"Gittim
ve geldim. Özel bir şey değildi. Dozan, sisli tepeleriyle ünlü
bir dağdır. Sekko ise sularıyla..."
Bilge Asita bugün çok
farklıydı sanki içi içine sığmıyordu. Biz de kendimizi yüksek
enerjilere açık ve dinç hissediyorduk ama onda daha da
farklı bir hava hissettim.
“Eğitimimin sonlarına yaklaştığımda
hep böyle sevinçli olurum”
diye başladı söze ve devam etti. “Sizden çok memnun kaldım, alıcılığınız
ve algılama kapasiteniz hayli yüksek, bu demektir ki bu
bilgiler boşa gitmeyecek, yalnız sizde kalmayacak ve bir
zincir halkası gibi daha pek çok insana ulaşacak, bu de beni
pek memnun ediyor elbette, çünkü bu gezegende bulunuş nedenimi
ve asli vazifemi sizin gibi değerli insanlar aracılığıyla
gerçekleştirmiş oluyorum. Siz alıcı olmazsanız benim
vereceklerimin ne değeri olabilir ki! Bende her yeni öğrencide
yeni şeyler öğreniyor, bilgiyi daha farklı bir biçimde
aktarmanın kıvancını ve onurunu yaşıyorum, aslı ben size
teşekkür etmek isterim” dedi.
Nezaketine şaşırmadık desem yalan, ben bilgeyim ne dersem
doğrudur diyen çok bilmiş kişilere karşı hep tepki
duymuşumdur. Oysa Asita’da bilgiyi verme ve aktarma konusunda
kadife yumuşaklığı ve çelik sertliği aynı anda varolabiliyor,
insanı enginliğin ve sonsuzluğun içine çekme gücü her halinde
belli oluyordu yani o gerçekti, öyleyse aldığımız bilgi de
gerçekti ne mutlu bize diye düşündüm içimden sessizce ve
minnet dolu gözlerle baktım ona…
Eğilmek
Bahçedeki yerlerimiz
almıştık, arkasına yaslandı bir süre uzaklara baktı ve sessiz
kaldı. Biz de adeta nefeslerimizi tutuyorduk ve başladı
anlatmaya: “Eğilmek,
karşımızdakini taa yüreğimizden selamlamak, ona merkezimizden
Namaste demek, çok ciddi eğitimlerden geçmeyi, nefis
mücadelesi ile çok uğraşmayı gerektiriyor ve aslında yürekten
eğilmek, ben merkezli düşüncelerimizi elememize yardımcı olur.
Bu, o kadar da kolay değildir. Bu tür düşüncelerden kurtulmak
güçtür ve bu nedenle, eğilmek çok önemli bir çalışmadır.
Sonuç, amaç değildir; değerli olan şey, kendimizi geliştirmek
için gösterdiğimiz çabadır. Bu çalışmada herhangi bir son
yoktur. Her eğiliş Budist rahipler için dört Budacı yeminden
birini ifade eder:
-
Duyarlı varlıklar sınırsız sayıda olsa da, onları korumaya
yemin ederiz.
-
Kötü arzularımız sınırsız olsa da, onlardan kurtulmaya yemin
ederiz.
- Öğreti
sınırsız olsa da, onu öğrenmeye yemin ederiz.
-
Budacılık ulaşılmaz olsa da, ona ulaşmalıyız! Bu Budacılıktan
da ötedir.
Siz Budacı
olacak değilsiniz ama dünyayı binlerce yıldır etkisi altına
almış bu değerli öğretilerden ara ara küçük alıntılar yapmanın
hiçbirimize bir zararı yoktur. Yoksa ben her insanın kendi
yoluna açtığına ve bu güce doğuştan sahip olduğuna
inananlardanım. Size sizden başka kimsenin yolunu da
öğütleyecek değilim ama içsel çalışmalarınızda yeterince ciddi
ve kararlı değilseniz o zaman mutlaka sizden önce gelen
öğretilerinden yolundan gidin ki kaybolmayasınız da derim. Siz
ikinizde de bilgiyi dürüstçe kullanacak onun karşısında
cesaretle duracak bir ifade algılamasaydım ya başka şeyler
anlatıyor olurdum ya de eğitim alma talebinizi baştan kabul
etmezdim.
Ben Merkezli Düşüncelerden Kurtulmak
En içten gelen arzumuz, ben
merkezli düşüncelerimizden kurtulmaksa, bunu yapmak
zorundayız. Bu çabayı gösterdiğimizde, içten gelen arzumuz
yatışacaktır ve Nirvana işte oradadır. Bunu yapmadan önce bir
takım güçlüklerle karşılaşırsınız, fakat yapmaya
başladığınızda, ortada hiçbir sorun kalmaz. Çabanız, arzunuzu
yatıştırır. Dinginliğe ulaşmanın başka yolu yoktur. Zihninizin
dinginleşmesi için eylemlerinizi durdurmanız gerekmez. Gerçek
dinginlik eylemin içinde bulunmalıdır. Eylemsizlikte
dinginliğe ulaşmak kolaydır, eylemin içinde dinginliğe ulaşmak
zordur, fakat gerçek dinginlik eylemin içindeki
dinginliktir. İlerleme
konusunda endişelenmenize gerek yoktur. Bu, tıpkı yabancı bir
dili öğrenmeye benzer: her şeyi birden bire yapamazsınız,
ancak tekrarlaya tekrarlaya o dilde ustalaşırsınız. Aydınlanma
yolu budur…
Yalnızca
içten olmak ve her an elinizden gelenin en iyisini yapmak
yeterlidir. Çalışmanın dışında Nirvana yoktur. Aydınlanma
deneyimi olmayan insanlar için aydınlanma, gizem dolu
harikulade bir şeydir. Fakat aydınlanmaya ulaştıklarında bu,
onlar için hiçbir şeydir. Aynı zamanda hiçbir şey değildir.
Hiçbir şey
hakkında didikleyen düşünceler üretmeyip, hiçbir şey
beklemeden duruşunuzu sağlam tutmaya bakın, gerçek doğanızın
kendi kendini çok rahat ve doğal ifade ettiğini üstelik bütün
işlerinizin tıkır tıkır yürüdüğünü göreceksiniz. Çünkü hiçbir
şey her şeydir ve sizi duyar, boşluk varoluşun özüdür. Bu Tao
felsefesinin özüdür ama sözcüklerle anlatılması pek mümkün
olamaz. Böyle bir hali ancak meditasyonlarınızda
deneyimleyebilir ve bir türlü sözcüğe dökememenin sıkıntısını
duyabilirsiniz…
Gururlanmak Eğer
yapacağınız eylem üzerinde düşünürken geriye iz bırakırsanız,
o ize bağlanırsınız. Örneğin, ‘yaptığım şey işte bu’,
diyebilirsiniz fakat gerçekte öyle değildir. Yaptığınız bir
şeyi yeniden anımsadığınızda, ‘bu şekilde şöyle bir şey
yaptım’, diyebilirsiniz fakat gerçekte olmuş olan şey asla bu
değildir. Bu şekilde düşündüğünüzde, yaptığınız şeyle ilgili
gerçek deneyimlerinizi sınırlarsınız. Bu nedenle, yaptığınız
şeyle ilgili düşüncelere bağlanırsanız, bencil düşüncelerle
ilgilenirsiniz. Sık sık, yaptığımız şeyin iyi
olduğunu düşünürüz .Fakat gerçekte öyle olmayabilir.
Yaşlandığımızda, genellikle eskiden yapmış olduğumuz şeylerle
gururlanırız. İnsanlar, yaptıklarını anlatırken böbürlenen bir
insan dinlerken, genellikle bu durumu komik bulurlar, çünkü
onların tek yanlı olduğunu bilirler. O insanın tam olarak
anlattığı şeyleri yapmadığını bilirler. Dahası, eğer insan
yaptığı şeyler ile gururlanıyorsa, bu gurur onun için bazı
sorunlar yaratır. Anılarını bu şekilde tekrarladıkça,
kişiliği, oldukça uyumsuz ve inatçı bir insan oluncaya dek
sapar durur. Israrcı bir şekilde kendini çok başarılı bulduğu
anılarına bağlanmaya başlamıştır ki bu kendini aldatmanın
başka bir yolu olduğundan o kişi için tehlike çanları çalıyor
demektir. Az önce verdiğim örnek, insanın düşüncelerinden
geriye iz kalmasına iyi bir örnektir. Yani geçmişteki gerçek
ya da değil başarıyla sürekli meşgul olmak ve onları sürekli
başkalarına anlatmak. Yaptığımız şeyi unutmamalıyız, fakat bu
anımsama fazladan bir şeyler de taşımamalıdır. İz bırakmak,
bir şeyi anımsamakla aynı değildir. İz bırakmakta şiddetli bir
ego kokusu vardır… Hassas burunlar için 5 km. öteden
hissedilir. Oysa gerçek
Aydınlanma eylemi, tümüyle yanmış, geriye külden başka bir şey
kalmamış bir eylemdir.
Vermek
Bağlanmamaktır
Hiçbir
şeye bağlanmamak gerçek vermektir. Doğadaki her varlık,
insanın dünyasındaki her varlık, yarattığımız her kültürel
eser, verilen bir şey ya da bize verilen bir şeydir. Fakat
temelde her şey Bir olduğu için, gerçekte her şeyi bizler
veririz. Her an bir şeyler yaratırız ve yaşamın zevki de işte
budur. Ama yaratan ve daima bir şeyler veren bu ‘ben’, ‘Küçük Ben’ değildir, bu,
‘Büyük Ben’dir. Bu,
‘Büyük Ben’in her şeyle olan birliğini fark edemiyor olsanız
da, bir şey verdiğinizde kendinizi iyi hissedersiniz çünkü o
an kendinizi verdiğiniz şeyle bir hissedersiniz. Bu nedenle
vermek, almaktan daha zevklidir.
Gerçek uygulamada özel bir
yol yoktur. Kendi yolunuzu kendinizin bulması gerekir. Belli
bir uygulamanın hem yararlı, hem de zararlı yanlarını
anladığınızda, herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kalmadan,
bu yolda dilediğiniz gibi ilerleyebilirsiniz. Ve ben ikinizi
de kendinize göre açacağınız yollarda yürüyebilecek güçte
görüyorum. Yeter ki, sorgulamadan vazgeçmeyin, bu bilgileri
unutup geçmişin tatlı anılarıyla oyalanmayın, anda kalın ve
anın getirdikleriyle objektif bir zihinle gerçekçi bir insan
olarak kendinizi kandırmadan ilgilenin, görün bakın içsel
yolculuğunuz nasıl da zenginleşecek.”
dedi ve sustu. Bugünlük
artık başka bir şey söylemek istemediğini hissettim, bizde
sustuk bir süre çok etkilenmiştik eğilmek ve gururla ilgili
söylediklerinden sanki içlerimizi ayna tutuyordu, insanı
böylesine yakından tanımak nasıl bir şey acaba diye düşündüm
ve biraz yürüyüşe çıkmaya karar verdim, Doğan da arkamdan koşa
koşa geliyordu. ‘Hey nereye beni bırakma’ dedi. Canım biraz
yalnız kalmak istemişti ama boş verdim, nasıl olsa dönüyorduk
artık, dilediğim kadar yalnız kalabilirdim. |