamanı dolu dolu yaşamaktır. Bakın şu anda
bahçeye bakıyorum, yaprağı dökülen şu ağacı görüyorum. Güneşin ışıkları
yağmur suyu birikintilerine yansıyor. Uzaktan taa aşağı köyden çekiç
sesleri, insan sesleri geliyor. Belki de bir yerlerde kurulmuş bir Pazar
var, pazarcılar bağrışıp duruyor derinden derinden, duyuyor musunuz?
Hissediyor musunuz onları? Zihnimde gördüklerimden, duyduklarımdan
başka hiç, ama hiç bir şey yok şu anda, hem sizinleyim hem yaşamı
duyumsuyorum. Bu anı yaşamanın sevinci içimi kaplıyor. İşte yaşamak bu,
işte özgürlük bu, işte içsel derinliği hissetmek bu… Bu kadar sade, bu
kadar basit…
Bir
ustaya öğrencisi sormuş, ‘öğretiye nereden girebilirim? Bir yol
gösterebilir misin?’ Ustanın yanıtı şöyle olmuş: ‘Şu uzaktan akan
derenin sesini duyuyor musun? Oradan öğretiye girebilirsin, elbet o
derenin sesini duyabiliyorsan, hissedebiliyorsan ve içinde bir şeyler
uyandırıyorsa girebilirsin, yoksa zamanın gelmedi demektir, git başına
gelenleri yaşamaya devam et, hissedişlerin arttığında yine gelirsin.’
demiş.
İçsel
derinliği arttırma uygulamalarında her şey pratik, olağan ve hemde son
derece canlı. Şöyle örnek vermek isterim, bilin ki ben hiçbir gerçek
ruhsal öğretiyi diğerinden ayırmam o yüzden tüm öğretilerden örnekler
vermem mümkün çünkü önemli olanın öz olduğunu bilirim.” dedi ve eski bir zen örneğini anlatmaya başladı: “
Eski bir usta Zen’in ne olduğunu anlatmak için parmaklarından birini
havaya kaldırdı, öteki bir testiye tekme attı, üçüncüsü de soru soranın
suratına bir tokat aşk etti. Eğer gerçek bizim içimizde ise bütün
öğretiler, bütün dinler en doğrudan ve en dolaysız yolla bize
ulaşacaktır. Bu nedenle zihnimizin yaratıcı ve özgür gücüne önem
vermeliyiz. Bir takım genel kavramlarla değil, yaşamın yaşayan
gerçekleri ile uğraşmayı, özne ile nesne arasındaki ikilikten zihni
koparıp, aklı da anlayışı da aşarak kendi derinliğimizin farkına varmayı
önermek isterim. Bu bir uyanma ve aydınlanma yöntemidir.
Aslında yaşamın da tek bir amacı vardır: Uyanma-Aydınlanma. Bu bizi
Budizm'in Samsara adına verdiği yeniden doğum çarkından ve karmalardan
yani bilinçsizce ödenen yaşam faturalarından kurtaracak tek şeydir. Bir
insana farkındalık geldikten sonra onun yaşam serüveni anlamlı ve
bilinçli olur. Neyi, neden ve niçin yaşadığını bilir ve uygulamalarını
zorla değil isteyerek yapar. Bu da ruhsallığın yaşama inen
farklılığıdır. Yaşamınızı eğer siz de dilerseniz bir tür yeryüzü cenneti
haline dönüştürebilirsiniz ve her yaptığınız şeyin anlamlı olduğunu
bilerek bu anlamı aramaktan da büyük bir keyif duyabilirsiniz. Ama
özgürlüğü elde etmek için ne içimizde ne dışımızda hiçbir şeye
tutunmamaya çalışmalıyız ki davranışlarımız bağımsız ve özgür olsun…
Buda’larda eğer aydınlanmasalardı, bizler gibi olağan, ölümlü kimseler
olacaklardı. Biz de aydınlanırsak, kendi zihnimizi kendi doğal
yaratılışımızı tanırsak Buda’lar gibi olacağız. İş zihni mutluluk ya da
mutsuzluk anılarıyla yani geçmiş ve gelecekle uyuşturmakta değil onu en
ince, en öz şeyleri görecek kadar keskinleştirmekte ve an’a şimdiki
zamana getirmeyi başarmakta…” |