Budizm, tamamen spiritüel bir
öğretidir.
Buda'nın yaşam öyküsüyle Hinduizm'in
temel kitaplarından biri olan Mahabarata destanının kahramanı Krişna,
insan biçiminde dünyaya gelmiş Tanrı Vişnu ya da Şiva'dan başkası
değildir. Ramayana destanının Kahramanı insan olarak dünyaya gelmiş
Tanrı Rama'nın öyküsü ile İsa'nın öyküsü arasında büyük benzerliklere
rastlanmaktadır. Buda'nın doğum tarihi kesin olarak bilinemiyor. En
güçlü olasılık İ.ö. 563-483 yılları arasında yaşamış olmasıdır. Buda,
burada Nepal yaylalarının etekleriyle Rapti ırmağı arasında kalan
verimli, sulak, ovalık bölgedeki küçük Şakya Krallığının başkenti
Kapilavastu'nun yakınında Lumbini Koruluğunda doğdu.
Rehberimiz meraklı bakışlarımızı
görünce aniden sözünü kesti ve 'sizi mutlaka oraya götüreceğim merak
etmeyin' dedi. Özellikle ben derin bir soluk aldım, buralara kadar
gelmişken hepsini görüp dönmeye öyle kararlıyım ki… Ben size daha değişik,
Vedik bir
yaşam öyküsü anlatacağım bugün’ diyerek devam etti.
Babası Şayka Kralı Suddhodana'dır.
Buda'nın yaşam öyküsü bir destana benzer. Buda tradisyona göre Buda'lar
dizisinin dördüncüsü ya da yedincisidir. Gotama Buda'nın kişisel
öyküsüyse bundan çağlar önce yaşamış olan Sumedha'nın Buda olmaya karar
vermesiyle başlar. Sumedha daha sonraki dünyaya gelişlerinde Budalığın
gerektirdiği olgunluğa yetkinliğe giderek daha yaklaşmış sonuncu
hayatında prens Vessautra adında bir ermiş kişi olarak yaşamını
tamamladıktan sonra Buda olmak zamanı geldiği kanısına varmış ve Şakya
Kralı Suddhodana’nın karısı Mahamaya'nın döl yatağına girmiş. Mahamaya
çocuğunu cinsel ilişki ile dünyaya getirmemiştir. Buda ana karnına
girmek için bir beyaz fil biçimine girmiş. Burada Krişna ve Rama
destanları ile benzerliklere rastlıyoruz. Destanlarda hem Krişna hem Rama'nın doğumu cinsel ilişki sonucu olmamıştır. Hz. İsa'nın annesi Meryem'de aynı
şekilde doğum yaptı biliyorsunuz, Vedik anlatımda böyle benzetmeler hep
yapılmış, nedeni bilinmiyor.
Derler ki, Buda doğduğu gün, körlerin
gözleri açılmış, dilsizlerin dilleri çözülmüş, topallar yürümeye
başlamışlar, bütün ağaçlar çiçek açmış. Bu sırada Himalaya dağının
eteklerinde yaşayan bilge Asita gördüğü belirtilerden olağanüstü bir
çocuğun doğduğunu anlamış, saraya giderek çocuğu görmek istemiş ve Asita
çocukta 32 önemli belirti görerek, insanları ıstıraptan kurtaracak bir
Buda olacağını müjdelemiş. Ama Kral bu habere hiç sevinmemiş. Çünkü tek
isteği oğlunun kendisi gibi bir kral olmasıymış. Buda on altı yaşına
basınca kral onu dünyasal yaşama daha sıkı bağlayacağını umduğu için
evlendirmek istemiş ve Gotama'nın kardeş çocuğu Yosadhara'yı bulmuş.
Gotama 29 yaşına gelene dek saraylar dışındaki yaşamdan, halkın
çektiklerinden habersiz mutlu bir yaşam sürmüş.
Kral Suddhodana oğlunun kahinlerin
haber verdikleri gibi dinsel yaşamı seçmesinden korktuğundan onun
gözlerinden yaşamın acı ve katı gerçekIerini saklamak için elinden
geleni yapıyormuş. Gotama sarayları, koruları arasında altın yaldızlı
arabasıyla gidip geliyor, şenliklere, eğlencelere katılıyormuş,
güzelliği, uzun saçları, seçkin giysileriyle bir insanın dünyadan
bekleyeceği her şeye sahipmiş. Bir gün genç prens arabacısı
çanna'yla saraylarından birinden bir eğlence bahçesine giderken yol
kenarında vücudu bükülmüş, yüzü buruşmuş çehresi kederli yaşlı bir adama
rastlamış. Arabacıya bu adamın nesi var diye merakla sormuş. Arabacı
gerçeği söylemeyi güçlükle cesaret edebilmiş. "Bunlar yaşlılığın alametleridir." Tekrar yola koyulduklarında bu
sefer de yol kenarında hasta bir adama rastlamışlar. Adam nefes nefese
soluyor ve sancılar içinde inliyormuş. Sidarha Arabacıdan bu adamın ise
hasta birisi olduğunu ve herkesin böyle bir durumla karşılaşabileceğini
öğrenmiş. Daha sonra yakılacağı yere götürülen bir ölüyle karşılaşan
Sidarta, yaşlılık ölüm ve hastalığın var olduğunu anlamış ve bütün
zevkler ona adi görünmeye ve hayatın neşelerinden tiksinmeye başlamış. Cenaze olayının arkasında ise yırtık
giysiler içinde, huzur dolu bir yüzle dolaşan bir derviş görmüş ve bu
derviş ona iç barışa ulaşmanın yolunu göstermiş. Daha sonra saraya
döndüğünde karşılaştığı bu yeni olaylar yüzünden bir hayli canı sıkılan Sidarta bu konuyu derin derin düşünmeye başlamış ve sonunda gönül
gözüyle görmüş olduğu semavi haberciyle karşılaşmış.Bu semavi habercinin
kendisine söylediği sözlerden çok etkilenen Sidarta kafasında cevap
bulamadığı sorulara nasıl cevap bulabileceğin yavaş anlamaya başlamış.
Semavi habercinin "sen Bodhishata’sın, Buda seçilensin dünyayı aydınlatmak için tayin
edilensin" sözleriyle artık kararını vermiş. Güzel giysilerini
çıkararak, dilenci kılığına girerek huzur içinde güneye doğru yürümeye
başlamış. Böylece tam 29 yaşına girdiği akşam Sidarta önceden belirlenen
kaderine ilk adımı atmış... O gece sarayından ayrılan Buda arabacısı
Çanna ile uzun bir süre yol aldıktan sonra bir ırmağa gelmişler. Irmağın
öbür kıyısına geçtikten sonra, Prens arabacısına, "Ayrılma zamanı geldi,
üstümdeki şu mücevherleri al, atımı da geri götür. Benim için hiç
üzülme. Sen geride kalanlara acı", demiş. Sonra da Çanna’nın taşıdığı
keskin kılıcı almış, saçlarını kökünden kesip suya atmış. O sıralarda
oralardan geçen gezgin bir dervişle giysilerini değiştirerek yeni
yaşamına başlamış. Bodhisatta gerçeği arayan bir gezgin olmuştu. İlk olarak, Alara ve Uddaka
adlarında Brahmanlar arasında öğretmen olarak şöhret yapmış kişilerin
ruhun egosu ve bütün işleri yapan 'atman' ya da ‘benlik’ hakkında
görüşlerini dinledi. Ruhların göçü ve karma kanunu konusundaki
fikirlerini inceledi. Fakat aradığını bulabilmiş değildi...
Buda daha iyi bir sistem aramak
üzere yola çıkmıştı. Uruvela ormanında beş Bhikkhunun yerine geldi. Bu
beş kişinin yaşama tarzını, nasıl duygularını faziletle kontrol
ettiklerini, ihtiraslarına hakim olduklarını ve kendilerini disiplin
altına aldıklarını görünce dürüstlüklerine hayran oldu ve onlarla kaldı. Burada tam 6 yıl yıl oruç tutarak
bir keşiş gibi yaşadı. Kimi gün sadece bir tek pirinç tanesi yiyor, kimi
zaman haftalarca hiç oturmadan ayakta duruyordu. Bhikkhular kendilerinden küçük
olduğu halde onu usta olarak sayıyorlardı. İnziva ve çile hayatının en
katı şekilleriyle bedenini eğitti ve ruhunu geliştirdi. Buda gerçek
hikmeti aramış fakat yine de aydınlanma yoluna kendisini götürebilecek
şeyi hala bulabilmiş değildi. Bunun üzerine çileciliğe son vererek
kendini Orta Yola adadı. Bu yol sonuçta faydadan çok zarar getiren
bütün aşırılıkları reddediyordu. Buda yıllardır aradığı gerçekle
ancak 35. yaşında, bir ağacın altında meditasyon yaparken
karşılaşabildi. Her şeyin gerçek yapısını gören Buda artık bir Uyanmış
olmuştu. O şimdi düşlerden uyanan bir adam gibiydi. "Eğer bir insan kendini de
başkalarına öğrettiği gibi yetiştiriyorsa o takdirde, kendi boyun
eğdiğinden, başkalarına da boyun eğdirebilir, Kişinin kendi benliğine
boyun eğdirmesi gerçekten zordur.”
Kurtuluşa erişmiş, Nirvana'ya
ulaşmıştı. Buda bundan sonraki 45 yılını insanlara nefislerinin ıslahı,
ıstıraplarının kaynağı gibi konularda dersler vermekle geçirdi. Buda’nın öğretisi gerçek anlamıyla
aslında kendini hatırlama ve kendini tanıma çalışmasıdır diyebiliriz.
Buda rahiplerine mucize göstermemelerini, insanları akıl yoluyla ve
iyilikle inandırmalarını söylüyordu.” Diyerek bitirdi sözlerini
rehberimiz…
Ne güzel anlattı sanki ‘Buda
aramızda yeniden doğdu gibi hissettim, ya da tüm budaya benzeyenlerin
ruhu… İnsan burada güçlü bir arınma derviş, ermiş, buda, gerçek yolcusu
adı ne olursa olsun, işte öyle bir şey olmak istiyor. Yoksa
hissettiklerimin burası ile ilgisi yok mu? Onlar da mı benim gibi
hissediyor bunu sorayım bakayım ne düşünüyorlar acaba? Bana neler oluyor
tanrım, hem seviniyor, hem şaşırıyorum.
|