Nea Nepal'de

Bölüm 20

WWW.ASTROSET.COM

GERÇEK ÖĞRETİ

Sen ateşi yak;
                        Sana güzel bir şey göstereceğim
          Kocaman bir kartopu!
                                          Basho

  Gerçekten de  10 gün dağ, bayır, yamaç demeden günlerce bizi oradan oraya koşturdu, tarlada çalıştırdı, dağlara, tepelere tırmandırdı ve fizik aktivite içinde olmaya zorladı. Ayak tabanlarımız şişti. Mağaraları gezdirdi, buralarda aydınlanma deneyimi yaşayan rahiplerin zorlu ve yalnız yaşam öykülerini anlattı.
  Zaman zaman da köye inmemizi, köylülerin arasına karışmamızı istedi. Hatta itiraf etmeliyim ilk birkaç gün çok zorlandım ama yüzündeki kesin ifade asla anlayış göstermeyeceğine dair bir ifade olduğu için ikimizde dediklerini yapmayı tercih ettik.
  Anladığım kadarıyla kendi tarzında bir uygulamaya geçmişti. Bilginin aktivite ve günlük yaşamla paralel olduğunu bizlere bedenlerimizi kullanmayı öğreterek anlatmaya çalışıyordu adeta.
  Benim algıladığım günlük işlerini tek başına yapan biri olarak ve genelde tüm insanların tembel ve günlük yaşamdan şikayet eden sıradan zihinlere sahip kişiler olduklarını bilen biri olarak; çalışma ile içimizdeki ışığın parlaması arasında bir bağlantı olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Öyle zorlandık öyle zorlandık ki, o hiç sevmediğim, yemekte zorlandığım tuzsuz  pirinç lapasını yemek için biraz oturup dinlenmek bile lüks oldu inanın!

  Gerçek bir bilge ile karşılaşmaya hazırsanız sizi zorlayacağını hatta bazen çok kızdıracağını önceden bilin ve kabul edin derim, yine de siz bilirsiniz tabii ki! Bu tip yolculukları sahiden kendini tanımak isteyenler yapmalı bence; diğerleri ise Nepal gibi yerleri tanıtan kısa turistik gezilere katılmalı. Nepal’e kendimi aramaya gittim gibi gereksiz açıklamaları sahiden yaşamadan yapmamak daha doğru olur diye düşünüyorum artık…
  İç yolculuğa çıkmak hiç de kolay değilmiş, çok istemek gerekirmiş, çok sabırlı olmak gerekirmiş, azim, çaba, cesaret istermiş. Bunları daha önce fark etseydim buraya gelir miydim? Diye düşündüm bu sabah uzun uzun…
Sonra dedim ki, ben çılgının tekiyim elbetteki gelirdim, niye sorup duruyorum ki… Yüreğime açılan kapıyı hatta kapıları o kadar çaldım ki bunların olacağı zaten belliydi…
  Dün akşam yarın sabah meditasyonundan sonra toplanalım, bilgileri özümsemiş ve acıkmış görünüyorsunuz, biraz sohbet edelim dedi. Öyle mutlu olduk ki anlatamam.
  Sabah heyecandan çok erken uyandım. Günlerdir öyle zorlanıyordum ki şimdi oturup onunla sohbet etmek inanılmaz bir mucize gibi geliyordu bana… Bahçeye indiğimde onu arkası dönük otururken buldum. Doğanla konuşuyordu. Sonra bana döndü, tüm nezaketi ile “Hadi gelin de önce birlikte meditasyon yapalım sonra konuşalım” dedi.

  Gerçek Öğreti
  “Gerçek Öğreti der ki;” diyerek başladı o güzel ve akıcı konuşmasına ve devam etti:
“İstersen tahta Budaların önünde eğil istersen şu tepeden tırnağa çiçek açmış azalyanın önünde eğil, secde et ona tapın arada hiç fark yoktur. Ağaca saygı duymakla tahta Budalara secde etmek yada kutsal sular serpmek arasında hiçbir fark yoktur. Önemli olan niyettir, o eylemi hangi niyet ve içtenlikle yaptığınız sizi bağlar görünüşteki davranışlar değil.
  Ne kendini paklamış, arındırmış olanların nirvanaya ereceği ne de kuralları çiğneyenlerin cezalandırılacağı düşüncelerine önem verin. Öğretilerin hepsinin özünde özgürlük vardır ve tüm bu beklentili düşünceler bizi bağlar, özgür olmamıza, oradan hızla çekip gitmemize engel olur.
  Gerçek Öğreti insanın iç derinliğini ortaya çıkarmayı amaç edinir.
  İç derinliğin yani içsel bilgeliğin paklığını, arılığını, duruluğunu, iyiliğini gözlemlemiş olduğundan sonradan katılan ya da ondan koparılıp alınan her şeyin onun bütünlüğünü zedelediğinin farkına varmıştır. Bunun için de insanın iç derinliğine, içsel bilgeliğine ulaşıldıkça arınacağının, kendini koşullandırmalardan kurtardıkça bağımsızlaşıp özgür olacağının bilincindedir.
  Ruhsal Öğretilerin tümü zihnimizi bağımsız ve özgür kılmaya çalışır. İç yaşantımızla, yaşam deneyimimizle doğrulanmayan her inancı kuşku ile karşılar. Sadece tek bir düşünceye veya öğretiye katı kurallar içinde bağlanmak yalnız zihni koşullamakla kalmaz bir fikrin ötekine üstün tutulması zihni bağımlı da yapar. Bu nedenle ustaların garipsediğimiz davranışlarının, el kol hareketlerinin, anlamsız sözlerinin, tekme, yumruk hatta sopalarının ki bunlar koan olarak zen uygulamalarında çok vardır, amacı öğrenciyi kalıpların dışına taşırabilmektir. Öğrenci mantık kuramlarının ve sözcüklerin sınırlanmalarının dışına taşarak böylece zihnin anlama ve kavrama olanaklarını çoğaltmak çabası içine girer.
  Bir şeyin kavranıp tam olarak anlaşılabilmesi için o kişinin varlığının en derin noktasında yaşanılarak  özümsenmesi gerekir. O zaman bunlar söz ya da mantıksal bir zorunluluk olmaktan çıkar, iç gerçek, içsel bilgelik durumuna dönüşür.
  Bir şeyi bilmek onu iç gerçek durumuna dönüştürmez. Bu nedenle de kişisel yaşantı, kişisel deney benim size vermeye çalıştığım ruhsal öğreti için her şeyden daha önemlidir. Hiçbir kavram ya da düşünceyi kendi öz benliğinde deneyerek yaşantı ile destekleyip doğrulamadıkça tam olarak özümseyemezsiniz. Hele bu şey yaşamla ilintili ise kişisel yaşantı mutlak bir zorunluluktur. Ruhsallığın özünde yaşam deneyimleri çok ama çok önemlidir. Bu nedenle de kimseye yaşamadığı bir deneyim için kızmaz, bilir ki onun henüz zamanı gelmemiş, yeterince olgun ve deneyimli değil o yüzden de yanlış yapıyor, bilemiyor her şeyi birbirine karıştırıyor. Kötülük dediğiniz şey bilgisizlikten başka nedir ki? Hangi insan kötü olmak ister ki? Kötülük onun özünde doğasında yoktur ki!...

  Eğer bir yolda yürümek istiyorsanız her şeyden çok iç yani manevi yaşantıya önem verin! İçsel zenginliğinizi arttırmaya ya da içsel zenginliğinize ulaşmaya çalışın! Aslında ikisi de aynı şeydir çünkü ikisine de sadece deneyimle gidilir. Deneyim bazen aydınlanmış kişilerin elde ettikleri tüm bilgilerden daha öne geçebilir ama diğer öğretileri ve aydınlanmış kişileri izlemeyin demiyorum sadece onların siz olmadığınızı, sizin yolunuzun tek ve size has olduğunu unutmayın diyorum.

  Anı Yaşamak
  Ruhsallık yaşamın en göbeğindeki, çekirdeğindeki gerçeği yaşandığı biçimi ile kavramayı hedefler. Sürekli ve sessiz bir iç barış aramaktadır, dış olaylar ne olursa olsun içerde barışı bulan kişi kendi aydınlanmasını yaşayan kişidir, bunu çok iyi bilir. Bu durumda kişi yaşam nasıl yaşanmalı ise onu öyle yaşamaya başlar ve yol haritasını rahat çizer. Yani kendi doğum haritasında gerçek yaşamını bilir uygular hale gelir tabii ki… Amaç başkasının yaşamını gerçekleştirmek değil bize ait olanı en iyi şekilde sevinçle ve aydınlanarak, farkındalığı arttırarak yaşamaktır.
  Bu sözlerim sizi ürkütmesin, aslında ürkütücü şeyler söylemiyorum amacım sizi korkutmak değil ama gücümün yettiğince gerçeğin özüyle karşılaştırmak…
  Gerçek öğreti, gerçek ruhsallık sizin  her günkü yaşantınızdır. Her günkü düşüncelerinizdir. İçsel bilgelik şu anı, şimdiki zamanı dolu dolu yaşamaktır. Bakın şu anda bahçeye bakıyorum, yaprağı dökülen şu ağacı görüyorum. Güneşin ışıkları yağmur suyu birikintilerine yansıyor. Uzaktan taa aşağı köyden çekiç sesleri, insan sesleri geliyor. Belki de bir yerlerde kurulmuş bir Pazar var, pazarcılar bağrışıp duruyor derinden derinden, duyuyor musunuz? Hissediyor musunuz onları? Zihnimde gördüklerimden, duyduklarımdan başka hiç, ama hiç bir şey yok şu anda, hem sizinleyim hem yaşamı duyumsuyorum. Bu anı yaşamanın sevinci içimi kaplıyor. İşte yaşamak bu, işte özgürlük bu, işte içsel derinliği hissetmek bu… Bu kadar sade, bu kadar basit…

  Bir ustaya öğrencisi sormuş, ‘öğretiye nereden girebilirim? Bir yol gösterebilir misin?’ Ustanın yanıtı şöyle olmuş: ‘Şu uzaktan akan derenin sesini duyuyor musun? Oradan öğretiye girebilirsin, elbet o derenin sesini duyabiliyorsan, hissedebiliyorsan ve içinde bir şeyler uyandırıyorsa girebilirsin, yoksa zamanın gelmedi demektir, git başına gelenleri yaşamaya devam et, hissedişlerin arttığında yine gelirsin.’ demiş.

  İçsel derinliği arttırma uygulamalarında her şey pratik, olağan ve hemde son derece canlı. Şöyle örnek vermek isterim, bilin ki ben hiçbir gerçek ruhsal öğretiyi diğerinden ayırmam o yüzden tüm öğretilerden örnekler vermem mümkün çünkü önemli olanın öz olduğunu bilirim.” dedi ve eski bir zen  örneğini anlatmaya başladı:
  “ Eski bir usta Zen’in ne olduğunu anlatmak için parmaklarından birini havaya kaldırdı, öteki bir testiye tekme attı, üçüncüsü de soru soranın suratına bir tokat aşk etti. Eğer gerçek bizim içimizde ise bütün öğretiler, bütün dinler en doğrudan ve en dolaysız yolla bize ulaşacaktır. Bu nedenle zihnimizin yaratıcı ve özgür gücüne önem vermeliyiz. Bir takım genel kavramlarla değil, yaşamın yaşayan gerçekleri ile uğraşmayı, özne ile nesne arasındaki ikilikten zihni koparıp, aklı da anlayışı da aşarak kendi derinliğimizin farkına varmayı önermek isterim. Bu bir uyanma ve aydınlanma yöntemidir.

  Aslında yaşamın da tek bir amacı vardır: Uyanma-Aydınlanma. Bu bizi Budizm'in Samsara adına verdiği yeniden doğum çarkından ve karmalardan yani bilinçsizce ödenen yaşam  faturalarından kurtaracak tek şeydir. Bir insana farkındalık geldikten sonra onun yaşam serüveni anlamlı ve bilinçli olur. Neyi, neden ve niçin yaşadığını bilir ve uygulamalarını zorla değil isteyerek yapar. Bu da ruhsallığın yaşama inen farklılığıdır. Yaşamınızı eğer siz de dilerseniz bir tür yeryüzü cenneti haline dönüştürebilirsiniz ve  her yaptığınız şeyin anlamlı olduğunu bilerek bu anlamı aramaktan da büyük bir keyif duyabilirsiniz. Ama özgürlüğü elde etmek için ne içimizde ne dışımızda hiçbir şeye tutunmamaya çalışmalıyız ki davranışlarımız bağımsız ve özgür olsun…
  Buda’larda eğer aydınlanmasalardı, bizler gibi olağan, ölümlü kimseler olacaklardı. Biz de aydınlanırsak, kendi zihnimizi kendi doğal yaratılışımızı tanırsak Buda’lar gibi olacağız. İş zihni mutluluk ya da mutsuzluk anılarıyla yani geçmiş ve gelecekle uyuşturmakta değil onu en ince, en öz şeyleri görecek kadar keskinleştirmekte ve an’a şimdiki zamana getirmeyi başarmakta…”

<< Önceki Bölüm

Sonraki Bölüm >>

 

© Astroset 2004-2010