İlginç tesadüfler ile tanıştığımız grup dışından da insanlarla
karşılaşıyorum son günlerde, güzel anılar biriktiriyorum. Hüzünlerin,
sevinçlerin, şaşkınlıkların zirvede olduğu, duyguların bir arada
yaşandığı tur günlerimizin sonuna yaklaşıyoruz ama dönmek istiyor muyum?
henüz bilmiyorum. Tur Grubumuzla beraber artıları ve eksileri ile
Nepal’ı tanımaya çalışıyor, kaçınılmaz olarak Tibet ve Hindistan hatta Hinduizm, Budizm ve Buda ilgili de birçok şey öğreniyoruz.
Grup dışından tanıdığım Dilara çok ilginç bir kız. Dağcılığını
ilerletmeye gelmiş buraya taa Newyork’lardan. Kendisi de hem Budist hem
dağcı. Ne ilginç bir karışım değil mi? Dilara BM’de oldukça önemli bir
görev ve konumda çalışıyormuş ama orada bile bir şeylerin yeterince
ciddiye alınmaması bir süre sonra onun istifa etmesine neden olmuş; en
büyük dileği olan dağcılık ve doğu bilgeliği ile daha yakından ilgilenme hatta yaşama kendi deyimiyle
“özdeki ruhsallığını”
yaşama
fırsatı bulmuş, bir süredir de buralarda; ne zaman ayrılacağını, bundan
sonra ne iş yapacağını bilmiyor, “yaşam getirir nasıl olsa çok
düşünmüyorum ama insanla ilgili bir işim olmalı, iç yolculuğuna
çıkmayanları büyük sıkışmalar, kederler, anlamsızlık duyguları bekliyor,
birilerinin onlara yaşamın değerli ve çok anlamlı olduğunu anlatması
gerek” diyor. “Yüksek dağlara tırmanırken içindeki bilgeliği daha iyi
tanıyormuş”, öyle dedi. Tabii bu onun yolu, siz de belki
İstanbul’un keşmekeş trafiğine sabrederken çıkarırsınız yüreğinizdeki
bilgeliği belli mi olur yani, kimin kim olduğu ya da nerede içsel
yolculuğa başladığı ve kendini tanıma serüvenini derinleştirdiğini… Kalıplara
sarılmamak gerek, en önyargısız konu içsellik ve spiritüellik olmalı
diye düşünüyorum. Biri için Himalaya zirvelerinde uyanacak olan içe
dönüş ve kendini tanıma isteği diğeri için bir vergi kuyruğunda ya da
artan kira azalan maaş ikileminde, günlük yaşamın zorluklarını aşmaya
çalışırken tetiklenebilir. Her insan öyle değerli ve aydınlanma
senaryoları öyle farklı ki… Kimse için bir şey söylemek mümkün değil.
Yolculuğa başlamadan önce, Dilara’nın arkadaşı olan bir çiftin de
Katmandu'da olduğunu öğrendik. Şehre vardıktan bir süre sonra iletişime
geçtik. Mehveş ve Kaan çok yakışan bir çift. Onları görünce, uyumları
sizi çok rahatlatıyor. Üç yıldır Uzak Doğu’da, iki yıldır da Nepal’de
yaşayan biri Türk diğeri de Amerika’lı. Dilara onlarla Amerika’da BM
çalışırken tanışmış, hemen kaynaşmışlar. Hindistan ziyareti sırasında
Nepal’e geçip uğrayacağına ve onları ziyaret edeceğine söz vermiş.
Benim Nepal’e gittiğimi duyunca rica etti. Kırmak istemedim. Gidip
tanıştım. Yanıma bizimkileri de aldım. Çok sevindiler, bizi hemen
bağırlarına basıp, evlerinde misafir ettiler. Çok şey paylaştık ve
öğrendik onlardan Nepal hakkında. ..
Yolculuğun son büyük sürprizi aslında Katmandu’da karsılaştığımız
Doğan oldu. Ama ben ilk anda bu karşılaşmanın önemini anlamadım. Şimdi
zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum ve bana kozmik bir kurgu gibi geliyor.
Doğan Dilara’nın erkek kardeşi. Aylardır bu yörelerdeymiş, ablasını da
buralara o davet etmiş, “çok yoruluyorsun senin gibi bir budistin
buraları hissetmesi gerek” demiş. O da bir süre önce yerleşmiş buralara.
Yabancılara eğitim veren Budist manastırlarının birinden aldığı
direktörlük teklifini kıramamış, İngilizcesi çok iyi, tabi yıllardır
Newyork’ta ne de olsa. Neyse böylece, hedeflediği Hindistan'a gidişi 4
ay ertelenivermiş. Newyork’da yaşayan Doğan ve Dilara aslında
İstanbullu ve spiritüel değerleri oldukça yüksek bir ailenin çocukları
her ikiside taa çocukluklarından beri temel spiritüel bilgilerle
büyütülmüşler, özellikle iki bin’li yılların insanlığın gelişimi ve
sıçrayışı için çok önemli olduğunu ve mutlaka insanla iç içe olmanın bir
yolunu bulmanın önemli olduğunu söylüyorlar. Aslında söylemiyorlar bu
onlara çocukken eğitim gibi verilmiş, bu misyoner ruhlu iki pırıl pırıl
insanın yaşamımda ne derin izler bırakacağını o anda bilemezdim, neyse
ben konuya döneyim. Maddi sıkıntısı da olmayan Doğan nihayet Newyork’tan
ayrılıp Asya’yı gezme kararı almış. Ablası BM’de çalışıyormuş ama artık
o da istifa etmiş, şimdilik buralarda yüreğindeki bilgelikle konuşacağı
günleri bekliyor, bekliyor demek yanlış olur aslında kendini, iç
bilgeliğini arıyor ya da içselliğini geri çağırıyor demek daha doğru.
Doğan da Asya’yı turluyor, ‘ülkeme dönünce artık iş, güç zamanı kurma
zamanı geliyor, evdekiler rahat bırakmaz, dönmeden biraz kendimle baş
başa kalmak istiyorum’ dedi. Onu öyle iyi anladım ki, gözlerim doldu.
Benim de çok ihtiyacım var dedim. “Kal öyleyse, gitme seni çok özel biri
ile tanıştıracağım, sorularının tüm yanıtlarını bu olağanüstü insanda
bulacaksın, herkesle konuşmayı kabul etmiyor, titreşimlerinizin uyması
gerekmiş ve her dinleyen onun söylediklerini kendi bilgisi kadar
anlarmış, hiç konuşmadan sadece merhaba dediği öyle çok insan olmuş ki,
kolay kolay kimse ile uzun uzun ilgilenmiyormuş öyle diyorlar, onun
hakkında öyle çok şey duydum ki, hepsini anlatsam asla inanamazsın, onun
için şimdilik kafanı karıştırmayayım, sen tanış ve ne hissedersen onu
yaşa istiyorum ama önce buralardaki Budist rahipleri dinle ki aradaki
farkı anla” dedi. Beni yarın Boudhnath’a götürecek.
Boudhnath'a gideceğimiz gün Doğan gün batımı renginde entari giyen
içinde bir rahiple çıkageldi. Adı Yokatan'mış, adı değişecek çok efendi
Bhutan'li bir rahip, hem de çocukluğundan beri rahipmiş. Bhutan'da
insanlar kendileri seçmiyorlarmış rahip olmayı, aileler manastıra
veriyorlarmış çocuklarını daha küçücükken. O gün tandın bizi kaldığı eve
davet etti, çaylar ve bisküvilerle ağırladılar bizi oda arkadaşı ile.
Bhutan'i anlattılar, yaşadıkları manastırı ve derin düşünme yaparken
oturduğu yerde oluveren ve hala oturuyor olarak kalan eski
baş rahiplerinin gizemli öyküsünü... Öğrenciler bu eski baş rahibi
meditasyonları sırasında hep aralarında oturur, onları denetler
görürlermiş. Denizi hiç görmemiş Yokatan’ın oda arkadaşı, yanımda
Türkiye’yi merak eden olursa diye gezdirdiğim kartpostallardan
İstanbul’u çok beğendi. Ben de onu ülkemize davet ettim. Buralara
gelirse, mutlaka uğrayacak, söz verdi.
Tanıştığımız, Nepal’da yasamayı seçmiş insanların çoğu kendi istekleri
ile burada yaşamayı seçmiş kişilerdi. Onların bu yönüne saygı duydum.
‘Ben buraya yerleşemem ama olsun, ne güzel, hissetiklerini yaşama
cesaretleri var’ diye düşündüm. Kimisi öğretmenlik yapıyordu. Kimi
dağcıydı. Kimisi gezmeye gelmiş Budist olmuş yerleşmiş. Kimisi de
ülkesine dönerken uğramış sonra da dağ yürüyüşü rehberine asık olup
evlenmiş ve bunun gibi bindir çeşit yaşam öyküsü. Doğanın beni evlerine
götürdüğü harika çift de Hindistan’da 5 yıl yasadıktan sonra
Katmandu'ya yerleşmişler.
|
|